Hz. Mehdi Geldiğinde Neler Yapacak?
Bir hadis-i şeriflerinden Allah Resulü, “Başında benim bulunduğum, sonunda İsa bin Meryem'in, ortasında (sondan önce) Mehdi'nin bulunacağı bir ümmet helak olmaz.”1 buyururlar.
Çünkü, tarih şahittir ki, başında kendisinin bulunduğu ümmet helak olmamıştır. Sonda Hz. İsa'nın ve sondan önce pak neslinden Hz. Mehdinin bulunduğu ümmet de helak olmayacaktır.
Hz. Mehdi'nin hizmetleri öylesine önemli ve büyüktür ki, rivayetlerden onun hilafetinden sadece insanların değil, bütün yer ve gök ehlinin memnun olacağı belirtilir.2 çıkışı sadece ehl-i iman için değil, yer ve gök ehli için dahi sevinç kaynağı olur. öyle ki kuşlar, vahşi hayvanlar, denizdeki balıklar dahi sevinirler.3 Hatta Mehdi'nin bu güzel hizmetleri sebebiyledir ki, ölüler bile dirilip onun zamanında yaşamayı temenni ederler.4 Kısaca Allah, kalbleri onun muhabbetiyle doldurur.5
Büyüklerden Tavus-u Yemeni onun zamanında yaşamayı çok arzulamıştır.
Bu önemli hakikati ifade ettikten sonra İslamı, sadece ahiret diniymiş gibi görme veya göstermenin İslamı tanımamak manasına geldiğini, peygamberlerin sadece ahiret işlerinde değil, dünya işlerinde de rehber oldukları gibi Hz. Mehdinin de maddi ve manevi her konuda yol göstereceğini, ıslahatını her sahada yapacağını hemen belirtelim.
Evet, Hz. Mehdi vazifesini sadece din sahasında değil, saltanat, hilafet, sosyal hayat, cihad gibi hayatı kuşatan her sahada icra edecektir.
Biz şimdi rivayetlere dayanarak bu hizmetlerinin en dikkat çekici olanları üzerinde duralım:
a. Dini ikàme
Hz. Mehdi bir müceddittir. Cenab-ı Hak onunla dini tekrar iade edecektir.6 O, ahirzamanda, Asr-ı Saadette olduğu gibi İslamı yeni baştan hakim kılacak, yüceliğini, üstünlüğünü bütün dünyaya ilan edecektir. Nuru'l-Ebsar müellifi Said bin Cübeyr, “Müşrikler hoşlanmasalar da Allah, bu dini bütün dinlere üstün kılacaktır”7 ayetinin tefsirinde dini üstün kılacak kişinin Hz. Fatıma'nın çocuklarından Hz. Mehdi olduğunu belirtir. Bunun, “O İsa'dır (a.s.)” diyenlerin sözleriyle de çelişki teşkil etmediğini, zira Hz. İsa'nın Hz. Mehdi'ye zemin hazırlayacağını söyler.8
el-Kavlü'l-Muhtasar'da, Resulullah (a.s.m.) en başta İslamı nasıl ayakta tuttuysa, Hz. Mehdi de en sonunda İslamı aynı şekilde ayakta tutacaktır.9 kaydı vardır.
Saadet-i Ebediyede Ashab-ı Kehf'in mağaradan çıkıp Hz. Mehdi'ye asker olacakları tarzında bir rivayete yer verilir.10 Ashab-ı Kehf'in dirilip asker olmasının ne manaya geldiğini kesin olarak bilemiyoruz. Yalnız şunu söyleyebiliriz ki, Hz. Mehdi'nin imani mesajlarıyla Ashab-ı Kehf'in dirilişi gibi ölü ruhlar dirilecek, yeniden hayata dönecektir. Bu bize Hz. Mehdi'nin mesajının temelini de insanı manen diriltecek imani hakikatler teşkil ettiğini göstermektedir.
Muhyiddin-i Arabi, Mehdi'nin dini ikàme edeceğini, önemsenmez hale geldikten sonra ona tekrar kıymet kazandıracağını, ihya edeceğini söyler ve "Dini Resulullahın zamanında olduğu gibi aynen tatbik edecek" der.11
İmam-ı Rabbani de sönen İslam güneşinin Hz. Mehdi'yle yeniden parlayacağını ifade eder.12
Ümmü Seleme'nin rivayetine göre, Hz. Mehdi, İslamı yeryüzünün değişik bölgelerinde hakim kılacaktır.13
Onun diktiği kuru bir dalın, hatta ağacın yeşerip yapraklandığı belirtilir ki,14 bundan, onun kerametlere sahip bir kişi olduğu kadar, imansızlıkla ölü hale gelen kalbleri, ağacın yeşerdiği gibi, irşadları ve eserleriyle canlandıklarını, yeniden hayata döndüklerini de çıkarabiliriz.
b. Sünnet-i Seniyyeyi ihya
Hz. Mehdi müceddit olduğu içindir ki, aynı zamanda dönemine İslamın damgasını vuracaktır. İslama yöneltilen hücumları bertaraf edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecektir. Aişe Validemizin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte bu husus açık açık anlatılır: “Benim vahiy üzere mücadele verdiğim gibi Mehdi de Sünnetim üzere mücadele verir”15 buyurulur.
Rivayetlere göre Hz. Mehdi ihya etmedik sünnet, kaldırmadık bid'at bırakmayacak, ahirzamanda tıpkı Resulullah gibi dinin vecibelerini ifa edecektir.16
İmam-ı Rabbani de Mektubat'ında Hz. Mehdi'nin bu önemli hizmeti üzerinde durur. Onun asli vazifelerinden birisinin Sünnet-i Seniyyeyi ihya ve bid'atları kaldırmak olduğunu söyler.17 Sünnet-i Seniyyenin önemini anlatırken de şu satırlara yer verir: “Sünnet ve bid'attan herbiri, diğerinin yokluğunu gerektirir. Birini ihya etmek, diğerini öldürmek sayılır. Bu manaya göre Sünnet-i ihya etmek, bid'atı öldürmek demektir. Aksi dahi böyledir.” Hatta onun dini yayma ve sünneti ihya etme görevini yürütürken halkı bid'alarla amel etmeye alıştıran modern bir bilginden dahi söz eder.18
Hz. Mehdi geldiğinde alabora olmuş bir atmosferle karşılaşır. Tepeden tırnağa İslama yöneltilmiş bir tahribat söz konusudur. İslamiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan İslam kalesinde bir sürü gedikler açılmıştır. Bin senedenberidir yığılan ve birikegelen şüphelerin bir anda kusulduğunu; İslami esas, cereyan ve şeairlerin kırılmaya, kalb-i umumi ve efkar-ı ammenin dehşetli yaralanmaya, vicdan-ı umuminin bozulmaya yüz tuttuğunu müşahede eder.
Bütün bunlar Süfyan'ın öncülüğünde gerçekleşir. Hz. Mehdi ise bu müthiş tahribatın sebep olduğu manevi hastalığı Kur'an eczahanesinden aldığı ilaçlarla tedavi eder; bid'atlarla unutulmaya, unutturulmaya çalışılan ve savaş açılan, gerçekte ise herbiri birer iksir olan Sünnet-i Seniyye prensiplerini yerleştirmeye çalışır. O ve onun nurani cemiyeti, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akaranesini tamir edip Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecektir.19
c. Süfyanla mücadele
Birgün Resul-ü Ekrem (a.s.m.), Hz. ömer'e, Yahudi çocukları içerisinde birini gösterip, “İşte Süfyanın sureti!” buyurdu. Hz. ömer ileri atılıp, “öyleyse ben onu öldüreceğim” dedi. Resul-ü Ekrem (a.s.m.) ise, “Eğer bu Süfyan ve İslam Deccalı olsa, sen öldüremezsin; eğer o olmazsa, onun suretiyle öldürülmez”20 buyurdu.
Evet, Süfyan ahirzamanda gelecek ve "Kıyamete kadar hak üzere cihada devam eden, muhalefet edip düşmanlık edenlerin bir zarar veremeyeceği,"21 bu hak cihadlarını muzaffer olarak sürdüren22 ve “en son grubu Mesih-i Deccalle savaşan bir cemaat"23 ve onun temsilcisi olan Hz. Mehdi tarafından öldürülecektir.
Hz. Mehdi, mücadelesini, bütün mukaddesleri inkar fikriyle ortaya çıkan büyük Deccala, hem de İslama, Kur'an'a savaş açan, dinsiz, yalancı İslam Deccalı Süfyana karşı verecek, bu mücadeleler sonucunda onu öldürecek, tahribatını tamir edecektir.
Allah'ı, Kur'an'ı, peygamberi tanımayan, İslam adına ne varsa hepsine savaş açan, icraatını sistemli ve münafıkane bir tarzda yürüten, İslamın rükünleri olan bu inanç esaslarını kaldırmaya, yok etmeye, zayıflatmaya çalışan Süfyan, “Hz. Mehdi'yi de devamlı tarassut altında tutacak, muhasarasını üzerinden kaldırmayacaktır.”24
Bu demektir ki, Hz. Mehdi çok zor şartlarda hizmet verecek, mücadelesini sürdürecek.
Hadis-i şeriflerde Süfyanın tahribatına olduğu kadar Hz. Mehdi'nin onunla yapacağı mücadelelere de yer verilmiştir. Bu mücadele birçoklarının zannettiği gibi maddi kılıçla değil, manevi kılıçlı, fikir yoluyla; kanlı değil, kansız olacaktır. el-Heytemi bunu şöyle anlatır: “Ona biat edenler, (Kabe civarındaki) rükün ve makam arasında biat ederler. Uyuyanı uyandırmaz, asla kan dökmezler.”25
Bediüzzaman da, Hz. Mehdinin, Süfyan komitesinin rejim-i bid'akaranesini tamir edeceğini belirterek Mektubat isimli eserinde, bu görevin kaba kuvvet ve güç kullanmakla değil, ıslahat ve tamirat yoluyla olacağını söylemektedir.
Müslim'de yer alan bir hadiste27 Hz. Mehdi'nin Deccalle olan enteresan bir mücadelesine yer verilmektedir. Her ne kadar Mamer ve Ebu İshak gibi raviler, bu zatın, Hz. Hızır olduğunu söylüyorlarsa da hadisin öncesi ve sonrasından onun Hz. Mehdi olduğu anlaşılmaktadır. Bu hadis-i şeriften anladığımıza göre Deccalın merkezde silahlı gözetleme yapan askerleri bulunmaktadır ki bu, onun büyük bir ordu ve hükümet gücüne sahip olduğunu göstermektedir. Buna dayanarak Hz. Mehdi'yi kendine bende etmek istemekte, kabul etmeyince de eziyet ve sıkıntı vermekte, tesirsiz hale getirmek için elinden gelen herşeyi yapmaktadır. öyle ki “sırtı ve karnı döve döve genişletilmekte,” yani onun davası gün geçtikçe etrafa daha da yayılmaktadır.
O, bunca eziyet ve işkenceye rağmen asla boyun bükmez, Deccalı tanımaz, aksine Deccallığı hakkındaki kanaati daha da pekişir, mağlup edilmez bir edayla insanlara şöyle seslenir: “Ey insanlar şüphe yok ki artık Deccal bana yaptığı bu işi artık insanlardan hiçbir kimseye yapamayacaktır.” Deccal yine onu öldürmek için alır. Ama onun boynu ile köprücük kemiği arası bir bakır levha haline geliverir ve Deccal artık onu kesebilecek hiçbir yol bulamaz. Sonunda onu iki eli ve iki ayağı ile yakalar ve fırlatıp atar. İnsanlar, Deccalın onu ateşe attığını sanırlar. Oysa o mü'min Cennet içine atılmıştır.
Bu ifadeler Deccalın Hz. Mehdi'yi öldürmek istemesine rağmen bunu başaramayacağını göstermektedir. Ona diş geçiremeyecek, kılıcı da işlemeyecektir. Onu ateşe atması ise zamanında bir nevi Cehenneme dönen zindanlara atması demektir. Ama onun imanı o zindanı da bir nevi Cennete çevirir. çünkü Cennet ve Cehennem herşeyden önce gönülde yaşanır. Èman zindanları saraya, ateşleri ab-ı hayata çevirebilecek güçte bir iksirdir. Aynı zamanda bu Deccalın Hz. Mehdi'yi en ücra, ıssız yerlere süreceğini, oraların ise bağlık bahçelik yerler olacağını da göstermektedir.
Müslim'daki hadisin sonu şöyle bitiyor: “İşte o mü'min alemlerin Rabbi katında insanların şehadet bakımından en büyük olanıdır.”28
Başka bir rivayette ise Hz. Mehdi'nin Süfyanla ilgili mücadelesine şöyle dikkat çekilir: “Süfyanla Mehdi yarışa hazır iki at gibi ortaya çıkarlar. Kah Süfyani galip gelir, kah Mehdi.”29 Hz. Mehdi Şam'a geldiğinde Süfyaniler dallı budaklı ağaçlar kesip Taberiye gölüne atarlar.30 Horasan tarafına giden bir taife de Süfyanileri mağlup eder.31 Sonunda Süfyaniler hilafeti Hz. Mehdi'ye teslim ederler.32
Bu rivayetlerde de görüldüğü gibi Süfyan herşeye rağmen Hz. Mehdi'nin kılıncından kurtulamayacaktır. Hak ve hakikatin hükmettiği kainatta bu kurulu düzene meydan okuyan, safsata, yalan ve hileden medet uman Deccalın teslim-i silah etmemesi düşünülebilir mi?
Hem o Hz. Mehdiden öyle bir darbe yiyecektir ki, bunu, unutmak mümkün olmayacaktır. Evet, "İslamiyete darbe vuranların başlarında öyle müthiş bir patlayış olacak ki, Kıyamete kadar unutulmayacak."33
Burada hemen belirtelim ki, Deccal da nihayet insandır. önemli olan onun şahsının değil, fikrinin, inançsızlığının, bozuk cereyanının öldürülmesidir. Yoksa onun şahsını bir virüs dahi öldürebilir.
İşte ehl-i nifakın başına geçen, Şeriat-ı İslamiyeyi tahribe çalışan bu müthiş şahsın meydana getirdiği münafıkane cereyanı, al-i Beyt-i Nebeviden olan Hz. Mehdi öldürüp dağıtacaktır.34
Evet, Deccalın kurduğu tahripkar rejime karşı mücadele veren, onun tahribatını tamire çalışan al-i Beytten bu mübarek zat, Deccalın fitnesine son verecek, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akaranesini tamir edip Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecek; yani alem-i İslamiyette risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkar niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hz. Mehdi cemiyetinin mu'cizekar manevi kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacaktır.35
Hz. Mehdi, bunu arkasını dayadığı şahs-ı manevisi, seyyidler cemaatı ve diğer ehl-i imanla birlikte gerçekleştirecektir.
Bu konudaki gelişmelerin seyrinde de dikkat çekici noktalar vardır:
Bediüzzaman'ın belirttiğine göre Süfyan, “Yediyüz sene müddetinde İslamiyetin ve Kur'an'ın elinde şeref-şiar, barika-asa bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslamiyetin bir kısım şeairine karşı istimal etmeğe çalışır. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. ‘Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarır' diye rivayetlerden anlaşılıyor.”36
“Rahmet-i İlahiyeden ümit kesilmez. çünkü Cenab-ı Hak, bin senedenberi Kur'an'ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini muvakkat arızalarla perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir.”37
Bu bahsin devamında (el yazma nüshasında) Bediüzzaman, kendi el yazısıyla şu notu düşer: “Kılıncını ayağına vurdurmaz, düşmanına vurdurur. Kur'an'a hizmetkar eder. Ağlayan alem-i İslamı güldürür.”
Hz. Mehdi, bu mücadeleleri esnasında elbette bir kısım sıkıntılarla karşılaşacaktır. Ona destek verenler de, cephe alanlar da çıkacaktır
Hz. Mehdiye destek verenler
Süfyan da, Mehdi de faaliyetlerini tek başlarına yürütmezler. Her ikisi de destek bulurlar. Zaman fert değil, şahs-ı manevi zamanı olduğu için Süfyan sırtını bir şer komitesine, Mehdi de dayanışmayı esas alan hak bir cemaate dayar.
İlk anda Hz. Mehdinin etrafında toplananların sayısı oldukça azdır. Ama ihlaslıdırlar, sadıktırlar, sebatkardırlar. Yılma bilmeyen bir azim, korku bilmeyen bir cesaret, ender rastlanan fedakarlık içerisindedirler.
Evet, onların başlangıçtaki sayıları Bedir Ashabı, yani 313 kişi kadar, Talut'la nehri geçenler kadar az, kalbleri uzlaşmış, şehid düşenlerine üzülmeyen, kendilerine katılanlara sevinmeyen39 kimselerden müteşekkildir. Onlar Allah yolunda kınayanın kınamasından, dedikodusundan korkmazlar.40 Hz. Ali'nin belirttiğine göre, bu insanlar hiçbir şeyden korkmaz, hiçbir menfaate de sevinmezler.41 Azdırlar, ama bir ordu kuvvetindedirler. Güç ve kuvvetlerini ihlas, sadakat ve tesanüdden alırlar. Onun için "Ne kadar da az olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar."
"İşte o pek kesretli muktedir ordu, al-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselamdır ve Hz. Mehdi'nin en has ordusudur."42
İhlas, sadakat, sebat ve cesaret dolu bu topluluğun halleri, Hz. Musa zamanında Calut'la mücadele eden Talut'u andırır. Talut'un kuvveti azdı. Emirlere uymayıp bir imtihan vesilesi olan nehirden su içip gevşeyen, Calut ve ordusuna güç yetiremeyeceklerini söyleyen askerlere karşı, herşeyi göze alan fedakar ve cefakar az bir grup ise şöyle diyordu: "Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle çok tupluluğa galip gelir."43
İhlası esas alan, ihlasla zerrenin güneşler kadar büyüyeceğine inanan bu samimi insanlar Süfyanizmi yıkmada zorlanmayacaklardır.
Arap değil, diğer milletlerden olan bu yardımcılar44 her zalime ve cebbar oğlu cebbara galip geleceklerdir. Demir gibi kalblere sahip bu insanların diğer önemli bir özellikleri de geceleri abid, gündüzleri de arslan kesilmeleridir.45
Mehdi'nin ordusu zaman zaman darbeler yiyecek, zaman zaman o çetin görevi üstlenememek, rahatlık meyli; can, mal, mevki korkusu gibi çeşitli sebeplerle kendisinden ayrılanlar olacaktır. Ama "onlar buna aldırmayacak,"46 "Ayrılanlar da, muhalifler de ona zarar veremeyecek. O kendisinden ayrılanlara rağmen muzaffer olarak yoluna devam edecektir."47 Böylece "mücahede edenlerle sabredenler ortaya çıkarılmış"48 olacaktır.
Ona muhalefet edenler
Mevdudi, "çok korkarım ki, Hz. Mehdinin getireceği yeniliklere karşı ilk feryadı basanlar; ulema ve sofiler olacaktır. Keza onun tanınabilmesi için alelade bir adamın durumundan farklı şekillere sahip bulunacağını ummaktayım”49 der.
Evet, Hz. Mehdi, ne yazık ki, Süfyan'ın engellemeleriyle kalmayacak, bir kısım hocaları da karşısında bulacaktır. Taklitçi içtihad alimleri ona düşman kesilecek. Mehdi'nin mezhep imamlarına zıt hükmettiğini gördüklerinde bundan hoşlanmayacaklar, fakat karşı da gelemeyeceklerdir.*
d. Kalbleri birleştirmesi
Taklidi imanları tahkikileştiren, imanda inkişaf ve terakkì sağlayan Hz. Mehdi, her türlü iyilik ve güzelliğin kaynağı olan imanla önce bir huzur atmosferi sağlar. O inanç birliği ile kalbleri birleştirir, kurtla kuzu bir arada yaşayacak derecede dostluğu, uhuvveti, hürmeti, muhabbeti tesis eder. Böylece ehl-i iman büyük bir kuvvet kazanır.
Hz. Ali'nin belirttiğine göre “Allah, Mehdi için birçok insanları bulut parçaları gibi toplayacak ve Allah kalblerini telif edecektir.”
Yine Hz. Ali'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, dünyanın sonu geldiğinde fitne ve kargaşalar çoğalacak, altın madeninde türediği gibi türeyecek, halk fitne içerisine dalacak, Şam ehli semadan yağan belalarla darmadağın olacak ve o kadar zayıflayacak ki tilkiler bile harp etse mağlup edecek.
İşte böyle bir anda Hz. Mehdi üç zafer sancağıyla çıkıp Müslümanların kalblerini telif edecek, eski nimetlerini geriye verecek, görüşlerini birleştirip kalblerini yumuşatacaktır.50
e. Adalet, sulh ve sükunu tesis etmesi
Herhangi bir kimseye ait olan şeye hak, hakkın hak sahibine verilmesi, yerine konulmasına da adalet diyoruz. Zulüm ise hakkın yerinden oynatılması, başka yerlere konulması demektir.
Herşeyin ters yüz edildiği, zulmün başına adalet külahını geçirdiği bir zamanda ruh dünyası kararan insanlık hakkı, adaleti tesis edecek bir kurtarıcıyı her zamankinden daha çok aramaya başlayacaktır. Resulullahın yolunda, onun tarzında bir insanın aleme reis olup hükmetmesini, problemlerine çözüm bulmasını, zulme son verip sulh ve sükunu temin ve adaleti hakim kılmasını bekleyecektir.
İşte Hz. Mehdi böyle bir zamanda çıkacak, zulümle dolan yeryüzünü adaletiyle dolduracak,51 işleri düzene sokacak52 ve insanları hakka döndürünceye kadar mücadele edecektir.53
O, zulüm, istibdad hakim olan dünyayı öylesine sulh ve sükuna kavuşturacaktır ki Müslümanlar İslamın ilk dönemlerindeki gibi yaşamaya başlayacaktır. Artık kan dökülmeyecek, uyuyan kimse de rahatsız edilmeyecektir.”54
Onun döneminde iyilerin iyilikleri artar, kötülere bile iyilik yapılır.55
f. Bolluk ve berekete vesile olması
İmanın hükmettiği bir dünyada nelerin gerçekleşebileceğini bir düşünün. Orada çalışkanlık, gayret, faaliyet, fedakarlık, cömertlik gibi güzel huylar namına ne varsa hepsi yeşerecek, meyvelerini vermeye başlayacaktır. Zaten iman, güzel meyveler veren nurani bir ağaç değil midir?
İşte Hz. Mehdi zamanında Asr-ı Saadette olduğu gibi küllenmiş duygular bir bir tomurcuklanacak, çiçek açacaklardır. Bu huzur ve sulh döneminin en göze çarpan özelliklerinden biri de rivayetlerde belirtildiği gibi bolluk ve bereketin görülmesidir.56
Müslim'de, ahirzamanda geleceği bildirilen halife—ki İslam alimlerince bunun Mehdi olacağı bildirilir—malı sayılamayacak derecede taksim edecek57 ibaresi yer alır. Ebu Davud'daki ifade ise şöyledir:
“ahirzamanda bir halife gelir de malı avuç avuç verir, verdiği malı saymaz.”58
Ebu Saidi'l-Hudri'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise dönemindeki bolluk ve refahtan söz edilirken şöyle buyurulur:
“Benim ümmetim onun döneminde öylesine bir refaha ulaşacaktır ki, o güne kadar benzerine asla rastlanmamıştır. O kadar ki yer ürünlerini verir, insanlardan hiçbir şey saklamaz, mal da o gün çok birikir. Adam kalkıp, ‘Ey Mehdi, bana ver!” dediğinde, Mehdi de ‘Al!' der.”59
“ümmetim onun zamanında benzerine rastlanmamış derecede nimetlere kavuşacaklar, gök bol bol yağmurunu gönderecek. Yer de bitki ve mallardan hiçbir şey saklamayacak (yani yeraltı zenginliklerini insanların faydasına sunacaktır.)60 Onun döneminde yeryüzü hazinelerini dışarı fırlatacaktır.61 Hayvan sürüleri de fazlalaşacaktır.62
Batılılarca kaleme alınan İslam Ansiklopedisinde de, Macdonald'ın, Hz. Mehdi zamanındaki bu bolluğu şöyle anlattığını görüyoruz: “Müslümanlar onun şeriatini takip ederek, benzerini asla görmedikleri bir refaha erişeceklerdir. Yer bütün meyvelerini verecek ve gökler yağmurlarını boşaltacak, gümüş para ayaklar altına alınacak, hesap bile edilmeyecektir. Bir kimse her kalkışında, ‘Ey Mehdi! Bana ver!' diyecek, o da, ‘Al!' cevabını verecektir. Elbisesinin eteğiyle taşayabileceği herşeyi adamın önüne dökecektir.” Bunu Müslim-i Şerifin rivayet ettiği şu hadis-i şerif de desteklemektedir: ‘ümmetim kaybolmaya yaklaşınca saymaksızın servetler saçan bir halife gelecektir.”63
Bu bolluğun sebebini, teknolojinin geliştiği ve tohum ıslahı ile tarımda üretimin kat kat arttığı günümüzde anlamak zor olmasa gerek.
Onun zamanında herşey olduğu gibi Müslümanların sayısı da artacaktır.64
g. Mezhebleri tevhidi
Muhyiddin-i Arabi, Fütuhat-ı Mekkiyye'sinde Hz. Mehdi'nin mezhebleri kaldıracağını, halis ve hakiki dinden başka bir mezheb kalmayacağını söyler.65
Saadet-i Ebediye'de Hz. Mehdi'nin mezhebleri kaldıracağı tarzında bir rivayete yer verilir.66
Mezhebleri kaldırmadan maksat Resulullah dönemine dönüş olabilir. Daha açıkçası onun zamanında mezhebler birleştirilecek demektir. Bu ise Sözler'de anlatıldığı gibi, önceden asırlara göre şeriatlar değiştiği, hatta aynı asırda kavimlere göre bile ayrı ayrı şeriatler geldiği halde Resulullahın Şeriatı her asra kafi gelecek, bütün insanlık aynı dersi alabilecek, birtek muallimi dinleyebilecek, birtek şeriatle amel edebilecek bir özellikte gönderildiği için muhtelif şeriatlere ihtiyaç kalmamıştır. Ancak insanlık bütünüyle aynı seviyeye gelmediği ve aynı sosyal hayatı koruyamadığı için teferruatta bir derece ayrı ayrı mezheblere ihtiyaç duyulmuştur. Ne zaman ki çoğu insan yüksek bir okulun talebesi gibi, bir sosyal hayat tarzı içerisine girer, bir seviyeye gelirse o zaman mezhebler birleştirilebilir.67
Şu halde, Hz. Mehdi zamanında insanlık bir yüksek okulun talebeleri gibi aynı fikri ve kültürel yapıya kavuşacak, benzer sosyal hayat tarzını paylaşacak hale gelecek, dolayısıyla da ayrı ayrı mezheplere ihtiyaç kalmayacak, Mecelle türü tek bir hukuk sistemi Müslümanların ihtiyacına cevap verebilecektir.
h. Dünya hakimiyeti
İmam-ı Rabbani, Mektubat'ında Peygamberimizin bir hadislerinden bahseder. Bu hadis-i şerife göre Peygamberimiz, yeryüzünün dört meliki bulunduğunu, bunlardan ikisinin Müslüman, ikisinin de kafir olduğunu, Müslüman olanların Hz. Zülkarneyn'le Hz. Süleyman, kafir olanlarının da Nemrud'la Buhtunnasr olduğunu bildirmiştir. Beşinci olarak da yere Ehl-i Beytinden birinin, yani Hz. Mehdinin hakim olacağını zikretmiştir.68
Konuyla ilgili başka bir hadis-i şerif de şöyledir:
"Mehdi, tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman (a.s.) gibi bütün dünyaya hükmedecektir." 69
Hadis-i şerifte Hz. Mehdi'nin Zülkarneyn'e benzetilmesi oldukça enteresandır. Hz. İbrahim döneminde yaşamış Yemen hükümdarlarından biri olan Hz. Zülkarneyn'i seyahatları, kavimlerle yaptığı mücadeleler ve nihayet zamanın azgın ve taşkın kavmi Ye'cüc ve Me'cüce karşı yaptığı meşhur seddiyle tanıyoruz.
Allah'ın, sahip olduğu herşeyi ilmiyle kuşattığını bildirdiği,70 İskender diye de bilinen Hz. Zülkarneyn, yolculuğu esnasında "iki dağ arasına ulaşmış, hiçbir söz anlamaz derecedeki bir kavme rast gelmişti. Onların zulmünden bizar olanlar, "Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ve Me'cüc, yeryüzünde fesat çıkarıp duran kimselerdir. Sana bir vergi versek, onlarla bizim aramızda bir set yapar mısın?" demişlerdi.
O da, onların yardımlarını da alarak sağlam bir set yapmak için kolları sıvamıştı. İki dağ arasını demir kütleleriyle doldurmuş, pekişmesi için de aralarına erimiş bakır dökmüştü. Ondan sonradır ki Ye'cüc ve Me'cüc ne o seddi aşabilmiş ve ne de ondan delik açabilmişti.
Bu hadise, Kehf Suresinin 93-97 ayetleri arasında anlatılır.
Demek ki, zamanın terörizmine karşı sedd-i Zülkarneyn büyük bir görev üstleniyordu. Hz. Mehdi zamanında da ateizme dayalı anarşi dünyayı kasıp kavuracak, o da İslami hakikatlerle onlara set gerecektir.
Küfre set geren faaliyetleriyle tanınacak olan Hz. Mehdi, İslamı dünya kalesinin burcuna dikecektir. ümm-ü Seleme'nin rivayet ettiği bir hadis-i şeriften öğrendiğimize göre Sünnet-i Seniyyeyi esas alan Hz. Mehdi, İslamiyeti küre-i Arz'ın denizlerine kadar yayacaktır.71 Ancak onun fütuhatı, dünya hakimiyeti İslamı yayma şeklinde, yani ilmen, maddeten değil, manen olacaktır.
öyle ki İslamın ezeli ve ebedi, her çağda yeni ve canlı olan, güzelliğinden hiçbirşey kaybetmeyen esas ve prensiplerini akıl ve gönüllere nakşedecek, duyurmadık bir yer bırakmayacak, her okuyanı etkisi altına alacak, kalb ve kafaları fethedecektir.
O, İslamın yüce hakikatlerini öylesine parlak ve güçlü bir şekilde gösterecek, sarsılmaz delillerle ispatlayacaktır ki, ele aldığı meseleler karşısında en muannid feylesoflar dahi susacak, itiraz edebilecek bir nokta bulamayacak; küfür ve zındıka her çeşidiyle bu yıkılmaz sedd-i Zülkarneyne çarpıp kendisi yıkılmak zorunda kalacaktır. Bu hakimiyetin önünde hiçbir kuvvet duramayacaktır.
Anarşi ve teröre karşı da en büyük bir sedd-i Zülkarneyn'dir bu manevi surlar. Tarihin çeşitli devirlerinde anarşi ve fesat kaynağı olmuş, Deccalizmin hakimiyet kurmaya çalıştığı asrımızda Büyük Deccala çanak tutarak fitne ve fesat kazanlarını kaynatmaktan geri kalmayan Ye'cüc ve Me'cüc denilen Mançur ve Moğol kabilelerinin istilalarını da önler bu set.
Hz. Zülkarneyn zamanında mazlum kavimler onların terörü altında eziliyorlardı. Hz. Zülkarneyn gedik dahi aşılamayacak sağlamlıktaki setiyle onları bu musibetten korumuştu.
Gerek Büyük Deccalın sisteminin iskeletini teşkil eden komünizme ve gerekse İslamı ve bütün mukaddesleri tahribi hedef olan Süfyanizme karşı günümüzün insanlarının da sağlam bir sedde ihtiyaçları vardır. Hz. İsa'nın şahs-ı manevisini temsil eden, teslisten kurtulup tevhide teslim olan Hıristiyan alemiyle Hz. Mehdi'nin başını çektiği İslam alemi bu dehşetli fitneye, yani ateizme karşı kurduğu, kuracağı savunmaya yönelik bir kısım kuruluş ve birlik teşekküllerinin yanısıra manevi bir set germekle de mükelleftir. İşte bu manevi set, Yecüc ve Mecücün bu asırdaki temsilcisi komünizmin ruh, kalb ve kafaları istila etmesini önleyen iman ve Kur'an hakikatleridir.
Evet, zamanının yağmacı, anarşist, bozguncu, tahripçi Ye'cüc ve Me'cüc kabilelerinin tahribatına set germeyi başaran bu güçlü hükümdar, o günün dünyasına hakim olacak derecede "yeryüzünde kudret sahibi" kılınmış ve kendisine "muhtaç olduğu herşeye ulaşabileceği bir sebep"72 verilmişti. Bu tasarrufunu o, Allah'ın ihsan ettiği ilim ve kudretle yapıyordu.
Mehdi de dünyaya hakim olacak.73 Vehbi ilim ve manevi iktidarla desteklenen Hz. Mehdi, ihlas, sebat ve tesanüdü esas alan şahs-ı manevisiyle önce müthiş şerleri def'edecek, sonra da manevi hakimiyetini kuracak, güçlü delillere dayanan izah ve ispatları karşısında kefere ve fecere ya imana gelecek, ya da susmak zorunda kalacaktır.
Asrımızda Deccalizmin şahs-ı manevisi olan komünizm tehlikesi daha ortada yokken, 1911'de kaleme aldığı Muhakemat isimli eserinde doğmakta olan bu dehşetli tehlikeyi haber veren büyük islam alimi Bediüzzaman, başta Avrupa olmak üzere bütün dünyanın korkunç bir fitneye hamile olduğunu bildiriyordu. Dinden uzaklaşan Avrupa medeniyetinin iç yüzü karışmakta, birkısım fesat ve ihtilal fırkaları doğmaya başlamaktaydı. Eğer İslamın sağlam ipi ve Zülkarneyn seddi gibi sağlam hakikatlerine iltica edilip dayanılmazsa, bu fesat fırkaları medeniyetlerini yerle bir edecekti, hatta tehdit etmeye bile başlamıştı.74
Sonraki yıllarda bu fitne ortaya çıkacak, bütün dünyayı kasıp kavuracak, önüne gerilen engelleri bir bolduzer gibi ezip geçecekti.
Ahtapot misali cemiyet hayatını saran bu tehlikeyi Bediüzzaman, "Sedd-i Zülkarneyn'in tahribiyle Ye'cüc ve Me'cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi, Şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) olan sedd-i Kur'aninin tezelzülüyle ve Ye'cüc ve Me'cücden daha müthiş olarak ahlakta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor"75 diye üzüntüyle dile getirecekti.
Hıristiyanlığı mağlup eden ve anarşiyi yetiştiren kuzeyde çıkan dinsizlik cereyanının değişik ülkelerdeki ayak sesleriydi bunlar. Hile, entrika ve gasbla gücü kendinde toplayan bu şer odakları birer cellat olup çıkıyor, menhus rejimlerini masum ülkelere yerleştirmek için zulmü, istibdadı, kanı tek çare olarak görüyordu. Artık karşısında durulabilecek hiçbir maddi güç kalmamıştı.
Bu müthiş tahribata karşı nasıl karşı konulacaktı?
Ancak sedd-i Zülkarneyn gibi olan sedd-i Kur'ani lazımdı ki bu felaket durdurulabilsin. Bu sedd-i Zülkarneyn ise Kur'an hakikatleriydi.
Evet, Avrupa'da istilakarane hükmeden ve semavi dinlere dayanmayan dehşetli cereyanın istilasına karşı ancak bir kale hükmündeki iman ve Kur'an hakikatleriyle karşı durulabilirdi.76
"Dinsizlik Rus'u, şimdiye kadar yarı çin'i ve yarı Avrupa'yı istila ettiği halde, bize karşı tecavüz ettirmeyip tevkif ettiren, hakàik-ı imaniye ve Kur'aniyedir. Yoksa, Rusların tahribat nev'inden manevi kuvvetlerine karşı adliyenin binden birine maddi ceza vermesiyle serserilere ve fakirlere, zenginlerin malını peşkeş çeken ve hevesli gençlere ehl-i namusun kızlarını ve ailelerini mübah kılan ve az bir zamanda Avrupa'nın yarısını istila eden bir kuvvete karşı, ancak ve ancak manevi bombalar lazım ki, o da hakikat-i Kur'aniye ve imaniye atom bombası olup o dehşetli solculuk cereyanını durdursun. Yoksa, adliye vasıtasıyla yüzden birine verilen maddi ceza ile bu külli kuvvet tevkif edilmez."77
Demek oluyor ki, Hz. Mehdi'nin dünya hakimiyetinin silahı maddi değil, manevi olacaktır. Manevi güç o kadar kuvvetlidir ki, maddi gücün yapamadıklarını yapar.
Biraz da Hz. Süleyman'la Hz. Mehdi'nin münasebetleri üzerinde duralım. Kuşların dilini bilecek derecede ilim sahibi, cinlere hükmedecek seviyede yaratıklara hakim, bakırı eritip kazanlar döktürecek ölçüde sanayici, muhteşem saraylar yaptıracak kadar teknolojiye vakıf, Kur'an'ın "Ne güzel bir kuldur o!"79 diye tavsif ettiği Hz. Süleyman, sadece bir kısmını saydığımız bunca büyük nimete nasıl kavuşmuştu acaba?
Şu duasına borçluydu bütün bunları Hz. Süleyman. Allah'a şöyle yakarmıştı:
"Ya Rabbi, beni bağışla. Ve benden sonra kimseye nasip olmayacak bir hükümranlık ver. Şüphesiz ki Sen pek çok lütuf ve ihsan sahibisin."80
Allah, onun duasını kabul etti. "Şüphesiz o, Allah'a yönelmiş bir kimseydi."81
Hz. Süleyman bunca nimeti istemişti, istemesine ama hepsine şükür gözlüğüyle bakmayı, "tefekküre vesile"82 yapmayı da ihmal etmemişti.
İşte onun kendini Allah yoluna bu adamışlığı, onu emsali görülmemiş bu ihsanlara kavuşturmuştu. O, yeryüzüne hükmü geçen bir hükümdardı. Son derece adaletliydi. Zalimlerin korkulu rüyası, mazlumların şefkat meleği olmuştu. Daima hakkın, haklının yanında yer almış, ezileni kaldırmış, ülkesini sulh ve sükuna kavuşturmuştu.
Hz. Süleyman, zenginliğin, bolluğun sembolüdür. ülkeyi baştan sona imar etmiştir. 40 yıllık hükümranlığı esnasında kurda kuşa varıncaya kadar herkesi huzura kavuşturmuş, mutlu bir hayat sürmelerini sağlamıştı.
Ancak o, haşmetli saltanatına rağmen musibetli dönemler yaşamaktan da kurtulamamıştı.
Hz. Mehdi'yle onun arasında birkısım benzerlikler var.
Hz. Süleyman manen görevliydi. Hz. Mehdi de öyle.
Hz. Süleyman dünyaya hükmediyordu. Hz. Mehdi de hükmedecek. Gerçi Hz. Mehdi, dağa, taşa, kuşa hükmü geçirebilecek derecede bir hükümranlığa sahip değil. Ama, Allah'ın izniyle taş gibi kalbleri yumuşatabilecek, kömür gibi ruhları elmaslaştırabilecek, ölü ruhları imanın nuruyla diriltebilecek, dünyanın en ücra köşesinde de olsa hizmetleriyle mü'minlere moral, kafirlere hüzün verebilecek bir iksir, yani hizmet ve eserlerin sahibidir.
Evet, Hz. Mehdi de Hz. Süleyman gibi yeryüzüne hakim olacaktır.83 Ama o, bu hakimiyetini şahs-ı manevisiyle birlikte gerçekleştirecek; baştacı edindiği, müfaasını yaptığı kutsi hakikatleri ruh ve gönüllere nakşedecek ve bu Amerika'dan Japonya'ya, Rusya'dan Avusturalya'ya kadar dünyanın her ülkesinde varlığını, gücünü, hakimiyetini hissettirecek, bu manevi gücün karşısında küfrün çürük direkleri bir bir yıkılacak, teslim-i silah edeceklerdir. "Tesadüf, şirk ve tabiat"tan teşekkül eden fesat şebekesi, alem-i İslamdan nefy ve ihraç edilecektir.
Hz. Süleyman kırk yıl saltanat sürmüştü. Hz. Mehdi de kırk yıl hükmedecek.
Hz. Süleyman dönemi bolluk ve refah dönemleriydi. Hz. Mehdi zamanında da bolluk ve bereket görülecek.
Hz. Süleyman, emrindekilerle ülkesini baştan başa imar etmişti. Hz. Mehdi de talebeleriyle birlikte insanlığı manen imar edecek.
Hz. Süleyman birkısım fitnelere maruz kalmıştı. Hz. Mehdi'de dinsiz komitenin sıkıntılarından kurtulamayacak.
i. İstanbul'un fethi
Hz. Mehdi'nin icraatlarından biri de İstanbul'u fethetmesidir. Bir rivayette ümmet-i Muhammed'in son emiri Ehl-i Beyt-i Nebeviden hüsn-ü siret sahibi Mehdi'nin çıkacağı, Kayser şehrini fethedeceği, zamanında Deccalın çıkacağı ve Hz. İsa'nın gökten ineceğini bildirilir.84 Hatta Resulullah bu konu üzerinde öylesine önemle durmuştur ki, dünyanın sonuna bir gün bile kalsa Allah'ın o günü uzatıp Kostantıniyeye fethedeceğini bildirmiştir.85
Muhyiddin-i Arabi de, Mehdi'nin İstanbul şehrini Deccalın elinden kurtaracağı kaydeder.86
Rivayetlerde bu fethin harp etmeden, La ilahe illallah tekbirleriyle gerçekleşeceği de belirtilmektedir.87 Ki bundan fethin manevi yönden gerçekleşeceğini anlıyoruz.
Kayser şehri Kostantıniyye, yani İstanbul'un ilk fethinin Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedildiğini, hadis-i şerifte de gerek kendisi ve gerekse askerlerinin medhedildiğini biliyoruz. Yukardaki hadiste ise bundan farklı bir yöne, yani İstanbul'un Deccalın çıktığı, Hz. Mehdi'nin indiği bir zamanda fethine dikkat çekilmiştir. Bundan bir zaman gelip İstanbul'un işgal edileceğini, fakat kurtarılacağını, ayrıca fısk u fesada gömüldüğü bir zamanda Hz. Mehdi'nin gelip onu manen fethedeceğini çıkarabiliriz.
-------------------------------------------
1. Nesei ve Ebu Nuaym (Said Havva, A.g.e., 9:339).
2. İs'afü'r-Rağıbin, s. 146; el-Havi, 2:66-67.
3. A.g.e., s. 67-68; Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 162-163.
4. Tezkiretü'l-Kurtubi, s. 186; Şerhu'l-Makàsıd, 2:307; İs'afü'r-Rağıbin, s. 145.
5. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 42.
6. Ikdü'd-Dürer, Varak: 9a.
7. Tevbe Suresi: 33.
8. Nuru'l-Ebsar, s. 186.
9. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 27.
10. Hüseyin Hilmi Işık, Saadet-i Ebediye, s. 1029.
11. M. Arabi, Fütuhat-ı Mekkiye, s. 66.
12. İmam-ı Rabbani, Mektubat, 1:565.
13. Said Havva, A.g.e., 9:334.
14. Kitabü'l-Bürhan, s. 67; el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 43
15. Ikdü'd-Dürer, Varak: 5b; el-Burhan, Varak: 85b
16. Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 162, 163.
17. Nursi, Mektubat, s. 255.
18. İmam-ı Rabbani, Mektubat (Arapçası), 1:234; Mektubat-ı Rabbani Tercümesi, çev. Abdülkadir Akçiçek, İstanbul: çile Yayınları, 1:565, 566.
19. Nursi, Mektubat, s. 426.
20. Buhari, Cenaiz: 80, Cihad: 178; Müslim, Fiten: 85-86, 95; Tirmizi, Fiten: 63.
21. Buhari, İ'tisam: 10; İbni Mace, Mukaddime: 1; Tirmizi, Fiten: 51.
22. Müslim, İman: 247.
23. Ebu Davud, Cihad: 4.
24. Tılsımlar Mecmuası, s. 212 (İs'afü'r-Rağıbin'den naklen).
25. el-Heytemi, el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 24.
27. Müslim, Kitabü'l-Fiten, 23. Bab, 113. H. (H. 2938).
28. Buhari, Fiten: 27; Fezailü'l-Medine: 9; Müslim, Fiten: 112 (H. 2938).
29. Nuaym bin Hammad, Kitabü'l-Fiten: Varak: 76a; el-Burhan, v. 92a.
30. el-Havi li'l-Fetava, s. 67-68.
31. A.g.e., s. 67, 68; Tezkire, s. 187.
32. Kitabü'l-Fiten, v. 50a.
33. Kastamonu Lahikası, s. 55.
34. Mektubat, s. 56.
35. Mektubat, s. 413.
36. Şualar, s. 515.
37. Mektubat, s. 327.
39. Kitabü'l-Bürhan, s. 57.
40. İbni Mace, 10:259.
41. Sıddık Han, el-İzaa, s. 128.
42. Emirdağ Lahikası, 259.
43. Bakara Suresi, 249.
44. Kıyamet Alametleri, s. 169.
45. Kitabü'l-Bürhan, s. 57, 68.
46. Ramuzü'l-Ehadis, s. 476 (İbni Mace'den).
47. Ramuzü'l-Ehadis, s. 487 (Taberani'nin Kebir'inden.)
48. al-i İmran Suresi, 142.
49. Mevdudi, İslamda İhya Hareketleri, s.
* Bu konuda Muhyiddin İbni Arabi'nin görüşleri için bknz: s. 164.
50. Hakim, Müstedrek'ten Mukaddime, Fasıl: 52; s. 318.
51. Ebu Davud, Kitabü'l-Mehdi, 4:107 (H. 4284, 4290.); Sadüddin Teftazani, Şerhu'l-Makasıd, 2:307.
52. Buhari, Kitabü'l-Fiten, 5.
53. İbni Hacer, el-Metalibü'l-aliye, 4:342 (H. 4553.)
54. el-Burhan, Varak: 82a; Kitabü'l-Fiten, Varak: 51a.
55. el-Bürhan, s. 17.
56. el-Havi li'l-Fetava, s. 67, 68; Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 162, 163.
57. Müslim, Kitap: 52 (H. 67-69.
58. Ebu Davud, Kitap: 34.
59. İbni Mace Kitabü'l-Fiten: 34 (H. 4083.)
60. Mecmaü'z-Zevaid, 7:317.
61. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 45.
62. Müstedrek, 4:558.
63. Macdonald, “Mehdi,” İslam Ansiklopedisi, 7:478.
64. Müstedrek, 4:558.
65. Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 186-187.
66. Hüseyin Hilmi Işık, Saadet-i Ebediye, s. 1029.
67. Sözler, s. 447.
68. Mektubat, 2:251.
69. Kitabü'l-Bürhan, s. 10; el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 32; Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 162, 163.
70. Kehf Suresi, 91.
71. İbni Kesir, en-Nihaye, 1:27, 28; Suyuti, el-Havi, 2:58, 59.
72. Kehf Suresi, 84.
73. Ramuzü'l-Ehadis, 1:135.
74. Nursi, Muhakemat, s. 38.
75. Kastamonu Lahikası, s. 111.
76. Emirdağ Lahikası, 1:90.
77. Emirdağ Lahikası, 2:297.
79. Sad Suresi, 30.
80. Sad Suresi, 35.
81. Sad Suresi, 30.
82. Sad Suresi, 32.
83. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 24.
84. Nuaym bir Hammad, Kitabü'l-Fiten, Varak: 59a.
85. el-Bürhan, s. 74.
86. M. Arabi, Fütuhat-ı Mekkiye, s. 66.
87. Şarani, ölüm, Kıyamet, ahiret ve ahirzaman Alametleri, s. 445-446.
Bir hadis-i şeriflerinden Allah Resulü, “Başında benim bulunduğum, sonunda İsa bin Meryem'in, ortasında (sondan önce) Mehdi'nin bulunacağı bir ümmet helak olmaz.”1 buyururlar.
Çünkü, tarih şahittir ki, başında kendisinin bulunduğu ümmet helak olmamıştır. Sonda Hz. İsa'nın ve sondan önce pak neslinden Hz. Mehdinin bulunduğu ümmet de helak olmayacaktır.
Hz. Mehdi'nin hizmetleri öylesine önemli ve büyüktür ki, rivayetlerden onun hilafetinden sadece insanların değil, bütün yer ve gök ehlinin memnun olacağı belirtilir.2 çıkışı sadece ehl-i iman için değil, yer ve gök ehli için dahi sevinç kaynağı olur. öyle ki kuşlar, vahşi hayvanlar, denizdeki balıklar dahi sevinirler.3 Hatta Mehdi'nin bu güzel hizmetleri sebebiyledir ki, ölüler bile dirilip onun zamanında yaşamayı temenni ederler.4 Kısaca Allah, kalbleri onun muhabbetiyle doldurur.5
Büyüklerden Tavus-u Yemeni onun zamanında yaşamayı çok arzulamıştır.
Bu önemli hakikati ifade ettikten sonra İslamı, sadece ahiret diniymiş gibi görme veya göstermenin İslamı tanımamak manasına geldiğini, peygamberlerin sadece ahiret işlerinde değil, dünya işlerinde de rehber oldukları gibi Hz. Mehdinin de maddi ve manevi her konuda yol göstereceğini, ıslahatını her sahada yapacağını hemen belirtelim.
Evet, Hz. Mehdi vazifesini sadece din sahasında değil, saltanat, hilafet, sosyal hayat, cihad gibi hayatı kuşatan her sahada icra edecektir.
Biz şimdi rivayetlere dayanarak bu hizmetlerinin en dikkat çekici olanları üzerinde duralım:
a. Dini ikàme
Hz. Mehdi bir müceddittir. Cenab-ı Hak onunla dini tekrar iade edecektir.6 O, ahirzamanda, Asr-ı Saadette olduğu gibi İslamı yeni baştan hakim kılacak, yüceliğini, üstünlüğünü bütün dünyaya ilan edecektir. Nuru'l-Ebsar müellifi Said bin Cübeyr, “Müşrikler hoşlanmasalar da Allah, bu dini bütün dinlere üstün kılacaktır”7 ayetinin tefsirinde dini üstün kılacak kişinin Hz. Fatıma'nın çocuklarından Hz. Mehdi olduğunu belirtir. Bunun, “O İsa'dır (a.s.)” diyenlerin sözleriyle de çelişki teşkil etmediğini, zira Hz. İsa'nın Hz. Mehdi'ye zemin hazırlayacağını söyler.8
el-Kavlü'l-Muhtasar'da, Resulullah (a.s.m.) en başta İslamı nasıl ayakta tuttuysa, Hz. Mehdi de en sonunda İslamı aynı şekilde ayakta tutacaktır.9 kaydı vardır.
Saadet-i Ebediyede Ashab-ı Kehf'in mağaradan çıkıp Hz. Mehdi'ye asker olacakları tarzında bir rivayete yer verilir.10 Ashab-ı Kehf'in dirilip asker olmasının ne manaya geldiğini kesin olarak bilemiyoruz. Yalnız şunu söyleyebiliriz ki, Hz. Mehdi'nin imani mesajlarıyla Ashab-ı Kehf'in dirilişi gibi ölü ruhlar dirilecek, yeniden hayata dönecektir. Bu bize Hz. Mehdi'nin mesajının temelini de insanı manen diriltecek imani hakikatler teşkil ettiğini göstermektedir.
Muhyiddin-i Arabi, Mehdi'nin dini ikàme edeceğini, önemsenmez hale geldikten sonra ona tekrar kıymet kazandıracağını, ihya edeceğini söyler ve "Dini Resulullahın zamanında olduğu gibi aynen tatbik edecek" der.11
İmam-ı Rabbani de sönen İslam güneşinin Hz. Mehdi'yle yeniden parlayacağını ifade eder.12
Ümmü Seleme'nin rivayetine göre, Hz. Mehdi, İslamı yeryüzünün değişik bölgelerinde hakim kılacaktır.13
Onun diktiği kuru bir dalın, hatta ağacın yeşerip yapraklandığı belirtilir ki,14 bundan, onun kerametlere sahip bir kişi olduğu kadar, imansızlıkla ölü hale gelen kalbleri, ağacın yeşerdiği gibi, irşadları ve eserleriyle canlandıklarını, yeniden hayata döndüklerini de çıkarabiliriz.
b. Sünnet-i Seniyyeyi ihya
Hz. Mehdi müceddit olduğu içindir ki, aynı zamanda dönemine İslamın damgasını vuracaktır. İslama yöneltilen hücumları bertaraf edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecektir. Aişe Validemizin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte bu husus açık açık anlatılır: “Benim vahiy üzere mücadele verdiğim gibi Mehdi de Sünnetim üzere mücadele verir”15 buyurulur.
Rivayetlere göre Hz. Mehdi ihya etmedik sünnet, kaldırmadık bid'at bırakmayacak, ahirzamanda tıpkı Resulullah gibi dinin vecibelerini ifa edecektir.16
İmam-ı Rabbani de Mektubat'ında Hz. Mehdi'nin bu önemli hizmeti üzerinde durur. Onun asli vazifelerinden birisinin Sünnet-i Seniyyeyi ihya ve bid'atları kaldırmak olduğunu söyler.17 Sünnet-i Seniyyenin önemini anlatırken de şu satırlara yer verir: “Sünnet ve bid'attan herbiri, diğerinin yokluğunu gerektirir. Birini ihya etmek, diğerini öldürmek sayılır. Bu manaya göre Sünnet-i ihya etmek, bid'atı öldürmek demektir. Aksi dahi böyledir.” Hatta onun dini yayma ve sünneti ihya etme görevini yürütürken halkı bid'alarla amel etmeye alıştıran modern bir bilginden dahi söz eder.18
Hz. Mehdi geldiğinde alabora olmuş bir atmosferle karşılaşır. Tepeden tırnağa İslama yöneltilmiş bir tahribat söz konusudur. İslamiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan İslam kalesinde bir sürü gedikler açılmıştır. Bin senedenberidir yığılan ve birikegelen şüphelerin bir anda kusulduğunu; İslami esas, cereyan ve şeairlerin kırılmaya, kalb-i umumi ve efkar-ı ammenin dehşetli yaralanmaya, vicdan-ı umuminin bozulmaya yüz tuttuğunu müşahede eder.
Bütün bunlar Süfyan'ın öncülüğünde gerçekleşir. Hz. Mehdi ise bu müthiş tahribatın sebep olduğu manevi hastalığı Kur'an eczahanesinden aldığı ilaçlarla tedavi eder; bid'atlarla unutulmaya, unutturulmaya çalışılan ve savaş açılan, gerçekte ise herbiri birer iksir olan Sünnet-i Seniyye prensiplerini yerleştirmeye çalışır. O ve onun nurani cemiyeti, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akaranesini tamir edip Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecektir.19
c. Süfyanla mücadele
Birgün Resul-ü Ekrem (a.s.m.), Hz. ömer'e, Yahudi çocukları içerisinde birini gösterip, “İşte Süfyanın sureti!” buyurdu. Hz. ömer ileri atılıp, “öyleyse ben onu öldüreceğim” dedi. Resul-ü Ekrem (a.s.m.) ise, “Eğer bu Süfyan ve İslam Deccalı olsa, sen öldüremezsin; eğer o olmazsa, onun suretiyle öldürülmez”20 buyurdu.
Evet, Süfyan ahirzamanda gelecek ve "Kıyamete kadar hak üzere cihada devam eden, muhalefet edip düşmanlık edenlerin bir zarar veremeyeceği,"21 bu hak cihadlarını muzaffer olarak sürdüren22 ve “en son grubu Mesih-i Deccalle savaşan bir cemaat"23 ve onun temsilcisi olan Hz. Mehdi tarafından öldürülecektir.
Hz. Mehdi, mücadelesini, bütün mukaddesleri inkar fikriyle ortaya çıkan büyük Deccala, hem de İslama, Kur'an'a savaş açan, dinsiz, yalancı İslam Deccalı Süfyana karşı verecek, bu mücadeleler sonucunda onu öldürecek, tahribatını tamir edecektir.
Allah'ı, Kur'an'ı, peygamberi tanımayan, İslam adına ne varsa hepsine savaş açan, icraatını sistemli ve münafıkane bir tarzda yürüten, İslamın rükünleri olan bu inanç esaslarını kaldırmaya, yok etmeye, zayıflatmaya çalışan Süfyan, “Hz. Mehdi'yi de devamlı tarassut altında tutacak, muhasarasını üzerinden kaldırmayacaktır.”24
Bu demektir ki, Hz. Mehdi çok zor şartlarda hizmet verecek, mücadelesini sürdürecek.
Hadis-i şeriflerde Süfyanın tahribatına olduğu kadar Hz. Mehdi'nin onunla yapacağı mücadelelere de yer verilmiştir. Bu mücadele birçoklarının zannettiği gibi maddi kılıçla değil, manevi kılıçlı, fikir yoluyla; kanlı değil, kansız olacaktır. el-Heytemi bunu şöyle anlatır: “Ona biat edenler, (Kabe civarındaki) rükün ve makam arasında biat ederler. Uyuyanı uyandırmaz, asla kan dökmezler.”25
Bediüzzaman da, Hz. Mehdinin, Süfyan komitesinin rejim-i bid'akaranesini tamir edeceğini belirterek Mektubat isimli eserinde, bu görevin kaba kuvvet ve güç kullanmakla değil, ıslahat ve tamirat yoluyla olacağını söylemektedir.
Müslim'de yer alan bir hadiste27 Hz. Mehdi'nin Deccalle olan enteresan bir mücadelesine yer verilmektedir. Her ne kadar Mamer ve Ebu İshak gibi raviler, bu zatın, Hz. Hızır olduğunu söylüyorlarsa da hadisin öncesi ve sonrasından onun Hz. Mehdi olduğu anlaşılmaktadır. Bu hadis-i şeriften anladığımıza göre Deccalın merkezde silahlı gözetleme yapan askerleri bulunmaktadır ki bu, onun büyük bir ordu ve hükümet gücüne sahip olduğunu göstermektedir. Buna dayanarak Hz. Mehdi'yi kendine bende etmek istemekte, kabul etmeyince de eziyet ve sıkıntı vermekte, tesirsiz hale getirmek için elinden gelen herşeyi yapmaktadır. öyle ki “sırtı ve karnı döve döve genişletilmekte,” yani onun davası gün geçtikçe etrafa daha da yayılmaktadır.
O, bunca eziyet ve işkenceye rağmen asla boyun bükmez, Deccalı tanımaz, aksine Deccallığı hakkındaki kanaati daha da pekişir, mağlup edilmez bir edayla insanlara şöyle seslenir: “Ey insanlar şüphe yok ki artık Deccal bana yaptığı bu işi artık insanlardan hiçbir kimseye yapamayacaktır.” Deccal yine onu öldürmek için alır. Ama onun boynu ile köprücük kemiği arası bir bakır levha haline geliverir ve Deccal artık onu kesebilecek hiçbir yol bulamaz. Sonunda onu iki eli ve iki ayağı ile yakalar ve fırlatıp atar. İnsanlar, Deccalın onu ateşe attığını sanırlar. Oysa o mü'min Cennet içine atılmıştır.
Bu ifadeler Deccalın Hz. Mehdi'yi öldürmek istemesine rağmen bunu başaramayacağını göstermektedir. Ona diş geçiremeyecek, kılıcı da işlemeyecektir. Onu ateşe atması ise zamanında bir nevi Cehenneme dönen zindanlara atması demektir. Ama onun imanı o zindanı da bir nevi Cennete çevirir. çünkü Cennet ve Cehennem herşeyden önce gönülde yaşanır. Èman zindanları saraya, ateşleri ab-ı hayata çevirebilecek güçte bir iksirdir. Aynı zamanda bu Deccalın Hz. Mehdi'yi en ücra, ıssız yerlere süreceğini, oraların ise bağlık bahçelik yerler olacağını da göstermektedir.
Müslim'daki hadisin sonu şöyle bitiyor: “İşte o mü'min alemlerin Rabbi katında insanların şehadet bakımından en büyük olanıdır.”28
Başka bir rivayette ise Hz. Mehdi'nin Süfyanla ilgili mücadelesine şöyle dikkat çekilir: “Süfyanla Mehdi yarışa hazır iki at gibi ortaya çıkarlar. Kah Süfyani galip gelir, kah Mehdi.”29 Hz. Mehdi Şam'a geldiğinde Süfyaniler dallı budaklı ağaçlar kesip Taberiye gölüne atarlar.30 Horasan tarafına giden bir taife de Süfyanileri mağlup eder.31 Sonunda Süfyaniler hilafeti Hz. Mehdi'ye teslim ederler.32
Bu rivayetlerde de görüldüğü gibi Süfyan herşeye rağmen Hz. Mehdi'nin kılıncından kurtulamayacaktır. Hak ve hakikatin hükmettiği kainatta bu kurulu düzene meydan okuyan, safsata, yalan ve hileden medet uman Deccalın teslim-i silah etmemesi düşünülebilir mi?
Hem o Hz. Mehdiden öyle bir darbe yiyecektir ki, bunu, unutmak mümkün olmayacaktır. Evet, "İslamiyete darbe vuranların başlarında öyle müthiş bir patlayış olacak ki, Kıyamete kadar unutulmayacak."33
Burada hemen belirtelim ki, Deccal da nihayet insandır. önemli olan onun şahsının değil, fikrinin, inançsızlığının, bozuk cereyanının öldürülmesidir. Yoksa onun şahsını bir virüs dahi öldürebilir.
İşte ehl-i nifakın başına geçen, Şeriat-ı İslamiyeyi tahribe çalışan bu müthiş şahsın meydana getirdiği münafıkane cereyanı, al-i Beyt-i Nebeviden olan Hz. Mehdi öldürüp dağıtacaktır.34
Evet, Deccalın kurduğu tahripkar rejime karşı mücadele veren, onun tahribatını tamire çalışan al-i Beytten bu mübarek zat, Deccalın fitnesine son verecek, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akaranesini tamir edip Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecek; yani alem-i İslamiyette risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkar niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hz. Mehdi cemiyetinin mu'cizekar manevi kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacaktır.35
Hz. Mehdi, bunu arkasını dayadığı şahs-ı manevisi, seyyidler cemaatı ve diğer ehl-i imanla birlikte gerçekleştirecektir.
Bu konudaki gelişmelerin seyrinde de dikkat çekici noktalar vardır:
Bediüzzaman'ın belirttiğine göre Süfyan, “Yediyüz sene müddetinde İslamiyetin ve Kur'an'ın elinde şeref-şiar, barika-asa bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslamiyetin bir kısım şeairine karşı istimal etmeğe çalışır. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. ‘Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarır' diye rivayetlerden anlaşılıyor.”36
“Rahmet-i İlahiyeden ümit kesilmez. çünkü Cenab-ı Hak, bin senedenberi Kur'an'ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini muvakkat arızalarla perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir.”37
Bu bahsin devamında (el yazma nüshasında) Bediüzzaman, kendi el yazısıyla şu notu düşer: “Kılıncını ayağına vurdurmaz, düşmanına vurdurur. Kur'an'a hizmetkar eder. Ağlayan alem-i İslamı güldürür.”
Hz. Mehdi, bu mücadeleleri esnasında elbette bir kısım sıkıntılarla karşılaşacaktır. Ona destek verenler de, cephe alanlar da çıkacaktır
Hz. Mehdiye destek verenler
Süfyan da, Mehdi de faaliyetlerini tek başlarına yürütmezler. Her ikisi de destek bulurlar. Zaman fert değil, şahs-ı manevi zamanı olduğu için Süfyan sırtını bir şer komitesine, Mehdi de dayanışmayı esas alan hak bir cemaate dayar.
İlk anda Hz. Mehdinin etrafında toplananların sayısı oldukça azdır. Ama ihlaslıdırlar, sadıktırlar, sebatkardırlar. Yılma bilmeyen bir azim, korku bilmeyen bir cesaret, ender rastlanan fedakarlık içerisindedirler.
Evet, onların başlangıçtaki sayıları Bedir Ashabı, yani 313 kişi kadar, Talut'la nehri geçenler kadar az, kalbleri uzlaşmış, şehid düşenlerine üzülmeyen, kendilerine katılanlara sevinmeyen39 kimselerden müteşekkildir. Onlar Allah yolunda kınayanın kınamasından, dedikodusundan korkmazlar.40 Hz. Ali'nin belirttiğine göre, bu insanlar hiçbir şeyden korkmaz, hiçbir menfaate de sevinmezler.41 Azdırlar, ama bir ordu kuvvetindedirler. Güç ve kuvvetlerini ihlas, sadakat ve tesanüdden alırlar. Onun için "Ne kadar da az olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar."
"İşte o pek kesretli muktedir ordu, al-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselamdır ve Hz. Mehdi'nin en has ordusudur."42
İhlas, sadakat, sebat ve cesaret dolu bu topluluğun halleri, Hz. Musa zamanında Calut'la mücadele eden Talut'u andırır. Talut'un kuvveti azdı. Emirlere uymayıp bir imtihan vesilesi olan nehirden su içip gevşeyen, Calut ve ordusuna güç yetiremeyeceklerini söyleyen askerlere karşı, herşeyi göze alan fedakar ve cefakar az bir grup ise şöyle diyordu: "Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle çok tupluluğa galip gelir."43
İhlası esas alan, ihlasla zerrenin güneşler kadar büyüyeceğine inanan bu samimi insanlar Süfyanizmi yıkmada zorlanmayacaklardır.
Arap değil, diğer milletlerden olan bu yardımcılar44 her zalime ve cebbar oğlu cebbara galip geleceklerdir. Demir gibi kalblere sahip bu insanların diğer önemli bir özellikleri de geceleri abid, gündüzleri de arslan kesilmeleridir.45
Mehdi'nin ordusu zaman zaman darbeler yiyecek, zaman zaman o çetin görevi üstlenememek, rahatlık meyli; can, mal, mevki korkusu gibi çeşitli sebeplerle kendisinden ayrılanlar olacaktır. Ama "onlar buna aldırmayacak,"46 "Ayrılanlar da, muhalifler de ona zarar veremeyecek. O kendisinden ayrılanlara rağmen muzaffer olarak yoluna devam edecektir."47 Böylece "mücahede edenlerle sabredenler ortaya çıkarılmış"48 olacaktır.
Ona muhalefet edenler
Mevdudi, "çok korkarım ki, Hz. Mehdinin getireceği yeniliklere karşı ilk feryadı basanlar; ulema ve sofiler olacaktır. Keza onun tanınabilmesi için alelade bir adamın durumundan farklı şekillere sahip bulunacağını ummaktayım”49 der.
Evet, Hz. Mehdi, ne yazık ki, Süfyan'ın engellemeleriyle kalmayacak, bir kısım hocaları da karşısında bulacaktır. Taklitçi içtihad alimleri ona düşman kesilecek. Mehdi'nin mezhep imamlarına zıt hükmettiğini gördüklerinde bundan hoşlanmayacaklar, fakat karşı da gelemeyeceklerdir.*
d. Kalbleri birleştirmesi
Taklidi imanları tahkikileştiren, imanda inkişaf ve terakkì sağlayan Hz. Mehdi, her türlü iyilik ve güzelliğin kaynağı olan imanla önce bir huzur atmosferi sağlar. O inanç birliği ile kalbleri birleştirir, kurtla kuzu bir arada yaşayacak derecede dostluğu, uhuvveti, hürmeti, muhabbeti tesis eder. Böylece ehl-i iman büyük bir kuvvet kazanır.
Hz. Ali'nin belirttiğine göre “Allah, Mehdi için birçok insanları bulut parçaları gibi toplayacak ve Allah kalblerini telif edecektir.”
Yine Hz. Ali'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, dünyanın sonu geldiğinde fitne ve kargaşalar çoğalacak, altın madeninde türediği gibi türeyecek, halk fitne içerisine dalacak, Şam ehli semadan yağan belalarla darmadağın olacak ve o kadar zayıflayacak ki tilkiler bile harp etse mağlup edecek.
İşte böyle bir anda Hz. Mehdi üç zafer sancağıyla çıkıp Müslümanların kalblerini telif edecek, eski nimetlerini geriye verecek, görüşlerini birleştirip kalblerini yumuşatacaktır.50
e. Adalet, sulh ve sükunu tesis etmesi
Herhangi bir kimseye ait olan şeye hak, hakkın hak sahibine verilmesi, yerine konulmasına da adalet diyoruz. Zulüm ise hakkın yerinden oynatılması, başka yerlere konulması demektir.
Herşeyin ters yüz edildiği, zulmün başına adalet külahını geçirdiği bir zamanda ruh dünyası kararan insanlık hakkı, adaleti tesis edecek bir kurtarıcıyı her zamankinden daha çok aramaya başlayacaktır. Resulullahın yolunda, onun tarzında bir insanın aleme reis olup hükmetmesini, problemlerine çözüm bulmasını, zulme son verip sulh ve sükunu temin ve adaleti hakim kılmasını bekleyecektir.
İşte Hz. Mehdi böyle bir zamanda çıkacak, zulümle dolan yeryüzünü adaletiyle dolduracak,51 işleri düzene sokacak52 ve insanları hakka döndürünceye kadar mücadele edecektir.53
O, zulüm, istibdad hakim olan dünyayı öylesine sulh ve sükuna kavuşturacaktır ki Müslümanlar İslamın ilk dönemlerindeki gibi yaşamaya başlayacaktır. Artık kan dökülmeyecek, uyuyan kimse de rahatsız edilmeyecektir.”54
Onun döneminde iyilerin iyilikleri artar, kötülere bile iyilik yapılır.55
f. Bolluk ve berekete vesile olması
İmanın hükmettiği bir dünyada nelerin gerçekleşebileceğini bir düşünün. Orada çalışkanlık, gayret, faaliyet, fedakarlık, cömertlik gibi güzel huylar namına ne varsa hepsi yeşerecek, meyvelerini vermeye başlayacaktır. Zaten iman, güzel meyveler veren nurani bir ağaç değil midir?
İşte Hz. Mehdi zamanında Asr-ı Saadette olduğu gibi küllenmiş duygular bir bir tomurcuklanacak, çiçek açacaklardır. Bu huzur ve sulh döneminin en göze çarpan özelliklerinden biri de rivayetlerde belirtildiği gibi bolluk ve bereketin görülmesidir.56
Müslim'de, ahirzamanda geleceği bildirilen halife—ki İslam alimlerince bunun Mehdi olacağı bildirilir—malı sayılamayacak derecede taksim edecek57 ibaresi yer alır. Ebu Davud'daki ifade ise şöyledir:
“ahirzamanda bir halife gelir de malı avuç avuç verir, verdiği malı saymaz.”58
Ebu Saidi'l-Hudri'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise dönemindeki bolluk ve refahtan söz edilirken şöyle buyurulur:
“Benim ümmetim onun döneminde öylesine bir refaha ulaşacaktır ki, o güne kadar benzerine asla rastlanmamıştır. O kadar ki yer ürünlerini verir, insanlardan hiçbir şey saklamaz, mal da o gün çok birikir. Adam kalkıp, ‘Ey Mehdi, bana ver!” dediğinde, Mehdi de ‘Al!' der.”59
“ümmetim onun zamanında benzerine rastlanmamış derecede nimetlere kavuşacaklar, gök bol bol yağmurunu gönderecek. Yer de bitki ve mallardan hiçbir şey saklamayacak (yani yeraltı zenginliklerini insanların faydasına sunacaktır.)60 Onun döneminde yeryüzü hazinelerini dışarı fırlatacaktır.61 Hayvan sürüleri de fazlalaşacaktır.62
Batılılarca kaleme alınan İslam Ansiklopedisinde de, Macdonald'ın, Hz. Mehdi zamanındaki bu bolluğu şöyle anlattığını görüyoruz: “Müslümanlar onun şeriatini takip ederek, benzerini asla görmedikleri bir refaha erişeceklerdir. Yer bütün meyvelerini verecek ve gökler yağmurlarını boşaltacak, gümüş para ayaklar altına alınacak, hesap bile edilmeyecektir. Bir kimse her kalkışında, ‘Ey Mehdi! Bana ver!' diyecek, o da, ‘Al!' cevabını verecektir. Elbisesinin eteğiyle taşayabileceği herşeyi adamın önüne dökecektir.” Bunu Müslim-i Şerifin rivayet ettiği şu hadis-i şerif de desteklemektedir: ‘ümmetim kaybolmaya yaklaşınca saymaksızın servetler saçan bir halife gelecektir.”63
Bu bolluğun sebebini, teknolojinin geliştiği ve tohum ıslahı ile tarımda üretimin kat kat arttığı günümüzde anlamak zor olmasa gerek.
Onun zamanında herşey olduğu gibi Müslümanların sayısı da artacaktır.64
g. Mezhebleri tevhidi
Muhyiddin-i Arabi, Fütuhat-ı Mekkiyye'sinde Hz. Mehdi'nin mezhebleri kaldıracağını, halis ve hakiki dinden başka bir mezheb kalmayacağını söyler.65
Saadet-i Ebediye'de Hz. Mehdi'nin mezhebleri kaldıracağı tarzında bir rivayete yer verilir.66
Mezhebleri kaldırmadan maksat Resulullah dönemine dönüş olabilir. Daha açıkçası onun zamanında mezhebler birleştirilecek demektir. Bu ise Sözler'de anlatıldığı gibi, önceden asırlara göre şeriatlar değiştiği, hatta aynı asırda kavimlere göre bile ayrı ayrı şeriatler geldiği halde Resulullahın Şeriatı her asra kafi gelecek, bütün insanlık aynı dersi alabilecek, birtek muallimi dinleyebilecek, birtek şeriatle amel edebilecek bir özellikte gönderildiği için muhtelif şeriatlere ihtiyaç kalmamıştır. Ancak insanlık bütünüyle aynı seviyeye gelmediği ve aynı sosyal hayatı koruyamadığı için teferruatta bir derece ayrı ayrı mezheblere ihtiyaç duyulmuştur. Ne zaman ki çoğu insan yüksek bir okulun talebesi gibi, bir sosyal hayat tarzı içerisine girer, bir seviyeye gelirse o zaman mezhebler birleştirilebilir.67
Şu halde, Hz. Mehdi zamanında insanlık bir yüksek okulun talebeleri gibi aynı fikri ve kültürel yapıya kavuşacak, benzer sosyal hayat tarzını paylaşacak hale gelecek, dolayısıyla da ayrı ayrı mezheplere ihtiyaç kalmayacak, Mecelle türü tek bir hukuk sistemi Müslümanların ihtiyacına cevap verebilecektir.
h. Dünya hakimiyeti
İmam-ı Rabbani, Mektubat'ında Peygamberimizin bir hadislerinden bahseder. Bu hadis-i şerife göre Peygamberimiz, yeryüzünün dört meliki bulunduğunu, bunlardan ikisinin Müslüman, ikisinin de kafir olduğunu, Müslüman olanların Hz. Zülkarneyn'le Hz. Süleyman, kafir olanlarının da Nemrud'la Buhtunnasr olduğunu bildirmiştir. Beşinci olarak da yere Ehl-i Beytinden birinin, yani Hz. Mehdinin hakim olacağını zikretmiştir.68
Konuyla ilgili başka bir hadis-i şerif de şöyledir:
"Mehdi, tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman (a.s.) gibi bütün dünyaya hükmedecektir." 69
Hadis-i şerifte Hz. Mehdi'nin Zülkarneyn'e benzetilmesi oldukça enteresandır. Hz. İbrahim döneminde yaşamış Yemen hükümdarlarından biri olan Hz. Zülkarneyn'i seyahatları, kavimlerle yaptığı mücadeleler ve nihayet zamanın azgın ve taşkın kavmi Ye'cüc ve Me'cüce karşı yaptığı meşhur seddiyle tanıyoruz.
Allah'ın, sahip olduğu herşeyi ilmiyle kuşattığını bildirdiği,70 İskender diye de bilinen Hz. Zülkarneyn, yolculuğu esnasında "iki dağ arasına ulaşmış, hiçbir söz anlamaz derecedeki bir kavme rast gelmişti. Onların zulmünden bizar olanlar, "Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ve Me'cüc, yeryüzünde fesat çıkarıp duran kimselerdir. Sana bir vergi versek, onlarla bizim aramızda bir set yapar mısın?" demişlerdi.
O da, onların yardımlarını da alarak sağlam bir set yapmak için kolları sıvamıştı. İki dağ arasını demir kütleleriyle doldurmuş, pekişmesi için de aralarına erimiş bakır dökmüştü. Ondan sonradır ki Ye'cüc ve Me'cüc ne o seddi aşabilmiş ve ne de ondan delik açabilmişti.
Bu hadise, Kehf Suresinin 93-97 ayetleri arasında anlatılır.
Demek ki, zamanın terörizmine karşı sedd-i Zülkarneyn büyük bir görev üstleniyordu. Hz. Mehdi zamanında da ateizme dayalı anarşi dünyayı kasıp kavuracak, o da İslami hakikatlerle onlara set gerecektir.
Küfre set geren faaliyetleriyle tanınacak olan Hz. Mehdi, İslamı dünya kalesinin burcuna dikecektir. ümm-ü Seleme'nin rivayet ettiği bir hadis-i şeriften öğrendiğimize göre Sünnet-i Seniyyeyi esas alan Hz. Mehdi, İslamiyeti küre-i Arz'ın denizlerine kadar yayacaktır.71 Ancak onun fütuhatı, dünya hakimiyeti İslamı yayma şeklinde, yani ilmen, maddeten değil, manen olacaktır.
öyle ki İslamın ezeli ve ebedi, her çağda yeni ve canlı olan, güzelliğinden hiçbirşey kaybetmeyen esas ve prensiplerini akıl ve gönüllere nakşedecek, duyurmadık bir yer bırakmayacak, her okuyanı etkisi altına alacak, kalb ve kafaları fethedecektir.
O, İslamın yüce hakikatlerini öylesine parlak ve güçlü bir şekilde gösterecek, sarsılmaz delillerle ispatlayacaktır ki, ele aldığı meseleler karşısında en muannid feylesoflar dahi susacak, itiraz edebilecek bir nokta bulamayacak; küfür ve zındıka her çeşidiyle bu yıkılmaz sedd-i Zülkarneyne çarpıp kendisi yıkılmak zorunda kalacaktır. Bu hakimiyetin önünde hiçbir kuvvet duramayacaktır.
Anarşi ve teröre karşı da en büyük bir sedd-i Zülkarneyn'dir bu manevi surlar. Tarihin çeşitli devirlerinde anarşi ve fesat kaynağı olmuş, Deccalizmin hakimiyet kurmaya çalıştığı asrımızda Büyük Deccala çanak tutarak fitne ve fesat kazanlarını kaynatmaktan geri kalmayan Ye'cüc ve Me'cüc denilen Mançur ve Moğol kabilelerinin istilalarını da önler bu set.
Hz. Zülkarneyn zamanında mazlum kavimler onların terörü altında eziliyorlardı. Hz. Zülkarneyn gedik dahi aşılamayacak sağlamlıktaki setiyle onları bu musibetten korumuştu.
Gerek Büyük Deccalın sisteminin iskeletini teşkil eden komünizme ve gerekse İslamı ve bütün mukaddesleri tahribi hedef olan Süfyanizme karşı günümüzün insanlarının da sağlam bir sedde ihtiyaçları vardır. Hz. İsa'nın şahs-ı manevisini temsil eden, teslisten kurtulup tevhide teslim olan Hıristiyan alemiyle Hz. Mehdi'nin başını çektiği İslam alemi bu dehşetli fitneye, yani ateizme karşı kurduğu, kuracağı savunmaya yönelik bir kısım kuruluş ve birlik teşekküllerinin yanısıra manevi bir set germekle de mükelleftir. İşte bu manevi set, Yecüc ve Mecücün bu asırdaki temsilcisi komünizmin ruh, kalb ve kafaları istila etmesini önleyen iman ve Kur'an hakikatleridir.
Evet, zamanının yağmacı, anarşist, bozguncu, tahripçi Ye'cüc ve Me'cüc kabilelerinin tahribatına set germeyi başaran bu güçlü hükümdar, o günün dünyasına hakim olacak derecede "yeryüzünde kudret sahibi" kılınmış ve kendisine "muhtaç olduğu herşeye ulaşabileceği bir sebep"72 verilmişti. Bu tasarrufunu o, Allah'ın ihsan ettiği ilim ve kudretle yapıyordu.
Mehdi de dünyaya hakim olacak.73 Vehbi ilim ve manevi iktidarla desteklenen Hz. Mehdi, ihlas, sebat ve tesanüdü esas alan şahs-ı manevisiyle önce müthiş şerleri def'edecek, sonra da manevi hakimiyetini kuracak, güçlü delillere dayanan izah ve ispatları karşısında kefere ve fecere ya imana gelecek, ya da susmak zorunda kalacaktır.
Asrımızda Deccalizmin şahs-ı manevisi olan komünizm tehlikesi daha ortada yokken, 1911'de kaleme aldığı Muhakemat isimli eserinde doğmakta olan bu dehşetli tehlikeyi haber veren büyük islam alimi Bediüzzaman, başta Avrupa olmak üzere bütün dünyanın korkunç bir fitneye hamile olduğunu bildiriyordu. Dinden uzaklaşan Avrupa medeniyetinin iç yüzü karışmakta, birkısım fesat ve ihtilal fırkaları doğmaya başlamaktaydı. Eğer İslamın sağlam ipi ve Zülkarneyn seddi gibi sağlam hakikatlerine iltica edilip dayanılmazsa, bu fesat fırkaları medeniyetlerini yerle bir edecekti, hatta tehdit etmeye bile başlamıştı.74
Sonraki yıllarda bu fitne ortaya çıkacak, bütün dünyayı kasıp kavuracak, önüne gerilen engelleri bir bolduzer gibi ezip geçecekti.
Ahtapot misali cemiyet hayatını saran bu tehlikeyi Bediüzzaman, "Sedd-i Zülkarneyn'in tahribiyle Ye'cüc ve Me'cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi, Şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) olan sedd-i Kur'aninin tezelzülüyle ve Ye'cüc ve Me'cücden daha müthiş olarak ahlakta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor"75 diye üzüntüyle dile getirecekti.
Hıristiyanlığı mağlup eden ve anarşiyi yetiştiren kuzeyde çıkan dinsizlik cereyanının değişik ülkelerdeki ayak sesleriydi bunlar. Hile, entrika ve gasbla gücü kendinde toplayan bu şer odakları birer cellat olup çıkıyor, menhus rejimlerini masum ülkelere yerleştirmek için zulmü, istibdadı, kanı tek çare olarak görüyordu. Artık karşısında durulabilecek hiçbir maddi güç kalmamıştı.
Bu müthiş tahribata karşı nasıl karşı konulacaktı?
Ancak sedd-i Zülkarneyn gibi olan sedd-i Kur'ani lazımdı ki bu felaket durdurulabilsin. Bu sedd-i Zülkarneyn ise Kur'an hakikatleriydi.
Evet, Avrupa'da istilakarane hükmeden ve semavi dinlere dayanmayan dehşetli cereyanın istilasına karşı ancak bir kale hükmündeki iman ve Kur'an hakikatleriyle karşı durulabilirdi.76
"Dinsizlik Rus'u, şimdiye kadar yarı çin'i ve yarı Avrupa'yı istila ettiği halde, bize karşı tecavüz ettirmeyip tevkif ettiren, hakàik-ı imaniye ve Kur'aniyedir. Yoksa, Rusların tahribat nev'inden manevi kuvvetlerine karşı adliyenin binden birine maddi ceza vermesiyle serserilere ve fakirlere, zenginlerin malını peşkeş çeken ve hevesli gençlere ehl-i namusun kızlarını ve ailelerini mübah kılan ve az bir zamanda Avrupa'nın yarısını istila eden bir kuvvete karşı, ancak ve ancak manevi bombalar lazım ki, o da hakikat-i Kur'aniye ve imaniye atom bombası olup o dehşetli solculuk cereyanını durdursun. Yoksa, adliye vasıtasıyla yüzden birine verilen maddi ceza ile bu külli kuvvet tevkif edilmez."77
Demek oluyor ki, Hz. Mehdi'nin dünya hakimiyetinin silahı maddi değil, manevi olacaktır. Manevi güç o kadar kuvvetlidir ki, maddi gücün yapamadıklarını yapar.
Biraz da Hz. Süleyman'la Hz. Mehdi'nin münasebetleri üzerinde duralım. Kuşların dilini bilecek derecede ilim sahibi, cinlere hükmedecek seviyede yaratıklara hakim, bakırı eritip kazanlar döktürecek ölçüde sanayici, muhteşem saraylar yaptıracak kadar teknolojiye vakıf, Kur'an'ın "Ne güzel bir kuldur o!"79 diye tavsif ettiği Hz. Süleyman, sadece bir kısmını saydığımız bunca büyük nimete nasıl kavuşmuştu acaba?
Şu duasına borçluydu bütün bunları Hz. Süleyman. Allah'a şöyle yakarmıştı:
"Ya Rabbi, beni bağışla. Ve benden sonra kimseye nasip olmayacak bir hükümranlık ver. Şüphesiz ki Sen pek çok lütuf ve ihsan sahibisin."80
Allah, onun duasını kabul etti. "Şüphesiz o, Allah'a yönelmiş bir kimseydi."81
Hz. Süleyman bunca nimeti istemişti, istemesine ama hepsine şükür gözlüğüyle bakmayı, "tefekküre vesile"82 yapmayı da ihmal etmemişti.
İşte onun kendini Allah yoluna bu adamışlığı, onu emsali görülmemiş bu ihsanlara kavuşturmuştu. O, yeryüzüne hükmü geçen bir hükümdardı. Son derece adaletliydi. Zalimlerin korkulu rüyası, mazlumların şefkat meleği olmuştu. Daima hakkın, haklının yanında yer almış, ezileni kaldırmış, ülkesini sulh ve sükuna kavuşturmuştu.
Hz. Süleyman, zenginliğin, bolluğun sembolüdür. ülkeyi baştan sona imar etmiştir. 40 yıllık hükümranlığı esnasında kurda kuşa varıncaya kadar herkesi huzura kavuşturmuş, mutlu bir hayat sürmelerini sağlamıştı.
Ancak o, haşmetli saltanatına rağmen musibetli dönemler yaşamaktan da kurtulamamıştı.
Hz. Mehdi'yle onun arasında birkısım benzerlikler var.
Hz. Süleyman manen görevliydi. Hz. Mehdi de öyle.
Hz. Süleyman dünyaya hükmediyordu. Hz. Mehdi de hükmedecek. Gerçi Hz. Mehdi, dağa, taşa, kuşa hükmü geçirebilecek derecede bir hükümranlığa sahip değil. Ama, Allah'ın izniyle taş gibi kalbleri yumuşatabilecek, kömür gibi ruhları elmaslaştırabilecek, ölü ruhları imanın nuruyla diriltebilecek, dünyanın en ücra köşesinde de olsa hizmetleriyle mü'minlere moral, kafirlere hüzün verebilecek bir iksir, yani hizmet ve eserlerin sahibidir.
Evet, Hz. Mehdi de Hz. Süleyman gibi yeryüzüne hakim olacaktır.83 Ama o, bu hakimiyetini şahs-ı manevisiyle birlikte gerçekleştirecek; baştacı edindiği, müfaasını yaptığı kutsi hakikatleri ruh ve gönüllere nakşedecek ve bu Amerika'dan Japonya'ya, Rusya'dan Avusturalya'ya kadar dünyanın her ülkesinde varlığını, gücünü, hakimiyetini hissettirecek, bu manevi gücün karşısında küfrün çürük direkleri bir bir yıkılacak, teslim-i silah edeceklerdir. "Tesadüf, şirk ve tabiat"tan teşekkül eden fesat şebekesi, alem-i İslamdan nefy ve ihraç edilecektir.
Hz. Süleyman kırk yıl saltanat sürmüştü. Hz. Mehdi de kırk yıl hükmedecek.
Hz. Süleyman dönemi bolluk ve refah dönemleriydi. Hz. Mehdi zamanında da bolluk ve bereket görülecek.
Hz. Süleyman, emrindekilerle ülkesini baştan başa imar etmişti. Hz. Mehdi de talebeleriyle birlikte insanlığı manen imar edecek.
Hz. Süleyman birkısım fitnelere maruz kalmıştı. Hz. Mehdi'de dinsiz komitenin sıkıntılarından kurtulamayacak.
i. İstanbul'un fethi
Hz. Mehdi'nin icraatlarından biri de İstanbul'u fethetmesidir. Bir rivayette ümmet-i Muhammed'in son emiri Ehl-i Beyt-i Nebeviden hüsn-ü siret sahibi Mehdi'nin çıkacağı, Kayser şehrini fethedeceği, zamanında Deccalın çıkacağı ve Hz. İsa'nın gökten ineceğini bildirilir.84 Hatta Resulullah bu konu üzerinde öylesine önemle durmuştur ki, dünyanın sonuna bir gün bile kalsa Allah'ın o günü uzatıp Kostantıniyeye fethedeceğini bildirmiştir.85
Muhyiddin-i Arabi de, Mehdi'nin İstanbul şehrini Deccalın elinden kurtaracağı kaydeder.86
Rivayetlerde bu fethin harp etmeden, La ilahe illallah tekbirleriyle gerçekleşeceği de belirtilmektedir.87 Ki bundan fethin manevi yönden gerçekleşeceğini anlıyoruz.
Kayser şehri Kostantıniyye, yani İstanbul'un ilk fethinin Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedildiğini, hadis-i şerifte de gerek kendisi ve gerekse askerlerinin medhedildiğini biliyoruz. Yukardaki hadiste ise bundan farklı bir yöne, yani İstanbul'un Deccalın çıktığı, Hz. Mehdi'nin indiği bir zamanda fethine dikkat çekilmiştir. Bundan bir zaman gelip İstanbul'un işgal edileceğini, fakat kurtarılacağını, ayrıca fısk u fesada gömüldüğü bir zamanda Hz. Mehdi'nin gelip onu manen fethedeceğini çıkarabiliriz.
-------------------------------------------
1. Nesei ve Ebu Nuaym (Said Havva, A.g.e., 9:339).
2. İs'afü'r-Rağıbin, s. 146; el-Havi, 2:66-67.
3. A.g.e., s. 67-68; Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 162-163.
4. Tezkiretü'l-Kurtubi, s. 186; Şerhu'l-Makàsıd, 2:307; İs'afü'r-Rağıbin, s. 145.
5. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 42.
6. Ikdü'd-Dürer, Varak: 9a.
7. Tevbe Suresi: 33.
8. Nuru'l-Ebsar, s. 186.
9. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 27.
10. Hüseyin Hilmi Işık, Saadet-i Ebediye, s. 1029.
11. M. Arabi, Fütuhat-ı Mekkiye, s. 66.
12. İmam-ı Rabbani, Mektubat, 1:565.
13. Said Havva, A.g.e., 9:334.
14. Kitabü'l-Bürhan, s. 67; el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 43
15. Ikdü'd-Dürer, Varak: 5b; el-Burhan, Varak: 85b
16. Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 162, 163.
17. Nursi, Mektubat, s. 255.
18. İmam-ı Rabbani, Mektubat (Arapçası), 1:234; Mektubat-ı Rabbani Tercümesi, çev. Abdülkadir Akçiçek, İstanbul: çile Yayınları, 1:565, 566.
19. Nursi, Mektubat, s. 426.
20. Buhari, Cenaiz: 80, Cihad: 178; Müslim, Fiten: 85-86, 95; Tirmizi, Fiten: 63.
21. Buhari, İ'tisam: 10; İbni Mace, Mukaddime: 1; Tirmizi, Fiten: 51.
22. Müslim, İman: 247.
23. Ebu Davud, Cihad: 4.
24. Tılsımlar Mecmuası, s. 212 (İs'afü'r-Rağıbin'den naklen).
25. el-Heytemi, el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 24.
27. Müslim, Kitabü'l-Fiten, 23. Bab, 113. H. (H. 2938).
28. Buhari, Fiten: 27; Fezailü'l-Medine: 9; Müslim, Fiten: 112 (H. 2938).
29. Nuaym bin Hammad, Kitabü'l-Fiten: Varak: 76a; el-Burhan, v. 92a.
30. el-Havi li'l-Fetava, s. 67-68.
31. A.g.e., s. 67, 68; Tezkire, s. 187.
32. Kitabü'l-Fiten, v. 50a.
33. Kastamonu Lahikası, s. 55.
34. Mektubat, s. 56.
35. Mektubat, s. 413.
36. Şualar, s. 515.
37. Mektubat, s. 327.
39. Kitabü'l-Bürhan, s. 57.
40. İbni Mace, 10:259.
41. Sıddık Han, el-İzaa, s. 128.
42. Emirdağ Lahikası, 259.
43. Bakara Suresi, 249.
44. Kıyamet Alametleri, s. 169.
45. Kitabü'l-Bürhan, s. 57, 68.
46. Ramuzü'l-Ehadis, s. 476 (İbni Mace'den).
47. Ramuzü'l-Ehadis, s. 487 (Taberani'nin Kebir'inden.)
48. al-i İmran Suresi, 142.
49. Mevdudi, İslamda İhya Hareketleri, s.
* Bu konuda Muhyiddin İbni Arabi'nin görüşleri için bknz: s. 164.
50. Hakim, Müstedrek'ten Mukaddime, Fasıl: 52; s. 318.
51. Ebu Davud, Kitabü'l-Mehdi, 4:107 (H. 4284, 4290.); Sadüddin Teftazani, Şerhu'l-Makasıd, 2:307.
52. Buhari, Kitabü'l-Fiten, 5.
53. İbni Hacer, el-Metalibü'l-aliye, 4:342 (H. 4553.)
54. el-Burhan, Varak: 82a; Kitabü'l-Fiten, Varak: 51a.
55. el-Bürhan, s. 17.
56. el-Havi li'l-Fetava, s. 67, 68; Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 162, 163.
57. Müslim, Kitap: 52 (H. 67-69.
58. Ebu Davud, Kitap: 34.
59. İbni Mace Kitabü'l-Fiten: 34 (H. 4083.)
60. Mecmaü'z-Zevaid, 7:317.
61. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 45.
62. Müstedrek, 4:558.
63. Macdonald, “Mehdi,” İslam Ansiklopedisi, 7:478.
64. Müstedrek, 4:558.
65. Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 186-187.
66. Hüseyin Hilmi Işık, Saadet-i Ebediye, s. 1029.
67. Sözler, s. 447.
68. Mektubat, 2:251.
69. Kitabü'l-Bürhan, s. 10; el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 32; Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 162, 163.
70. Kehf Suresi, 91.
71. İbni Kesir, en-Nihaye, 1:27, 28; Suyuti, el-Havi, 2:58, 59.
72. Kehf Suresi, 84.
73. Ramuzü'l-Ehadis, 1:135.
74. Nursi, Muhakemat, s. 38.
75. Kastamonu Lahikası, s. 111.
76. Emirdağ Lahikası, 1:90.
77. Emirdağ Lahikası, 2:297.
79. Sad Suresi, 30.
80. Sad Suresi, 35.
81. Sad Suresi, 30.
82. Sad Suresi, 32.
83. el-Kavlü'l-Muhtasar, s. 24.
84. Nuaym bir Hammad, Kitabü'l-Fiten, Varak: 59a.
85. el-Bürhan, s. 74.
86. M. Arabi, Fütuhat-ı Mekkiye, s. 66.
87. Şarani, ölüm, Kıyamet, ahiret ve ahirzaman Alametleri, s. 445-446.