Herkese merhaba, bugün, yaklaşık 1 yıldır tüm insanları etkileyen korona virüsü ile ilgili konuşmak istiyorum. Dünyayı etkisi altına alan bu pandemi ile ilgili yaşadığımız kaygıları nasıl azaltacağımızı anlatmaya çalışacağım. Bu konuda birçok insan kendisini çok stresli, patlamaya hazır ve tetikte olarak tanımlıyor. Öncelikle hissedilen bu duyguların, her gün sosyal medyadan veya televizyondan maruz kaldığımız bilgiler dahilinde son derece normal duygular olduğunu hatırlamamız gerekiyor.
Öncelikle bu dönemde coronavirus ile ilgili neden kaygı yaşadığımızı daha bilimsel bir şekilde açıklamaya çalışmalıyız. Ki yaşadığımız kaygının temelini anlayabilelim.
İnsanların sinir sistemi sürekli olarak çevrelerindeki güvenli ve güvensiz olayları, yerleri, kişileri fark etmek için gelişmiştir. Eğer güvenliğimize tehdit edecek bir şey ile karşılaşırsak, sinir sistemimiz bu durumla baş edebilmek için özellikle o duruma odaklanacaktır. Bu sayede, eğer gerekli olursa tehdit edici duruma karşı aksiyonda bulunabiliriz. Bu mekanizma hayatta kalabilmemiz için en önemli özelliklerimizden birisidir. Tehdit olabilecek durum veya kişilere karşı sürekti tetikte olursak, tehdit kaçınılmaz olduğunda gerektiği şekilde davranabiliriz. Ancak günümüzde karşılaştığımız bu tehdit görünmez ve tedavisi şu an için olmayan bir virüs olduğu için, sinir sistemimiz bu duruma karşı istediğimiz ve gerekli olan aksiyonu üretmekte başarısız oluyor. Yani yolda gördüğünüz vahşi bir köpekten kaçar gibi korona virüsünden kaçamıyoruz. Bu noktada sinir sistemimiz tehditle baş edebilmek için harekete geçmesine rağmen, bu enerjiyi tehditi elimine etmek için boşaltacağımız bir çözüm bulamıyor. Bu yüzden kolayca ajite olabildiğimiz gibi her gün her an kaygılı hissetmeye başlıyoruz. Hatta insanların panik halinde bu duruma cevap vermeye çalıştığını da görüyoruz. Korona virüsün yayılmaya başladığı dönemde, evine fazlaca yiyecek veya tuvalet kağıdı alan insanları görmüşsünüzdür. Hatta belki de kendiniz de bu şekilde davrandınız. Bu davranışlar yaşadığımız kaygıyı azaltmak için bulduğumuz yöntemlerden ibaret.
Değinmemiz gerek farklı bir konu ise, korona virüsünün bulaştığı insanların test olmaktan kaçınması. Çünkü sosyal bir canlı olduğumuz için diğer insanlar tarafından dışlanacağımız korkusu verdiğimiz kararları etkiliyor. Bu durum da virüsün çok daha hızlı bir şekilde yayılmasına yol açabiliyor.
Peki bu durumda ne yapmalıyız?
Tehdit edici bir duruma uzun süre maruz kalmak, yanlış kararlar almamıza, diğer insanlarla tartışmamıza, bir grubu dışlamamıza yol açabilir.
Coronavirus kaygısının yarattığı etkilerden kaçınmak için birkaç ipucu vereceğim. Bunların ilki, güvende hissetmek için bize yakın olan insanlarla olan iletişimimizi koparmamalıyız. Yaşanılan strese karşı verebileceğimiz en önemli cevap sosyal etkileşimde bulunmaktır. Televizyonda, sosyal medyada özellikle sosyal izolasyonun önemli olduğu vurgulandı. Ancak buradaki sosyal izolasyon terimi aslında son derece yanlış kullanıldı. Sosyal izolasyon yerine fiziksel etkileşim denilebilirdi. Çünkü tehdit algıladığımız bu durumda stresle başa çıkmanın en önemli yolu sosyal açıdan izole olmamak ve çevremizdeki insanlarla iletişimimizi koparmamaktır.
Sinir sisteminin şimdiye kadar aktif edici ve sakinleştirici olarak iki tepkisinin olduğu düşünülmekteydi. Ancak son zamanlarda yapılan bir araştırmada “sosyal etkileşim”, sinir sisteminin üçüncü tepkisi olarak tanımlandı. Yani sinir sistemini, sosyal etkileşimi artıracak kadar, sosyal etkileşim arttığında da kendimizi sakinleştirecek kadar harekete geçirebiliriz. Sosyal etkileşim, fiziksel temas kurmadan da artırmamızın yöntemlerini aslında hepimiz biliyoruz. Özellikle video üzerinden insanlarla görüşebileceğimiz platformları kullanmalıyız.
Diğer bir yöntem ise kendinizi rahatlatmak için yapmak istediklerinizi yapmanız. Yani evinizi temizlemek, el temizleyicisi almak, maske almak gibi. Sağlığınızı korumak için attığınız bu adımlar daha aktif rol alarak sinir sisteminin yatışmasını sağlayacaktır. Ancak bu adımları atarken çevremizdeki insanlardan ipin ucunu kaçırdığımız söyleniyorsa onların bu söylediklerini dikkate alıp, eğer gerekiyorsa profesyonel bir yardım almanız gerekebilir. Özellikle daha önce ve güncel olarak obsesif kompulsif bozukluğu sorunu yaşadıysanız, bu durumun nüksetmemesi için bir psikolog ile görüşebilirsiniz.
Üçüncü yöntem ise aslında çok basit ama yapmakta en çok zorlanacağımız şey olabilir. Online olarak geçirdiğimiz vakti kısıtlamalıyız. Yani televizyondan veya sosyal medyadan maruz kaldığımız, gereksiz ve asılsız haberlerle olan etkileşimimizi azaltmalıyız. Çünkü bu asılsız haberler sinir sistemimizde gereksiz bir yük oluşturabilir. Tabiki bu durum doğru bilgilere ulaşmamızı engellememeli. Bu yüzden yazının altında doğru bilgileri edinebileceğiniz bazı linkler bırakıyorum.
Dördüncü olarak büyük kararlar almaktan mümkün olduğunca kaçınmalıyız. Çünkü uzun süreli tehdit algısının olduğu dönemlerde analitik düşünme yetimiz azalmaktadır. Bu durum da dürtüsel kararlar alarak daha stresli bir ortam yaratmamızı sağlayabilir.
Son olarak herkesin rahatça evinde uygulayabileceği bir yöntem vermek istiyorum. Her gün belirli bir süre vücudumuzu rahatlatmak için kendimize zaman ayırmalıyız. Bunu yapmak için yüzümüzdeki, çenemizdeki, omuzlarımızdaki, boynumuzdaki kasları rahatlatabiliriz. Çünkü sinir sistemimiz tehdit algısını hissettiğinde, vücudumuzda ilk aktifleşen ve gerilen kas grupları bu bölgelerdedir. Aktif bir şekilde bu bölgedeki kaslarımızı harekete geçirdiğimizde, sinir sistemimize iyi olduğumuzun mesajını iletmiş oluyoruz.
Umarım bu ipuçlarının hayatımıza olumlu bir etkisi olur ve kaygınızın azalmasını sağlar. Bu konu ile ilgili veya diğer psikolojik konularla ilgili sorularınız varsa yorum olarak yazmaktan çekinmeyin.
Öncelikle bu dönemde coronavirus ile ilgili neden kaygı yaşadığımızı daha bilimsel bir şekilde açıklamaya çalışmalıyız. Ki yaşadığımız kaygının temelini anlayabilelim.
İnsanların sinir sistemi sürekli olarak çevrelerindeki güvenli ve güvensiz olayları, yerleri, kişileri fark etmek için gelişmiştir. Eğer güvenliğimize tehdit edecek bir şey ile karşılaşırsak, sinir sistemimiz bu durumla baş edebilmek için özellikle o duruma odaklanacaktır. Bu sayede, eğer gerekli olursa tehdit edici duruma karşı aksiyonda bulunabiliriz. Bu mekanizma hayatta kalabilmemiz için en önemli özelliklerimizden birisidir. Tehdit olabilecek durum veya kişilere karşı sürekti tetikte olursak, tehdit kaçınılmaz olduğunda gerektiği şekilde davranabiliriz. Ancak günümüzde karşılaştığımız bu tehdit görünmez ve tedavisi şu an için olmayan bir virüs olduğu için, sinir sistemimiz bu duruma karşı istediğimiz ve gerekli olan aksiyonu üretmekte başarısız oluyor. Yani yolda gördüğünüz vahşi bir köpekten kaçar gibi korona virüsünden kaçamıyoruz. Bu noktada sinir sistemimiz tehditle baş edebilmek için harekete geçmesine rağmen, bu enerjiyi tehditi elimine etmek için boşaltacağımız bir çözüm bulamıyor. Bu yüzden kolayca ajite olabildiğimiz gibi her gün her an kaygılı hissetmeye başlıyoruz. Hatta insanların panik halinde bu duruma cevap vermeye çalıştığını da görüyoruz. Korona virüsün yayılmaya başladığı dönemde, evine fazlaca yiyecek veya tuvalet kağıdı alan insanları görmüşsünüzdür. Hatta belki de kendiniz de bu şekilde davrandınız. Bu davranışlar yaşadığımız kaygıyı azaltmak için bulduğumuz yöntemlerden ibaret.
Değinmemiz gerek farklı bir konu ise, korona virüsünün bulaştığı insanların test olmaktan kaçınması. Çünkü sosyal bir canlı olduğumuz için diğer insanlar tarafından dışlanacağımız korkusu verdiğimiz kararları etkiliyor. Bu durum da virüsün çok daha hızlı bir şekilde yayılmasına yol açabiliyor.
Peki bu durumda ne yapmalıyız?
Tehdit edici bir duruma uzun süre maruz kalmak, yanlış kararlar almamıza, diğer insanlarla tartışmamıza, bir grubu dışlamamıza yol açabilir.
Coronavirus kaygısının yarattığı etkilerden kaçınmak için birkaç ipucu vereceğim. Bunların ilki, güvende hissetmek için bize yakın olan insanlarla olan iletişimimizi koparmamalıyız. Yaşanılan strese karşı verebileceğimiz en önemli cevap sosyal etkileşimde bulunmaktır. Televizyonda, sosyal medyada özellikle sosyal izolasyonun önemli olduğu vurgulandı. Ancak buradaki sosyal izolasyon terimi aslında son derece yanlış kullanıldı. Sosyal izolasyon yerine fiziksel etkileşim denilebilirdi. Çünkü tehdit algıladığımız bu durumda stresle başa çıkmanın en önemli yolu sosyal açıdan izole olmamak ve çevremizdeki insanlarla iletişimimizi koparmamaktır.
Sinir sisteminin şimdiye kadar aktif edici ve sakinleştirici olarak iki tepkisinin olduğu düşünülmekteydi. Ancak son zamanlarda yapılan bir araştırmada “sosyal etkileşim”, sinir sisteminin üçüncü tepkisi olarak tanımlandı. Yani sinir sistemini, sosyal etkileşimi artıracak kadar, sosyal etkileşim arttığında da kendimizi sakinleştirecek kadar harekete geçirebiliriz. Sosyal etkileşim, fiziksel temas kurmadan da artırmamızın yöntemlerini aslında hepimiz biliyoruz. Özellikle video üzerinden insanlarla görüşebileceğimiz platformları kullanmalıyız.
Diğer bir yöntem ise kendinizi rahatlatmak için yapmak istediklerinizi yapmanız. Yani evinizi temizlemek, el temizleyicisi almak, maske almak gibi. Sağlığınızı korumak için attığınız bu adımlar daha aktif rol alarak sinir sisteminin yatışmasını sağlayacaktır. Ancak bu adımları atarken çevremizdeki insanlardan ipin ucunu kaçırdığımız söyleniyorsa onların bu söylediklerini dikkate alıp, eğer gerekiyorsa profesyonel bir yardım almanız gerekebilir. Özellikle daha önce ve güncel olarak obsesif kompulsif bozukluğu sorunu yaşadıysanız, bu durumun nüksetmemesi için bir psikolog ile görüşebilirsiniz.
Üçüncü yöntem ise aslında çok basit ama yapmakta en çok zorlanacağımız şey olabilir. Online olarak geçirdiğimiz vakti kısıtlamalıyız. Yani televizyondan veya sosyal medyadan maruz kaldığımız, gereksiz ve asılsız haberlerle olan etkileşimimizi azaltmalıyız. Çünkü bu asılsız haberler sinir sistemimizde gereksiz bir yük oluşturabilir. Tabiki bu durum doğru bilgilere ulaşmamızı engellememeli. Bu yüzden yazının altında doğru bilgileri edinebileceğiniz bazı linkler bırakıyorum.
Dördüncü olarak büyük kararlar almaktan mümkün olduğunca kaçınmalıyız. Çünkü uzun süreli tehdit algısının olduğu dönemlerde analitik düşünme yetimiz azalmaktadır. Bu durum da dürtüsel kararlar alarak daha stresli bir ortam yaratmamızı sağlayabilir.
Son olarak herkesin rahatça evinde uygulayabileceği bir yöntem vermek istiyorum. Her gün belirli bir süre vücudumuzu rahatlatmak için kendimize zaman ayırmalıyız. Bunu yapmak için yüzümüzdeki, çenemizdeki, omuzlarımızdaki, boynumuzdaki kasları rahatlatabiliriz. Çünkü sinir sistemimiz tehdit algısını hissettiğinde, vücudumuzda ilk aktifleşen ve gerilen kas grupları bu bölgelerdedir. Aktif bir şekilde bu bölgedeki kaslarımızı harekete geçirdiğimizde, sinir sistemimize iyi olduğumuzun mesajını iletmiş oluyoruz.
Umarım bu ipuçlarının hayatımıza olumlu bir etkisi olur ve kaygınızın azalmasını sağlar. Bu konu ile ilgili veya diğer psikolojik konularla ilgili sorularınız varsa yorum olarak yazmaktan çekinmeyin.