Bir grup seansı çalışması yaptığım sırada bu gruba katılan erkeklerin çoğu evliliklerinin idare eder durumda olduğunu söyledi. Tamamı 10-12 yıllık evli erkeklerden oluşan bu grupta sağımda kalan erkekler eşlerine sadık erkekler, solumda kalanlar ise hayatlarına belli aralıklarla farklı kişileri alan erkeklerden oluşuyor.Bu grup erkekleri özellikle de ilişki sırasında kendilerinden bir şey talep etmeyecek, sorun çıkarmayacak kadınları seçiyorlar.
Eşlerine sadık olmayı seçenler, net bir şekilde başka bir kadını hayatlarına almayı akıllarından bile geçirmediklerini, aldatırlarsa vicdani olarak rahatsız olacaklarını ve eşlerinin yüzüne bakamayacaklarını söylüyorlar. Ve bu vicdani rahatsızlık yüzünden de eşlerinden uzaklaşarak evliliklerinin biteceğinden korkuyorlar.
Öteki grupta ise hayatlarına üçüncü kişileri alan bir erkek açık ve net bir şekilde eşini çok sevdiğini, çok yoğun çalıştığını, onlarla birlikte vakit geçirmenin kendisini çok mutlu ettiğini, kendisini bu kadar ılımlı, toleranslı ve yumuşak yapan şeyin ise yaptığı o küçük kaçamaklar sayesinde olduğunu söylüyor. O kaçamaklar sayesinde rahatladığını ve karısına sımsıkı sarılabildiğini söylüyor.
İlişkisi devam edebilsin diye evlerini ayırıp ayrı yaşayanlar, evlenip de çocuk yapmayanlar, evlilik akdi olmadan birlikte yaşayanlar, sırf ilişkileri sürsün diye evlenenler.Kısacası uzun bir ilişkiyi yaşayabilmek, ilişkinin getirdiği aidiyet duygusunu tatmak isteyenler…
Belli bir yaşa gelmiş, hayat tecrübesi olan, hayatla ilgili umutları tükenen, başka “yeni” bir ilişkiye ne takati, ne zamanı olmayan metropol insanlarının, o “yeni” ilişkinin de aynı, belli evrelerden geçerek bir önceki ilişkinin tekrarı olacağını deneyimlemiş tecrübeli hayat yorgunlarının yapması gereken şey ne?Var olan hâlihazırdaki ilişkilerini korumaya çalışmak mı?İhtiyacımız olan belli bir rutinin, bilinenin, alışkanlıkların sağladığı güven ve emniyet duygusu mu?
Yoksa yeni bir ilişkinin heyecanına kapılıp aşk denen kandırmacanın peşinden mi gitmek yoksa yeni ilişkinin kendimizi daha güçlü hissettirecek, güven duygusunu arttıracak havasını mı solumak?Hangisi?
Yıllardır biriktirilen anı ve yaşantıları, birlikte aşılan sorunların perçinlediği dostluğu, kokusu henüz bilinmeyen bir yabancı tenin vaat ettiği cinsel heyecana tercih etmek, hayattan da vazgeçmek anlamına mı gelir?
Vicdani bir bakış açısıyla davrananları sadık kaldıkları için desteklemeli miyim yoksa karılarını aldattıkları için diğerlerini yargılamalı mıyım, yoksa her birini öyle ya da böyle ilişkilerini uzun süre devam ettirebildikleri için tebrik mi etmeliyim?
Günümüz metropollerinin ağırlaştırdığı yaşam koşullarının bireyi tanımladığı en önemli duygunun “tedirginlik” olduğu bir zaman diliminde, tedirginliğimizi dindirebilecek huzurlu ilişkilere ihtiyacımız var. Yarınının ne olacağı konusunda endişe etmediğimiz bir ilişkide, hangi durumda ne tepkiyi vereceğini bildiğimiz sevgilinin sıcaklığı hayatın başka alanlarında yaratıcı olabilmemizi sağlayacak yeganeşeydir.
Yaptığım grup çalışmasında eşlerinin yuvalarında kendilerini büyük bir sadakatle beklediğine inanan grup üyeleriyle yapılan bir araştırmanın sonucunu paylaştım. Kadınların aldatma oranlarının erkeklerin aldatma oranına yaklaştığı yapılan son istatistiksel çalışmalarda ortaya konmuş. Elbette grup istisna bir grup olabilir ancak yapılan araştırma sonucuna göre bu grup içerisinde bile en az üç kişinin karısı eşini aldatıyordu.
Bu istatistiği paylaştığımda grup oldukça tedirgin oldu. Herkes başını önüne eğdi.”Aklımıza kötü şeyler getirmeyin lütfen” dedi. “Hem ben bilmedikten sonra eşim beni aldatmış olmaz ki!”….
Eşlerine sadık olmayı seçenler, net bir şekilde başka bir kadını hayatlarına almayı akıllarından bile geçirmediklerini, aldatırlarsa vicdani olarak rahatsız olacaklarını ve eşlerinin yüzüne bakamayacaklarını söylüyorlar. Ve bu vicdani rahatsızlık yüzünden de eşlerinden uzaklaşarak evliliklerinin biteceğinden korkuyorlar.
Öteki grupta ise hayatlarına üçüncü kişileri alan bir erkek açık ve net bir şekilde eşini çok sevdiğini, çok yoğun çalıştığını, onlarla birlikte vakit geçirmenin kendisini çok mutlu ettiğini, kendisini bu kadar ılımlı, toleranslı ve yumuşak yapan şeyin ise yaptığı o küçük kaçamaklar sayesinde olduğunu söylüyor. O kaçamaklar sayesinde rahatladığını ve karısına sımsıkı sarılabildiğini söylüyor.
İlişkisi devam edebilsin diye evlerini ayırıp ayrı yaşayanlar, evlenip de çocuk yapmayanlar, evlilik akdi olmadan birlikte yaşayanlar, sırf ilişkileri sürsün diye evlenenler.Kısacası uzun bir ilişkiyi yaşayabilmek, ilişkinin getirdiği aidiyet duygusunu tatmak isteyenler…
Belli bir yaşa gelmiş, hayat tecrübesi olan, hayatla ilgili umutları tükenen, başka “yeni” bir ilişkiye ne takati, ne zamanı olmayan metropol insanlarının, o “yeni” ilişkinin de aynı, belli evrelerden geçerek bir önceki ilişkinin tekrarı olacağını deneyimlemiş tecrübeli hayat yorgunlarının yapması gereken şey ne?Var olan hâlihazırdaki ilişkilerini korumaya çalışmak mı?İhtiyacımız olan belli bir rutinin, bilinenin, alışkanlıkların sağladığı güven ve emniyet duygusu mu?
Yoksa yeni bir ilişkinin heyecanına kapılıp aşk denen kandırmacanın peşinden mi gitmek yoksa yeni ilişkinin kendimizi daha güçlü hissettirecek, güven duygusunu arttıracak havasını mı solumak?Hangisi?
Yıllardır biriktirilen anı ve yaşantıları, birlikte aşılan sorunların perçinlediği dostluğu, kokusu henüz bilinmeyen bir yabancı tenin vaat ettiği cinsel heyecana tercih etmek, hayattan da vazgeçmek anlamına mı gelir?
Vicdani bir bakış açısıyla davrananları sadık kaldıkları için desteklemeli miyim yoksa karılarını aldattıkları için diğerlerini yargılamalı mıyım, yoksa her birini öyle ya da böyle ilişkilerini uzun süre devam ettirebildikleri için tebrik mi etmeliyim?
Günümüz metropollerinin ağırlaştırdığı yaşam koşullarının bireyi tanımladığı en önemli duygunun “tedirginlik” olduğu bir zaman diliminde, tedirginliğimizi dindirebilecek huzurlu ilişkilere ihtiyacımız var. Yarınının ne olacağı konusunda endişe etmediğimiz bir ilişkide, hangi durumda ne tepkiyi vereceğini bildiğimiz sevgilinin sıcaklığı hayatın başka alanlarında yaratıcı olabilmemizi sağlayacak yeganeşeydir.
Yaptığım grup çalışmasında eşlerinin yuvalarında kendilerini büyük bir sadakatle beklediğine inanan grup üyeleriyle yapılan bir araştırmanın sonucunu paylaştım. Kadınların aldatma oranlarının erkeklerin aldatma oranına yaklaştığı yapılan son istatistiksel çalışmalarda ortaya konmuş. Elbette grup istisna bir grup olabilir ancak yapılan araştırma sonucuna göre bu grup içerisinde bile en az üç kişinin karısı eşini aldatıyordu.
Bu istatistiği paylaştığımda grup oldukça tedirgin oldu. Herkes başını önüne eğdi.”Aklımıza kötü şeyler getirmeyin lütfen” dedi. “Hem ben bilmedikten sonra eşim beni aldatmış olmaz ki!”….