İngiliz Sömürge Stratejileri-I
GİRİŞ
Öncelikle konunun başlığının içinde geçen “Ortadoğu” ve “Sömürge” terimlerinin tam bir netliğe kavuşturulması ve bizim konumuzda bu terimlerden bahsederken neyin ifade edildiğinin bilinmesi konunun anlaşılması bakımından yararlı olacaktır.
.
Ortadoğu; Ortadoğu ’nun sınırlarının çizilmesinin zorluğu , bölgenin belirgin bir coğrafi birim olmamasından değil, “Batı” gibi siyasal ve kültürel unsurlar tarafından belirlenmektedir.Dolayısıyla Batı’nın bölgedeki çıkarları ve müdahelelerinin gelişmesiyle tanım değişikliklere uğramıştır.En dar bakış açısıyla Ortadoğu; Türkiye, İran ve Mısır üçgeni ve bu üçgenin içinde kalan ülkeleri kapsar.En geniş bakış açısına göreyse bu devletleri ve onlara komşu olan çevre Müslüman ülkeleri, yani Kuzey Afrika , Sudan, Somali ve Afganistan’ı içerir.Bilimadamları arasında üzerinde en çok anlaşmaya varılan tanım, Arap Devletleri’ne Türkiye, İran ve İsrail’in eklenmesiyle elde edilen bölgedir.Bölge ne şekilde tanımlanırsa tanımlansın, burada Arap kültürü ve İslam dini egemendir.Bölge içinde iki ayrı alan vardır: (i) Merkez; bu alana Mısır, İsrail, Doğu Akdeniz’in Arap Develetleri, Arap Yarımadası, Türkiye dahildir.(ii)Çevre; Kuzey Afrika’nın geriye kalan bölümü(bazen Kuzeybatı Afrika ayrı bir birim olarak ele alınır) Sudan (bazen Sahra’nın güneyindeki Afrika içinde inceleme konusu olur)ve İran(bazen Pakistan ve Afganistan’la birlikte Güney Asya’nın uzantısı olarak gruplandırılmaktadır)çevreyi oluşturur.Bölge devletlerinin nüfusu , Lübnan ve İsrail dışında, büyük çoğunluğu Müslümandır.Ancak ,ortak din her zaman birleştirici bir öğe olamamaktadır.Çünkü İslam birçok bölüntülere ayrılmış olduğu gibi, bölge dışında da nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan devletler bulunmaktadır.Bölge devletleri , Türkiye, İran ve İsrail dışında Araptır.Bölgeyi tanımlamanın bir başka güçlüğüde aynı yere hem “Ortadoğu” hem de “Yakındoğu” denmesinde kaynaklanır.Yakındoğu eski bir terim olup, kökeni ilk Avrupa keşiflerine kadar geri gider.Avrupa ile Uzakdoğu arasında kalan alana ise Yakındoğu denmiştir.Daha sonra Osmanlı Devleti’nin yönetimi altındaki topraklar için kullanılmıştır.Ortadoğu terimi ise, II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere Ortadoğu Komutanlğı ve Müttefik Lojitik Merkezi gibi askeri kuruluşlrın ortaya çıkmasıyla yaygın bir biçimde kullanılmaya başlanmıştır.Ancak hangisi kullanılırsa kullanılsın, her iki terimde Avrupa çıkışlıdır ve Asya ile Afrika kıtalarından bakıldığı takdirde hiçbir anlam ifade etmez.Bazı bilimadamları bu karışıklığı ve Avrupa eğilimini ortadan kaldırmak için, Ortadoğu’ya “Beş deniz Bölgesi”, “Doğu Akdeniz” yada “Merkez Bölge” gibi adlar vermekteyseler de hiçbir genel kullanımı içine girememiştir.XV. yüzyılda deniz yollarının bulunmasıyla, bölgenin kıtalararası ulaşımdaki azalan önemi, modern zamanlarda Süveyş Kanalı’nın açılması ve Hava yollarının artan önemi su yolları olan Türk Boğazları, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Babel Mendap Boğazı, Hürmüz Boğazı ve Basra Körfezi Ortadoğu’dadır.Bunların ne kadar önemli taşımacılık ve ulaşım merkezleri olduğu, 1956 ve 1967-70’de Süveyş Kanalı’nın, 1980’den sonra Basra Körfezi’nin kapanmaları açık bir biçimde ortaya çıkmıştır.Bölgenin XX. yüzyıldaki önemi yeni petrol üretimiyle belirginleşmiştir.Ortadoğu petrolü Avrupa ile Asya’nın enerji ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü karşılamaktadır.Batı Avrupa’da tüketilen petrolün % 75’i, Japonya’da tüketileninde % 90’ı Ortadoğu’dan gelmektedir.Bu startejik hammadde zenginliği, Ortadoğu’yu büyük devletler arasında bir rekabet alanı haline getirmiştir.
Sömürgecilik ise; ...akademik çevrelerce genel kabul görmüş bir tanımı yoktur.Sömürgecilik; ekonomik, siyasal ve kültürel olarak bir grubun(ların) diğer(leri) üzerinde hakimiyet kurması olarak tanımlanabilir.Bir coğrafyanın siyasi ve ekonomik olarak yabancı bir devletin hakimiyetine girmesi olarak tanımlayabiliriz.Yani bir coğrafya ekonomik ve siyasi olarak bir devlete boyun eğdirilir.Bunun için ise sömürgeci devlet doğrudan askeri ve siyasi güç kullanır.
Birinci Bölüm
İNGİLTERE’NİN SÖMÜRGECİLİK TARİHİ
İngiltere sömürgeciliğe iç savaş ardından yapılan 1688 Devrimi ile başladığı söylenebilinir.Bu devrim ile İngiltere de yönetim meşruti ve anayasal oldu.Parlamento ülkenin gerçek gücü haline gelmişti.Bu devrim ve daha sonra Hannover Hanedanı’nın iktidara gelmesi ticaret burjuvazisinin işine yarayıp İngiliz sömürgeciliğini tetikleyen güç oldu.
Devrimi denizlerde yayılma izledi. Ticari bir kar elde etmek için tam bir imparatorluk meydana getirildi ve düzenli bir şekilde sömürülmeye başlandı.Elbette bunları yapabilmesi için deniz üstünlüğüne ihtiyacı vardı.Bunu da kısa süre içinde hallederek yayılmaya başladı.
İngiltere’nin bu yayılması diğer büyük güçleri İngiltere aleyhinde ittifaka itti. Bu rekabetin getirdiği savaş ters bir etki yaparak İngiltere’nin yayılmasına yaradı. İspanya Veraset Savaşı (1701-1713) ve Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) İngiltere’nin çok önemli sömürgeler elde etmesine yaradı. Ayrıca Hindistan’da bölge hakimiyeti için Fransa ile yapılan Plasey Savaşı neticesinde, bölgeden Fransızlar’ın çekilmesine ve buraları İngilizler’e devretmesine neden oldu. Hindistan ile İngiltere arasındaki en önemli geçiş yeri olan Oratdoğu bölgesinin İngiltere açısından önemi artmaya başladı.
1770’lere doğru Amerika ve Hindistan olmak üzere iki İngiliz nüfuz bölgesi oluşmuştu. Bu geniş toprakların korunması ve sömürülmesi gittikçe ağırlaşan ulaşım sorunları nedeniyle deniz üsleri sorunu doğmaya başaldı. Bu dönem aslında Doğu ile ticareti rahatça yapmak, pazarları ve buralara erişimi sağlayan ticaret yolları üzerindeki stratejik mevkileri elde tutmak için mücadelenin olduğu zamandır. Bu zamanda Ortadoğu’nun öneminin artmasının bir diğer sebebide Atlantik yolunun denetimini Hollandalılar’ın elinde olmasından kaynaklanıyordu. Özellikle batısının denetimini elinde tuttuğu Akdeniz, İngilizler açısından daha bir önemli hale gelmişti.
Sanayi Devrimi’nin birinci aşaması ile İngiltere, sömürgelerinde ki plantasyonlarından elde ettiği hammaddeyi çok kısa zamanda işleyip pazara sürdü. Bununla rekabet edemeyen yerel tüccarlar ticareti büyük ölçüde İngilizler’e bırakmak zorunda kaldılar.
Napolyon Savaşları İngiltere’yi gerçek manada tehdit etmişti.Bu tür bunalımlardan çıktıktan sonra İngiltere yeni bir denizaşırı yayılma ve Hind Okyanusu’nu kapsayan güçlü üsler ağı kurma dönemine girdi. XIX. yüzyılın başlarında İngiltere kesin br biçimde denizlere hakim olmuştu. Ayrıca bu dönemde ilk defa Doğu Akdeniz’de boy göstermeye başlamıştır. Bunun anlamı ise , dünya ticaretinde en büyük söz sahibi olmasının yanında çok büyük zenginliklerin İngiltere’ye akması idi.
Bu dönemde İngiltere’ de libarelizmin yükselişi ile tolumsal değişme meydana gelmiştir. İngiltere köleleri koruma adına bazı kanunlar çıkarıp, onların hamisi rolünü üstlenmiştir. Bu da Asya ve Afrika’da küçük devletlere müdahele hakkı vermiştir. 1830’larda başlayan Sanayi Devrimi’nin i kinci büyük dalgası ile görülen en büyük değişiklik üretimin çapında olan artıştır. Büyük ölçekli fabrika üretimi ve ulaşım yöntemlerinde meydana gelen yenilikler Avrupa ticaretini çok büyük bir hale getirdi. Üretimin büyük boyutlara ulaşması malların çok ucuza satılmasına neden oldu. Bu dönemde İngiltere dünyayı ekonomik olarak yönlendiriyordu. Ticaret burjuvazisinn yerini alan XVII. ve XVIII. yüzyılların zayıf sanayi burjuvazisi politikaya ağırlığını koymaya başlamıştı. Bunun sayesinde sömürgeler ve pazarlar üzerindeki İngiliz ticaret şirketlerinin tekeli kırılıp serbest piyasa ekonomisi getirilmişti. Sanayi Devrimi’nin bu hamlesi ile demiryolu yapımı, kömür ve çelik sanayileri gelişti. İngiltere artık dünyanın en önemli sanayi merkezi haline gelmişti. Dünya ticaretinin en önemli unsuru ve belirleyicisiydi. Mallarını satmadığı yalnızca birkaç ülke kalmıştı. İngiltere s ömürgeciliği pazarların mutlak hakimi olmasının yanısıra Osmanlı Devleti gibi bağımsız devletlerin pazarlarını da serbest ticaret anlaşmaları ile ele geçirmişti.
Süveyş Kanalı’nın açılması çok önemli bir olaydı. Avrupa yayılmasında hareketli bir dönem olmasına neden oldu. Kanal büyük ticaret yollarını değiştirmişti. Bundan sonra Ortadoğu, İngiltere açısından daha da önemli hale gelmişti ve bölge üzerindeki siyasetinde bazı değişikliklere gitme zorunluluğu yaratmıştı. Bu durumda Doğu Akdeniz’de hiçbir üssü olmaması, Rus tehlikesine karşı yardım karşılığında Kıbrıs Adası’nı ele geçirmesi ile sonuçlandı. Bunu Mısır’ın işgali izledi. İngiltere Afrika ve Asya’da hammadde bakımndan zengin ayrıca stratejik özlliği olan yerleri ele geçirerek büyümesine devam etti.
Mısır, İngiltere açısından yalnızca Süveyş Kanalı’nın bulunması nedeniyle önemli değildi. Ayrıca Güney Afrika’dan elde ettiği mücevher ve diğer değerli madnlerin rahatça taşınması için yapmayı planladığı Ümit Burnu-Kahire Demiryolu açısındanda son derece önemliydi. Ayrıca İngilizlerin Afrika’da Kuzey-Güney yönlü bu ilerlemesi, Fransızlar’ın Doğu-Batı yönünde olan genişlemesi ile çakışınca, bu iki imparatorluk burada hakimiyet mücadelesine girdi ve bu mücadeleyi de İngiltere kazandı.
Kısa bir zaman sonra İngiltere büyümekte olan Almanya karşısında en büyük rakibi olan Fransa ile işbirliğine gitmekten kaçınmadı. I.Dünya Savaşı’nı kazanan bu dvletler yenilen devletleri-özellikle Osmanlı’yı-aralarında paylaştılar. İngiltere bu paylaşımdan stratejik ve petrol zengini olan yerleri aldı. Bu dönemde petrolün rolunün iyice artması artık İngiltere’nin tamamen Ortadoğu’ya dönmesine neden oldu. Bu hakimiyeti Manda Rejimi ile sürüdürüldü. Ayrıca İran gibi ülkeleri de siyasi ve askeri gücüne dayanarak sömürmeye devam etti.
GİRİŞ
Öncelikle konunun başlığının içinde geçen “Ortadoğu” ve “Sömürge” terimlerinin tam bir netliğe kavuşturulması ve bizim konumuzda bu terimlerden bahsederken neyin ifade edildiğinin bilinmesi konunun anlaşılması bakımından yararlı olacaktır.
.
Ortadoğu; Ortadoğu ’nun sınırlarının çizilmesinin zorluğu , bölgenin belirgin bir coğrafi birim olmamasından değil, “Batı” gibi siyasal ve kültürel unsurlar tarafından belirlenmektedir.Dolayısıyla Batı’nın bölgedeki çıkarları ve müdahelelerinin gelişmesiyle tanım değişikliklere uğramıştır.En dar bakış açısıyla Ortadoğu; Türkiye, İran ve Mısır üçgeni ve bu üçgenin içinde kalan ülkeleri kapsar.En geniş bakış açısına göreyse bu devletleri ve onlara komşu olan çevre Müslüman ülkeleri, yani Kuzey Afrika , Sudan, Somali ve Afganistan’ı içerir.Bilimadamları arasında üzerinde en çok anlaşmaya varılan tanım, Arap Devletleri’ne Türkiye, İran ve İsrail’in eklenmesiyle elde edilen bölgedir.Bölge ne şekilde tanımlanırsa tanımlansın, burada Arap kültürü ve İslam dini egemendir.Bölge içinde iki ayrı alan vardır: (i) Merkez; bu alana Mısır, İsrail, Doğu Akdeniz’in Arap Develetleri, Arap Yarımadası, Türkiye dahildir.(ii)Çevre; Kuzey Afrika’nın geriye kalan bölümü(bazen Kuzeybatı Afrika ayrı bir birim olarak ele alınır) Sudan (bazen Sahra’nın güneyindeki Afrika içinde inceleme konusu olur)ve İran(bazen Pakistan ve Afganistan’la birlikte Güney Asya’nın uzantısı olarak gruplandırılmaktadır)çevreyi oluşturur.Bölge devletlerinin nüfusu , Lübnan ve İsrail dışında, büyük çoğunluğu Müslümandır.Ancak ,ortak din her zaman birleştirici bir öğe olamamaktadır.Çünkü İslam birçok bölüntülere ayrılmış olduğu gibi, bölge dışında da nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan devletler bulunmaktadır.Bölge devletleri , Türkiye, İran ve İsrail dışında Araptır.Bölgeyi tanımlamanın bir başka güçlüğüde aynı yere hem “Ortadoğu” hem de “Yakındoğu” denmesinde kaynaklanır.Yakındoğu eski bir terim olup, kökeni ilk Avrupa keşiflerine kadar geri gider.Avrupa ile Uzakdoğu arasında kalan alana ise Yakındoğu denmiştir.Daha sonra Osmanlı Devleti’nin yönetimi altındaki topraklar için kullanılmıştır.Ortadoğu terimi ise, II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere Ortadoğu Komutanlğı ve Müttefik Lojitik Merkezi gibi askeri kuruluşlrın ortaya çıkmasıyla yaygın bir biçimde kullanılmaya başlanmıştır.Ancak hangisi kullanılırsa kullanılsın, her iki terimde Avrupa çıkışlıdır ve Asya ile Afrika kıtalarından bakıldığı takdirde hiçbir anlam ifade etmez.Bazı bilimadamları bu karışıklığı ve Avrupa eğilimini ortadan kaldırmak için, Ortadoğu’ya “Beş deniz Bölgesi”, “Doğu Akdeniz” yada “Merkez Bölge” gibi adlar vermekteyseler de hiçbir genel kullanımı içine girememiştir.XV. yüzyılda deniz yollarının bulunmasıyla, bölgenin kıtalararası ulaşımdaki azalan önemi, modern zamanlarda Süveyş Kanalı’nın açılması ve Hava yollarının artan önemi su yolları olan Türk Boğazları, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Babel Mendap Boğazı, Hürmüz Boğazı ve Basra Körfezi Ortadoğu’dadır.Bunların ne kadar önemli taşımacılık ve ulaşım merkezleri olduğu, 1956 ve 1967-70’de Süveyş Kanalı’nın, 1980’den sonra Basra Körfezi’nin kapanmaları açık bir biçimde ortaya çıkmıştır.Bölgenin XX. yüzyıldaki önemi yeni petrol üretimiyle belirginleşmiştir.Ortadoğu petrolü Avrupa ile Asya’nın enerji ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü karşılamaktadır.Batı Avrupa’da tüketilen petrolün % 75’i, Japonya’da tüketileninde % 90’ı Ortadoğu’dan gelmektedir.Bu startejik hammadde zenginliği, Ortadoğu’yu büyük devletler arasında bir rekabet alanı haline getirmiştir.
Sömürgecilik ise; ...akademik çevrelerce genel kabul görmüş bir tanımı yoktur.Sömürgecilik; ekonomik, siyasal ve kültürel olarak bir grubun(ların) diğer(leri) üzerinde hakimiyet kurması olarak tanımlanabilir.Bir coğrafyanın siyasi ve ekonomik olarak yabancı bir devletin hakimiyetine girmesi olarak tanımlayabiliriz.Yani bir coğrafya ekonomik ve siyasi olarak bir devlete boyun eğdirilir.Bunun için ise sömürgeci devlet doğrudan askeri ve siyasi güç kullanır.
Birinci Bölüm
İNGİLTERE’NİN SÖMÜRGECİLİK TARİHİ
İngiltere sömürgeciliğe iç savaş ardından yapılan 1688 Devrimi ile başladığı söylenebilinir.Bu devrim ile İngiltere de yönetim meşruti ve anayasal oldu.Parlamento ülkenin gerçek gücü haline gelmişti.Bu devrim ve daha sonra Hannover Hanedanı’nın iktidara gelmesi ticaret burjuvazisinin işine yarayıp İngiliz sömürgeciliğini tetikleyen güç oldu.
Devrimi denizlerde yayılma izledi. Ticari bir kar elde etmek için tam bir imparatorluk meydana getirildi ve düzenli bir şekilde sömürülmeye başlandı.Elbette bunları yapabilmesi için deniz üstünlüğüne ihtiyacı vardı.Bunu da kısa süre içinde hallederek yayılmaya başladı.
İngiltere’nin bu yayılması diğer büyük güçleri İngiltere aleyhinde ittifaka itti. Bu rekabetin getirdiği savaş ters bir etki yaparak İngiltere’nin yayılmasına yaradı. İspanya Veraset Savaşı (1701-1713) ve Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) İngiltere’nin çok önemli sömürgeler elde etmesine yaradı. Ayrıca Hindistan’da bölge hakimiyeti için Fransa ile yapılan Plasey Savaşı neticesinde, bölgeden Fransızlar’ın çekilmesine ve buraları İngilizler’e devretmesine neden oldu. Hindistan ile İngiltere arasındaki en önemli geçiş yeri olan Oratdoğu bölgesinin İngiltere açısından önemi artmaya başladı.
1770’lere doğru Amerika ve Hindistan olmak üzere iki İngiliz nüfuz bölgesi oluşmuştu. Bu geniş toprakların korunması ve sömürülmesi gittikçe ağırlaşan ulaşım sorunları nedeniyle deniz üsleri sorunu doğmaya başaldı. Bu dönem aslında Doğu ile ticareti rahatça yapmak, pazarları ve buralara erişimi sağlayan ticaret yolları üzerindeki stratejik mevkileri elde tutmak için mücadelenin olduğu zamandır. Bu zamanda Ortadoğu’nun öneminin artmasının bir diğer sebebide Atlantik yolunun denetimini Hollandalılar’ın elinde olmasından kaynaklanıyordu. Özellikle batısının denetimini elinde tuttuğu Akdeniz, İngilizler açısından daha bir önemli hale gelmişti.
Sanayi Devrimi’nin birinci aşaması ile İngiltere, sömürgelerinde ki plantasyonlarından elde ettiği hammaddeyi çok kısa zamanda işleyip pazara sürdü. Bununla rekabet edemeyen yerel tüccarlar ticareti büyük ölçüde İngilizler’e bırakmak zorunda kaldılar.
Napolyon Savaşları İngiltere’yi gerçek manada tehdit etmişti.Bu tür bunalımlardan çıktıktan sonra İngiltere yeni bir denizaşırı yayılma ve Hind Okyanusu’nu kapsayan güçlü üsler ağı kurma dönemine girdi. XIX. yüzyılın başlarında İngiltere kesin br biçimde denizlere hakim olmuştu. Ayrıca bu dönemde ilk defa Doğu Akdeniz’de boy göstermeye başlamıştır. Bunun anlamı ise , dünya ticaretinde en büyük söz sahibi olmasının yanında çok büyük zenginliklerin İngiltere’ye akması idi.
Bu dönemde İngiltere’ de libarelizmin yükselişi ile tolumsal değişme meydana gelmiştir. İngiltere köleleri koruma adına bazı kanunlar çıkarıp, onların hamisi rolünü üstlenmiştir. Bu da Asya ve Afrika’da küçük devletlere müdahele hakkı vermiştir. 1830’larda başlayan Sanayi Devrimi’nin i kinci büyük dalgası ile görülen en büyük değişiklik üretimin çapında olan artıştır. Büyük ölçekli fabrika üretimi ve ulaşım yöntemlerinde meydana gelen yenilikler Avrupa ticaretini çok büyük bir hale getirdi. Üretimin büyük boyutlara ulaşması malların çok ucuza satılmasına neden oldu. Bu dönemde İngiltere dünyayı ekonomik olarak yönlendiriyordu. Ticaret burjuvazisinn yerini alan XVII. ve XVIII. yüzyılların zayıf sanayi burjuvazisi politikaya ağırlığını koymaya başlamıştı. Bunun sayesinde sömürgeler ve pazarlar üzerindeki İngiliz ticaret şirketlerinin tekeli kırılıp serbest piyasa ekonomisi getirilmişti. Sanayi Devrimi’nin bu hamlesi ile demiryolu yapımı, kömür ve çelik sanayileri gelişti. İngiltere artık dünyanın en önemli sanayi merkezi haline gelmişti. Dünya ticaretinin en önemli unsuru ve belirleyicisiydi. Mallarını satmadığı yalnızca birkaç ülke kalmıştı. İngiltere s ömürgeciliği pazarların mutlak hakimi olmasının yanısıra Osmanlı Devleti gibi bağımsız devletlerin pazarlarını da serbest ticaret anlaşmaları ile ele geçirmişti.
Süveyş Kanalı’nın açılması çok önemli bir olaydı. Avrupa yayılmasında hareketli bir dönem olmasına neden oldu. Kanal büyük ticaret yollarını değiştirmişti. Bundan sonra Ortadoğu, İngiltere açısından daha da önemli hale gelmişti ve bölge üzerindeki siyasetinde bazı değişikliklere gitme zorunluluğu yaratmıştı. Bu durumda Doğu Akdeniz’de hiçbir üssü olmaması, Rus tehlikesine karşı yardım karşılığında Kıbrıs Adası’nı ele geçirmesi ile sonuçlandı. Bunu Mısır’ın işgali izledi. İngiltere Afrika ve Asya’da hammadde bakımndan zengin ayrıca stratejik özlliği olan yerleri ele geçirerek büyümesine devam etti.
Mısır, İngiltere açısından yalnızca Süveyş Kanalı’nın bulunması nedeniyle önemli değildi. Ayrıca Güney Afrika’dan elde ettiği mücevher ve diğer değerli madnlerin rahatça taşınması için yapmayı planladığı Ümit Burnu-Kahire Demiryolu açısındanda son derece önemliydi. Ayrıca İngilizlerin Afrika’da Kuzey-Güney yönlü bu ilerlemesi, Fransızlar’ın Doğu-Batı yönünde olan genişlemesi ile çakışınca, bu iki imparatorluk burada hakimiyet mücadelesine girdi ve bu mücadeleyi de İngiltere kazandı.
Kısa bir zaman sonra İngiltere büyümekte olan Almanya karşısında en büyük rakibi olan Fransa ile işbirliğine gitmekten kaçınmadı. I.Dünya Savaşı’nı kazanan bu dvletler yenilen devletleri-özellikle Osmanlı’yı-aralarında paylaştılar. İngiltere bu paylaşımdan stratejik ve petrol zengini olan yerleri aldı. Bu dönemde petrolün rolunün iyice artması artık İngiltere’nin tamamen Ortadoğu’ya dönmesine neden oldu. Bu hakimiyeti Manda Rejimi ile sürüdürüldü. Ayrıca İran gibi ülkeleri de siyasi ve askeri gücüne dayanarak sömürmeye devam etti.