Keloğlan Masalları

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Zeberus

Yönetici
Site Yöneticisi
Çözümler
32
Tepkime
8,522
Yaş
36
Coin
1,803

Keloğlan ve Altın Saçlı Kız

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlardan birinde Keloğlan adında fakir ama zeki bir genç yaşarmış. Keloğlan, yaşlı annesiyle beraber küçük bir kulübede yaşar, günlerini ormanda odun keserek geçirirmiş. Bir gün, annesi Keloğlan’a seslenmiş:

Keloglan_1.png

  • "Oğlum, evde un bitti. Gidip biraz odun kes, pazara götür ve sat. Aldığın parayla un al ki ekmek yapalım."
Keloğlan, baltasını alıp ormana gitmiş. Odun keserken birden bir ağacın kovuğundan parlak bir ışık saçılmış. Merakla yaklaşıp baktığında, içinde sihirli bir kutu bulmuş. Kutuyu açınca içinden bir peri çıkmış ve şöyle demiş:

  • "Ey iyi kalpli genç! Beni bu kutudan kurtardığın için sana bir dilek hakkı veriyorum. Ne istersen söyle."
Keloğlan düşünmüş, taşınmış ve şöyle demiş:

  • "Beni zengin yap ki annemle rahat yaşayalım."
Peri, Keloğlan'ın dileğini yerine getirmiş ve bir anda Keloğlan'ın eski kulübesi, güzel bir saraya dönüşmüş. Ama bu sırada bir haber gelmiş: Komşu ülkenin padişahının biricik kızı Altın Saçlı Kız, çok hasta olmuş ve kimse onu iyileştiremiyormuş.

Keloğlan, annesine dönüp:

  • "Ana, bu işi çözmek benim boynumun borcu. Hem prensesi iyileştirirsem hem de mutluluklarına vesile olurum," demiş.
Annesi, dua ederek Keloğlan'ı yolcu etmiş. Yolda giderken, Keloğlan yine sihirli kutunun içindeki periyle karşılaşmış ve ona danışmış. Peri ona:

  • "Altın Saçlı Kız’ın iyileşmesi için gereken şey, dağın zirvesindeki şifalı sudur. Ama o suyu almak için cesaret ve zekâ gerek. Çünkü orayı devler korur."
Keloğlan hiç korkmadan yola çıkmış. Dağın zirvesine vardığında devlerle karşılaşmış. Devlerden biri bağırmış:

  • "Ey zavallı insan! Buraya nasıl cesaret ettin?"
Keloğlan, zekâsını kullanarak devlere:

  • "Ben kralın elçisiyim. Eğer bana izin vermezseniz ordular gelir ve sizi yok eder!" demiş.
Devler, korkup Keloğlan’ın geçmesine izin vermiş. Şifalı sudan bir şişe dolduran Keloğlan, Altın Saçlı Kız’ın sarayına gitmiş ve ona bu suyu içirmiş. Prenses hızla iyileşmiş ve Keloğlan’a büyük bir teşekkür etmiş. Padişah, Keloğlan’a kızını eş olarak vermek istemiş.

Keloğlan:

  • "Benim gönlüm, padişahın kızında değil, sade yaşamakta," diyerek teklifi geri çevirmiş. Ama padişah, ona altınlar ve hediyeler verip uğurlamış.
Keloğlan köyüne dönüp annesiyle mutlu bir hayat yaşamış.


Bu masalın ana mesajı, cesaret ve zekânın her zorluğu yenebileceğini ve zenginliğin, huzur içinde yaşamanın yanında önemsiz kalabileceğini anlatır.
 

Zeberus

Yönetici
Site Yöneticisi
Çözümler
32
Tepkime
8,522
Yaş
36
Coin
1,803

Keloğlan ve Devler Mağarası

Bir varmış, bir yokmuş. Keloğlan ve annesi, köylerinin yamacında küçük bir kulübede yaşarlarmış. Keloğlan’ın annesi günlerden bir gün ona şöyle demiş:

  • "Oğlum, bizim bu yoksulluk halimiz nereye kadar böyle sürecek? Şu yakınlardaki devler mağarasında hazineler olduğunu duydum. Cesaretin varsa git, belki kısmetimiz açılır."
Keloğlan, annesinin bu sözlerini duyunca biraz düşünmüş ve sonunda:

  • "Ana, sen merak etme. O hazineleri alıp geleceğim!" demiş.
Baltasını ve azığını yanına alıp yola koyulmuş. Günlerce yürümüş, sonunda devler mağarasına varmış. Mağaranın girişinde korkunç bir dev oturuyormuş. Dev, Keloğlan’ı görünce kahkahalarla gülmüş:

  • "Senin burada ne işin var, küçük insan? Beni kandırabileceğini mi sanıyorsun?"
Keloğlan hiç korkmamış ve devin karşısına dikilmiş:

  • "Seni kandırmak değil niyetim, büyük dev! Ama senin hazinelerine layık biri olup olmadığımı anlaman için bir yarış yapalım. Eğer kazanırsam, hazinelerden bir kısmını alırım. Kaybedersem, hayatımı alabilirsin."
Dev, Keloğlan’ın bu cesur teklifine şaşırmış ama eğlenmek için kabul etmiş:

  • "Peki, tamam! Hangi yarışı yapacağız?"
Keloğlan bir an düşünmüş ve devin gücüne değil zekâsına meydan okuyacak bir plan yapmış:

  • "Gelin taş atma yarışması yapalım. Ama taşımız büyük olsun! Kim daha uzağa atarsa, o kazanır."
Dev, hemen devasa bir kaya kaldırmış ve var gücüyle fırlatmış. Kaya, dağın eteğine kadar yuvarlanmış. Sıra Keloğlan’a gelmiş. Ama Keloğlan koca bir taşı atacak güce sahip olmadığını biliyormuş. Bu yüzden akıllıca bir plan yapmış. Elindeki bastonu yere doğru vurmuş ve bağırmış:

  • "Ben taşı değil, havaya atıyorum! Bak, bulutların üstüne çıkacak!"
Dev, kafasını kaldırıp bulutlara bakmış ama hiçbir taş görememiş. Keloğlan, devin kafasını karıştırmayı başarmış ve ona dönerek:

  • "Benim taşım havada! Geri gelene kadar burada beklememiz lazım."
Dev, şaşkınlıkla:

  • "Bu gerçekten güçlü bir atışmış. Sana mağaranın içindeki hazinelerin bir kısmını vereceğim!" demiş.
Keloğlan böylece devleri zekâsıyla alt etmiş. Mağaradaki altınları alıp köyüne dönmüş. Annesine olanları anlatınca, yaşlı kadın gözyaşlarıyla dua etmiş:

  • "Allah seni her daim korusun, oğlum!"
O günden sonra Keloğlan ve annesi rahat bir hayat sürmüşler. Ama Keloğlan, asla hazineye bel bağlamamış; çalışmaya ve yardımsever olmaya devam etmiş.


Bu masal, aklın her zaman fiziksel güçten üstün olduğunu ve zekânın tehlikeleri aşmada ne kadar önemli olduğunu gösterir.
 

Zeberus

Yönetici
Site Yöneticisi
Çözümler
32
Tepkime
8,522
Yaş
36
Coin
1,803

Keloğlan ve Sihirli Lamba

Bir varmış, bir yokmuş. Keloğlan yine fakir ama mutlu günler geçiriyormuş. Bir gün Keloğlan, annesinin verdiği birkaç eski eşyayı satmak için pazara gitmiş. Pazarda yaşlı bir adam Keloğlan’ı durdurmuş ve elindeki eski, paslı bir lambayı uzatarak:

  • "Evlat, bu lambayı al. Sana büyük şans getirecek, ama sadece akıllıca kullanabilirsen," demiş.
Keloğlan şaşırmış ama adamın ısrarı üzerine lambayı birkaç bakır paraya satın almış. Lambayı temizlemek için eline bir bez alıp ovalamaya başlamış. Tam o anda lambadan bir duman yükselmiş ve içinden devasa bir cin çıkmış.

Cin, gür bir sesle konuşmuş:

  • "Ey lamba sahibi! Dile benden ne dilersen."
Keloğlan önce şaşırmış, sonra sevinmiş. Hemen düşünmüş:

  • "Evde anamı mutlu edecek bir şeyler yapmam lazım. Bizim küçük kulübeyi koca bir saraya çevir."
Cin hemen dileği yerine getirmiş ve Keloğlan’ın evi bir anda ihtişamlı bir saraya dönüşmüş. Annesi durumu görünce hem şaşırmış hem sevinmiş:

  • "Oğlum, bu nasıl oldu?"
Keloğlan lambayı gösterip olanları anlatmış. Ama annesi:

  • "Oğlum, bu lamba bir nimet olduğu kadar büyük bir sorumluluk da. Onu dikkatli kullan," demiş.
Bir gün, köyün kötü kalpli zengin ağası, Keloğlan’ın zenginleştiğini duymuş. Kıskançlığından Keloğlan’ın evine gidip lambayı çalmış. Lambayı ovalayıp cini çağırmış ve şöyle demiş:

  • "Keloğlan’ın tüm servetini ve sarayını bana ver!"
Cin, ağanın dileğini yerine getirmiş. Keloğlan ve annesi yine eski hallerine dönmüşler. Ama Keloğlan pes etmemiş. Ağanın sarayına gizlice girip lambayı geri almak için bir plan yapmış. Bir torba un ve keçisini yanına alıp gece vakti ağanın evine gitmiş. Keçiyi ağanın bahçesine bırakmış ve torbadaki unu yere serpiştirmiş. Ağa, keçiyi kovalamak için dışarı çıktığında Keloğlan gizlice lambayı bulmuş ve hemen ovalamış.

Cin yine belirmiş:

  • "Ey efendim! Ne dilersin?"
Keloğlan, lambayı alıp cinin yardımıyla ağayı eski haline döndürmüş ve köydeki fakirlere yardım etmesi için ona ders vermiş.

O günden sonra Keloğlan, lambayı bir daha kullanmamış, ama zenginliğin paylaşılınca daha değerli olduğunu anlamış. Kendisi ve annesi sade, mutlu bir hayat sürmüşler.
 

Zeberus

Yönetici
Site Yöneticisi
Çözümler
32
Tepkime
8,522
Yaş
36
Coin
1,803

Keloğlan ve Akıllı Tavuk

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde Keloğlan ve annesi fakir bir köyde yaşarmış. Günlerden bir gün, Keloğlan annesine:

  • "Ana, bahçede bir tavuk buldum. Çok garip bir tavuk bu! Bizi mutlu edecek bir şeyler yapabilir gibi görünüyor," demiş.
Annesi gülümsemiş:

  • "Oğlum, o tavuk da bizim gibi fakir görünüyor. Ona iyi bak, belki kısmetimiz ondadır."
Keloğlan, tavuğu beslemiş, onunla konuşmuş. Ama bu tavuk sıradan bir tavuk değilmiş. Bir gece Keloğlan uykusundayken tavuk konuşmuş:

  • "Ey Keloğlan! Senin iyiliğini gördüm. Ben sihirli bir tavuğum. Sana yardım edeceğim. Sabah olduğunda beni takip et."
Sabah olunca Keloğlan şaşkın ama heyecanlı bir şekilde tavuğu takip etmeye başlamış. Tavuk onu köyün yakınındaki eski bir mağaraya götürmüş. Mağaranın içinde altınlarla dolu bir sandık varmış.

Tavuk konuşmuş:

  • "Bu sandık senin, Keloğlan. Ama dikkatli ol, çünkü bu altınlar seni tembel yapmasın. Akıllıca kullan."
Keloğlan sandıktan biraz altın alıp köyüne dönmüş. Annesiyle birlikte bu altınları ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmışlar. Ancak kısa sürede köydeki diğer insanlar Keloğlan’ın zenginleştiğini öğrenmiş ve kıskançlık başlamış.

Bir gün köyün zengin ağası, tavuğun sihirli olduğunu öğrenmiş ve onu çalmaya karar vermiş. Gece vakti Keloğlan’ın evine girip tavuğu almış. Ertesi sabah Keloğlan ve annesi, tavuğun kaybolduğunu fark edince çok üzülmüşler.

Ama tavuk akıllıymış ve ağanın evinden kaçmayı başarmış. Yine Keloğlan’ın yanına dönmüş ve ona şöyle demiş:

  • "Seni denemek istedim, Keloğlan. Sen bu altınları yalnızca kendi iyiliğin için değil, çevrendeki insanlara yardım etmek için de kullandın. Bu yüzden seni ödüllendireceğim."
O andan sonra, tavuğun sihri sayesinde Keloğlan ve annesi bolluk içinde ama sade bir hayat yaşamışlar. Keloğlan, köydeki fakir insanlara yardım etmeye devam etmiş ve herkesin sevgisini kazanmış.
 

Zeberus

Yönetici
Site Yöneticisi
Çözümler
32
Tepkime
8,522
Yaş
36
Coin
1,803

Keloğlan ve Üç Bilge

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde Keloğlan yine fakir ama mutlu bir köyde annesiyle birlikte yaşarmış. Günlerden bir gün, köyde bir söylenti yayılmış: Üç bilge, dağların ardındaki bir mağarada yaşıyor ve sorularına doğru cevap verenlere büyük bir ödül veriyormuş.

Keloğlan, annesine dönüp demiş ki:

  • "Ana, o bilgelere gitmek istiyorum. Hem şansımı denerim hem de aklımı sınarım."
Annesi önce tereddüt etmiş, ama sonunda dua ederek Keloğlan’ı yolcu etmiş. Keloğlan, birkaç gün süren zorlu bir yolculuktan sonra bilge mağarasına ulaşmış. Mağaraya girdiğinde üç bilgeyle karşılaşmış. Bütün bilge adamlar bembeyaz sakallı, ciddiyet dolu gözlere sahipmiş.

Bilgelerden biri konuşmuş:

  • "Ey genç, buraya kadar geldin. Şimdi sana üç soru soracağız. Eğer hepsine doğru cevap verirsen, hazinemizi alabilirsin. Ama yanlış cevap verirsen, buradan eli boş dönersin."
Keloğlan cesurca:

  • "Sorun bakalım, ama bilge kişilere layık bir şekilde aklımı kullanacağım," demiş.
Birinci soru:
Bilge sormuş:

  • "Dünyadaki en ağır şey nedir?"
Keloğlan biraz düşünmüş, sonra cevap vermiş:

  • "Vicdan azabı! Çünkü hiçbir ağırlık, vicdan azabı kadar insanın yüreğini ezmez."
Bilgeler başlarını sallayıp:

  • "Doğru," demişler.
İkinci soru:
Bilge sormuş:

  • "Dünyadaki en hızlı şey nedir?"
Keloğlan gülümsemiş ve cevaplamış:

  • "Düşünce! Çünkü bir anda dünyayı dolaşabilir."
Bilgeler bir kez daha başlarını sallayıp:

  • "Doğru," demişler.
Üçüncü ve son soru:
Bilge sormuş:

  • "Dünyadaki en değerli şey nedir?"
Keloğlan hiç düşünmeden cevap vermiş:

  • "Sevgi! Çünkü sevgi olmadan hiçbir zenginlik, hiçbir bilgi insanı mutlu edemez."
Bilgeler ayağa kalkmış ve alkışlamış:

  • "Sen gerçekten akıllı ve iyi kalpli bir gençsin. İşte ödülün!"
Bilgeler, Keloğlan’a altınlarla dolu bir sandık vermiş. Ancak Keloğlan:

  • "Bu ödülü kabul edemem. Köyümdeki yoksul insanlar bundan daha çok ihtiyaç duyar. Onlara götürüp dağıtacağım," demiş.
Bilgeler bu sözden çok etkilenmiş ve Keloğlan’a sihirli bir asma yaprağı vermişler. Bu yaprak, Keloğlan’ın ne zaman yardıma ihtiyacı olsa ona yardım edecekmiş.

Keloğlan köyüne dönmüş ve bilgece sözlerin değerini herkese anlatmış. O günden sonra, köydeki herkes Keloğlan’a akıllı ve adaletli biri olarak saygı göstermiş.
 

Zeberus

Yönetici
Site Yöneticisi
Çözümler
32
Tepkime
8,522
Yaş
36
Coin
1,803

Keloğlan ve Uykucu Padişah

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, bir ülkede çok tembel bir padişah varmış. Bu padişah, günün çoğunu uyuyarak geçirir, halkının sorunlarını çözmek yerine keyfine bakarmış. Ülkede işler kötüye gitmeye başlamış, fakirlik artmış, halk isyan edecek duruma gelmiş.

Keloğlan, bu durumu duyunca annesine şöyle demiş:

  • "Ana, bu tembel padişahı uyandırmamız gerek. Yoksa halk perişan olacak. Ben bir çare bulmaya gidiyorum."
Annesi, Keloğlan’ın bu cesur planına dua ederek onu yolcu etmiş.

Keloğlan, saraya gidip padişahın huzuruna çıkmak istemiş, ama sarayın kapısındaki muhafızlar ona izin vermemiş. Keloğlan, aklını kullanarak onlara şöyle demiş:

  • "Ben padişaha uykusunu daha rahat hale getirecek bir yöntem getirdim. Beni mutlaka görmesi gerek!"
Muhafızlar, Keloğlan’ın bu sözlerine inanmış ve onu içeri almış. Padişahın huzuruna çıkan Keloğlan, saygıyla eğilmiş ve şöyle demiş:

  • "Padişahım, sizin gibi yüce bir hükümdar için bir çözüm getirdim. Ama bunun için önce sizinle bir oyun oynamak isterim."
Padişah, uykulu gözlerle Keloğlan’a bakmış:

  • "Ne oyunuymuş bu? Ama hadi, anlat bakalım!"
Keloğlan oyunu açıklamış:

  • "Ben size üç soru soracağım. Eğer cevaplarını bulamazsanız, halkınıza kulak verip onlara yardım etmeniz gerekecek. Eğer doğru cevap verirseniz, ben saraydan giderim ve sizi rahat bırakırım."
Padişah, bunu eğlenceli bulmuş ve kabul etmiş.

Birinci soru:
Keloğlan sormuş:

  • "Padişahım, her sabah uyanınca ilk düşündüğünüz şey nedir?"
Padişah şaşırmış, çünkü bu sorunun cevabını hiç düşünmemiş. Kafasını kaşıyıp:

  • "Galiba tekrar uyumak," demiş.
Keloğlan gülümsemiş:

  • "Oysa halkınız sabah uyandığında önce size güvenip güvenemeyeceğini düşünür."
Padişah biraz utanmış ama oyunu bırakmamış.

İkinci soru:
Keloğlan sormuş:

  • "Bir padişah halkını nasıl güçlü yapar?"
Padişah, elini sakalına koyup düşünmüş ve sonunda:

  • "Halka daha fazla asker vererek," demiş.
Keloğlan başını sallamış:

  • "Yanlış! Bir padişah, halkını eğitir, toprağını bereketli kılar ve adalet sağlar."
Padişah iyice düşüncelere dalmış, ama son soruyu beklemiş.

Üçüncü soru:
Keloğlan sormuş:

  • "Padişahım, sarayınızın kapısı herkese açık mı?"
Padişah bu soruya hemen cevap vermiş:

  • "Elbette hayır! Sarayıma sadece zenginler ve soylular girebilir."
Keloğlan gülerek cevap vermiş:

  • "O zaman halkınız size nasıl derdini anlatacak? Kapıyı açmadan bir ülkeyi yönetemezsiniz."
Padişah bu sözleri duyunca çok utanmış ve şöyle demiş:

  • "Haklısın, Keloğlan. Beni uyandırdığın için sana teşekkür ederim. Bundan sonra halkıma kulak verecek, onları mutlu etmek için elimden geleni yapacağım."
O günden sonra padişah, daha adil ve çalışkan bir yönetici olmuş. Halkı da Keloğlan’a minnettar kalmış.

Bu masal, liderlerin halkını dinlemesi, adaletli ve çalışkan olması gerektiğini, aynı zamanda zekânın ve doğru sözün ne kadar güçlü bir silah olduğunu anlatır.
 

Zeberus

Yönetici
Site Yöneticisi
Çözümler
32
Tepkime
8,522
Yaş
36
Coin
1,803

Keloğlan ve Altın Elma

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, Keloğlan’ın yaşadığı köyde kimsenin girmeye cesaret edemediği bir orman varmış. Ormanda bir ağacın dallarında her yıl sadece bir tane altın elma yetişirmiş. Ancak bu elmayı kimse alamazmış, çünkü elmayı koruyan korkunç bir dev varmış.

Bir gün, köydeki ağalar Keloğlan’a:

  • "Sen çok cesursun, Keloğlan. Git bakalım, o altın elmayı al da görelim!" diye alay etmişler.
Keloğlan bu meydan okumayı kabul etmiş ve annesine dönerek demiş ki:

  • "Ana, altın elmayı alıp döneceğim. Bu sayede hem köye hem de sana yardımcı olacağım."
Annesi:

  • "Aman oğlum, o dev çok tehlikeli! Sakın kendini tehlikeye atma," dese de Keloğlan kararından vazgeçmemiş.
Keloğlan, yola koyulmuş ve ormana varmış. Altın elma ağacını bulduğunda, devin koca gövdesiyle ağacın altında uyuduğunu görmüş. Hemen ağaca tırmanmaya başlamış. Tam elmayı koparmak üzereyken, dal kırılmış ve dev uyanmış!

Dev, Keloğlan’ı görünce gürlemiş:

  • "Kim cesaret eder benim elmamı çalmaya?"
Keloğlan korkmuş ama belli etmemiş. Hemen devle konuşmaya başlamış:

  • "Büyük dev, elmayı çalmaya değil, seninle dost olmaya geldim. Ama dostluk için önce sana bir bilmece soracağım. Eğer cevabı bilemezsen, elmayı bana verirsin. Eğer bilirsen, giderim ve bir daha buraya gelmem."
Dev, kendine güvenerek bu teklifi kabul etmiş.

Keloğlan sormuş:

  • "Bana söyle, dünyanın en değerli şeyi nedir?"
Dev düşünmüş, sonra cevap vermiş:

  • "Altın ve mücevher!"
Keloğlan gülerek başını sallamış:

  • "Yanıldın! Dünyanın en değerli şeyi sevgi ve dostluktur. Altınla mutluluğu satın alamazsın."
Dev, biraz utanmış ve kafasını kaşıyarak:

  • "Haklısın, küçük insan. Hayatım boyunca bu ağacı ve elmayı korudum ama kimseyle dost olamadım. Madem dostluk dünyanın en değerli şeyi, gel dost olalım. Elmayı da al git!"
Böylece dev, Keloğlan’a altın elmayı vermiş. Keloğlan, elmayı köyüne götürmüş ve köydeki herkes bu elmayı paylaşmış. Altın elmanın bereketiyle köydeki herkes zenginleşmiş ve mutlu olmuş.

O günden sonra Keloğlan ve dev dost olmuş, dev de köyün yakınlarında yaşayan bir koruyucu olmuş.


Bu masal, dostluk ve sevginin maddi zenginlikten daha önemli olduğunu, cesaret ve zekânın tehlikeleri aşmada nasıl yardımcı olduğunu anlatır.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt