Kafire Veya Zalime Sövmek Caiz midir?
İslam dini her türlü kötülük ve incitmeye karşıdır. çünkü, İslam insanı insan etmeye gayret ediyor. Hakiki insaniyet mertebesine ulaştırır. Bu nedenle İslam, İnsanı her türlü kemalat ve güzelliğe ulaştıracak emirleri verdiği gibi, her türlü rezillikten ve çirkinlikten uzaklaştıracak fiilleri de yasaklamıştır.
Bu külli kaidelerden hareketle diyebiliriz ki, küfür ve sövme dediğimiz karşıdaki insanları rencide ve rahatsız eden her türlü fiil günahtır ve haramdır. Çünkü müslümanları rencide etmek haramdır ve insanı günahkar eder. Hatta kafir bile masum ve hatasız olsa, onu rahatsız etmek İslam dininde yasaktır. Çünkü, Peygamberimiz ( a.s.m) “kim bir zımmiye eziyet etse, şüphesiz ben onun hasmıyım – düşmanıyım-" diye buyurmuştur. (Keşfü’l-Hafa, 2: 2341.)
Hangi durumda olursa olsun sövmek caiz değildir. İster kafire ister zalime farketmez sövmek çirkin bir hareket olup mü'mine yakışmaz.
Nasıl ki bir köre hey kör diye hitap edilmez öyle de bir kafire hey kafir diye hitap edilmez. Evet bazı zalim, çok büyük günahları irtikap eden insanlar var. İslamiyet, insanları sapıklıktan kurtarmayı hedeflemiştir.
Peygamberimiz (a.s.) rahmet peygamberidir. Mekke müşrikleri içerisinde de haddi aşan küfürde ileri giden insanlar vardı. Ama hz. Peygamber onları İslama çağırırken yumşak bir dil kullandı. Onların hatalarını söverek küfrederek yüzlerine vurmadı.
Burada mesele şu; o insanlar herşeyi hak ediyor o ayrı mesele. Ama bir Müslümana küfretmek sövmek yakışmıyor. Müslümanın görevi tebliğdir insanları doğru yola çağırmaktır.
Farz-ı muhal siz kendinizi o zalim insanlardan birisi olarak kabul edin; bu durumda kendinize nasıl davranılmasını beklerdiniz. Güzel bir dille ıslah edilmenizi hidayete ermeyi mi isterdiniz yoksa küfürler edilerek daha fazla İslamdan uzaklaştırılmayı mı isterdiniz.
Toplumumuzda şuanda geçmişi çok bozuk, azgınlık ve sapkınlıkla dolu olup da sonradan hidayete ermiş insanlar çoktur. Bu insanlar küfür edilerek sövüp sayıştırılarak hidayete ermediler. Bu insanlar güzel bir dille yapılan tebliğ sonucu hidayetle nasiplendiler.
Misal bir doktor düşünün bu doktora ağır bir hasta getirildiğinde doktor bu insana kızsa bağırsa sen nasıl böyle ağır bir hastasın böyle kötü hasta mı olurmuş deyip sövüp sayıp kovsa olur mu? Elbette ki olmaz. Burada doktorun görevi hastayla mücadele değil hastalıkla mücadeledir. Doktor hastalığa düşman olmalı hastaya değil.
Aynen bunun gibi insanlarda da manevi hastalıklar var. Bu hastalıklardan dolayı azgınlaşıp haddi aşan insanların şahıslarına düşman olmak yerine onlardaki o sıfatlara düşman olmalıyız. O hasta insanları küfür zulüm gibi mikroplardan arındırmaya çalışmalıyız. Müslümanın görevi böyle maneviyatta hasta olan insanların hatalıklarıyla mücadele etmektir.
...
Peygamberimizin tebliğ ve nasihat metodu nasıldı?
"Habibim! İnsanları rabb-i tealanın yoluna hikmetle (açık delillerle ve güzel vaazlarla) davet et. Ve onlarla muhkem ve güzel mukaddimelerle, mülayim ve tatlı sözlerle mücadele et (ki davetin hüsn-i tesir hasıl etsin)." (Nahl Suresi, 125)
Peygamberimiz bu ve benzeri ayetleri örnek alarak müminleri ilim ve hikmetle irşat eder, bu irşadını delillere dayandırırdı.
İrşadında ve ikazında hiddet ve şiddet göstermezdi. Muhataplarını samimi bir hava içerisinde karşılar, onlara şefkat ve merhametle nasihatte bulunurdu. Doğruyu ve gerçeği anlatmakta daima tatlı dili, güzel sözü tercih ederdi. Zihinlerde meydana gelen şüphe ve tereddütleri büyük bir sabır ve anlayışla giderirdi.
Muhataplarına itibar eder ve onları ikna etmek için fesahat ve belagatla tane tane konuşurdu. Sorulan sualler yersiz de olsa tebessümle karşılar, ciddiye alırdı. Vaaz ve nasihatlerindeki tesirin en büyük bir sebebi de insanların kusurlarını bağışlayıp, onları affetmesiydi. Hatta en çok sevdiği amcasını ve daha birçok akraba ve sahabelerini şehit eden ve ettirenleri Mekkenin fethi sırasında affetmişti. Halbuki, o gün bütün güç ve kuvvet elindeydi. Onları dilediği gibi cezalandırabilirdi.
İşte böyle büyük ve yüksek seciyelerle etrafındaki insanların ruhlarına tesir etti ve onların nüve halindeki kabiliyet ve yeteneklerini uyandırdı, inkişaf ettirdi. Onları insanlık semasının birer yıldızı haline getirdi.
O asrı perdeleyen cehalet sislerini kaldırdı. Alemin şeklini değiştirdi. İnsanlar arasında adalet, muhabbet, yardımlaşma gibi yüksek seciyeleri hayata geçirdi. Kişisel ve sosyal hayatı tehdit eden bütün hastalıklara karşı şifalı ilaçlar getirdi ve Allahın izniyle insanlık alemini tedavi etti.
İslam dini her türlü kötülük ve incitmeye karşıdır. çünkü, İslam insanı insan etmeye gayret ediyor. Hakiki insaniyet mertebesine ulaştırır. Bu nedenle İslam, İnsanı her türlü kemalat ve güzelliğe ulaştıracak emirleri verdiği gibi, her türlü rezillikten ve çirkinlikten uzaklaştıracak fiilleri de yasaklamıştır.
Bu külli kaidelerden hareketle diyebiliriz ki, küfür ve sövme dediğimiz karşıdaki insanları rencide ve rahatsız eden her türlü fiil günahtır ve haramdır. Çünkü müslümanları rencide etmek haramdır ve insanı günahkar eder. Hatta kafir bile masum ve hatasız olsa, onu rahatsız etmek İslam dininde yasaktır. Çünkü, Peygamberimiz ( a.s.m) “kim bir zımmiye eziyet etse, şüphesiz ben onun hasmıyım – düşmanıyım-" diye buyurmuştur. (Keşfü’l-Hafa, 2: 2341.)
Hangi durumda olursa olsun sövmek caiz değildir. İster kafire ister zalime farketmez sövmek çirkin bir hareket olup mü'mine yakışmaz.
Nasıl ki bir köre hey kör diye hitap edilmez öyle de bir kafire hey kafir diye hitap edilmez. Evet bazı zalim, çok büyük günahları irtikap eden insanlar var. İslamiyet, insanları sapıklıktan kurtarmayı hedeflemiştir.
Peygamberimiz (a.s.) rahmet peygamberidir. Mekke müşrikleri içerisinde de haddi aşan küfürde ileri giden insanlar vardı. Ama hz. Peygamber onları İslama çağırırken yumşak bir dil kullandı. Onların hatalarını söverek küfrederek yüzlerine vurmadı.
Burada mesele şu; o insanlar herşeyi hak ediyor o ayrı mesele. Ama bir Müslümana küfretmek sövmek yakışmıyor. Müslümanın görevi tebliğdir insanları doğru yola çağırmaktır.
Farz-ı muhal siz kendinizi o zalim insanlardan birisi olarak kabul edin; bu durumda kendinize nasıl davranılmasını beklerdiniz. Güzel bir dille ıslah edilmenizi hidayete ermeyi mi isterdiniz yoksa küfürler edilerek daha fazla İslamdan uzaklaştırılmayı mı isterdiniz.
Toplumumuzda şuanda geçmişi çok bozuk, azgınlık ve sapkınlıkla dolu olup da sonradan hidayete ermiş insanlar çoktur. Bu insanlar küfür edilerek sövüp sayıştırılarak hidayete ermediler. Bu insanlar güzel bir dille yapılan tebliğ sonucu hidayetle nasiplendiler.
Misal bir doktor düşünün bu doktora ağır bir hasta getirildiğinde doktor bu insana kızsa bağırsa sen nasıl böyle ağır bir hastasın böyle kötü hasta mı olurmuş deyip sövüp sayıp kovsa olur mu? Elbette ki olmaz. Burada doktorun görevi hastayla mücadele değil hastalıkla mücadeledir. Doktor hastalığa düşman olmalı hastaya değil.
Aynen bunun gibi insanlarda da manevi hastalıklar var. Bu hastalıklardan dolayı azgınlaşıp haddi aşan insanların şahıslarına düşman olmak yerine onlardaki o sıfatlara düşman olmalıyız. O hasta insanları küfür zulüm gibi mikroplardan arındırmaya çalışmalıyız. Müslümanın görevi böyle maneviyatta hasta olan insanların hatalıklarıyla mücadele etmektir.
...
Peygamberimizin tebliğ ve nasihat metodu nasıldı?
"Habibim! İnsanları rabb-i tealanın yoluna hikmetle (açık delillerle ve güzel vaazlarla) davet et. Ve onlarla muhkem ve güzel mukaddimelerle, mülayim ve tatlı sözlerle mücadele et (ki davetin hüsn-i tesir hasıl etsin)." (Nahl Suresi, 125)
Peygamberimiz bu ve benzeri ayetleri örnek alarak müminleri ilim ve hikmetle irşat eder, bu irşadını delillere dayandırırdı.
İrşadında ve ikazında hiddet ve şiddet göstermezdi. Muhataplarını samimi bir hava içerisinde karşılar, onlara şefkat ve merhametle nasihatte bulunurdu. Doğruyu ve gerçeği anlatmakta daima tatlı dili, güzel sözü tercih ederdi. Zihinlerde meydana gelen şüphe ve tereddütleri büyük bir sabır ve anlayışla giderirdi.
Muhataplarına itibar eder ve onları ikna etmek için fesahat ve belagatla tane tane konuşurdu. Sorulan sualler yersiz de olsa tebessümle karşılar, ciddiye alırdı. Vaaz ve nasihatlerindeki tesirin en büyük bir sebebi de insanların kusurlarını bağışlayıp, onları affetmesiydi. Hatta en çok sevdiği amcasını ve daha birçok akraba ve sahabelerini şehit eden ve ettirenleri Mekkenin fethi sırasında affetmişti. Halbuki, o gün bütün güç ve kuvvet elindeydi. Onları dilediği gibi cezalandırabilirdi.
İşte böyle büyük ve yüksek seciyelerle etrafındaki insanların ruhlarına tesir etti ve onların nüve halindeki kabiliyet ve yeteneklerini uyandırdı, inkişaf ettirdi. Onları insanlık semasının birer yıldızı haline getirdi.
O asrı perdeleyen cehalet sislerini kaldırdı. Alemin şeklini değiştirdi. İnsanlar arasında adalet, muhabbet, yardımlaşma gibi yüksek seciyeleri hayata geçirdi. Kişisel ve sosyal hayatı tehdit eden bütün hastalıklara karşı şifalı ilaçlar getirdi ve Allahın izniyle insanlık alemini tedavi etti.