Son konular

İ Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları

Konuyu Yükselt

SoruCevap

Yeni Üye
Katılım
17 Ocak 2024
Mesajlar
1
Çözümler
1
Tepkime
41
Puanları
318
Yaş
35
Coin
256,935
İ Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları

İBÂD: Kullar.

İBÂDÜ’R-RAHMÂN: Allah’ın kulları.

İBÂHE: 1. Mübah olmak. 2. Ateş söndürme.

İBDÂ: 1. Meydana getirme. 2. Yaratma.

İBKÂ: "Bekâ"dan: Devamlı kılmak.

İBKÂM: Susturma, bir tartışmada ağız açamıyacak hale getirme.

İBN: Oğul.

İBNULLAH: Allah’ın oğlu. Hıristiyanlar Hz. İsa’ya İbnullah derler.

İBRÂ: Bağışlanma, temize çıkma, aklanma.

İBRET-ENGİZ: İbret verici.

İBTİDÂ: Başlangıç, baş taraf.

İBTİDÂ-İ KIRAAT: İlk okuma. Okumaya başlama.

İBTİLÂ: Belaya uğramak, musibete düşmek, kötü şeye düşkünlük.

İCÂBET: 1. Kabul etme. 2. Muvafakat etme.

İCÂD U İBDÂ: Yapma ve yaratma.

İ’CÂZ: 1. Aciz bırakma. 2. Mucize göstererek muhatabı cevap veremez duruma düşürme. 3. Aciz bırakma.

İCÂZ: 1. Sözü kısa söyleme. 2. Az sözle çok mânâ anlatma.

İCBÂR: Zorlama, cebretme.

İCL: Dana, buzağı.

İCMÂ: Dağınık şeyleri bir araya getirme, toplama.

İCMÂ-I ÜMMET: Büyük fakihlerin dinle ilgili bir konuda görüş birliğinde olmaları.

İCMÂL: Kısaltma, ihtisar, özet.

İCTİMAGÂH: Toplantı yeri.

İCTİNÂB: Çekinme, sakınma.

İDÂRE-İ KELÂM: Sözü mümkün mertebe yürütmek, işi idare etmek.

İDDET: Bekleme süresi. İslâm hukukunda kocasından boşanan bir kadının 100 gün, kocası ölen bir kadının 130 gün bekleme müddeti. Bu müddet geçmeden başkasıyla evlenemez.


İDGÂM: Birbirine benzeyen iki harfi bir yazıp şeddeli okuma.

İDHÂL: Dâhil etme, içine alma.

İDLÂL: Dalâlete sokma, sapıtma.

İDLÂL-İ İLÂHÎ: Allah’ın kulu saptırması.

İDRÂK: 1. Anlayış, akıl edinme. 2. Yetişmek, erişmek. 3. Olgunlaşma çağını bulma.

ÎFÂ: 1. Ödeme, yerine getirme. 2. Bir işi yapma. 3. İş görme.

İFK: İftira, iftira ekmek, Hz. Aişe’ye yapılan iftira.

İFLÂH: Felâha, selâmete kavuşmak.

İFNÂ:: Mahvetmek, yok etmek.

İFRÂT: Haddi aşma, pek ileri gitme.

İFRÂZ: Bütünden parça ayırma. Bölme.

İFRÎT: Çetin cin, öfkeli insan.

İFTİTAH TEKBİRİ: Namaza başlama tekbiri.

İGÂSE: İmdada yetişmek, yardım etmek.

İĞFÂL: Yanıltma ve aldatma.

İĞTİSÂL: Gusletme.

İĞVÂ: Ayartma, baştan çıkarma.

İHÂTA: 1. Kuşatma, etrafını çevirme. 2. Geniş tam bilgi ve ihtisas.

İHDÂS: Ortaya çıkarma.

İHFÂ: Gizleme, saklama.

İHLÂL: "Halel"den bozma, sakatlama, kusurlu hale getirme.

İHLÂS: Samimiyet, doğruluk, riyasızlık. Kur’ân-ı Kerim’in 112. Sûresi.

İHMÂL: Mühlet verme.

İHRÂC: Çıkarmak.

İHRÂM: Hacıların giydikleri dikişsiz elbise.

İHRÂZ: Nail olmak, kazanmak, almak.

İHSÂN: 1. İyilik etme. 2. Bağış, bağışlama. 3. Sağlamlaştırma.

İHTİCÂC: Hüccet, delil göstermek.

İHTİDÂ: Hidayete ermek, İslâm olmak.

İHTİKÂR: 1. Haksız kazanç, aşırı kâr, vurgunculuk. 2. Hakarete katlanmak.

İHTİLAF: Ayrılma, ayrışma, çözülme.

İHTİLAF-I EDYÂN: Dinlerin ayrılıkları, farklı farklı oluşları.

İHTİLÂM: Düş azması, uyurken cenabet olma.

İHTİLÂT: Karışma, karışıp görüşme komplikasyon.

İHTİRAS: Bir şeyi fazla arzulama ve ona fazla düşkünlük.

İHTİRAZ: Sakınma, çekinme.

İHTİRÂZÎ: Çekinme, sakınma ile ilgili.

İHTİSAR: Kısaltma, icmâl etme.

İHTİSAS: Özellik kazanma, uzmanlaşma.

İHTİVA: İçine alma, içinde bulundurma, içerme.

İHTİYAR: Seçme, seçilme.

İHTİZÂZ: 1. Haz duymak, ferahlanmak. 2. Titreşim.

İHVAN: Kardeşler, arkadaşlar, aynı tarikata mensup olanlar.

İHYÂ: Diriltme, hayat verme.

İKÂB: Ceza, azap, cezalandırma.

İKAL: 1. Bağ. 2. Ayak bağı.

İKÂLE: 1. İki tarafın isteğiyle alışverişi bozmak. 2. Dememiş iken "dedim" diye iddia etmek.

İKÂME: Yerleştirmek, iskan etmek, vücuda getirmek.

İKÂMET: İmamlık, halifelik, önderlik.

İKÂNİYYE: Yakînî bilgiye tabi olanlar. Din ve bilginlerce ileri sürülen şeyleri delil aramaksızın doğru sayan anlayış.

İKLÂB: Çevirme, bir halden başka bir hale döndürme.


İKTİBAS: 1. Ödünç almak. 2. Bir kelimeyi, bir cümleyi veya bunların mânâlarını olduğu gibi alma, aktarma.

İKTİDÂ: Uymak, tabi olmak.

İKTİSAB: 1. Kazanma. 2. Tahsil etme. 3. Elde etme.

İKTİSÂD: Ekonomi. Toplumun tutumluluğu.

İKTİZA: 1. Lazım gelme, gerekme. 2. İşe yarama, yararlık.

ÎLÂ: 1. Yemin etmek. 2. Erkeğin, bir müddet karısına yaklaşmaması. için yemin etmesi. 3. Sıkıntı ve derde uğrama.

İLÂF: Ülfet ettirme, ülfet ettirilme, alıştırma, uzlaştırma.

İLÂH: Mabud, tanrı.

İ’LÂ-YI KELİMETULLAH: Allah’ın adını yüce tutmak.

İLHÂD: 1. Dinsizlik, inanç bozukluğu. 2. Allah inancından ayrılış, tevhid inancından ayrılma.

İLLET: Hastalık, sebep, gaye, hedef.

İLLET-İ ÛLÂ: Birinci sebep, ilk sebep.

İLLET-İ VÜCÛD: Varlık sebebi.

İLLİYYET: Sebep ile ilgili, sebeplilik.

İLME’L-YAKÎN: İlmî bilgi. Kesin bilgi.

İLM-İ FERÂİZ: İslâm hukukunda miras taksimi ile ilgili bilim dalı.

İLM-İ HÂL: İslâm dininin her müslüman için bilinmesi gereken temel bilgileri.

İLM-İ HEY’ET: Astronomi ilmi.

İLM-İ HİKMET: Düşünce bilgisi, felsefe.

İLM-İ LEDÜNN: Gayb ilmi, Allah’ın sırlarına ait ilim.

İLM-İ MEÂNÎ: Meânî ilmi, belagat.

İLM-İ TEVHİD: İlm-i kelâm.

İLM-İ USÛL ve AKÂİD: Usûl ve akâid ilmi.

İLM-İ VEHBÎ: Allah tarafından verilen ilim.

İLTİBAS: Benzeyen şeyleri birbirine karıştırma. Şaşırıp yanılma.

İLTİCA: Sığınma.

İLTİZAM: 1. Kendisi için gerekli sayma. 2. Bilerek, isteyerek taraf tutma.

İLZAM: Delil göstererek muhalifi susturmak.

İ’MÂL: Yapma, işleme, iş yapma.

İMÂLE: 1. Bir tarafa meylettirmek, bir tarafa eğmek. 2. Bir heceyi vezne uydurmak için uzatarak okumak.

İMDÎ: Artık, bu halde, böyle olduğu halde.

İMKÂN VE CÜNÛB: Mümkün ve gereklilik.

İMLÂ: Doldurma, yazdırma.

İMSÂK: 1. Oruca başlama zamanı. 2. Kendini tutmak, bir şeyden el çekmek.

İMTİNA: Çekinme, vazgeçip geri durma.

İMTİSÂL: Örnek kabul etme.

İNÂBE: 1. Günahlardan vazgeçip Hak yola dönmek. 2. Bir mürşidden el alıp yerine geçme.

İNADİYYE: Eşyanın hakikatini inkâr etme felsefesine bağlılık.

İN’ÂM: İhsan, nimet verme.

İNÂS: Kadınlar, kızlar.

İNÂYET: 1. Dikkat, gayret, özenme. 2. Lütuf, ihsan, iyilik.

İNDALLAH: Allah yanında.

İNDE’L-CUMHUR: Çoğunluğun yanında, çoğunluğun nazarında.

İNDE’L-HÂCE: İhtiyaç zamanında.

İNDİRAC: İçine konma, arasına sıkışma. Derecelenme.

İNDİYYE: Kendi görüşüne tabi olan.

İNFAK: Nafaka verme, besleme, geçindirme.

İNFİSÂL: 1. Ayrılma, 2. Azledilme, işinden uzaklaşma.

İNFİTÂR: Yarılma, açılma.

İNHİRÂF: Doğru yoldan sapma.

İN’İKÂS: Bir yere çarpıp geri dönme, aksetme.

İNKÂR: Tanımama.

İNKIBÂZ: 1. Büzülüp toplanma, çekilme. 2. Kasvet, keder, sıkıntı. 3. Kabızlık, peklik.

İNKILÂB: Bir halden başka bir hale dönme.

İNKIRAZ: Tükenme, blitme, kırılıp yok olma.

İNKITÂ: Kesilme.

İNKIYÂD: Boyun eğme, mutî olma, itaat etme.

İNKİŞÂF: Gelişme, ilerleme.

İNS U CİN: İnsan ve cin.

İNS: İnsan.

İNŞÂ: Yapma, vücuda getirme.

İNŞİKÂK: İkiye ayrılma, yarılma.

İNŞİRAH: Ferahlamak, sevinç duymak.

İNŞİRAH-I SADR: Vicdan ferahlığı,vicdan huzuru.

İNTAK: Nutka getirmek, söyleme yeteneği olmayanı söyletmek.

İNTİBAK: Uyma, uygun hale gelme. Edebiyatta iki zıd şeyin ortak özelliğini bulup birleştirme.

İNTİFÂ: Fayda sağlama, menfaatlanma.

İNTİŞÂR: Yayılma.

İNZÂL: İndirme, indirilme.

İNZÂL-İ MENÎ: Üreme organından meni çıkması.

İNZÂR: Korkutmak, sakındırmak.

İ’RÂB: 1. Düzgün konuşma ve hakikatı belirtme. 2. Arapça kelimelerin sonundaki harf veya harekenin değişmesi.

İRÂDE-İ CÜZ’İYYE: Allah tarafından insanın yetkisine bırakılan cüz’î irade. İnsan iradesi.

İRÂE: "Rü’yet"ten: Gösterme, tayin etme.

İ’RÂZ: Yüz çevirme, başka tarafa dönme.

İRBE: Kadına ihtiyaç duymayan erkek.

İRCA’: Döndürme, geri çevirme.

İRS: 1. Ölen kişinin mirasçılarına kalan mal veya para. 2. Veraset, soya çekim.

İRŞAD: Doğru yolu gösterme.

İRTİCÂ’: Gerilik, geriye gitme, eskiyi isteme.

İRTİDÂD: Din değiştirme, dinden çıkma, dinden dönme.

İRTİFÂ’: Yükseklik, yükselme.

İRTİHÂL: Vefat etmek, ölmek.

İRTİKÂB: 1. Kötü bir iş işleme. 2. Rüşvet yeme.

İS’ÂF: Birinin isteğini kabul edip yerine getirme.

ÎSÂL: Ulaştırma, vardırma.

İSKÂT: (Sükut’tan) Susturma.

İSKAT: 1. Düşürme, aşağı alma. 2. Hükümsüz bırakma, iptal etme.

İSKAT-I CENİN: Çocuk düşürme.

İSM-İ ÂZAM: Allah Teâlâ’nın en büyük adı.

İSM-İ FAİL: İş yapan kimse.

İSM-İ HÂS: Özel isim.

İSNAD-I MECAZÎ: Mecazî isnad, bir sözün mecaz anlamını tercih etmek.

İSNEYN: 1. Pazartesi günü. 2. İki.

İSRA: Gece yürüyüşü, yürütme.

İSTİÂB: İçine alma, kaplama.

İSTİÂRE: 1. Ödünç alma. 2. Bir kelimenin mânâsını muvakkaten başka bir kelime hakkında kullanma.

İSTİÂRE-İ TEMSİLİYYE: Teşbihin esas unsurlarından biri ile yapılan benzetme.


İSTİÂZE: "Eûzü billâhi mineşşeyta-nirracîm" sözünü söyleyerek Allah’a sığınma, eûzü çekme.

İSTİB’ÂD: Uzaklaşma, uzaklaştırma, akıl dışı sayma.

İSTİ’DÂD: 1. Alışma, ünsiyet. 2. Kabiliyet.

İSTİDLÂL: Bir delile dayanarak bir şeyden netice çıkarmak. Delil getirerek anlamak.

İSTİDRÂC: 1. Derece derece yükselmeyi istemek. 2. Fâsık veya kâfir olduğu belli bir şahsın gösterdiği harika.

İSTİDRÂK: Yetişme, nail olma.

İSTİFA: Memuriyetten azlini istemek.

İSTİFHAM: Anlamaya çalışmak, soru sormak, soru.

İSTİFHAM-I İNKÂRÎ: Olumsuzu pekiştiren soru şekli. "Hiç yapar mı?" ifadesindeki gibi.

İSTİGÂSE: 1. Yağmur isteme, yağmur duası etme. 2. Yardım ve imdad isteme.

İSTİĞFÂR: Af talep etme.

İSTİĞNA: Gönül tokluğu.

İSTİĞRAK: Bir şeyi baştan aşağı kaplamak. Tasavvuf erbabının vecde gelip kendinden geçmesi. İstiğrak lâmı: Bir cinsin bütün bireylerini içine alan belirtme edatı, lâm-ı tarif, diğer adıyla harfi tarif.

İSTİHBÂR: Haber ve bilgi alma.

İSTİHFÂF: Hafife alma, önem vermeme, hor görme.

İSTİHLÂK: Tüketme, kullanarak yok etme.

İSTİHSÂL: Üretmek, hâsıl etmek, çoğaltmak.

İSTİHSÂN: Beğenme, iyi ve güzel bulma.

İSTİHZÂ: Alay etmek.

İSTİKBÂL: 1. Gelecek zaman. 2. Gelen bir kimseyi karşılamak.

İSTİKRÂ: 1. Gezme, dolaşma, âvârelik, konuklama. 2. Bir şey hakkında etraflı bilgi edinme.

İSTİKRÂH: Kerih ve kötü görmek, tiksinmek bir şeyi beğenmemek, bir şeyi zorla yapma.

İSTİLÂ: Bir yeri kuvvet kullanarak ele geçirmek.

İSTİ’LÂM: 1. Selâm vermeyi isteme. 2. Kâbe’yi tavaf esnasında Hacerü’l-Esved’i selâmlamak.

İSTİ’MÂL: Kullanma.

İSTİMDÂD: Yardım isteme.

İSTİMRÂR: Devamlılık.

İSTÎNÂF: 1. Yeniden başlama. 2. Bidayet mahkemesinde verilen bir hükmün bir üst mahkemeye başvurarak feshini isteme.

İSTİNÂFİYYE: 1. Yeniden başlamaya ait. 2. İstinaf mahkemesine ait. 3. Arapça’da bir soruya cevap anlamında bulunan cümle.


İSTİNBÂT: Bir iş veya sözden gizli bir anlam çıkarmak, tahmin etmek.

İSTİNBÂT: Bir söz veya işten gizli bir mânâ çıkarma, zımnen, açık olmayarak, dolayısıyla anlama.

İSTİNKÂF: Kabul etmeme, yüz çevirme, çekimser kalma, reddetme.

İSTİNSÂH: Nüshasını çıkarma, bir sûretini çıkarma, kopye etme.

İSTİSÂL: Kökünden sökmek.

İSTİSHÂB: "Sohbet"den: Yanına alma, yanına alınma.

İSTİSKÂ: 1. Su isteme. 2. Yağmur duasına çıkma. 3. Vücudun bir yerinde su toplanması.

İSTİŞÂRE: Müşavere etme, danışma.

İSTİŞHÂD: 1. Şahid gösterme. Delil getirme, belge. 2. Şehid olma.

İSTİTÂAT: Güç yetirme, kudret.

İSTİTÂR: Örtünmek, kapanmak.

İSTİVÂ: 1. Müsavî olma, denk olma. 2. Düz olma, düzlük. 3. Kaplama, örtme. 4. Ortada ve tam bir derecede bulunma.

İSTÎZÂN: İzin isteme.

İŞ’ÂR: 1. Yazı ile haber verme. 2. Anlatmak, bildirmek.

İŞKİL: Kuşku, zan.

İŞMÂM: "Şemm"den. 1. Koklatma, koklatılma. 2. Tecvid ıstılâhında harfin zamme harekesine işaret etme.

İŞRÂK: "Şark"tan: 1. Güneşin doğması ve etrafı ışıklandırması. 2. Parlama, ışıklandırma.

İŞTİÂL: Alevlenme, tutuşma.

İŞTİBÂH: Şüphelenme, şüpheye düşme.

İŞTİGÂL: Meşguliyet, uğraşma.

İŞTİHÂR: Şöhret bulma, ün kazanma.

İŞTİKÂK: Bir kökten parçalara ayrılmak. Türeme.

İŞTİRA: Satın alma.

İŞTİYAK: Fazla arzu ve şevk. Hasret çekmek, özlemek.

İTÂB: Azarlama, tekdir etme.

İ’TİKÂF: Bir yere çekilip tek başına ibadetle meşgul olmak.

İ’TİNÂ: Çok dikkat etme, özenme.

İ’TİZÂL: 1. Bir tarafa çekilme. 2. İşten çekilme. 3. Vâsıl b. Ata’nın kurduğu Mutezile mezhebini benimseme. 4. Takımdan ayrılma.

İ’TİZÂR: Özür dileme.

İTKAN: 1. Muhkem, sağlam kalma. 2. İnanma, emin olma.

İTLÂF: Telef etmek, ziyan etmek.

İTMÂM: Tamamlama, ikmâl etme.

İTMİ’NÂN: Emin olma, güvenme. Kalbin mutmain olması. Gönülden inanma.

İTTİBÂ: Tâbi olma, uyma, ardısıra gitme.

İTTİHAD: Birlik, beraberlik.

İTTİKÂ: Sakınma. Takva ehlinden olma.

İTTİRAD: Düzenli, uygun biçimde sıra ile birbirini izleyen. Biteviye.

İTTİSÂF: Vasıflanmak, bir sıfat sahibi olmak.

İVAZ: Karşılık olarak verilen şey, bedel.

İVME: Acele etme, koşma.

İZÂFET: 1. İki şey arasındaki ilgi, bağ. 2. İsim tamlaması, isim takımı.

İZÂHÂT: Açıklamalar.

İZÂLE: Giderme, def etme, yok etme.

İZÂN: Zekâ, anlayış.

İZÂR: Belden yukarıya mahsus örtü, peştemal, futa.

İZMÂR: Gizleme, saklama.

İZMİHLÂL: Yok olma, mahvolma.

İZZET: Değer, şeref, saygınlık.
 

Similar threads

  • Soru
E Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları EAMM: Daha geniş, pek şümullü, en umumî. EÂZIM: Büyükler, ulu kişiler. EB: Baba, ata. EBB: Kuru ot, taze ot. Mera, otlak, çayır. EBEDÂ: Ebedî olarak, ebediyyen. EBEDÎ: Devamı, sonu olmayan. Ezelînin zıddı. EBED-ŞÜMÛL: Ebedî içine alan...
Cevaplar
0
Görüntüleme
44
  • Soru
C Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları CÂFÎ: Cefâ çektiren, eziyet eden. CÂH: İtibar, makam, mevki. CÂHİLİYYE: Kelime olarak cahilliğe ait mânâsına gelir. Terim olarak İslâmiyetten önceki putperest dönemi ifade eder. CAHÎM: Cehennem. CÂİL: "Ceale" kökünden yaratıcı...
Cevaplar
0
Görüntüleme
51
  • Soru
G Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları GADDÂR: Hain, zalim. GÂDİR: Gadreden, hıyanet eden, fenalık eden. GADR: Hainlik, vefasızlık, zulüm, merhametsizlik, haksızlık. GAFLET: Gafillik, boş bulunma, dalgınlık, ihtiyatsızlık. GAFÛR: Çok bağışlayan, çok affeden. (Allah’ın...
Cevaplar
0
Görüntüleme
24
  • Soru
A Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları ABÂ: Bazı dervişlerin ve ilmiye mensuplarının giydikleri yünden yapılmış bir giysi. ÂBÂ VÜ ECDAD: Babalar, dedeler, atalar. ABD: Kul, köle, mahlûk. Tasavvufta kâmil müslüman. ABD-İ MEMLUK: Kul, köle. ABES: Boş, saçma. ÂB-I HAYAT: Hayat...
Cevaplar
0
Görüntüleme
65
  • Soru
ÂBÂ VÜ ECDAD: Babalar, dedeler, atalar. ABÂ: Bazı dervişlerin ve ilmiye mensuplarının giydikleri yünden yapılmış bir giysi. ABD: Kul, köle, mahlûk. Tasavvufta kâmil müslüman. ABD-İ MEMLUK: Kul, köle. ABES: Boş, saçma. ÂB-I HAYAT: Hayat suyu, içene ebedî hayat veren efsanevî su. ÂBİR-İ SEBÎL...
Cevaplar
0
Görüntüleme
146
Üst Alt