Hz Muhammed'in miraca çıkışı,
Hz Muhammed'in miraca çıktığı an,
Peygamberimizin miraca çıkışı,
Miraç, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’ın ifa ettiği eşşiz kulluğuna mükafat olarak kulluk yoluyla kazandığı velayetin bir ifadesinden barettir. ALLAH, yerde eserleriyle kendisini beşere gösterdiği Peygamberimiz(sallallâhu aleyhi ve sellem)’i, gökler âleminin sakinlerine de göstermek için O’nu o yüce meclislerde dolaştırmış ve her yer üzerinde hükmünün geçtiğini bütün âleme göstermiştir.
Peygamberliğinin değil, kulluğunun bir semeresi ve neticesi olan Miraç yolculuğunda Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), kendisini çepeçevre saran kanun ve sebepleri aşarak, beşeriyete ait perdeleri geçip uzun mesâfeleri bir hamlede kat etmiş, yıldızları, sistemleri birer merdiven, birer basamak, birer atlama taşı gibi kullanıp, RABB’ini görmeye mâni buudları geride bırakmış, cismen ve rûhen vardığı makamdan Cenâb-ı Hakk’ı müşahede etmiştir. Peygamberlerle selâmlaşmış, melekleri görmüş, Cennet’i ve güzelliklerini, Cehennem’i ve azâmetini temâşâ etmiştir. Melekler O’na teşrifatçılık yapmış, huriler perdedar olmuştur. Yıldızlar kaldırım taşı gibi ayaklarının altına serilmiş, bineğiyle berk gibi bütün mekanı kat edip tekrar insanlık içine dönmüştür. İşte Miraç bu yüce yolculuğun adıdır.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bütün zorluklara rağmen, kulluğunda öyle olgunluğa ve dolgunluğa ermişti ki, kendisine açılan o kapıdan içeriye girerken, kulluğun zirvelerine çıkmıştır. Miraç, bir yönüyle bunun ifadesidir. Miraç, en zor şartlar altında dahi kulluğundan fedakârlıkta bulunmayan Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem), insanların kendisine bütün bütün sırtlarını döndüğü, bütün sebeplerin kapandığı, “Bunlarla kız alıp vermeyeceksiniz. Çarşıda pazarda bir şey satmayacaksınız. Onlara hiçbir şekilde yardımda bulunmayacaksınız. Her türlü ilişkinizi keseceksiniz.” dedikleri dönemde ve zâhiren hiçbir çıkış yolunun görünmediği anda, Allahu Teala, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) kalbini taltif etmek ve kırılan gururunu, onurunu hoşnut etmek için O’nu katına almıştı. Hatta böylesi olumsuzlukların yaşandığı bir dönemde Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir de iki büyük yara almıştı. Hâmisi Ebû Talib’i ve biricik zevcesi Hz. Hatice annemizi kaybetmişti. Cenab-ı Hak, bu yaralarını tedavisi için de, “Herkese ve her şeye, bütün dünyalara bedel Ben varım!” diyerek Efendimiz’i miraca almıştır.
MİRAÇ, GAYBI İSPAT EDER
Ümmetine anlatacağı meseleleri ciddi iki kere iki dört eder katiyetinde anlatsın; gıyâben inandığımız şeyleri müşahedesi olarak bize intikâl ettirsin; hatta Allah’ı görsün ve görmeye dayalı olarak da “vardır” desin; melekleri, Cennet’i, Cehennem’i görsün ve bildirsin diye çıktığı Huzûr (celle celaluhu)’dan bir saatine bin yıllık dünya hayatının kâfi gelmediği Cennet’i temâşâ edip ve bir anlığına bin yıllık Cennet hayatının kâfî gelmeyeceği Cemâlullah’la müşerref olduktan sonra; Kur’ân’a ait bütün meselelerinin hakikatlerini, bütün ibâdetlerin mana ve hikmetlerini anlamak, anlatmak ve Risâlet vazifesini tamamlayıp, ümmetini karanlıklardan kurtarıp nûra çıkarma yolunda, kendisine her türlü işkencenin yapıldığı bir anda, yeniden yeryüzüne dönmüştür.
MİRAC PEYGAMBERİMİZ(sallallâhu aleyhi ve sellem)’e HASTIR
Bütün namazlar, niyazlar, oruçlar ve çileler; namazın, niyazın, orucun manasını halka anlatmalar ve bütün bunları birer merdiven yapmalar, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) miraca yükselmesine vesile olmuştur. Böyle bir şeref, Efendimiz’den (sallallâhu aleyhi ve sellem) başka ikinci bir peygambere nasip olmamış, sadece O’na has bir keyfiyettir. Her Nebi, kendi ruhunda Allah’ın huzuruna çıkarak, iltifat görmüştür. Fakat bütün gökleri ve cennetleri bilemediğimiz keyfiyet içinde yapılan böyle bir miraç sadece Allah Resulü’ne hastır. İşte bizler de böyle kadri yüce, civanmert bir Nebi’nin arkasında bulunmanın hazzı içinde doya doya bir namaz kılıyoruz.
MİRAÇ NEDİR?
Miraç, kelime manası itibariyle “merdiven”, “yükselecek yer”, “en yüksek makam” manalarına gelmektedir. Bu gecede İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) bir mucize olarak Mekke’deki Mescid-i Haram’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya ve oradan da göklerin İlâhî derinliklerine doğru pervaz edip ruhen ve bedenen Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkmıştır. Kur’an-ı Kerim (İsrâ, 17/1; Necm, 53/8-11) ve hadis-i şeriflerle (Buhari, Salat 1; Müslim, İman, 259) hakikati sabit olan Miraç hadisesi, beşer idrakinin üstünde ve zaman ve mekan hudutları dışında cereyan etmiş ulvî bir tecellidir.
MİRAÇ, EFENDİMİZ’E MORAL KAYNAĞI OLMUŞTUR
Miraç hadisesinden önce Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve Müslümanlar akla hayale gelmedik zulüm ve işkencelere maruz kalmışlar, hatta bu işkencelerden korunmak için bazı müslümanlar Habeşistan’a hicret etmişlerdir. Ayrıca bütün bu dayanılmaz zulümlerin üstüne müslümanlar bir de Ebu Talib mahallesinde müşriklerin iktisâdî, ailevî her yönden müşriklerin boykotuyla karşı karşıya kalmışlardır. Daha sonra ise bu sıkıntıları Efendimiz’in dört yaşındaki en büyük oğlu Kasım’ın, ardından diğer oğlu Abdullah’ın, müteakiben maddi ve manevi destekleriyle Nebiler Serveri’nin her zaman yanında olan amcası Ebu Talib ve hakkında “Kendi zamanındaki kadınların hayırlısı İmran’ın kızı Meryem’di. Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da Hatice’dir.” buyurduğu biricik hayat arkadaşı Hz. Hatice validemizin vefatları takip etmiştir.
Peş peşe gelen bu hadiseler Allah Resulü’nü ziyadesiyle mahzun etmiştir. İşte tam böylesi bir atmosferde Nebiler Serveri’nin beşeriyete ait perdeleri bir bir geçerek hem cismen hem de bedenen Cenab-ı Hakk’ı müşahede etmesi, İnsanlığın İftihar Tablosu ve ardından sahabiler için büyük bir moral kaynağı olmuştur. Allahu Teala, Efendimiz’i huzuruna alarak O’nu taltif etmiştir.
ALLAH, EŞSİZ SANATINI EFENDİMİZ’E GÖSTERMİŞTİR
Her sanat sahibi sanatını teşhir etmek ister. Allahu Teala yaratmış olduğu bütün alemleri, bu alemlerdeki eşsiz sanatı ve akıllara durgunluk verecek nizamı, güzel isimlerinin hakikat ve tecellilerini bütün mahlukat namına onlar arasından seçtiği kulu ve resulü Hz. Muhammed’i katına alarak O’na göstermiştir. Allah Resulü keyfiyeti bizce meçhul bir binek vesilesiyle Cenab-ı Hakk’ın yaratmış olduğu eşsiz sanat harikalarını bir bir görmüş ve en sonunda da bu sanatın kaynağı Cemalullah’la müşerref olmuştur.
...VE NAMAZ
Allah Resulü, miraçla beşerin ulaşamadığı noktalara ulaşmış, kurbetin hazzını tadıp geriye dönmüş ve sonra da orada duyup tattığı hakikatleri diğer insanlara da anlatıp o zümrüt tepelere onları da götürmek istemiştir. Cenab-ı Hak da Miraç’taki manevi atmosferi teneffüs edebilmeleri için adeta bir armağan olarak namazı Efendimiz vesilesiyle insanlara hediye olarak göndermiştir. Zira namaz, Allah Resulü’nün ifadesiyle her mü’minin miracı olarak, onları da miraca götürebilecek nurdan bir binektir. Bu sayede her mü’min, kılacağı namazın keyfiyeti ölçüsünde miraç ufuklarında pervaz edebilecektir
Hz Muhammed'in miraca çıktığı an,
Peygamberimizin miraca çıkışı,
Miraç, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’ın ifa ettiği eşşiz kulluğuna mükafat olarak kulluk yoluyla kazandığı velayetin bir ifadesinden barettir. ALLAH, yerde eserleriyle kendisini beşere gösterdiği Peygamberimiz(sallallâhu aleyhi ve sellem)’i, gökler âleminin sakinlerine de göstermek için O’nu o yüce meclislerde dolaştırmış ve her yer üzerinde hükmünün geçtiğini bütün âleme göstermiştir.
Peygamberliğinin değil, kulluğunun bir semeresi ve neticesi olan Miraç yolculuğunda Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), kendisini çepeçevre saran kanun ve sebepleri aşarak, beşeriyete ait perdeleri geçip uzun mesâfeleri bir hamlede kat etmiş, yıldızları, sistemleri birer merdiven, birer basamak, birer atlama taşı gibi kullanıp, RABB’ini görmeye mâni buudları geride bırakmış, cismen ve rûhen vardığı makamdan Cenâb-ı Hakk’ı müşahede etmiştir. Peygamberlerle selâmlaşmış, melekleri görmüş, Cennet’i ve güzelliklerini, Cehennem’i ve azâmetini temâşâ etmiştir. Melekler O’na teşrifatçılık yapmış, huriler perdedar olmuştur. Yıldızlar kaldırım taşı gibi ayaklarının altına serilmiş, bineğiyle berk gibi bütün mekanı kat edip tekrar insanlık içine dönmüştür. İşte Miraç bu yüce yolculuğun adıdır.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bütün zorluklara rağmen, kulluğunda öyle olgunluğa ve dolgunluğa ermişti ki, kendisine açılan o kapıdan içeriye girerken, kulluğun zirvelerine çıkmıştır. Miraç, bir yönüyle bunun ifadesidir. Miraç, en zor şartlar altında dahi kulluğundan fedakârlıkta bulunmayan Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem), insanların kendisine bütün bütün sırtlarını döndüğü, bütün sebeplerin kapandığı, “Bunlarla kız alıp vermeyeceksiniz. Çarşıda pazarda bir şey satmayacaksınız. Onlara hiçbir şekilde yardımda bulunmayacaksınız. Her türlü ilişkinizi keseceksiniz.” dedikleri dönemde ve zâhiren hiçbir çıkış yolunun görünmediği anda, Allahu Teala, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) kalbini taltif etmek ve kırılan gururunu, onurunu hoşnut etmek için O’nu katına almıştı. Hatta böylesi olumsuzlukların yaşandığı bir dönemde Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir de iki büyük yara almıştı. Hâmisi Ebû Talib’i ve biricik zevcesi Hz. Hatice annemizi kaybetmişti. Cenab-ı Hak, bu yaralarını tedavisi için de, “Herkese ve her şeye, bütün dünyalara bedel Ben varım!” diyerek Efendimiz’i miraca almıştır.
MİRAÇ, GAYBI İSPAT EDER
Ümmetine anlatacağı meseleleri ciddi iki kere iki dört eder katiyetinde anlatsın; gıyâben inandığımız şeyleri müşahedesi olarak bize intikâl ettirsin; hatta Allah’ı görsün ve görmeye dayalı olarak da “vardır” desin; melekleri, Cennet’i, Cehennem’i görsün ve bildirsin diye çıktığı Huzûr (celle celaluhu)’dan bir saatine bin yıllık dünya hayatının kâfi gelmediği Cennet’i temâşâ edip ve bir anlığına bin yıllık Cennet hayatının kâfî gelmeyeceği Cemâlullah’la müşerref olduktan sonra; Kur’ân’a ait bütün meselelerinin hakikatlerini, bütün ibâdetlerin mana ve hikmetlerini anlamak, anlatmak ve Risâlet vazifesini tamamlayıp, ümmetini karanlıklardan kurtarıp nûra çıkarma yolunda, kendisine her türlü işkencenin yapıldığı bir anda, yeniden yeryüzüne dönmüştür.
MİRAC PEYGAMBERİMİZ(sallallâhu aleyhi ve sellem)’e HASTIR
Bütün namazlar, niyazlar, oruçlar ve çileler; namazın, niyazın, orucun manasını halka anlatmalar ve bütün bunları birer merdiven yapmalar, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) miraca yükselmesine vesile olmuştur. Böyle bir şeref, Efendimiz’den (sallallâhu aleyhi ve sellem) başka ikinci bir peygambere nasip olmamış, sadece O’na has bir keyfiyettir. Her Nebi, kendi ruhunda Allah’ın huzuruna çıkarak, iltifat görmüştür. Fakat bütün gökleri ve cennetleri bilemediğimiz keyfiyet içinde yapılan böyle bir miraç sadece Allah Resulü’ne hastır. İşte bizler de böyle kadri yüce, civanmert bir Nebi’nin arkasında bulunmanın hazzı içinde doya doya bir namaz kılıyoruz.
MİRAÇ NEDİR?
Miraç, kelime manası itibariyle “merdiven”, “yükselecek yer”, “en yüksek makam” manalarına gelmektedir. Bu gecede İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) bir mucize olarak Mekke’deki Mescid-i Haram’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya ve oradan da göklerin İlâhî derinliklerine doğru pervaz edip ruhen ve bedenen Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkmıştır. Kur’an-ı Kerim (İsrâ, 17/1; Necm, 53/8-11) ve hadis-i şeriflerle (Buhari, Salat 1; Müslim, İman, 259) hakikati sabit olan Miraç hadisesi, beşer idrakinin üstünde ve zaman ve mekan hudutları dışında cereyan etmiş ulvî bir tecellidir.
MİRAÇ, EFENDİMİZ’E MORAL KAYNAĞI OLMUŞTUR
Miraç hadisesinden önce Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve Müslümanlar akla hayale gelmedik zulüm ve işkencelere maruz kalmışlar, hatta bu işkencelerden korunmak için bazı müslümanlar Habeşistan’a hicret etmişlerdir. Ayrıca bütün bu dayanılmaz zulümlerin üstüne müslümanlar bir de Ebu Talib mahallesinde müşriklerin iktisâdî, ailevî her yönden müşriklerin boykotuyla karşı karşıya kalmışlardır. Daha sonra ise bu sıkıntıları Efendimiz’in dört yaşındaki en büyük oğlu Kasım’ın, ardından diğer oğlu Abdullah’ın, müteakiben maddi ve manevi destekleriyle Nebiler Serveri’nin her zaman yanında olan amcası Ebu Talib ve hakkında “Kendi zamanındaki kadınların hayırlısı İmran’ın kızı Meryem’di. Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da Hatice’dir.” buyurduğu biricik hayat arkadaşı Hz. Hatice validemizin vefatları takip etmiştir.
Peş peşe gelen bu hadiseler Allah Resulü’nü ziyadesiyle mahzun etmiştir. İşte tam böylesi bir atmosferde Nebiler Serveri’nin beşeriyete ait perdeleri bir bir geçerek hem cismen hem de bedenen Cenab-ı Hakk’ı müşahede etmesi, İnsanlığın İftihar Tablosu ve ardından sahabiler için büyük bir moral kaynağı olmuştur. Allahu Teala, Efendimiz’i huzuruna alarak O’nu taltif etmiştir.
ALLAH, EŞSİZ SANATINI EFENDİMİZ’E GÖSTERMİŞTİR
Her sanat sahibi sanatını teşhir etmek ister. Allahu Teala yaratmış olduğu bütün alemleri, bu alemlerdeki eşsiz sanatı ve akıllara durgunluk verecek nizamı, güzel isimlerinin hakikat ve tecellilerini bütün mahlukat namına onlar arasından seçtiği kulu ve resulü Hz. Muhammed’i katına alarak O’na göstermiştir. Allah Resulü keyfiyeti bizce meçhul bir binek vesilesiyle Cenab-ı Hakk’ın yaratmış olduğu eşsiz sanat harikalarını bir bir görmüş ve en sonunda da bu sanatın kaynağı Cemalullah’la müşerref olmuştur.
...VE NAMAZ
Allah Resulü, miraçla beşerin ulaşamadığı noktalara ulaşmış, kurbetin hazzını tadıp geriye dönmüş ve sonra da orada duyup tattığı hakikatleri diğer insanlara da anlatıp o zümrüt tepelere onları da götürmek istemiştir. Cenab-ı Hak da Miraç’taki manevi atmosferi teneffüs edebilmeleri için adeta bir armağan olarak namazı Efendimiz vesilesiyle insanlara hediye olarak göndermiştir. Zira namaz, Allah Resulü’nün ifadesiyle her mü’minin miracı olarak, onları da miraca götürebilecek nurdan bir binektir. Bu sayede her mü’min, kılacağı namazın keyfiyeti ölçüsünde miraç ufuklarında pervaz edebilecektir