Son konular

K Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
51
Yaş
36
Coin
256,936
K Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları

KABİH-KABİHA: Çirkin, yakışıksız, fena, ayıp.

KÂBİL: 1. Kabul eden, kabul edici. 2. Olan, olabilir.

KABİLİYET: Anlama, anlayış, kabul edebilirlik, alabilirlik.

KABİR: Mezar, ölünün gömüldüğü yer.

KABZ: 1. El ile tutma, avuç içine alma, kavrama. 2. Bir malı teslim alma. 3. Peklik, kabız.

KABZA: 1. Tutacak, tutanak yeri, sap. 2. Bir avuç, bir tutam, bir el dolusu şey. 3. Pençe.

KADEM: 1. Ayak, adım. 2. Yarım arşın uzunluğunda bir ölçü. 3. Uğur.

KADER: Cenab-ı Hakk’ın kâinatta mevcut her şeyin bütün özelliklerini ezelden bilip takdir etmesidir.

KADÎM: 1. Eski. 2. Öncesini bilir kimse bulunmayan, öncesi bilinmeyen şey. Başlangıcı olmayan, ötedenberi mevcut bulunan.

KADİR-İ MUTLAK: Mutlak güçlü (Allah).

KADİR-U KAYYUM: Kadir ve Kayyum (Allah).

KADR: 1. Değer, itibar, onur, haysiyet, meziyet. 2. Rütbe, derece.

KÂFÎ: Elveren, yetişen, yeter.

KÂFİR: 1. Hakk’ı tanımayan, bilmeyen, 2. Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayan. 3. Küfreden, küfredici. 4. İyilik bilmeyen, nankör.

KAHHÂR: 1. Ziyadesiyle kahreden, kahredici, yok edici, batırıcı. 2. Allah’ın isimlerinden biri.


KAHIR: 1. Aşırı üzüntü, acı, keder. 2. Ezici davranış, zulüm. 3. Baskı ile iş gördürme, zorlama.

KÂHİN: 1. Gaipden haber verme iddiasında bulunan kimse, falcı. 2. İlkel dinlerin ruhani reisleri.

KÂHİR: 1. Kahreden, zorlayan. 2. Üstün gelen, ezen, ezici. 3. Yok eden, ortadan kaldıran.

KAHR: 1. Zorlama, zorla bir iş gördürme. 2. Üstün gelerek mahvetme, batırma, ezme. 3. Çok kederlenme, çok üzüntü duyma.

KAİDE: 1. Esas, temel. 2. Usul, nizam, kural. 3. Taban. 4. Ayaklık. 5. Yaprakların köke birleştiği yer.

KAİDE-İ KÜLLİYYE: Açık, sarih olan hükümler, genel kurallar.

KAİL: 1. Söyleyen, diyen. 2. Razı olmuş, boyun eğmiş.

KAL’: Koparma, koparılma, sökme, sökülme, çıkarılma, temelinden çekip atma.

KALBEDEN: Değiştiren, çeviren.

KALP: 1. Yürek. 2. Yürek hastalığı. 3. Gönül. 4. Her şeyin ortası, ehemmiyetli, alıcı noktası, değiştirme, çevirme.

KÂM: 1. Meram, arzu, istek, amel. 2. Lezzet, zevk.

KAMER: Ay.

KÂMİL: 1. Bütün, eksiksiz, tam. 2. Kemale ermiş, olgun. 3. Geniş bilgili, kültürlü, bilgin.

KANÛN: Devletin yasama kuvveti tarafından herkesçe uyulmak üzere konulan her türlü nizam, kaide.

KARÂBET: Soyca yakınlık, hısımlık, akrabalık.

KÂRBÂN: Kervan.

KÂRHÂNE: 1. İş yeri, iş yapılan yer, dükkan.

KÂRİ’: 1. Kıraat eden, okuyan, okuyucu. 2. Kur’ân’ı usulünce okuyan.

KÂRİA: 1. Pek şiddetli rüzgâr, 2. Ansızın gelen büyük belâ. 3. Kıyamet. 4. Belâdan kurtulmak üzere okunan "el-Kariâtü" sûresi.


KARÎB: Yakın, yakın olan, uzak olmayan, soyca yakın.

KARÎN: 1. Yakın. 2. Bir şeye sahip olan, bir şeye nail olan. 3. Hısım, komşu, arkadaş gibi yakın.

KARÎNE: Karışık bir iş veya meselenin anlaşılmasına yarayan hal, ipucu.

KARÎNE-İ MANİA: Kelimenin gerçek anlamında alınmasına engel olan ipucu.

KARN: 1. Boynuz. 2. Yüz yıllık zaman. 3. Vakit, zaman. 4. Yaşıt, bir yaşta olan.

KARÛN: 1. İsrailoğullarında zenginliği ile meşhur olan bir insan. Krezüs. 2. Çok zengin.

KARYE: Köy.

KARZ: 1. Ödünç verme, ödünç alma. 2. Ödünç verilen veya alınan şey, borç.

KARZ-I HASEN: Faizsiz verilen borç.

KASEM: Yemin, and.

KASIR: 1. Kısa. 2. Küsur.

KÂSİB: Kesbeden, kazanan, kazanmak için çalışan, kazanç sahibi.

KASÎDE: Onbeş beyitten aşağı olmamak, bütün beyitlerin ikinci mısraları en başta bulunan mısra ile kafiyeli bulunmak ve daha çok büyükleri övmek üzere yazılan nazım. Koçaklama.


KASR: 1. Kısa kesme, kısaltma, kısma. 2. Azaltma, kesme, eksiklik. 3. Köşk, saray, 4. Tahsis. 5. Kıraatte uzatmadan okumak.

KASR-I SALÂT: Seferde olan bir kimsenin dört rekatlı namazı ikişer rekat kılmakla namazı kısaltması.

KASVET: 1. Katılık, sertlik. 2. Merhametsizlik, acımasızlık. 3. Sıkıntı, gönül darlığı.

KÂŞİF: Keşfeden, bulan, meydana çıkaran.

KAT’: 1. Kesme, biçme. 2. Halletme, karar verme, sona erdirme, bitirme.

KATİL: 1. Katleden, öldüren. 2. Adam öldüren kimse.

KATL: Öldürme.

KATL-İ ÂM: Halkı bütünüyle kılıçtan geçirme.

KAVÂİD: Kaideler, usüller, kurallar.

KAVÂİD-İ KÜLLİYYE: Genel kaideler, kurallar.

KAVÎ: 1. Kuvvetli, güçlü. 2. Güvenilir, sağlam.

KAVL (Kavil): Lakırdı, söz, söz atma.

KAVL-İ İLÂHÎ: İlâhî söz.

KAVLÎ: Söz ile ilgili, söz olarak, sözde.

KAVM: 1. İnsan topluluğu. 2. Bir peygamberin gönderildiği topluluk.

KAYD: 1. Bağlanma, bağlayacak şey. 2. Bir yere yazma. 3. Sınırlama, belirtme. 4. Önem verme, unsurlama.

KAYD-İ HAYAT: Yaşadığı sürece, ölene dek.

KAYLULE: Öğle uykusu.

KAYSER: Eski Roma ve Bizans imparatorlarının lakabı, hükümdar.

KAYYUMİYET: Kendiliğinden eze-lî ve ebedî olarak var olmak.


KAZÂ: 1. Allah’ın ezeldeki hükmü 2. Kadılık (ilçe) merkezi. 3. Kadılık etme işi, mahkemenin kararı, hükmü. 4. Yapma, yapılma, işleme. 5. İstemeden yapılmış bir kötülük.

KAZAYA: Kaziyeler, önermeler, işler, meseleler.

KAZF: İftira etmek, isnat etmek, kadına zina isnat etmek.

KÂZİF: Bir kadına zina suçu isnat eden.

KAZİYYE: 1. İş, mesele, dava. 2. Önerme.

KAZİYYE-İ BEDİHİYYE: Bedîhî kaziyye, isbata muhtaç olmayan açık hüküm.

KAZİYYE-İ MUHKEME: Kesin hüküm, değişmez ilke.

KEBAİR: Büyük günahlar.

KEBÎRE: Büyük günah.

KEBÎRU’L-MÜTEÂL: Açık ve gizli her şeyi bilen, büyük ve yüce olan. Allah Teâlâ.

KEF: Köpük.

KEFARET-KEFFARET: İşlenen bir günaha, bir yeminin bozulmasına karşılık verilen sadaka.

KEFERE: Kâfirler, inanmayanlar.

KEHANET: Kâhinlik, gaipten haber verme, falcılık.

KEHLE: Bit.

KELÂLE: 1. Akrabalığı uzaktan olma. 2. Yorulma, tükenme. 3. Bıçak kör olma.

KELAM: 1. Söz, söyleyiş, nutuk. 2. Dil, lehçe. 3. Kelâm ilmi, İslâmî inanç meselelerinden bahseden ilim.

KELÂM-I NEFSÎ: İçten kendi kendine konuşma. Cenab-ı Hakk’ın harf, ses ve söz olmaksızın zatî kelamı.

KELÂMÎ: 1. Sözle ilgili, söze ait. 2. Kelamcılar yolu.

KELAMULLAH: Allah sözü, Kur’-ân-ı Kerim.

KELB: Köpek.

KELB-İ AKUR: Salar, azgın, ısırıcı köpek.

KELB-İ MUALLEM: Ava alıştırılmış köpek.

KELEPİR: Zahmetsiz, ücretsiz, çok ucuz ele geçen.

KEMAL: 1. Olgunluk, olma. 2. Eksiksizlik, tamlık. 3. Değer, baha. 4. Bilgi, fazilet.

KEMALAT: Faziletler, olgunluklar, insanın bilgi ve güzel ahlâkça tam ve olgun olması.


KEMMİYET: 1. Sayı. 2. Nicelik. 3. Tekillik veya çoğulluk.

KERAHET: 1. İğrenme, istemeyerek zor altında yapma. 2. Şeriatin yasaklamadığı fakat harama yakın olma ihtimali olan ve çekinilmesi gereken husus.

KERAMAT: Kerametler, velilerin olağanüstü işleri.

KERH: İğrenme, tiksinme, istemeyerek zor altında yapma.

KERHEN: İstemeyerek, tiksinerek, zor altında kalarak yapma.

KERİH: İğrenç, tiksindirici, pis kokan.

KERÎM: Kerem sahibi, cömert, ulu, büyük.

KERR Ü FER: Muharebede geri çekilerek tekrar hücuma geçme.

KERR: Çekilme ve yeniden hücum etme.

KESAD: 1. Kıtlık, yokluk. 2. Sürümsüzlük, alış-veriş durgunluğu.

KESAFET: 1. Sıkılık, tokluk. 2. Kalınlık, yoğunluk. 3. Saydam olmama. 4. Koyuluk. 5. Kalabalık.

KESB: 1. Kazanma, kazanç, edinme. 2. Geçimi sağlama için kullanılan âlet veya iş.

KESBÎ: Sonradan, kazanılarak olan.

KESRET: 1. Çokluk, bolluk, ziyadelik. 2. Kalabalık.

KEŞF: 1. Açma, meydana çıkarma, gizli bir şeyi bulma, bir sırrı öğrenme. 2. Allah tarafından ermişlere ilham edilen gizliyi bilme yetisi.

KEŞİŞ: Karabaş, evlenmez rahip, manastır rahibi.

KETM: Gizleme, sır tutma, söylememe.

KEYFEMAYEŞA: Nasıl isterse.

KEYFEMETTEFAK: Rastgele, her nasıl rastlarsa.

KEYFİYET: 1. Nitelik, bir şeyin nasıl olması. 2. Bir olayın geçişi. 3. Madde, iş.

KEZA: Böyle, böylece, bu dahi böyle.

KEZALİK: Keza, bu da öyle, böylece.

KEZZAB: Çok yalancı, çok yalan söyleyen.

KIBLE: Namazda yönelinen taraf, Kâbe’nin bulunduğu taraf.

KILADE: Gerdanlık.

KILLET: Azlık, kıtlık.

KIRAAT-İ ÂSIM: Âsım kırâeti, bizim kırâetimiz.

KIRÂET: Okuma, ibare sökme, düzgün ve sürekli okuma. Kur’ân okuma.

KIRÂET-İ AŞERE: Kur’ân’ın on kırâet üzere okunması. Kırâet imamları şunlardır: Nafi, İbn Kesir, Ebu Amr, İbn Amir, Asım, Hamza, Kisaî, Ebu Cafer, Yakub ve Halef.

KIRAN: 1. Yakınlık. 2. İki gezegenin bir burçta bulunması.

KIRTAS: Kâğıt.

KISAS: Kıssalar.

KISAS: Öldürmenin öldürme, yaralamanın yaralama ile cezalandırılması: Göze göz, dişe diş gibi.

KISAS-I ENBİYA: Peygamberlerin kıssaları.

KISM: Parçalara ayrılmış şeyin her parçası, çeşit.

KISSA: Anlatılan gerçek veya uydurma olay, hikâye.

KISSÎS: Keşiş.

KIST: Ölçü ve tartıda doğru davranma. 2. Pay, parça. 3. Parça parça verilen bir şeyin bir defada ödenmesi.

KISTAS: Terazi, ölçü, ölçü birimi.

KIT’A: En az iki beyitten meydana gelmiş olan nazım parçası.

KITAL: Vuruşma, savaş.

KIYAM: 1. Kalkma, ayakta durma, ayağa kalkma. 2. Namazın ayakta kılınan kısmı. 3. Bir işe kalkışma. 4. Karşı koyma, ayaklanma.

KIYAMET: Ölümden sonra dirilme, kıyamet günü.

KIYAS MAA’L-FÂRIK: Birbirine benzemeyen şeyler arasında yapılan kıyas.

KIYAS: 1. Bir şeyi bir şeye benzeterek veya ona göre tutarak hüküm verme. 2. Benzetme, genel kurala uydurma. 3. Hakkında âyet ve hadis olan benzerlerine göre hükmetme.

KIYAS-I CELÎ: Açık ve belirli olan kıyas.

KIYAS-I FÂSİDE: Yanlış, bozuk, geçersiz kıyas.

KIYAS-I HAFİ: Gizli, belirsiz kıyam.

KIYASÎ: Kıyasan uygun olan.

KIYMET: Değer, tutar, bedel, itibar, onur.

KİBR: Büyüklük, büyük olma, büyüklük taslama, yüksekten bakma.

KİBRİYA: 1. Büyüklük, ululuk. 2. Allah.

KİFAF-KEFAF: 1. Bir şeyin misli, miktarı. 2. İhtiyaca yetecek kadar rızık, yiyecek.

KİLAB: Köpekler.

KİNÂYE: Doğrudan doğruya değil, dolaylı anlam taşıyan söz.

KİSRA: Eski İran hükümdarlarının lakabı.

KİSVE: Elbise, özel kıyafet, kisbet.

KİTABET: Yazmak, kâtiplik.

KİTAB-I EKMEL: En mükemmel kitap, Kur’ân.

KİTAB-I MÜBİN: Açık, hak ile batılı ayıran kitap, Kur’ân-ı Kerim.

KİTAB-I MÜNİR: Nurlu kitap, Kur’ân-ı Kerim.

KİTABULLAH: Allah kitabı, Kur’-ân-ı Kerim.

KİTMAN: Sır saklama, kimseye sır açmama hali, sır tutarlık.

KUBH: Çirkinlik, çirkin iş.

KUBUR: Mezarlar, kabirler.

KUDRET: 1. Güç. 2. Allah’ın bütün varlıkları kuşatmış olan gücü. 3. Varlık, zenginlik. 4. Ehliyet, becerebilme.

KUDRET-İ BÂLİGA: Kemal bulmuş güç.

KUDSÎ: Kutsal, melekut ve lâhut âlemine mahsus.

KUDUM: 1. Uzak bir yerden, uzun bir yoldan gelme. 2. Ayak basma.Teşrif etme.

KULUB: Kalpler, gönüller.

KURBET: 1. Yakınlık, Allah’a yakınlık. 2. Hısımlık, akrabalık.

KURUN: Zamanlar, devirler, büyük tarih bölümleri.

KURUN-İ ÂHİRE: Son asırlar.

KURUN-İ KADİME: Eski çağlar.

KURUN-İ SÂLİFE: Geçmiş asırlar.

KURUN-İ ULÂ: İlk çağlar.

KURUN-İ VUSTA: Orta çağlar.

KUUD: Oturma, namazın oturarak kılınan kısmı.

KUVVE: 1. Kuvvet, güç. 2. Fikir, niyet. 3. Yeti. 4. Nitelik. 5. Duyu.

KUVVET: Güç, takat, kudret.

KÜFFAR: Kâfirler, inkârcılar.

KÜFR: 1. Allah’a inanmama ve ona ortak koşma. 2. Dinsizlik, imansızlık, kâfirlik. 3. Nankörlük. 4. Kaba, ayıp söz söyleme, sövme.

KÜFRAN: Görülen bir iyiliği unutma.

KÜFRAN-I NİMET: Nankörlük.

KÜHULET: Orta yaşlılık, olgunluk çağı.

KÜLFET: Zahmet, zor iş.

KÜLLÎ: Genel, bütün, çok, tümel.

KÜLLİYAT: Bütün hepsi, bir yazarın bütün eserleri.

KÜLLİYET: Genellik, bütünlük, çokluk.

KÜNH: Bir şeyin aslı, temeli, dip, kök, öz.

KÜNYE: Künye, kişinin kimliğinin yazılı olduğu kâğıt veya levha.

KÜRRE: Küre, yuvarlak, top.

KÜRRE-İ ARZ: Yerküre, dünya, yeryüzü.

KÜRSÎ: 1. Oturulacak yüksekçe yer, taht, makam. 2. Arş-ı a’lâ’nın altında bulunan, yer ve gökleri kuşatan alan.

KÜSUF: Güneş tutulması.

KÜTÜB: Kitaplar.

KÜTÜB-İ EHADİS: İlâhî kitaplar: Tevrat, Zebur, İncil, Kur’ân-ı Kerim.

KÜTÜB-İ MÜNZELE: Allah tarafından indirilmiş olan kutsal kitaplar.

KÜTÜB-İ SÂLİFE: Geçmiş, eski kitaplar.

KÜTÜB-İ SİTTE: Altı hadis kitabı: Buhârî, Müslim, İbn Mâce, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî.
 
Üst Alt