zeberus1234
Yeni Üye
Bahîra, o Server’e baktıkça ferahladı.
Ve Onun, “Son Peygamber” olduğunu anladı.
Ona dönüp, bir yemîn verdi putlar adına,
ALLAHın Sevgilisi üzüldü gâyet buna.
Dedi: (Bana, putların adıyla verme yemîn.
Zîra onlardan büyük düşmanım yoktur benim.)
Bahîra bu sefer de yemîn verip ALLAHa,
(Uyur musun?) diyerek, sordu Resûlullaha.
ALLAHın Sevgilisi, buna cevap olarak,
Dedi: (Gözlerim uyur, uyumaz kalbim ancak.)
Daha başka suâller sorduysa da Bahîra,
Uygun geldi cevaplar semâvî kitâplara.
Sonra, Fahr-i âlem’in mübârek gözlerine,
Bakıp, Ebû Tâlib’e bir suâl sordu yine.
Dedi: (Gözlerindeki bu kırmızılık, acep,
Ara sıra mı olur, bulunur mu yoksa hep?)
Dedi ki: (Devamlıdır, görmedik gittiğini.)
Bu da fazlalaştırdı râhibin ümîdini.
Bir alâmet kalmıştı, o da “Mühr-ü Nübüvvet”.
Onu dahî görmeyi istedi en nihâyet.
Ve lâkin edebinin çokluğundan o Server,
Mübârek sırtlarını açmak istemediler.
Ebû Tâlip dedi ki mübârek yeğenine:
(Bu arzûsunu dahî getiriver yerine.)
Onun işâretiyle, sırtını açtı hemân.
“Mühr-ü Nübüvvet”i de Bahîra gördü o an.
Bütün güzelliğiyle seyretti doya doya.
Heyecânla öptü ve başladı ağlamaya.
Gözlerinden sel gibi yaşlar boşanıyordu.
(İşte, beklediğimiz Resûl budur) diyordu.
(Şehâdet ederim ki, ALLAHü teâlânın,
Göndereceği Resûl, işte budur bihakkın.
İşte budur âlemin Seyyidi, Efendisi.
İşte budur ALLAHın Habîbi, Sevgilisi.)
Sonra Ebû Tâlib’e dedi ki: (Bu yeğenin,
En son ve üstünüdür bütün Peygamberlerin.
Bunun dîni yayılır, bilcümle yeryüzüne.
Son verir önce gelen dînin hükümlerine.
Şimdi hiç götürme ki Şam’a sen bu çocuğu.
Zîra yehûdîlerin düşmandır buna çoğu.
Korkarım, zarar gelir mübârek bedenine.
Malını burda satıp, dön git memleketine.)
Ebû Tâlip, Râhibin sözüne verdi kulak.
Geri döndü, malları yarı yolda satarak.
Bahîranın sözleri, ömrünün her ânında,
Tâ ölünceye kadar çınladı kulağında.
Besledi daha fazla Ona sevgi, muhabbet.
Ve Ona, her işinde eyledi yardım, medet.
Fahr-i âlem, “Onyedi” yaşına girdiğinde,
Çok mümtâz kişi olu, Kureyş kavmi içinde.
Herkese gâyet güzel ve iyi davranması,
İyi huylu, yumuşak, doğru sözlü olması,
Güvenilirliğinden dolayı Kureyşliler,
Ona, “Emîn MUHAMMED” lakabını verdiler.
alıntı
Ve Onun, “Son Peygamber” olduğunu anladı.
Ona dönüp, bir yemîn verdi putlar adına,
ALLAHın Sevgilisi üzüldü gâyet buna.
Dedi: (Bana, putların adıyla verme yemîn.
Zîra onlardan büyük düşmanım yoktur benim.)
Bahîra bu sefer de yemîn verip ALLAHa,
(Uyur musun?) diyerek, sordu Resûlullaha.
ALLAHın Sevgilisi, buna cevap olarak,
Dedi: (Gözlerim uyur, uyumaz kalbim ancak.)
Daha başka suâller sorduysa da Bahîra,
Uygun geldi cevaplar semâvî kitâplara.
Sonra, Fahr-i âlem’in mübârek gözlerine,
Bakıp, Ebû Tâlib’e bir suâl sordu yine.
Dedi: (Gözlerindeki bu kırmızılık, acep,
Ara sıra mı olur, bulunur mu yoksa hep?)
Dedi ki: (Devamlıdır, görmedik gittiğini.)
Bu da fazlalaştırdı râhibin ümîdini.
Bir alâmet kalmıştı, o da “Mühr-ü Nübüvvet”.
Onu dahî görmeyi istedi en nihâyet.
Ve lâkin edebinin çokluğundan o Server,
Mübârek sırtlarını açmak istemediler.
Ebû Tâlip dedi ki mübârek yeğenine:
(Bu arzûsunu dahî getiriver yerine.)
Onun işâretiyle, sırtını açtı hemân.
“Mühr-ü Nübüvvet”i de Bahîra gördü o an.
Bütün güzelliğiyle seyretti doya doya.
Heyecânla öptü ve başladı ağlamaya.
Gözlerinden sel gibi yaşlar boşanıyordu.
(İşte, beklediğimiz Resûl budur) diyordu.
(Şehâdet ederim ki, ALLAHü teâlânın,
Göndereceği Resûl, işte budur bihakkın.
İşte budur âlemin Seyyidi, Efendisi.
İşte budur ALLAHın Habîbi, Sevgilisi.)
Sonra Ebû Tâlib’e dedi ki: (Bu yeğenin,
En son ve üstünüdür bütün Peygamberlerin.
Bunun dîni yayılır, bilcümle yeryüzüne.
Son verir önce gelen dînin hükümlerine.
Şimdi hiç götürme ki Şam’a sen bu çocuğu.
Zîra yehûdîlerin düşmandır buna çoğu.
Korkarım, zarar gelir mübârek bedenine.
Malını burda satıp, dön git memleketine.)
Ebû Tâlip, Râhibin sözüne verdi kulak.
Geri döndü, malları yarı yolda satarak.
Bahîranın sözleri, ömrünün her ânında,
Tâ ölünceye kadar çınladı kulağında.
Besledi daha fazla Ona sevgi, muhabbet.
Ve Ona, her işinde eyledi yardım, medet.
Fahr-i âlem, “Onyedi” yaşına girdiğinde,
Çok mümtâz kişi olu, Kureyş kavmi içinde.
Herkese gâyet güzel ve iyi davranması,
İyi huylu, yumuşak, doğru sözlü olması,
Güvenilirliğinden dolayı Kureyşliler,
Ona, “Emîn MUHAMMED” lakabını verdiler.
alıntı