zeberus1234
Yeni Üye
Sevgili Peygamberimizin yanında çocukların ayrı bir yeri vardı. Resulullah (sav) onlarla birlikte olmaktan büyük zevk alırdı. Onlarla yakından ilgilenir, hal ve hatırlarını sorar, sohbet ederdi. Maddi ve manevi bir sorunlarının olup olmadığını anlamak için onları izler, zaman zaman sorular sorardı. Problemleri, sıkıntıları varsa ihmal etmez. Hemen kalkar. Sorunla ilgilenerek halletmeye çalışırdı. Bu duruma göre bazen tatlı bir sözle gönül alma, bazen bir hediye bazen daha ötesi olurdu.
Hem kendi çocuklarına karşı, hem de diğer çocuklara karşı ilgi ve alaka gösterirdi. Onu yakından tanıyan Enes bin Malik gibi sahabeler, ailesine ve çocuklarına karşı gösterdiği ilgi ve alakaya hayret ederler: "Allah Resulü (sav) kadar ailesine ilgi gösteren birini görmedik." derlerdi.
Oğlu İbrahim doğunca onun sütanneye verilmesinden, bakımına kadar her şeyi ile yakından ilgilendi. Sütanneye verdikten sonra çok fazla işi olmasına rağmen onu görmek için çokça zaman ayırdı. Sık sık yanına gitti. Sevip okşayarak ilgilendi, ihtiyaçlarını karşıladı.
Canım feda olan kızım nasıl?
Hz. Fatıma'nın hamile olduğunu duyunca sevinen Peygamberimiz, doğumuna kadar ona özel ilgi gösterdi. Doğum günleri yaklaşınca eşleri Ümmü Seleme ile Zeynep binti Cahş'a:
"Fatıma'nın doğumu yaklaştı. Yanına gidip onun için Ayete'l-Kürsi ve Araf suresinin 54. ayetini okuyun! Ayrıca Felak ve Nas surelerini okuyun! Onun için Allah'a sığının!" buyururdu. Bundan sonra kızının durumunu yakından takip ederek, sık sık evine gidip sormuştur.
Sevde binti Misrah o günlere ait bir anısını şöyle anlatır: "Hz. Fatıma'nın doğumu yaklaştığında yanındaydım. Sancıları başladığı sırada Allah Resûlü (sav) kızının evine geldi.
-'Canım feda olan kızım nasıl?' diye sordu. Ben:
-'Doğumu yaklaştı, sancılanıyor' dedim.
-'Fatıma doğum yapar yapmaz bana haber verin! Sakın ben gelmeden önce çocuk için bir şey yapmayın' diye tembihte bulundu.
Fatıma'nın doğumunu haber alan Allah Resûlü (sav) vakit kaybetmeden hemen yanımıza geldi. Kapıyı çalınca ben çıktım. İlk sözü: "Canım feda olan kızım ne yapıyor, durumu nasıl?" diye sormak oldu...
Ey Kızım! Eşine hep böyle iyi davran
Sevgili Peygamberimiz kızlarını evlendirdikten sonra onları ihmal etmedi. Onlarla yine yakından ilgilendi. Sık sık evlerine gider, hal ve hatırlarını sorar, eşleri ile iyi geçinmelerini öğütlerdi.
Peygamberimiz bir gün kızı Rukiyye'nin hâl ve hatırını sormak için ziyaretine gitti. İzin alıp eve girdiğinde kızı Hz. Osman'ın başını yıkıyordu. Onun eşine zevkle hizmet ettiğini görünce çok sevindi.
Ona: "Ey Kızım! Ebu Abdullah'a hep böyle güzel davran! Çünkü o sahabelerim içerisinde huyu bana en fazla benzeyen kişidir" buyurdu. Her zaman olduğu gibi kızı Rukiyye'yi eşine iyi davranmaya teşvik etti.
Ağlama ey kızım!
Sevgili Peygamberimiz kızlarının büyüme çağında iken insanları İslam'a davet ediyordu. Onun davetinden rahatsız olan müşrikler ise Peygamberimizi engellemeye çalışıyorlardı. Ona ve Müslümanlara sürekli baskı ve işkence yapıyorlardı. Bu baskı ve zulümler, bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Hatta bunun için zaman zaman Mekke'den uzaklaşıp Hz. Ebu Bekir ile birlikte şehrin dışındaki mağaralara gitmek zorunda kalırdı.
Ama o ölüm tehdidi altında yaşadığı bu yıllarda bile çocuklarını düşünür, üzülmelerini asla istemezdi. Üzüldüklerini gördüğünde kendi sıkıntısını, kaygılarını unutur, onları teselli ederdi.
Müslümanlar ile müşrikler arasındaki amansız mücadelenin hızla devam ettiği günlerdi. Hz. Fatıma'nın yolu Kâbe'den geçiyordu. Yolda yürürken, Kâbe'nin bir tarafında halka kurmuş oturan müşriklerin hararetli hararetli konuştuklarını gördü. Onların bu hali dikkatini çekti. Babasına kötülük etmek için hazırlık yapıyor olabilirlerdi. Endişe ile sessizce yanlarına yaklaştı. Babası ve İslâm hakkında konuştuklarını fark etti. Kimseye görünmeden dinlemeye başladı. Konuşulanları tam olarak anlamadı. Ama bir ara Lât ve Uzzâ üzerine yemin ederek şöyle dediklerini duydu: "Muhammed buradan geçtiğinde, hep beraber üzerine atılıp onu öldürelim."
Duydukları karşısında dehşete kapılan Hz. Fatıma büyük bir korkuya kapıldı. Durumu babasına haber vermek için hemen eve koştu. Hüngür hüngür ağlıyordu. Peygamberimiz kızının renginin kaçtığını ve ağladığını görünce üzülüp endişelendi. Şefkatle kızına sarılıp onu sakinleştirmeye çalıştı.
"Ne oldu kızım niçin ağlıyorsun?" diye sordu. Hz. Fatıma gözyaşları içinde anlatmaya başladı: "Kureyşlilerin yanından geliyorum. Hicr mevkiinde toplanmışlar; Lât, Uzzâ, Menat ve Nâile'ye yemin ederek aralarında anlaşma yapıyorlardı. Seni gördüklerinde hep birlikte kılıçlarını sıyırıp, üzerine atılarak öldüreceklerini söylediler" dedi.
Müşrikler tarafından öldürülmesine karar verilen Peygamberimiz kendinden çok kızını düşünüyordu. Korkudan kalbi çarpan, üzüntüden gözyaşları döken yavrusunun halini görünce kızı ile ilgilendi. Önce kızının korku ve endişesini gidermeyi, gözyaşlarını silmeyi, teselli ederek sakinleştirmeyi tercih etti. Kızına döndü. Eşsiz bir iman ve teslimiyet ile:
"Ağlama ey kızım! Allah onların bunu yapmalarına engel olur" buyurarak kızını teselli etti. Rahatlamasını sağladı. Sonra: "Ey kızım bana su getir" buyurdu. Gelen su ile abdest alıp dışarı çıktı. Sakince yürüyerek Kâbe'ye gitti. Yerden bir miktar toprak aldı. Orada oturup sohbet eden müşriklere yöneldi:
"Yüzleri kara olsun!" diye dua ederek toprağı onlara doğru saçtı. Sonra yanlarından geçerek yoluna devam etti. Kâbe'de her zamanki yerine gidip namaz kıldı. Aralarında sözleşen müşrikler, o an ya onu görmediler ya da bir şey yapmaya cesaret edemediler.
Alıntı
Hem kendi çocuklarına karşı, hem de diğer çocuklara karşı ilgi ve alaka gösterirdi. Onu yakından tanıyan Enes bin Malik gibi sahabeler, ailesine ve çocuklarına karşı gösterdiği ilgi ve alakaya hayret ederler: "Allah Resulü (sav) kadar ailesine ilgi gösteren birini görmedik." derlerdi.
Oğlu İbrahim doğunca onun sütanneye verilmesinden, bakımına kadar her şeyi ile yakından ilgilendi. Sütanneye verdikten sonra çok fazla işi olmasına rağmen onu görmek için çokça zaman ayırdı. Sık sık yanına gitti. Sevip okşayarak ilgilendi, ihtiyaçlarını karşıladı.
Canım feda olan kızım nasıl?
Hz. Fatıma'nın hamile olduğunu duyunca sevinen Peygamberimiz, doğumuna kadar ona özel ilgi gösterdi. Doğum günleri yaklaşınca eşleri Ümmü Seleme ile Zeynep binti Cahş'a:
"Fatıma'nın doğumu yaklaştı. Yanına gidip onun için Ayete'l-Kürsi ve Araf suresinin 54. ayetini okuyun! Ayrıca Felak ve Nas surelerini okuyun! Onun için Allah'a sığının!" buyururdu. Bundan sonra kızının durumunu yakından takip ederek, sık sık evine gidip sormuştur.
Sevde binti Misrah o günlere ait bir anısını şöyle anlatır: "Hz. Fatıma'nın doğumu yaklaştığında yanındaydım. Sancıları başladığı sırada Allah Resûlü (sav) kızının evine geldi.
-'Canım feda olan kızım nasıl?' diye sordu. Ben:
-'Doğumu yaklaştı, sancılanıyor' dedim.
-'Fatıma doğum yapar yapmaz bana haber verin! Sakın ben gelmeden önce çocuk için bir şey yapmayın' diye tembihte bulundu.
Fatıma'nın doğumunu haber alan Allah Resûlü (sav) vakit kaybetmeden hemen yanımıza geldi. Kapıyı çalınca ben çıktım. İlk sözü: "Canım feda olan kızım ne yapıyor, durumu nasıl?" diye sormak oldu...
Ey Kızım! Eşine hep böyle iyi davran
Sevgili Peygamberimiz kızlarını evlendirdikten sonra onları ihmal etmedi. Onlarla yine yakından ilgilendi. Sık sık evlerine gider, hal ve hatırlarını sorar, eşleri ile iyi geçinmelerini öğütlerdi.
Peygamberimiz bir gün kızı Rukiyye'nin hâl ve hatırını sormak için ziyaretine gitti. İzin alıp eve girdiğinde kızı Hz. Osman'ın başını yıkıyordu. Onun eşine zevkle hizmet ettiğini görünce çok sevindi.
Ona: "Ey Kızım! Ebu Abdullah'a hep böyle güzel davran! Çünkü o sahabelerim içerisinde huyu bana en fazla benzeyen kişidir" buyurdu. Her zaman olduğu gibi kızı Rukiyye'yi eşine iyi davranmaya teşvik etti.
Ağlama ey kızım!
Sevgili Peygamberimiz kızlarının büyüme çağında iken insanları İslam'a davet ediyordu. Onun davetinden rahatsız olan müşrikler ise Peygamberimizi engellemeye çalışıyorlardı. Ona ve Müslümanlara sürekli baskı ve işkence yapıyorlardı. Bu baskı ve zulümler, bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Hatta bunun için zaman zaman Mekke'den uzaklaşıp Hz. Ebu Bekir ile birlikte şehrin dışındaki mağaralara gitmek zorunda kalırdı.
Ama o ölüm tehdidi altında yaşadığı bu yıllarda bile çocuklarını düşünür, üzülmelerini asla istemezdi. Üzüldüklerini gördüğünde kendi sıkıntısını, kaygılarını unutur, onları teselli ederdi.
Müslümanlar ile müşrikler arasındaki amansız mücadelenin hızla devam ettiği günlerdi. Hz. Fatıma'nın yolu Kâbe'den geçiyordu. Yolda yürürken, Kâbe'nin bir tarafında halka kurmuş oturan müşriklerin hararetli hararetli konuştuklarını gördü. Onların bu hali dikkatini çekti. Babasına kötülük etmek için hazırlık yapıyor olabilirlerdi. Endişe ile sessizce yanlarına yaklaştı. Babası ve İslâm hakkında konuştuklarını fark etti. Kimseye görünmeden dinlemeye başladı. Konuşulanları tam olarak anlamadı. Ama bir ara Lât ve Uzzâ üzerine yemin ederek şöyle dediklerini duydu: "Muhammed buradan geçtiğinde, hep beraber üzerine atılıp onu öldürelim."
Duydukları karşısında dehşete kapılan Hz. Fatıma büyük bir korkuya kapıldı. Durumu babasına haber vermek için hemen eve koştu. Hüngür hüngür ağlıyordu. Peygamberimiz kızının renginin kaçtığını ve ağladığını görünce üzülüp endişelendi. Şefkatle kızına sarılıp onu sakinleştirmeye çalıştı.
"Ne oldu kızım niçin ağlıyorsun?" diye sordu. Hz. Fatıma gözyaşları içinde anlatmaya başladı: "Kureyşlilerin yanından geliyorum. Hicr mevkiinde toplanmışlar; Lât, Uzzâ, Menat ve Nâile'ye yemin ederek aralarında anlaşma yapıyorlardı. Seni gördüklerinde hep birlikte kılıçlarını sıyırıp, üzerine atılarak öldüreceklerini söylediler" dedi.
Müşrikler tarafından öldürülmesine karar verilen Peygamberimiz kendinden çok kızını düşünüyordu. Korkudan kalbi çarpan, üzüntüden gözyaşları döken yavrusunun halini görünce kızı ile ilgilendi. Önce kızının korku ve endişesini gidermeyi, gözyaşlarını silmeyi, teselli ederek sakinleştirmeyi tercih etti. Kızına döndü. Eşsiz bir iman ve teslimiyet ile:
"Ağlama ey kızım! Allah onların bunu yapmalarına engel olur" buyurarak kızını teselli etti. Rahatlamasını sağladı. Sonra: "Ey kızım bana su getir" buyurdu. Gelen su ile abdest alıp dışarı çıktı. Sakince yürüyerek Kâbe'ye gitti. Yerden bir miktar toprak aldı. Orada oturup sohbet eden müşriklere yöneldi:
"Yüzleri kara olsun!" diye dua ederek toprağı onlara doğru saçtı. Sonra yanlarından geçerek yoluna devam etti. Kâbe'de her zamanki yerine gidip namaz kıldı. Aralarında sözleşen müşrikler, o an ya onu görmediler ya da bir şey yapmaya cesaret edemediler.
Alıntı