İbrahim Hakkı Erzurimi,İbrahim Hakkı Erzurimi kimdir,ibrahim hakkı erzurumi şiirleri,İbrahim Hakkı Erzurimi eserleri,İbrahim Hakkı Erzurimi hayatı,
1703 (H1115) yılında Erzurumun Hasankale kasabasında doğduAnadoluda yaşayan buyuk veli ve alimlerdendir Babası Osman Efendi de veli bir zattı İbrahim Hakkı İbrahim Hakkı hazretleri kendisini kısaca şoyle anlatmaktadır:
Hicri bin yuz on beş tarihinde bir bahar gunu, İbrahim Hakkı, Hasankale kasabasında doğdu Bin yuz kırk senesine kadar ilim oğrenmek icin calıştı Arif olup dunyayı unutarak, Allahın aşkıyla yanıp kavruldu İşini, gucunu, malını, mulkunu her şeyini bırakarak cenabı Hakka yoneldi
İbrahim Hakkı, yedi yaşına geldiğinde annesi SeyyideHanife Hatunu kaybetti Babası Osman Efendi, İbrahimi amcasına emanet etti ve tasavvufta kendisini yetiştirecek bir rehber, alim aramak icin sefere cıktı Kısa surede Siirtin Tillo kasabasında İsmail Fakirullah hazretlerinin buyukluğunu, Allah katındaki yuksekliğini anladı Ondan ilim oğrenmek ve hizmet etmek icin geceligunduzlu calıştı Dokuz yaşına basan oksuz İbrahim Hakkı, babasının hasretiyle yanıyordu Amcası Molla Ali Efendi, İbrahim Hakkıyı alarak Tilloya babasının yanına goturdu
İbrahim Hakkı hazretleri Tilloda babasına kavuşmasını şoyle anlattı: Ben dokuz yaşında idim Ali amcam beni babamın yanına goturdu Bir ikindi vaktinde Tilloya girdik Dergaha vardığımızda, babam ile hocası namaz kılıyorlardı İlk bakışta İsmail Fakirullah hazretlerinin mubarek yuzu, bana, pederimden daha yakın geldi O anda yuzunun cezbesi gonlumu aldı Aklım, onun guzelliğine, duruşundaki heybete ve olgunluğa hayran kaldı Gonlumu ona kaptırdım Babam beni kendi odasına goturdu Şefkat ile ilim oğretip, lutf ile terbiye etmeye başladı
İbrahim Hakkı; babasından, tefsir, hadis, fıkıh gibi zahiri ilimleri oğrendi Babasının arkadaşı MollaMuhammedSıhrani hazretlerinden de, astronomi, matematik gibi zamanın fen ilimlerini tahsil etti Allahın zatında ve sıfatlarında marifet sahibi olmak, hasta kalbine şifa bulmak icin de İsmail Fakirullah hazretlerinin sohbeti ve hizmetiyle şereflendi
İbrahim Hakkı hazretleri, Tilloya geldiği gunlerde gorduğu bir ruyayı şoyle anlattı: Ruyamda gokyuzunu beyaz sercelerle dolu halde gordum Bir ara serceler hep birden halkın uzerine doğru saldırdılar Bana saldıranları babam uzaklaştırdı Ancak bir serce fırsat bulup, sağ koltuğuma sokuldu Sabahleyin ruyamı babama anlattım Babam koltuğumun altına baktıktan sonra, orada taUn, veba hastalığının belirtilerini gordu Hastalığa yakalandığım ilk beş gun kendimden habersiz olarak yattım Altıncı gece gozumu actığımda babamı başucumda ağlar gordum Muhterem hocamız İsmail Fakirullah hazretleri de yanındaydı Mubarek ellerini kaldırdı Bana uzun uzun dua ettikten sonra babama; İbrahimin işi bitmiş iken Allah ihsan ederek onu yeniden diriltti buyurarak mujde verdi
Yine şoyle anlatmıştır:
Yaz mevsimiydi Bir Cuma gecesi babam murakabe yapıyordu Ben de yatıp uykuya dalmıştım Ruyamda Tillonun harman yerine bir anda binden cok suvari ve piyade asker geldi Atlılar inerek bir yere toplandılar Boyları iki adam yuksekliğinde olan bu askerler, at ve diğer malzemelerini harman yerine bırakıp, ustadımız İsmail Fakirullah hazretlerinin dergahı kapısında saf saf dizildiler Ben kalabalığı seyrederken, dergah kapısının sağ yanında duran saftan birisi eğilip beni kucağına aldı Tebessum ederek optu ve sol tarafında olanın kucağına verdi O da alıp muhabbetle optu ve solunda duranın kucağına verdi Bu şekilde sıra ile sekizinci kimsenin kucağına geldim O da beni optu, onun solunda dergahın kapısı vardı Beni yavaşca şefkatle yere bıraktı Kapı acıktı, iceri girdim Mubarek hocamız Fakirullah hazretlerinin huzUrunda sekiz secilmiş zatın ayakta durduğunu gordum Hocamız da ayağa kalktı ve onlarla musafeha edip sarıldılar Bu hale şaşırmıştım O sırada uyandım Bu ruyanın lezzeti canıma can katmıştı Sevincimden ruyamı hemen babama anlattım Meğer babam, uyanık olduğu halde, benim ruyada gorduklerimi gormuş, hadiseye muttali olmuş ve onlarla konuşmuştu Babam bana şoyle tenbih etti ve; Bu ruyayı kimseye soyleme Bu rUhlar icin iyi olmaz buyurdu Sabah oldu Cuma namazından sonra dergahın kapısı onunde oturmuş duruyordum Siirt tarafından at uzerinde ak sakallı bir ihtiyar geldi Kapının onune gelince atından indi Benim yanıma gelip elimi tuttu ve optu, şaşırdım kaldım Zira bu kimseyi tanıyamamıştım
Hocamızın huzUruna girmek icin izin istedi Verdiği hediyeleri iceri goturdukten sonra hocamın yanına gittim ve; Kapıda yaşlı bir kimse huzUrunuza cıkmak icin izin istiyor efendim dedim Gelsin buyurdular Misafiri buyur ettim İceri girince oturması işaret edildikten sonra; Ve aleykumselam ey Seyyid Hamza! Bu Cuma gecesi bize cok misafir geldi buyurdu Hocamızın bu tatlı hitabından Seyyid Hamza cok şaşırdı İlk defa gorduğu bu kimse kendi ismini nereden bilmişti Ve gece gelen misafirlerin arasında olduğunu nasıl anlamıştı Bunları hem duşundu, hem de kalkıp hocamın elini optu Bir muddet ağladı İzin isteyip dışarı cıktı Bizim odaya buyur ettim İcerde babama halini şoyle anlattı: Ben Siirtin ileri gelenlerinden Seyyid Hamzayım Bu ana kadar Tilloya hic gelmedim Bu buyuk alim ve veliyi de hic ziyaret etmemiştim Bu gece ruyamda beş yuz kadar nUr yuzlu atlı alim ile beş yuz piyade evliyaya Siirt onunde karıştım Onlarla birlikte Şeyh İsmail Fakirullah hazretlerini ziyarete geldik Bu kasabayı ve yolunu ruyada gorerek oğrendim Harman yerine geldiğimizde atlılar atından indi Beraberce bu dergahın kapısına saf saf dizildik Sıra ile mubarek hocanızı ziyaret ettik Bu dergahın kapısı onunde şu kucuk oğlunu gordum Evliyalar kucaklarına alıp sıra ile sevdiler Kapının onune gelince cocuk iceri girdi Ben de kapının onune geldiğimde uyandım Hala o ruyanın tesiri altındayım, duyduğum o lezzet hala devam ediyor Sabah olunca atıma binip ruyada geldiğim yol ile doğru buraya geldim Kimseye sormadan dergahı bulup, sizleri tanıdım Hazreti Şeyhe geldim Bu gorduğum ruyayı anlatacaktım Bir gun sonra da ona talebe olup hizmetiyle ve sohbetiyle şereflenecektim Ben daha anlatmadan; Ey Seyyid Hamza! Bu gece bize cok misafir geldi diyerek hem ismimi hem de ruyada olanları anlattı Şaşırıp kaldım Seyyid Hamzanın bu şaşırmasına babam şoyle cevap verdi: Senin bu gorduğun ruyanın aynısını bu oğlum da gordu Lakin avamın gorduğu ruyaları, secilmiş evliya uyanık iken gorup muşahede etmiştir Allahın ihsanları sonsuzdur
İbrahim Hakkı hazretleri on yedi yaşında yetim kalmasını şoyle anlattı: 1719 (H1132) senesinde, benim cok sevdiğim babam ve anam, dert ortağım, uzuntulerimin gidericisi, hucredaşım, gurbet yoldaşım Derviş Osman Efendi, Cuma gecesi sabaha yakın dunyadan ahirete goctu Hak yolunda can verip Allaha kavuştu Maksadına ulaşarak rahmet deryasına daldı Bu yetim o gece başka misafir odasında yattı Sabahleyin kalkıp, hasta babamı gormek istediğimde, oradakiler bana; Git, once namazını kıl, sonra gel Hasta şimdi rahatladı dediler Bu soze inanıp mescide gittim Herkes burnunu tutuyordu Hepsinin nezle olduğunu sandım Namazdan sonra odamıza geldiğimde babamın vefat ettiğini gordum Benim de rahatım gitti Gonul evim karardı Bir anda babamın ayrılık hasretiyle viranelerdeki kuşlara dondum Oyle feryad etmek istedim ki, sesim goklere cıkacaktı Ben bu halde iken o merhamet menbaı mubarek hocam geldi Benden o uzuntu ve elemi aldı Ben de kalkıp kendi kendime; Şimdi ayıptır, sabredeyim Hocam gittikten sonra nasıl ağlayacağımı ben bilirim dedim Mubarek hocamız herkese selam verip, garib oğlu Derviş OsmanEfendinin başı ucunda oturdu Şehid rUhuna bir Fatiha okuyup, sevabını bağışladı ve murakabeye daldı Ben hocamın karşısında babamın da ayak ucunda idim Bir anda Allahın ihsanlarına kavuştum Vefat eden babam, mubarek başını kaldırdı Kimya tesiri olan nazarıyla yuzume bakıp, tebessum ederek taziyede bulundu O anda mubarek goğsunden şimşek gibi bir nUr parladı Kalbim titredi, uzuntu ve elem gidip, yerine surUr ve lezzet doldu Babamı bu halde gorunce, bayramlıklarını giymiş bir cocuk gibi sevindim Uzuntulu duran ahbablar bu sevincime bir mana veremeyip hayret ettiler Allahın ihsanı ve mubarek hocamın himmeti bereketi ile olan bu hadiseyi oradakiler gorememişti
Hocamız oradan ayrıldıktan sonra babamın yuzunu acıp baktım Guler gibi bir hali vardı Yuzu nUrlu, bedeni sıcak ve yumuşak idi Sanki uyuyorduCenaze namazına cevre koyler ve butun Siirt halkı geldiNamazını hocamız kıldırdı Onun vefatına benden başka herkes uzuldu Alemin babası olan hocamız, bu yetimine şefkat edip iltifat eylediğinden, merhum babamdan sonra onun hizmetleri bize miras kaldı Mubarek hocam, bu bozuk huyluyu nice hikmet şurupları ile terbiye eyledi Kalb hastalıklarından beni kurtardıktan sonra, kendi muhabbeti ile yaktı Boylece bende, ahiret hallerinde yakin hasıl oldu Tevekkul etme, dert ve belalara, ibadete ısrarla devam etmeye tahammul, her işe rıza gosterme hali hasıl oldu Pek kıymetli, leziz nimetler ihsan edildi Hepsinden daha evlası ve kıymetlisi ise,Allahın zatında ve sıfatlarında bilgi sahibi olmaya, marifetullaha kavuştum
1703 (H1115) yılında Erzurumun Hasankale kasabasında doğduAnadoluda yaşayan buyuk veli ve alimlerdendir Babası Osman Efendi de veli bir zattı İbrahim Hakkı İbrahim Hakkı hazretleri kendisini kısaca şoyle anlatmaktadır:
Hicri bin yuz on beş tarihinde bir bahar gunu, İbrahim Hakkı, Hasankale kasabasında doğdu Bin yuz kırk senesine kadar ilim oğrenmek icin calıştı Arif olup dunyayı unutarak, Allahın aşkıyla yanıp kavruldu İşini, gucunu, malını, mulkunu her şeyini bırakarak cenabı Hakka yoneldi
İbrahim Hakkı, yedi yaşına geldiğinde annesi SeyyideHanife Hatunu kaybetti Babası Osman Efendi, İbrahimi amcasına emanet etti ve tasavvufta kendisini yetiştirecek bir rehber, alim aramak icin sefere cıktı Kısa surede Siirtin Tillo kasabasında İsmail Fakirullah hazretlerinin buyukluğunu, Allah katındaki yuksekliğini anladı Ondan ilim oğrenmek ve hizmet etmek icin geceligunduzlu calıştı Dokuz yaşına basan oksuz İbrahim Hakkı, babasının hasretiyle yanıyordu Amcası Molla Ali Efendi, İbrahim Hakkıyı alarak Tilloya babasının yanına goturdu
İbrahim Hakkı hazretleri Tilloda babasına kavuşmasını şoyle anlattı: Ben dokuz yaşında idim Ali amcam beni babamın yanına goturdu Bir ikindi vaktinde Tilloya girdik Dergaha vardığımızda, babam ile hocası namaz kılıyorlardı İlk bakışta İsmail Fakirullah hazretlerinin mubarek yuzu, bana, pederimden daha yakın geldi O anda yuzunun cezbesi gonlumu aldı Aklım, onun guzelliğine, duruşundaki heybete ve olgunluğa hayran kaldı Gonlumu ona kaptırdım Babam beni kendi odasına goturdu Şefkat ile ilim oğretip, lutf ile terbiye etmeye başladı
İbrahim Hakkı; babasından, tefsir, hadis, fıkıh gibi zahiri ilimleri oğrendi Babasının arkadaşı MollaMuhammedSıhrani hazretlerinden de, astronomi, matematik gibi zamanın fen ilimlerini tahsil etti Allahın zatında ve sıfatlarında marifet sahibi olmak, hasta kalbine şifa bulmak icin de İsmail Fakirullah hazretlerinin sohbeti ve hizmetiyle şereflendi
İbrahim Hakkı hazretleri, Tilloya geldiği gunlerde gorduğu bir ruyayı şoyle anlattı: Ruyamda gokyuzunu beyaz sercelerle dolu halde gordum Bir ara serceler hep birden halkın uzerine doğru saldırdılar Bana saldıranları babam uzaklaştırdı Ancak bir serce fırsat bulup, sağ koltuğuma sokuldu Sabahleyin ruyamı babama anlattım Babam koltuğumun altına baktıktan sonra, orada taUn, veba hastalığının belirtilerini gordu Hastalığa yakalandığım ilk beş gun kendimden habersiz olarak yattım Altıncı gece gozumu actığımda babamı başucumda ağlar gordum Muhterem hocamız İsmail Fakirullah hazretleri de yanındaydı Mubarek ellerini kaldırdı Bana uzun uzun dua ettikten sonra babama; İbrahimin işi bitmiş iken Allah ihsan ederek onu yeniden diriltti buyurarak mujde verdi
Yine şoyle anlatmıştır:
Yaz mevsimiydi Bir Cuma gecesi babam murakabe yapıyordu Ben de yatıp uykuya dalmıştım Ruyamda Tillonun harman yerine bir anda binden cok suvari ve piyade asker geldi Atlılar inerek bir yere toplandılar Boyları iki adam yuksekliğinde olan bu askerler, at ve diğer malzemelerini harman yerine bırakıp, ustadımız İsmail Fakirullah hazretlerinin dergahı kapısında saf saf dizildiler Ben kalabalığı seyrederken, dergah kapısının sağ yanında duran saftan birisi eğilip beni kucağına aldı Tebessum ederek optu ve sol tarafında olanın kucağına verdi O da alıp muhabbetle optu ve solunda duranın kucağına verdi Bu şekilde sıra ile sekizinci kimsenin kucağına geldim O da beni optu, onun solunda dergahın kapısı vardı Beni yavaşca şefkatle yere bıraktı Kapı acıktı, iceri girdim Mubarek hocamız Fakirullah hazretlerinin huzUrunda sekiz secilmiş zatın ayakta durduğunu gordum Hocamız da ayağa kalktı ve onlarla musafeha edip sarıldılar Bu hale şaşırmıştım O sırada uyandım Bu ruyanın lezzeti canıma can katmıştı Sevincimden ruyamı hemen babama anlattım Meğer babam, uyanık olduğu halde, benim ruyada gorduklerimi gormuş, hadiseye muttali olmuş ve onlarla konuşmuştu Babam bana şoyle tenbih etti ve; Bu ruyayı kimseye soyleme Bu rUhlar icin iyi olmaz buyurdu Sabah oldu Cuma namazından sonra dergahın kapısı onunde oturmuş duruyordum Siirt tarafından at uzerinde ak sakallı bir ihtiyar geldi Kapının onune gelince atından indi Benim yanıma gelip elimi tuttu ve optu, şaşırdım kaldım Zira bu kimseyi tanıyamamıştım
Hocamızın huzUruna girmek icin izin istedi Verdiği hediyeleri iceri goturdukten sonra hocamın yanına gittim ve; Kapıda yaşlı bir kimse huzUrunuza cıkmak icin izin istiyor efendim dedim Gelsin buyurdular Misafiri buyur ettim İceri girince oturması işaret edildikten sonra; Ve aleykumselam ey Seyyid Hamza! Bu Cuma gecesi bize cok misafir geldi buyurdu Hocamızın bu tatlı hitabından Seyyid Hamza cok şaşırdı İlk defa gorduğu bu kimse kendi ismini nereden bilmişti Ve gece gelen misafirlerin arasında olduğunu nasıl anlamıştı Bunları hem duşundu, hem de kalkıp hocamın elini optu Bir muddet ağladı İzin isteyip dışarı cıktı Bizim odaya buyur ettim İcerde babama halini şoyle anlattı: Ben Siirtin ileri gelenlerinden Seyyid Hamzayım Bu ana kadar Tilloya hic gelmedim Bu buyuk alim ve veliyi de hic ziyaret etmemiştim Bu gece ruyamda beş yuz kadar nUr yuzlu atlı alim ile beş yuz piyade evliyaya Siirt onunde karıştım Onlarla birlikte Şeyh İsmail Fakirullah hazretlerini ziyarete geldik Bu kasabayı ve yolunu ruyada gorerek oğrendim Harman yerine geldiğimizde atlılar atından indi Beraberce bu dergahın kapısına saf saf dizildik Sıra ile mubarek hocanızı ziyaret ettik Bu dergahın kapısı onunde şu kucuk oğlunu gordum Evliyalar kucaklarına alıp sıra ile sevdiler Kapının onune gelince cocuk iceri girdi Ben de kapının onune geldiğimde uyandım Hala o ruyanın tesiri altındayım, duyduğum o lezzet hala devam ediyor Sabah olunca atıma binip ruyada geldiğim yol ile doğru buraya geldim Kimseye sormadan dergahı bulup, sizleri tanıdım Hazreti Şeyhe geldim Bu gorduğum ruyayı anlatacaktım Bir gun sonra da ona talebe olup hizmetiyle ve sohbetiyle şereflenecektim Ben daha anlatmadan; Ey Seyyid Hamza! Bu gece bize cok misafir geldi diyerek hem ismimi hem de ruyada olanları anlattı Şaşırıp kaldım Seyyid Hamzanın bu şaşırmasına babam şoyle cevap verdi: Senin bu gorduğun ruyanın aynısını bu oğlum da gordu Lakin avamın gorduğu ruyaları, secilmiş evliya uyanık iken gorup muşahede etmiştir Allahın ihsanları sonsuzdur
İbrahim Hakkı hazretleri on yedi yaşında yetim kalmasını şoyle anlattı: 1719 (H1132) senesinde, benim cok sevdiğim babam ve anam, dert ortağım, uzuntulerimin gidericisi, hucredaşım, gurbet yoldaşım Derviş Osman Efendi, Cuma gecesi sabaha yakın dunyadan ahirete goctu Hak yolunda can verip Allaha kavuştu Maksadına ulaşarak rahmet deryasına daldı Bu yetim o gece başka misafir odasında yattı Sabahleyin kalkıp, hasta babamı gormek istediğimde, oradakiler bana; Git, once namazını kıl, sonra gel Hasta şimdi rahatladı dediler Bu soze inanıp mescide gittim Herkes burnunu tutuyordu Hepsinin nezle olduğunu sandım Namazdan sonra odamıza geldiğimde babamın vefat ettiğini gordum Benim de rahatım gitti Gonul evim karardı Bir anda babamın ayrılık hasretiyle viranelerdeki kuşlara dondum Oyle feryad etmek istedim ki, sesim goklere cıkacaktı Ben bu halde iken o merhamet menbaı mubarek hocam geldi Benden o uzuntu ve elemi aldı Ben de kalkıp kendi kendime; Şimdi ayıptır, sabredeyim Hocam gittikten sonra nasıl ağlayacağımı ben bilirim dedim Mubarek hocamız herkese selam verip, garib oğlu Derviş OsmanEfendinin başı ucunda oturdu Şehid rUhuna bir Fatiha okuyup, sevabını bağışladı ve murakabeye daldı Ben hocamın karşısında babamın da ayak ucunda idim Bir anda Allahın ihsanlarına kavuştum Vefat eden babam, mubarek başını kaldırdı Kimya tesiri olan nazarıyla yuzume bakıp, tebessum ederek taziyede bulundu O anda mubarek goğsunden şimşek gibi bir nUr parladı Kalbim titredi, uzuntu ve elem gidip, yerine surUr ve lezzet doldu Babamı bu halde gorunce, bayramlıklarını giymiş bir cocuk gibi sevindim Uzuntulu duran ahbablar bu sevincime bir mana veremeyip hayret ettiler Allahın ihsanı ve mubarek hocamın himmeti bereketi ile olan bu hadiseyi oradakiler gorememişti
Hocamız oradan ayrıldıktan sonra babamın yuzunu acıp baktım Guler gibi bir hali vardı Yuzu nUrlu, bedeni sıcak ve yumuşak idi Sanki uyuyorduCenaze namazına cevre koyler ve butun Siirt halkı geldiNamazını hocamız kıldırdı Onun vefatına benden başka herkes uzuldu Alemin babası olan hocamız, bu yetimine şefkat edip iltifat eylediğinden, merhum babamdan sonra onun hizmetleri bize miras kaldı Mubarek hocam, bu bozuk huyluyu nice hikmet şurupları ile terbiye eyledi Kalb hastalıklarından beni kurtardıktan sonra, kendi muhabbeti ile yaktı Boylece bende, ahiret hallerinde yakin hasıl oldu Tevekkul etme, dert ve belalara, ibadete ısrarla devam etmeye tahammul, her işe rıza gosterme hali hasıl oldu Pek kıymetli, leziz nimetler ihsan edildi Hepsinden daha evlası ve kıymetlisi ise,Allahın zatında ve sıfatlarında bilgi sahibi olmaya, marifetullaha kavuştum