Kırımdan Gelirim Turkusunun Hikayesi

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
56
Yaş
36
Coin
256,936
Kırımdan Gelirim Turkusunun Hikayesi

Muhteşem Kanuni Sultan Suleyman Han doneminin meşhur yenicerilerinden Yatağan Refik rivayet eder ki Bahcesaray ’da doğmuş, uc yaşında iken demirciliğin ve bilhassa kılıc dovmenin bin bir sırrına mazhar olmuş Sinan Ali Efendi denen bir zat, tarih bin beş yuz yirmi altıyı gostermekte iken cihana gozlerini acmış, cığlıklarını salıvermişti

Kırım ’dan gelirim gelirim
Adım da Sinan ’dır hey aman
Kılıncımın suyu yar suyu
Kandır da dumandır hey aman

Kırım ’dan gelirim gelirim
Atım da araptır hey aman
Gizlenme Nemce ru Nemce ru
Sinan da buradadır hey
Meydan da burdadır hey
Halin de haraptır hey aman



Kırımlı Sinan ’ın babası Nadir Efendi Yavuz Sultan Selim doneminde ilk tufenklerin kullanımıyla derin bir yas tutmaya başlamış, daha o gunden zamanla sanatının sona ereceği endişesine gark olmuştu Haksız sayılmamakla beraber en kucuk oğlunun yıllar sonrasında bu sanatı tekrar tufenklere yeğ tutacak bir ustalıkla bezeyeceğinden habersizdi Sinan adını verdiği oğlu bir yaşında ilk adımını attığı demir ocağından bir daha omur billah cıkmayacak, babasının her bir hareketini hafızasına kazıyacaktı İki yaşındayken dokunduğu kızgın demirin elini yakmadığını, hatta dokunuşuyla sakinleşip soğuduğunu fark etmiş, uc yaşında ikense babasından gizli, ufacık bir cekic ile ilk hancerini dovmuştu Aradan gecen birkac gizli saklı calışma senesinin ardından babası da oğlunun kılıc dovmedeki hunerini keşfetmiş, fakat hicbir zaman kızgın demiri soğutuşunu izleyememişti Kılıca cifte su vermek yerine destanlar anlatıyor ve bu sure boyunca elini demirin uzerinde gezdiriyordu Kılıcların uzerine dovduğu kucuk at şekilleri zamanla ordu icerisinde, bilhassa akıncılar arasında demir ustası adına bircok efsane doğurmuştu Kimileri bu ustanın da akıncılardan birisi olduğuna and iciyor, hatta bu hususta Kuran ’a el basabileceğinin sozunu veriyordu Soylentiye gore bu akıncının boyu kılıcınınki ile birdi ve uc arşındı Bir karış genişliğindeki kılıcını her bir calışında birkac kuffar kellesi havaya ucuşuyor, bu hızlı olumu goren diğerleri ise tabanları yağlıyordu Bir başka rivayet ise demir ustasının padişahın kılıclarını da dovduğu ve hatta Sultan Suleyman ’ın bizzat demir ocağına gidip kılıcın dovuluşunu izlediği yonundeydi Haksız olmayan tarafı Kanuni ’nin en son kılıcının gercekten de Kırımlı Sinan elinden cıktığı olan bu rivayeti ise bir gercek izliyordu Yatağan Refik Safevilerle yapılan bir savaşta generallerden birinde gorduğu Japon kılıcından sebep korkuya kapılmış, demirleri kestiği bilinen bu kılıc sahibinden uzak durmak gayretine duşmuştu Gercekten de Nejat isimli bu generalin kılıcı neredeyse efsaneleşmiş bir demir ustasının, Hanzo namındaki o şeytanın dovduğu katanalardan birisi idi Ne var ki savaşın şiddeti bir anda Refik ile Acem generalini karşı karşıya getirmiş, iki kılıc birbirine doğru hamle etmişti Katananın ikiye bolunduğunu goren Nejat ’ın şaşkın yuzu hemen ardından bedeninden ayrı duşmenin acısıyla burkulmuş, Refik ise savaşın seyrini değiştiren bu olumden heyecana kapılmıştı Savaşın sona erişiyle birlikte bu kılıcı doven kutlu zatı gorme derdine duşup soylentilerin iziyle Kırım yolunda at surmuştu Sinan Ali Efendi ’nin kılıclarıyla ilgili bir efsane ise sofu Muslumanlara karşı cekildiklerinde catlayıp kırılmalarıydı Sanki her bir kılıc bir ruha sahip idi de hasmını evvela tanıyor ardından keskinliğini ayarlıyordu Kim bilir belki de General Nejat ’ın kılıcını kesişi de tam bu şekilde olmuştu O icinde şeytan barındıran kılıcı gorduğu anda Refik ’in kılıcı kat be kat keskinleşmiş, hınc ile dolmuştu Yatağan Refik Bahcesaray ’a gidiş kararı aldığında veziri azam İbrahim Paşa kendisine demir ustası Sinan Ali Efendi ’ye verilmek uzere bir padişah fermanı vermiş, omrunde ilk kez ulaklık edecek olan yeniceri ise bu ustanın ehemmiyetini daha cok kavramıştı Sinan Ali Efendi daha kapısında savaş atı olduğu her halinden belli olan Arap atını gorduğu anda binicisinin bir yeniceri olduğunu kavramıştı Bakışları yukarı kayınca butun heybetiyle dimdik duran askerin tahmin ettiği gibi bir yeniceri olduğundan emin olmuş oldu Yeniceri bakışlarını bir muddet uzerinde gezdirdikten sonra “Sinan Ali Efendi ’yi arıyorum demişti “Gelin iceri gecip birer kahve icelim, Sinan benim cevabını aldığı anda attan atlayıp henuz yirmi yaşında olan delikanlının elini opmeye davranan adam ancak birkac denemeden sonra vazgecmiş, kahvesini icmek icin demir ocağına girmeye razı gelmişti Uzunca bir muddet konuşmanın ardından Sinan Ali Efendi kılıclarının hunerlerini ilk kez dinlemenin heyecanıyla sevince gark olmuş, Yatağan Refik ise bu buyuk ustanın gencliği karşısında hayretlere duşmuştu Dahası genc yaşına rağmen usta tam anlamıyla bir sofu idi Neredeyse her cumlesine Allah ’ın adıyla başlayıp sonunu da inşallah ile tamamlayacaktı Her bir kılıcın sahibiyle olduğu kadar doveni ile de alakası bulunduğu demek ki bir muhakkaktı Kılıcların sofu Muslumanlar karşısında paramparca oluşları işte bu sebepten olsa gerekti Muhabbetin sonukleştiği, efsanelerin suskunlaştığı bir anda Yatağan Refik padişah fermanını hatırlayıp Sinan Ali Efendi ’ye sunmuştu Kanuni Sultan Suleyman Han, demir ustasının Nemce illeri uzerine duzenlenecek sefer icin gonderdiği yeniceri ile birlikte Balatun ’a gocmesini, ocağını da oraya taşımasını emir buyuruyordu Boylelikle seferu humayun boyunca kendilerine kılıc dovecek, ayrıca kılıc doven diğer ustalara da hunerini oğretecekti Kızgın demiri elle soğutmanın oğretilebilecek bir yanı olmadığını elbette soyleyemeyeceğinden emri kabul eden Kırımlı Sinan ’ın hazırlanıp da yola koyulması icin bir hafta kadar muddeti vardı Orduyu Humayun gelmeden evvel Balatun ’a yerleşmesi, kılıclarını dovmeye koyulması gerekmekteydi Uzun boyu, ince, badem yağıyla burulmuş bıyıklarıyla Sinan Efendi de bir yeniceri kadar olmasa da yapılı idi Kılıc kullanmayı bilmemesine rağmen bebekliğinde dovduğu hancer ile oldukca hunerli olduğu cevresince malumdu Egzersiz olsun diye ok atar, at binerdi Yatağan Refik ’in yoldaşlığı boyunca da birtakım kılıc hunerleri edinmiş, bu hunerlerinin bir kısmını da oğlu Cahit ile paylaşmıştı Karısı Maide Hatun her ne kadar cocuğunun bu yaşından kucuk kılıclar tutmasına razı değilse de sesini cıkartmamış, Balatun yolculuğu boyunca caldığı udu ile gonulleri şen tutmuştu Ne var ki yolculuklarının nasıl bir donum noktası olduğu konusunda hicbir fikirleri yoktu Demirci ocağını kurup orduyu humayunu beklemeye koyulduklarından bu yana sık sık akıncılar tarafından ziyaret edilmiş, yalnız bırakılmamış olan Sinan Ali Efendi ve ailesi pek tabi Nemce casuslarının dikkatini cekmiş idi Biraz araştırıp soruşturma sonucunda acıkca oğrendikleri uzere bu demirci, anda Devleti Aliyye ’yi Osmaniye icin bir velinimet, bulunmaz bir usta olduğundan sonunun getirilmesi şart olmuştu Hele bir de gec kalınır, Sultan Suleyman ’ın ordusuna ait oncu kuvvetler yetişene kadar bu iş hallolmazsa şuphesiz diğer demirciler de bu hunerden payına duşeni alırdı Tam olarak bu sebeplerle evi izlemeye koyulan Nemce erleri sınır kasabası etrafında akbaba gibi dolaşmaya başlamışlardı Nitekim cabaları cok gecmeden, henuz ikinci gundeyken sonuc vermişti Kasabanın akıncıları son surat toplanıp baskın icin at surmeye koyulunca Nemceli gozcu hemen yetişip arkadaşlarına haber etmiş; sekiz kişilik cete bozması, yalnız kalan kasaba halkına zulmetmek icin eğerlere atlamıştı Hesapta olmayan şey ise Sinan Ali Efendi ’nin akıncılarla birlikte at surmuş olması idi Asıl amac baskın değil, civarda olduğu bilinen bir guruh Nemce askerinin aranması olduğundan demir ustası da akıncıların arasına karışmıştı Son hızla demir ocağına dalan Nemce erleri ustayı bulamayınca kopurmuş, karısı ve oğlunu kılıctan gecirip ocağı ateşe vermişlerdi Sinan Efendi Nemce erlerinin kasaba yakınlarında gorulduğu bilgisini aldığı anda atını dortnala evine doğru surmuş, dumanlar icinde kalmış ocağı gorduğunde yureği atmayı kesmişti O haliyle dahi yaşamaya devam edişini kendi kendisine anlamlandırmaya cabalıyor, fakat bir neden bulamıyordu Atından ağır adımlarla inip de ocağa girdiğinde tum vucudu beyaza kesti Cocuğunun ve Maide Hatun ’un cesetleri yerde, kendi kanlarından oluşan bir golde yatmaktaydı Akıncılar peşinden yetişmiş, yanmakta olan evi sondurmeye cabalıyordu Kan kokusu ve duman dort bir yanı basmış gibiydi Hic mi hic farkında olmadan yanmakta olan ocaktaki kızgın kılıcı eline aldı Karısının ve cocuğunun kanlarına, duvarlardan akın akın gelen dumanlara bulanmış elini kızgın demirin uzerinde gezdirirken intikam yeminleri ediyor, lanetler okuyordu Kılıc soğudukca koyu kırmızı bir renge calmış, nefretle, sonuk bir ışıltı yaymaya koyulmuştu Dort bir yanını saran akıncılar kolundan tutup goturmeselerdi ocağı tepesine yıkılıp ailesiyle birlikte can verecek olduğunu cok sonra fark edecekti Baygınlığı gectiğinde tutmekte olan yıkık ocağın bir mezar taşına benzediğini fark etmiş ve hıckırıklara boğulmuş olan Sinan Efendi ’yi o gunden sonra sofu olarak tanıyan kimse olmamıştı Aksine evvela Kırım ’a geri donen demir ustasını her goren yanından uzaklaşmak icin caba ediyordu Yatağan Refik ’in soylediği kadarıyla onune gelen butun Nemce askerlerini dirhem acımaksızın oldurmekte, cesetlerini ağac dallarına asmaktaydı Yalnızca bununla da kalmamış, akıncıların arasına katılmıştı Pek fazla sesi cıkmıyor, başına buyruk davranıyor olsa da huneri bilhassa korkusuzluğu kısa surede dillere destan olmuştu Demir ustası Sinan Efendi ’den Akıncı Ali Bey doğmuştu Akıncılar icinden Beyzade Muzaffer ’in rivayet ettiğine gore Ali Bey ’in kılıcını goren Nemce erleri henuz savaşa atılmadan donup kacmakta idiler Bu da elbette siyaha calan kırmızı kılıclı bir akıncı efsanesinin Nemce erleri arasında nam salmış olmasından kaynaklanıyordu Orduyu humayundan korkmamış olan erler Sinan Ali adını duyduklarında odalarının pencerelerini kapatıyor, fısıltıyla konuşmaya başlıyorlardı Hicbir er yalnız başına yolculuk etmez olmuştu İşte tam olarak da bu yuzden bu Nemceli katilinin doğmasına sebep olan sekizli de her daim bir arada geziyor ve tetikte kalıyordu İşte bu sekiz melun erden daha evvelinde demirci ocağına saldırmalarına sebep olmuş olan gozcu şimdi de karşısından gelen, bir yerlerden anımsadığı fakat tam olarak kim olduğunu bilemediği adama bakmakta idi Gelenin bir Osmanlı eri olduğuna hic şuphesi yoktu Bu sebeple, elci değilse birazdan oldureceklerinden de adı gibi emindi Yedi arkadaşı ardında kalan ağacların arkasında pusu kurmuştu Osmanlı eri Arap atını salındırarak yanına geldiğinde Nemce eri elini kaldırmış durmasını işaret etmişti “Kimsin? Nereden gelirsin? “Kırım ’dan gelirim Adım Sinan ’dır Bu cevap Nemce erinin dizlerini titretmeye yetmiş de artmıştı bile Henuz kılıcına davranırken Akıncı Ali Bey ’in kara kılıcı havada kavisli bir yay cizip boynunu bedeninden ayırmıştı Osmanlı akıncısı diğer yedi adamın da ağacların ardında olduğunu biliyordu Ailesinin kanıyla, ocağının dumanıyla soğumuş kılıcı huzursuzlukla kıpırdanıyor, intikamını almak icin sabırsızlanıyordu Sinan Bey ağaclıklara doğru donup tum gucuyle bağırdığında dahi kılıc hucum etmek cabasındaydı: “Siz de duydunuz bilirim Kırım ’dan gelirim, adım Sinan ’dır Kılıcım katlettiğiniz yarimin kanındandır, kandandır, dumandandır Gizlenmeyin Nemce ’nin erleri, meydan burada, Sinan buradadır Haydi, cıkın pustuğunuz yerlerden bre, gelin bakalım gorun olum nasılmış Sesler ağacların arasından yukseledursun Nemce erleri sayıca ustunluklerinin kendilerine yeteceğini umit ederek meydana cıkmaya koyulmuşlardı Osmanlı eri Arap atından inmiş, duşmanlarının oluşturduğu cemberin ortasında kalmıştı Kılıctan az once kestiği Nemce erine ait olmayan, belki de gercekten yarine ve oğluna ait olan kan damlıyordu Cember daraldıkca sağ kalma şansının azaldığını bilen Ali Bey hızlı bir adımla kendisini hasmının kılıc mesafesinden de iceride bırakacak kadar yakınlaştırmış, ardından tek bir hamleyle rakibinin bir umitle kılıcını savuran kolunu kesmişti Acıyla haykıran adamı yakasından tuttuğu gibi ardına fırlatınca kısa bir şaşkınlık anı oluşmuş, bu kısacık zamandan istifade eden Osmanlı eri en yakınındaki hasmını da tek bir kılıc hamlesiyle diğer dunyaya gondermişti Beş dakika icinde uc arkadaşını kaybeden Nemce erleri şaşkındı Sayı ustunlukleri surduğu halde yeteneklerinin ustun olmadığını kavramışlardı Şimdi uzaktan ok atmadıkları icin icten ice hayıflanmakta, sonlarını beklemekteydiler Kızıl, siyaha calan kılıc beş kez daha savruldu… Kırımlı Sinan Ali Efendi, sekiz Nemce erinin sekizinin de son nefeslerini vermesi ile birlikte kılıcındaki son kan damlasının da akıp gittiğini gormuş, kala kala catlamış, kırılmak uzere olan demir parcası ile kalmıştı Hafızası son hızla evin yanışını gorduğu o ilk ana donuverdi Atının uzerindeyken kalbinin atmaya bir son verdiğini, fakat nedense yaşamayı başardığını anımsadı Artık yaşamasının bir nedeni kalmamıştı Cocuğunun ve karısının son damla kanları da toprağa karışıp huzura erdiğine gore ruhu da atmayan kalbe sahip bu bedeni terk edebilirdi Şahadet getirip kıbleye dondu ve gozlerini kapadı
 
Üst Alt