Kurtuluş Savaşı Sırasında Verilen Mücadele Ve Çekilen Sıkıntılar Nedir
Kurtuluş Savaşı öncesinde Türkiye'nin maddi ve mali durumu çok kötü bir durumdaydı. Osmanlı Devleti, maddi ve mali zorunluluklar nedeni ile zaman zaman kağıt para (banknot-kaime) çıkartmıştı. Ancak, çıkartılan kağıt paralar Birinci Dünya Savaşı yıllarının enflasyonist baskısı ve savaş uzadıkça ekonomideki mal darlığının daha da artması sonucu doğan aşırı fiyat artışları karşısında hızla değer kaybetmeye başlamıştı.
Yine bu yıllarda Türkiye'nin maddi ve mali durumu ve ekonomideki tıkanıklık ve darlık bütçeyi olumsuz yönde etkilemişti. Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin kapatılmasından bir gün önceki son toplantısında görüşülen ek ödenek kanun tasarısı görüşmelerinde İstanbul halkına ekmek sağlamak için İaşe Nazırlığını'nın üç milyon liralık ek ödenek sağlanması isteğine verilen bir cevapta Anadolu halkının büyük çoğunluğunun aç ve sefil olduğu, tarlalarda ancak dul, yetim ve ihtiyarların çalıştığı, hazinenin bomboş olduğu, borçlanma yolu ile para temininde bile güçlük çekildiği ifade edilmekteydi.
1919 mayısında gelirlerinin önemli bir bölümü Düyun-ı Umumiyye ve Tütün Rejisi idareleri gibi yabancı kökenli kuruluşların elindeydi. Bu nedenle devletin temel gelirlerinden olan vergi, harç ve diğer gelirlerden büyük bir kısmı bunların eliyle dış borç ödenmesi için toplanıyordu. Geri kalan gelirler ise savaş nedeniyle arada kaybolup gidiyordu.
Birikmiş Paralar
Milli Mücadele'nin başlangıcında maddi kaynakların bir kısmı Mustafa Kemal Paşa'nın maddi ve mali imkan temini için yaptığı çalışmalar sonucunda elde edildi. Mustafa Kemal Paşa, bu çalışmaları sonucunda ordunun desteğini sağladı. İkinci olarak, ordu komutanlığı yaptığı esnada yetiştirmiş olduğu atları 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa'ya satarak 5.000 altın lira temin etti ve bu parayı Samsun'a çıktıktan bir kaç ay sonra ihtiyacı olunca harcadı. Üçüncü olarak da Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele'yi örgütlemek için Anadolu'ya geçerken birlikte ***ürmekte olduğu karargah personelinin giderlerini karşılamak üzere Dahiliye Nezareti Örtülü Ödeneği'nden üç aylık ödenek olarak 25 bin lira temin etmişti. Zamanın Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey ve Emniyet Şube Müdürlerinden Raci Bey , yola çıkılacağı gün Bandırma vapuruna gelerek bu parayı makbuz karşılığı Mustafa Kemal'a verdiler. Mustafa Kemal, Samsun'a çıktıktan sonra bu parayla bir kaç ay idare etti. Ancak bazı yabancı yazarlar bu paranın azlığını ileri sürerek Mustafa Kemal'in Anadolu'ya geçerken Vahideddin'in kendisine bir ödenek vermediğini iddia etmektedirler. Dördüncü olarak, Amasya'da iken Erzurum'a gidinceye kadar geçen süre zarfında da hayatı boyunca biriktirmiş olduğu 800 lirayı kullandı. Fakat Erzurum Kongresi'nden sonra yeni kaynaklar bulmak gerekmişti. Çünkü kendisi ve beraberindekiler her türlü imkana sahip askerlik mesleğini bırakarak bütün maddi imkanlardan yoksun bir hale düşmüşlerdi.
Kongreleri Halk finanse etti
Mustafa Kemal, 3 Temmuz 1919'da Erzurum'a geldi. Erzurum Kongresi'ne gelen doğu vilayetlerine ait temsilcilerin yollukları, kendilerini seçen Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak cemiyetleri tarafından ödenmişti. Bu cemiyetler zamanın demekler kanunu hükümlerine göre kurulmuş olup gelirleri üyelerinin ödedikleri aidatlar ve halkın bağışlarından oluşuyordu. Kısacası Erzurum Kongresi delegelerinin yollukları halk tarafından ödenmişti. Nitekim kongrenin toplanması kararlaştırıldığı zaman cemiyetin Erzurum şubesi yapılacak harcamaların karşılanması için halkın bağışının artırılması yönünde bir karar almıştı. Bu yolla 1.500 lira toplandı. Ayrıca gelen delegelerin bir kısmı yer temininde güçlük çekilmesi nedeniyle Erzurumluların konaklarında kaldı.[9] Erzurum Kongresi bittikten sonra Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Sivas'a geçmeleri söz konusu olduğunda yine para meselesi bir sorun olarak ortaya çıktı.[10] Çünkü Erzurum Kongresi yapılmış, eldeki gelirler tümüyle kongrenin masraflarına harcanmıştı. Artık güçsüz kalan halktan da hemen o esnada destek almak imkansız olduğu gibi Heyet-i Temsiliyye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyelerinin de bu yola harcayacak hiç maddi imkanları yoktu. Çaresizlik içinde kalan cemiyet üyelerinin imdadına nihayet Heyet-i faale azasından emekli binbaşı Süleyman Bey yetişti. Onun hayatı boyunca biriktirmiş olduğu 900 lira ile yol ve iaşe masrafı, ulaşım aracı ve paşanın karargahının nakli yapıldı.
İşgal kuvvetleri ve Milli Mücadele'ye karşı olanlar, Erzurum Kongresi'nden sonra Sivas'ta toplanacak daha geniş kapsamlı bir kongreyi önlemek için türlü girişimlerde bulunurlarken Mustafa Kemal Paşa, bütün gücünü kongrenin bir an önce toplanmasına yöneltiyor, Sivas'a gönderilecek temsilcilerle ilgili her türlü yardımın esirgenmemesi için bütün komutanlara, valilere ve mülki amirlere haber gönderiyordu.
Erzurum Kongresi'nde uyguladığı gibi Sivas Kongresi'ne katılmak üzere gelen temsilcilerin masrafları da Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak cemiyetlerince ödendi. Bazı üyeler ise kendi imkanlarıyla kongreye katılarak maddi külfeti bir nebze azalttılar. Bütün güçlüklere, ulaşım yetersizliğine, pahalılığa, yolların güvensizliğine rağmen 19 ilden 36 temsilci kongreye katıldı. Ayrıca Sivas halkı da ellerinden gelen yardımı esirgemediler. Gelen temsilcileri barındırma ve ağırlama işini ise tek başına Sivas Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyesi Şekeroğlu İsmail Efendi üzerine aldı. Ancak bütün gayretlere rağmen kongre masraflarını karşılanmasında güçlük çekildi. Mustafa Kemal Paşa ve yanında bulunan askerlerin Erzurum'da ordu tarafından karavana masraflarının ödenmesine karşılık Sivas'ta bunun yapılmaması geçim ve beslenme meselelerinin ortaya çıkmasına, bu durum da Milli Mücadele'nin tamamen ve doğrudan doğruya Anadolu halkının desteğine dayandırılmasına sebep oldu.
Osmanlı Bankası’ndan borç
Mustafa Kemal ve beraberindekiler üç ayı aşkın bir süre Sivas'ta kaldıktan sonra Sivas'ta mevcut Amerikan Okulu'nun müdüründen otomobilleri için lastik ve benzin temin ettiler. Yolculuk için gerekli olan para ise Mazhar Müfit Kansu adına Osmanlı Bankası'ndan borç para alınarak temin edildi. Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Bankası'ndan para teminine karşı çıktı ise de bu para temin edilmeseydi yolda bütünüyle aç kalmak ihtimali vardı.
Bu şartlar altında 18 Aralık 1919'da Sivas'tan ayrılan Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler 27 Aralık 1919 günü Ankara'ya vardılar. Ankara'da halkın bağışları ve merkezi Ankara'da bulunan 20. Kolordu Komutanı Ali Fuad (Cebesoy) Paşa'nın desteğiyle ve milli bütünleşmenin en son halkası olan Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla ileride görüleceği üzere imkansızlıklar bir nebze bertaraf edildi.
Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'dan ayrılışından yedi buçuk ay geçtikten sonra Ankara'ya geldiği zaman 1.200 lirası vardı. Ankara'da bir hafta boyuna belediye tarafından ağırlandılar. Sonra Milli Mücadele'de büyük emeği geçen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Rıfat Efendi Ankara tüccarından altı bin lira toplayarak paşaya verdi. Bu paranın bin lira olduğunu söyleyen kaynaklar da vardır.
Anadolu'nun orta ve doğusunda maddi sıkıntı çekilirken, ilerlemekte olan Yunan kuvvetlerine karşı direnmeye çalışan Batı Anadolu'daki durum da iç açıcı değildi. Mesela 31 Temmuz 1919'da toplanan Balıkesir Kongresi'nde para konusuna ağırlık verilerek, kazalarda da Balıkesir'de olduğu gibi maliye örgütü ve levazım heyetlerinin kurulması kararlaştırılmıştı. Daha sonra toplanan Alaşehir ve Nazilli kongrelerinde de bu konularla ilgili ayrıntılı düzenlemeler yapılmıştır. Maddi ve mali kaynakların nasıl toplandığını gösteren bir örnek olması bakımından Nazilli Kongresi'nin kararlarından bazılarını gözden geçirirsek para temininin milli mücadele için çok önemli olduğu anlaşılır:
Bağış yapmayana ceza
''Savaşların ve Heyet-i Milliye'nin yerel giderinin karşılanması halkın vereceği para ve mal bağışlarının toplanmasına bağlıdır.
Her kişinin ne kadar bağışta bulunacağı, o kişinin parasal gücü konusunda ihtiyar heyetleri tarafından verilecek bilgilere dayanılarak Heyeti Milliye tarafından belirlenecektir.
Para ve mal toplama konusunda her türlü ferdi davranışlar engellenecektir.
Öngörülen bağışları yapmaktan kaçınanların cezaları Kuva-yı Milliye Kumandanları tarafından yerine getirilecektir.
İstenildiği zaman 100 lira bağışta bulunanlar gönderilmeyip işleri başında bırakılacaklardır. Ancak bu ayrıcalık üç ay için geçerli olacaktır.''
Kuva-yı Milliye'nin mali kaynakları ile yapısı arasında yakın bir ilişki vardı. Kuva-yı Milliye'nin yapısı ve mali kaynaklardan yararlanışı, hiç şüphesiz komutanlarının kişilikleriyle yakından ilgilidir. Herhangi bir Kuva-yı Milliye birliğinin komutanı eşkıyalıktan gelme ise beraberindekiler de ona göre oluyor, gönüllülerin komutanı ise ona göre belli bir özellik taşıyordu, Biri eşkıyalıktan kalma alışkanlıkla, mücadele için gerekli parayı halktan zorla almakta kendisini haklı görürken, diğeri halktan düzenli olarak topladığı parayı yine bir düzen içinde harcamak durumundaydı
Kaynak sağlamak için muhtelif yolların denendiği görülmektedir, Mesela Çerkez Etem, eski İzmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu kaçırarak, geri vermesi karşılığında 50,000 lira temin etmiş, bununla askerini uzun müddet beslemişti. Ayrıca Osmanlı Devleti'ne vergi veren halk, benzer şekilde ancak özellikle ilk zamanlar da gizli olarak ''nakdi ve ayni teberru" adıyla Kuva-yı Milliye'nin desteklenmesi için para ve mal vermekte yükümlü tutuluyordu. Bunun adı bağıştı ama herkes bu parayı belli ölçüde vermek zorunda tutulmuştu. Yukarıdaki örnekte belirtildiği üzere bazen zulüm ve haksızlıkla para toplandığı da olmuyor değildi. Bu durum bazen harcamalarda da kendini gösteriyordu. Çünkü her birliğin komutanı mahalli şartlara göre bol imkanlar içinde savaşıyor yada çok sıkıntılar çekebiliyordu. Bu durum ise bazı yerlerde Milli Mücadele'nin çığırından çıkmasına ve halkın ızdırap çekmesine neden olmuştu
Ancak bir süre sonra yukarıda belirtildiği üzere Nazilli Kongresi'nde alınan kararların benzerleriyle Kuva-yı Milliye'nin mali düzeninin kurulmaya çalışıldığı görülmektedir.
Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920'de çalışmalarına başladı. Ancak ilk beş ay çıkan çeşitli isyanların bastırılması ile geçti. Bu esnada mali kaynaklara son derece ihtiyaç duyulduğu halde zorunlu olarak gelir arttırıcı vergi kanunlarının çıkarılmasında yumuşak bir tutum izlendi. Bu tutum ise düzenli ordunun kurulmasını geciktirdi.
23 Eylül 1920 günü ''Tuz Resmi Kanunu" çıkarılarak verimli gelir artırıcı alanlarla ilgilenilmeye başlandı. Milli Mücadele'nin finansmanı konusunda da ciddi düzenlemelere gidildi.
Bu dönemde üç önemli gelir kaynağının kullanıldığını görüyoruz. Bunlardan birincisi Düyun-ı Umumiyye gelirleridir ki Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'un işgal edilmesi üzerine bir yandan meclisi Ankara'ya davet ederken bir yandan da Anadolu'daki gelir kaynaklarına el koymuş, Düyun-ı Umumiye ve Reji idarelerinin İstanbul'a ödeme yapmamaları ve mevcut gelirlerin Ankara'ya gönderilmesi için resmi ve askeri kurumlara telgraf çekmişti.
Büyük Millet Meclisi'nin ikinci geliri de eskiden beri var olan ve yeni çıkartılan kanunlarla toplanan vergilerdi. Bu vergilerden aşağıda inlenecek olan Tekalif-i Milliye vergisi en önemlilerindendir.
Üçüncü gelir kaynağı ise dış yardımlardır.
Büyük Millet Meclisi'nin açılışından II. İnönü Muharebesi'nin son günü olan 12 Nisan 1921 gününe kadar geçen yaklaşık bir yıl içinde toplam 109 kanun çıkarıldı. Bu kanunlardan 56 adedi, yani yansından fazlası mali kanunlar, 10 adedi de ekonomiyi düzenleyici, tüketimi azaltmayı ve üretimi artırmayı teşvik edici tedbirlerle ilgilidir. 56 Kanunun 30'u gelir, 26'sı gider kanunudur. Gider kanunlarının büyük çoğunluğunu bütçe ve avans kanunları teşkil etmektedir. Bu arada yukarında izah edildiği üzere Düyun-ı Umumiye İdaresi'nden de borç alındığı görülmektedir ki bu durum her iki tarafın da çıkarına işlemiştir.
Ancak hükümetin kurulduğu günden itibaren devlet geliri sayılabilecek her şeye el atıldığı halde mali işlerin düzene sokulabilmesi 1920 yılı sonlarını bulacaktı. Bu süre esnasında kuruluş safhasındaki Batı Ordusu'na hemen hiç bir yardım yapılamıyordu. Örneğin Batı cephesindeki orduya 1200 lira tahsis edildiği ve bu paranın üç ayda ödenmesi kararlaştırıldığı halde altı ay sonra bile bu paranın ödenmesi mümkün olmamıştı. İşte bu sıkıntılar nedeniyle bütçe yükünü hafifletmek için hükümetin tasarruf tedbirleri aldığını görülüyoruz. Bu tedbirler muvacehesinde memur yolluklarından belli oranlarda kesinti yapıldığı kış mevsiminde soba ve lamba masrafını azaltmak için öğlen tatili verilmeden resmi dairelerde çalışma yapılarak 10.30-16.30 arası günlük mesai uygulanmıştı. Yine bu nev'iden olarak telefon ve telgraf haberleşmesi kısıtlanmış, alkollü içki yapım ve ithali ve kullanılması yasaklanmış, aksi halde cezalandırma yöntemine gidilmiş, bazı eğlenceler ve özel harcamalara sınırlama getirilmiş ve cezai yükümlükler uygulanmıştı. Ayrıca bunlara ek olarak Hazine'ye ait bazı mallar da satılmıştı. Gelir artırıcı çalışmalar yapılmış, yeni vergi kanunları çıkarılmıştı.
Tekalif-i Milliye
23-30 Eylül 1920 günleri arasındaki bir haftalık süre içinde altı adet vergi kanunu çıkarıldı.[26] Devlete borcunu ödeyenlerin faiz borçlan affedildi. Vergi harç oranları arttırıldı. Vergiler; arazi, hayvan, bina, temettü, gümrük vs. gibilerle tütün, pazar vs. harçlar ve benzeri gelir kaynaklarından oluşuyordu. Ancak bütün bu çalışmalar git gide artan savaş giderlerini karşılayamıyordu. Bu nedenle giderleri karşılamak ve gelirleri belli esaslar altında toplayarak daha düzenli ve fazla gelir temin etmek maksadıyla 7/8 Ağustos 1921 'de Milli Mücadele'nin maddi ve mali kaynaklarının temininde önemli bir etkisi olan Tekalif-i Milliye Emirleri yayınlandı.
Başkomutanlık Kanunu ile başkomutan seçilen Büyük Millet Meclisi başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın çıkarmış olduğu Tekalif-i Milliye Emirlerine göre Türk halkı verebileceği her şeyini sınırlarını zorluyor ve cephelerdeki ordusuna veriyordu. Milli Mücadelenin maddi ve mali kaynaklarının elde edilmesi bakımından önemli olan Tekalif-i Milliye Emirleri kısaca şunları içermekteydi.
Bütün bu köklü tedbirlerle halkın bütünü cephede savaşan ordusu kadar fikren, hissen ve fiilen savaş ile ilgilenmek zorundaydı. Böylece büyük zaferlerin yolu açılmıştır. Nitekim yukarıdaki maddelerde ifadesini bulan çalışmalarıyla halktan toplanan mal, yine halk tarafından ve kendi araçlarıyla ordunun emrine veriliyordu ki, bu çalışmalar bedeni bir vergi türünü oluşturuyordu. Yine bu emirlerin uygulanması sayesinde Ankara ve Konya'da ordu hizmetine yönelik fabrikalar kurularak, esnafın, ordunun ihtiyacı olan cephane ve mühimmatı imal etmesi sağlanmıştı. Ayrıca ihracat arttırılmaya çalışılıyor ve silah temini için İstanbul'dan silah kaçırılıyor, muhtelif yerlerden silah satın alınıyordu.
Rus Yardımı
Erzurum Kongresi'nde kararlaştırılan ve Sivas Kongresi'nde aynen kabul edilen bir karara göre hiç bir ön şart sürmeden ve art niyet taşımadan eşit sayılan devletlerce iyi niyetle yapılacak yardımların kabulü karara bağlanmıştı.
Milli Mücadele'nin maddi ve mali kaynaklarından, dış ülkelerden alınan yardımlar arasında en önemlileri Sovyetler Birliği'nden gelen yardımlar, Hint Müslümanlarının yardımları ve Fransa'dan gelen dolaylı yardımlardır. Bunun yanında ufak çaplı da olsa Almanya, İtalya ve Bulgaristan'dan silah, cephane ve diğer araç gereçler çeşitli yollarla ve usullerle temin edilmiştir. Ancak kısaca en önemlilerini ele alacağız.
Mustafa Kemal Paşa Anadolu'ya geçtikten sonra bir Rus heyeti Havza'da onu ziyaret etmiş, halifeliği yıkması, komünizmi ilan etmesi, ortak düşmanları olan İngiltere ve diğer devletlere karşı Rusya'nın yanında yer alması karşılığında silah, cephane ve para yardımı yapacağını vaad etmişti.
Milli kuvvetlerin Anadolu'da başarı kazanması üzerine Ruslar, Kuva-yı Milliye ile ilişki kurmaya çalışmıştı. 1919 Ekiminde Ege bölgesine gelen bazı Sovyet ajanları, komünizm görüşünü yaymaları karşılığında Kuva-yı Milliyecilere para ve silah temin edeceklerini bildirmişlerdi.
Nihayet, Mustafa Kemal Paşa İstanbul hükümetine ve padişaha meydan okumaya başladıktan sonra Rusya'dan istediği top, tüfek, cephane ve altın rubleyi alabildi. Ancak Rusya, daha sonra Anadolu'da yapılan mücadelenin bir sınıf mücadelesi olmadığını ve komünizme fırsat tanımadığını görmüş ve olaylara müşterek menfaatler açısından bakmaya başlamıştı.
Sovyetler'den silah ve cephane temini yolunda ilk ciddi adım Halil Paşa'nın Atatürk'ün emriyle Rusya'ya gitmesiyle atılmıştı. Halil Paşa Temmuz 1920'de 100 bin lira değerindeki altınla Moskova'dan ayrılmıştı. Bundan sonra da 19 Temmuz 1920'de Ekonomi Bakanı Yusuf Kemal Bey ve Bekir Sami Bey bu maksada Moskova'ya gönderildi. Rusların komünizmi kabul ettirme ve toprak istekleri karşılığında silah verebileceklerini ileri sürmeleri, bu yoldaki gayretleri bir süre için daha akim bıraktı.[36] Ancak sonunda gerçeği görerek iki tarafın menfaatine olacağı düşüncesiyle Türkiye'ye yardım yapmayı kabul ettiler. İlk silah ve cephane yardımı kafilesi 1920 Eylülünde geldi. Daha sonra Moskova'dan dönmekte olan Yusuf Kemal Bey 6 Ekim 1920 günü beraberindeki bir milyon altın ruble ile Ankara'ya gelmiştir. Daha sonra Sovyet yöneticilerinin bu yardımı arttırdığı görülmektedir. Sovyet Rusya, Moskova Antlaşması'nın resmi metni dışında 10 milyon altın rublelik para yardımı yapmayı kabul etmesinden sonra bu paralan 1920 ve 1922 yıllarında çeşitli partiler halinde gönderilmiştir. 1920 yıllarında kurulmuş olan Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Feyzullah Hoca'nın çabaları ve Rusya'nın aracılığıyla Türkiye'ye gönderilen 100 milyon altın rublenin Rusya tarafından Türkiye'ye onda birinin verildiği söylenirse de bu ifade kesinlik kazanmamıştır.Bazı kaynaklar bunun kesin bir ifade ile doğruluğunu belirtir.
Fransız Yardımları
Anadolu'nun paylaşımında müttefikleriyle tam olarak anlaşmaya varamayan, Milli Mücadele karşısında Anadolu'yu boşaltmak zorunda kalan ve yine İngiltere, İtalya ve Yunanistan'a karşı Türkiye'yi desteklemeyi menfaatlerine uygun bulan Fransa, bu fikirlerden harekede 20 Ekim 1921 'de TBMM Hükümeti'yle Ankara Anlaşması'nı yaptı.
Ankara Antlaşması'nın tam metni içinde bulunmakla beraber, Fransız birlikleri Güney Anadolu'da işgal ettikleri yerlerden çekilirken Türklere karşı savaş araç ve gereçleri bırakmıştır.[Fransızlar, bıraktıkları 10 binin üzerinde silah, 1.500 sandıktan fazla cephane ve askeri malzemeden başka on adet uçağı, üç telsiz istasyonu, dört uçak motoru, 10 bin üniforma ve ayakkabı ve 2 bin atı da Türkiye'ye hediye etmişlerdi. Ayrıca antlaşma neticesinde Fransa piyasalarından silah ve cephane alma imkanı da doğdu ve bolca silah, cephane, top, tüfek ve araç alındı.
Hint Müslümanlarının yardımı
Bilindiği gibi I.Dünya Savaşı yıllarında bağımsız tek Müslüman Devleti Osmanlı Devleti idi ve aynı zamanda halifelik de Osmanlılarda devam ediyordu. Bu nedenle Osmanlı'nın durumu bütün Müslümanları ilgilendiriyordu.
Düinya Müslümanları arasında halifeliğe bağlılıklarını sürdürenlerin başında Hint Müslümanları geliyordu. Anadolu'nun işgali ise Osmanlı Devleti'ne ve halifeye karşı bir tehlike arz ediyordu. İşte Hint Müslümanları, bu ilgi ve sempatilerinin sonucu olarak Anadolu'daki mücadeleye yardım etmişlerdi. Ayrıca İngilizleri, protesto faaliyetleriyle tenkit etmişlerdi.
Nitekim Hint Müslümanlarının lideri Mevlana Muhammed Ali Han Anadolu'ya maddi yardımda bulunmak için bir yardım komitesi kurarak para toplamaya başladı. Merkezi Bombay'da bulunan Hindistan Hilafet Komitesi'nin (Indian Committee of the Calphate) açmış olduğu yardım kampanyası Müslüman Hintliler arasında büyük bir ilgiyle karşılandı. Bu şekilde Müderrisoğlu'na göre 125 bin İngiliz lirası toplanarak İtalya'da bulunan Cami Başkurt Bey aracılığıyla Ankara'ya ulaştırıldı.[43] Paraların daha fazla olduğu, ancak Türkiye'ye gelinceye kadar kayıplara uğradığı ve sadece 300 bin liranın ulaştığı da söylenir. Ayrıca Hindistan'ın sair mahallerinden ve başka kanallardan da yardımlar yapılmıştır.
Arşiv belgelerinden elde edilen dokümanlar ve makbuzlara göre ortaya çıkan bir gerçek var ki, Hindistan Hilafet Komitesi Anadolu'ya 357.082 İngiliz lirası değerindeki parayı Milli Mücadele'ye harcanması için göndermişti. Doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşa'ya gönderilen meblağ ise 122.000 İngiliz lirasıdır. Ayrıca muhtelif yerlerden de Mustafa Kemal Paşa'nın emrine 254.038 Türk lirası ve 8.250 İngiliz lirası para gönderilmiş olduğunu görüyoruz ki, bu iki kanaldan gelen paralardan sadece Mustafa Kemal Paşa'ya gelen paraların genel toplamı 1.035.608 Türk lirası ve 130.250 İngiliz lirasıdır.
Hindistan'dan gelen bu raporlar maliye kayıtlarına ve hazineye girmemiş, Mustafa Kemal Paşa'nın emrinde durmuş ve Osmanlı Bankası'nda muhafaza edilmiştir. Kurtuluş Savaşı'nın büyük taarruzu öncesindeki hazırlık döneminde çekilen mali sıkıntılara rağmen bu paraya el sürülmek istenmemiş, ancak bütün mali imkanlar tükenince Milli Müdafaa Vekili Kazım Özalp ve Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey'in önerisi ve Mustafa Kemal'in emriyle para geçici olarak Maliye'ye devredilmiş ve düşmanın çekilirken yaptığı tahribatın tamiri için 110 bin liralık bir kısmı köylülere dağıtılmak üzere cephe kumandanlığı emrine verilmişti. Zaferden sonra bu paralar tekrar Maliye tarafından tamamlanarak iade edilmiştir. Daha sonra bu para İş Bankası'na sermaye oluşturarak Türkiye'nin ekonomik hayatında büyük katkılan ve hizmetleri olmuştur.
Azeriler de unutulmaz
Yukarıda kısaca belirttiğimiz üzere Türkiye, İtalya, Bulgaristan, Avusturya, Almanya'dan da silah ve cephane satın alınmıştı. Mesela 1922 senesi başında İtalya'dan 4.310 mermi, 97 ton top barutu satın alındığına dair kayıtlara rastlamaktayız. Ayrıca yine İtalyanlar 10 binin üzerinde tüfek, yüze yakın top ve bir çok kamyon vermiştir.[48] Almanya'dan alınan silah ve cephane ise yurda getirilmedi. Bulgaristan ve Avusturya'dan da ne kadar silah alındığı kesin olarak bilinmemektedir.
Bu arada Azerbaycan bile kendisi de savaşın içinde olmasına rağmen Milli Mücadele'ye her türlü yardımı yapmıştır. Azerbaycan, Anadolu'ya 1 milyon ruble altın, 62 tank petrol, her ay üç vagon gazyağı göndemiştir. Bundan önce de para yardımı yapmışlardı. O devirde Azerbaycan Osmanlı bayrağı taşıyordu.
Kurtuluş Savaşı öncesinde Türkiye'nin maddi ve mali durumu çok kötü bir durumdaydı. Osmanlı Devleti, maddi ve mali zorunluluklar nedeni ile zaman zaman kağıt para (banknot-kaime) çıkartmıştı. Ancak, çıkartılan kağıt paralar Birinci Dünya Savaşı yıllarının enflasyonist baskısı ve savaş uzadıkça ekonomideki mal darlığının daha da artması sonucu doğan aşırı fiyat artışları karşısında hızla değer kaybetmeye başlamıştı.
Yine bu yıllarda Türkiye'nin maddi ve mali durumu ve ekonomideki tıkanıklık ve darlık bütçeyi olumsuz yönde etkilemişti. Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin kapatılmasından bir gün önceki son toplantısında görüşülen ek ödenek kanun tasarısı görüşmelerinde İstanbul halkına ekmek sağlamak için İaşe Nazırlığını'nın üç milyon liralık ek ödenek sağlanması isteğine verilen bir cevapta Anadolu halkının büyük çoğunluğunun aç ve sefil olduğu, tarlalarda ancak dul, yetim ve ihtiyarların çalıştığı, hazinenin bomboş olduğu, borçlanma yolu ile para temininde bile güçlük çekildiği ifade edilmekteydi.
1919 mayısında gelirlerinin önemli bir bölümü Düyun-ı Umumiyye ve Tütün Rejisi idareleri gibi yabancı kökenli kuruluşların elindeydi. Bu nedenle devletin temel gelirlerinden olan vergi, harç ve diğer gelirlerden büyük bir kısmı bunların eliyle dış borç ödenmesi için toplanıyordu. Geri kalan gelirler ise savaş nedeniyle arada kaybolup gidiyordu.
Birikmiş Paralar
Milli Mücadele'nin başlangıcında maddi kaynakların bir kısmı Mustafa Kemal Paşa'nın maddi ve mali imkan temini için yaptığı çalışmalar sonucunda elde edildi. Mustafa Kemal Paşa, bu çalışmaları sonucunda ordunun desteğini sağladı. İkinci olarak, ordu komutanlığı yaptığı esnada yetiştirmiş olduğu atları 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa'ya satarak 5.000 altın lira temin etti ve bu parayı Samsun'a çıktıktan bir kaç ay sonra ihtiyacı olunca harcadı. Üçüncü olarak da Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele'yi örgütlemek için Anadolu'ya geçerken birlikte ***ürmekte olduğu karargah personelinin giderlerini karşılamak üzere Dahiliye Nezareti Örtülü Ödeneği'nden üç aylık ödenek olarak 25 bin lira temin etmişti. Zamanın Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey ve Emniyet Şube Müdürlerinden Raci Bey , yola çıkılacağı gün Bandırma vapuruna gelerek bu parayı makbuz karşılığı Mustafa Kemal'a verdiler. Mustafa Kemal, Samsun'a çıktıktan sonra bu parayla bir kaç ay idare etti. Ancak bazı yabancı yazarlar bu paranın azlığını ileri sürerek Mustafa Kemal'in Anadolu'ya geçerken Vahideddin'in kendisine bir ödenek vermediğini iddia etmektedirler. Dördüncü olarak, Amasya'da iken Erzurum'a gidinceye kadar geçen süre zarfında da hayatı boyunca biriktirmiş olduğu 800 lirayı kullandı. Fakat Erzurum Kongresi'nden sonra yeni kaynaklar bulmak gerekmişti. Çünkü kendisi ve beraberindekiler her türlü imkana sahip askerlik mesleğini bırakarak bütün maddi imkanlardan yoksun bir hale düşmüşlerdi.
Kongreleri Halk finanse etti
Mustafa Kemal, 3 Temmuz 1919'da Erzurum'a geldi. Erzurum Kongresi'ne gelen doğu vilayetlerine ait temsilcilerin yollukları, kendilerini seçen Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak cemiyetleri tarafından ödenmişti. Bu cemiyetler zamanın demekler kanunu hükümlerine göre kurulmuş olup gelirleri üyelerinin ödedikleri aidatlar ve halkın bağışlarından oluşuyordu. Kısacası Erzurum Kongresi delegelerinin yollukları halk tarafından ödenmişti. Nitekim kongrenin toplanması kararlaştırıldığı zaman cemiyetin Erzurum şubesi yapılacak harcamaların karşılanması için halkın bağışının artırılması yönünde bir karar almıştı. Bu yolla 1.500 lira toplandı. Ayrıca gelen delegelerin bir kısmı yer temininde güçlük çekilmesi nedeniyle Erzurumluların konaklarında kaldı.[9] Erzurum Kongresi bittikten sonra Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Sivas'a geçmeleri söz konusu olduğunda yine para meselesi bir sorun olarak ortaya çıktı.[10] Çünkü Erzurum Kongresi yapılmış, eldeki gelirler tümüyle kongrenin masraflarına harcanmıştı. Artık güçsüz kalan halktan da hemen o esnada destek almak imkansız olduğu gibi Heyet-i Temsiliyye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyelerinin de bu yola harcayacak hiç maddi imkanları yoktu. Çaresizlik içinde kalan cemiyet üyelerinin imdadına nihayet Heyet-i faale azasından emekli binbaşı Süleyman Bey yetişti. Onun hayatı boyunca biriktirmiş olduğu 900 lira ile yol ve iaşe masrafı, ulaşım aracı ve paşanın karargahının nakli yapıldı.
İşgal kuvvetleri ve Milli Mücadele'ye karşı olanlar, Erzurum Kongresi'nden sonra Sivas'ta toplanacak daha geniş kapsamlı bir kongreyi önlemek için türlü girişimlerde bulunurlarken Mustafa Kemal Paşa, bütün gücünü kongrenin bir an önce toplanmasına yöneltiyor, Sivas'a gönderilecek temsilcilerle ilgili her türlü yardımın esirgenmemesi için bütün komutanlara, valilere ve mülki amirlere haber gönderiyordu.
Erzurum Kongresi'nde uyguladığı gibi Sivas Kongresi'ne katılmak üzere gelen temsilcilerin masrafları da Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak cemiyetlerince ödendi. Bazı üyeler ise kendi imkanlarıyla kongreye katılarak maddi külfeti bir nebze azalttılar. Bütün güçlüklere, ulaşım yetersizliğine, pahalılığa, yolların güvensizliğine rağmen 19 ilden 36 temsilci kongreye katıldı. Ayrıca Sivas halkı da ellerinden gelen yardımı esirgemediler. Gelen temsilcileri barındırma ve ağırlama işini ise tek başına Sivas Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyesi Şekeroğlu İsmail Efendi üzerine aldı. Ancak bütün gayretlere rağmen kongre masraflarını karşılanmasında güçlük çekildi. Mustafa Kemal Paşa ve yanında bulunan askerlerin Erzurum'da ordu tarafından karavana masraflarının ödenmesine karşılık Sivas'ta bunun yapılmaması geçim ve beslenme meselelerinin ortaya çıkmasına, bu durum da Milli Mücadele'nin tamamen ve doğrudan doğruya Anadolu halkının desteğine dayandırılmasına sebep oldu.
Osmanlı Bankası’ndan borç
Mustafa Kemal ve beraberindekiler üç ayı aşkın bir süre Sivas'ta kaldıktan sonra Sivas'ta mevcut Amerikan Okulu'nun müdüründen otomobilleri için lastik ve benzin temin ettiler. Yolculuk için gerekli olan para ise Mazhar Müfit Kansu adına Osmanlı Bankası'ndan borç para alınarak temin edildi. Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Bankası'ndan para teminine karşı çıktı ise de bu para temin edilmeseydi yolda bütünüyle aç kalmak ihtimali vardı.
Bu şartlar altında 18 Aralık 1919'da Sivas'tan ayrılan Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler 27 Aralık 1919 günü Ankara'ya vardılar. Ankara'da halkın bağışları ve merkezi Ankara'da bulunan 20. Kolordu Komutanı Ali Fuad (Cebesoy) Paşa'nın desteğiyle ve milli bütünleşmenin en son halkası olan Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla ileride görüleceği üzere imkansızlıklar bir nebze bertaraf edildi.
Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'dan ayrılışından yedi buçuk ay geçtikten sonra Ankara'ya geldiği zaman 1.200 lirası vardı. Ankara'da bir hafta boyuna belediye tarafından ağırlandılar. Sonra Milli Mücadele'de büyük emeği geçen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Rıfat Efendi Ankara tüccarından altı bin lira toplayarak paşaya verdi. Bu paranın bin lira olduğunu söyleyen kaynaklar da vardır.
Anadolu'nun orta ve doğusunda maddi sıkıntı çekilirken, ilerlemekte olan Yunan kuvvetlerine karşı direnmeye çalışan Batı Anadolu'daki durum da iç açıcı değildi. Mesela 31 Temmuz 1919'da toplanan Balıkesir Kongresi'nde para konusuna ağırlık verilerek, kazalarda da Balıkesir'de olduğu gibi maliye örgütü ve levazım heyetlerinin kurulması kararlaştırılmıştı. Daha sonra toplanan Alaşehir ve Nazilli kongrelerinde de bu konularla ilgili ayrıntılı düzenlemeler yapılmıştır. Maddi ve mali kaynakların nasıl toplandığını gösteren bir örnek olması bakımından Nazilli Kongresi'nin kararlarından bazılarını gözden geçirirsek para temininin milli mücadele için çok önemli olduğu anlaşılır:
Bağış yapmayana ceza
''Savaşların ve Heyet-i Milliye'nin yerel giderinin karşılanması halkın vereceği para ve mal bağışlarının toplanmasına bağlıdır.
Her kişinin ne kadar bağışta bulunacağı, o kişinin parasal gücü konusunda ihtiyar heyetleri tarafından verilecek bilgilere dayanılarak Heyeti Milliye tarafından belirlenecektir.
Para ve mal toplama konusunda her türlü ferdi davranışlar engellenecektir.
Öngörülen bağışları yapmaktan kaçınanların cezaları Kuva-yı Milliye Kumandanları tarafından yerine getirilecektir.
İstenildiği zaman 100 lira bağışta bulunanlar gönderilmeyip işleri başında bırakılacaklardır. Ancak bu ayrıcalık üç ay için geçerli olacaktır.''
Kuva-yı Milliye'nin mali kaynakları ile yapısı arasında yakın bir ilişki vardı. Kuva-yı Milliye'nin yapısı ve mali kaynaklardan yararlanışı, hiç şüphesiz komutanlarının kişilikleriyle yakından ilgilidir. Herhangi bir Kuva-yı Milliye birliğinin komutanı eşkıyalıktan gelme ise beraberindekiler de ona göre oluyor, gönüllülerin komutanı ise ona göre belli bir özellik taşıyordu, Biri eşkıyalıktan kalma alışkanlıkla, mücadele için gerekli parayı halktan zorla almakta kendisini haklı görürken, diğeri halktan düzenli olarak topladığı parayı yine bir düzen içinde harcamak durumundaydı
Kaynak sağlamak için muhtelif yolların denendiği görülmektedir, Mesela Çerkez Etem, eski İzmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu kaçırarak, geri vermesi karşılığında 50,000 lira temin etmiş, bununla askerini uzun müddet beslemişti. Ayrıca Osmanlı Devleti'ne vergi veren halk, benzer şekilde ancak özellikle ilk zamanlar da gizli olarak ''nakdi ve ayni teberru" adıyla Kuva-yı Milliye'nin desteklenmesi için para ve mal vermekte yükümlü tutuluyordu. Bunun adı bağıştı ama herkes bu parayı belli ölçüde vermek zorunda tutulmuştu. Yukarıdaki örnekte belirtildiği üzere bazen zulüm ve haksızlıkla para toplandığı da olmuyor değildi. Bu durum bazen harcamalarda da kendini gösteriyordu. Çünkü her birliğin komutanı mahalli şartlara göre bol imkanlar içinde savaşıyor yada çok sıkıntılar çekebiliyordu. Bu durum ise bazı yerlerde Milli Mücadele'nin çığırından çıkmasına ve halkın ızdırap çekmesine neden olmuştu
Ancak bir süre sonra yukarıda belirtildiği üzere Nazilli Kongresi'nde alınan kararların benzerleriyle Kuva-yı Milliye'nin mali düzeninin kurulmaya çalışıldığı görülmektedir.
Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920'de çalışmalarına başladı. Ancak ilk beş ay çıkan çeşitli isyanların bastırılması ile geçti. Bu esnada mali kaynaklara son derece ihtiyaç duyulduğu halde zorunlu olarak gelir arttırıcı vergi kanunlarının çıkarılmasında yumuşak bir tutum izlendi. Bu tutum ise düzenli ordunun kurulmasını geciktirdi.
23 Eylül 1920 günü ''Tuz Resmi Kanunu" çıkarılarak verimli gelir artırıcı alanlarla ilgilenilmeye başlandı. Milli Mücadele'nin finansmanı konusunda da ciddi düzenlemelere gidildi.
Bu dönemde üç önemli gelir kaynağının kullanıldığını görüyoruz. Bunlardan birincisi Düyun-ı Umumiyye gelirleridir ki Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'un işgal edilmesi üzerine bir yandan meclisi Ankara'ya davet ederken bir yandan da Anadolu'daki gelir kaynaklarına el koymuş, Düyun-ı Umumiye ve Reji idarelerinin İstanbul'a ödeme yapmamaları ve mevcut gelirlerin Ankara'ya gönderilmesi için resmi ve askeri kurumlara telgraf çekmişti.
Büyük Millet Meclisi'nin ikinci geliri de eskiden beri var olan ve yeni çıkartılan kanunlarla toplanan vergilerdi. Bu vergilerden aşağıda inlenecek olan Tekalif-i Milliye vergisi en önemlilerindendir.
Üçüncü gelir kaynağı ise dış yardımlardır.
Büyük Millet Meclisi'nin açılışından II. İnönü Muharebesi'nin son günü olan 12 Nisan 1921 gününe kadar geçen yaklaşık bir yıl içinde toplam 109 kanun çıkarıldı. Bu kanunlardan 56 adedi, yani yansından fazlası mali kanunlar, 10 adedi de ekonomiyi düzenleyici, tüketimi azaltmayı ve üretimi artırmayı teşvik edici tedbirlerle ilgilidir. 56 Kanunun 30'u gelir, 26'sı gider kanunudur. Gider kanunlarının büyük çoğunluğunu bütçe ve avans kanunları teşkil etmektedir. Bu arada yukarında izah edildiği üzere Düyun-ı Umumiye İdaresi'nden de borç alındığı görülmektedir ki bu durum her iki tarafın da çıkarına işlemiştir.
Ancak hükümetin kurulduğu günden itibaren devlet geliri sayılabilecek her şeye el atıldığı halde mali işlerin düzene sokulabilmesi 1920 yılı sonlarını bulacaktı. Bu süre esnasında kuruluş safhasındaki Batı Ordusu'na hemen hiç bir yardım yapılamıyordu. Örneğin Batı cephesindeki orduya 1200 lira tahsis edildiği ve bu paranın üç ayda ödenmesi kararlaştırıldığı halde altı ay sonra bile bu paranın ödenmesi mümkün olmamıştı. İşte bu sıkıntılar nedeniyle bütçe yükünü hafifletmek için hükümetin tasarruf tedbirleri aldığını görülüyoruz. Bu tedbirler muvacehesinde memur yolluklarından belli oranlarda kesinti yapıldığı kış mevsiminde soba ve lamba masrafını azaltmak için öğlen tatili verilmeden resmi dairelerde çalışma yapılarak 10.30-16.30 arası günlük mesai uygulanmıştı. Yine bu nev'iden olarak telefon ve telgraf haberleşmesi kısıtlanmış, alkollü içki yapım ve ithali ve kullanılması yasaklanmış, aksi halde cezalandırma yöntemine gidilmiş, bazı eğlenceler ve özel harcamalara sınırlama getirilmiş ve cezai yükümlükler uygulanmıştı. Ayrıca bunlara ek olarak Hazine'ye ait bazı mallar da satılmıştı. Gelir artırıcı çalışmalar yapılmış, yeni vergi kanunları çıkarılmıştı.
Tekalif-i Milliye
23-30 Eylül 1920 günleri arasındaki bir haftalık süre içinde altı adet vergi kanunu çıkarıldı.[26] Devlete borcunu ödeyenlerin faiz borçlan affedildi. Vergi harç oranları arttırıldı. Vergiler; arazi, hayvan, bina, temettü, gümrük vs. gibilerle tütün, pazar vs. harçlar ve benzeri gelir kaynaklarından oluşuyordu. Ancak bütün bu çalışmalar git gide artan savaş giderlerini karşılayamıyordu. Bu nedenle giderleri karşılamak ve gelirleri belli esaslar altında toplayarak daha düzenli ve fazla gelir temin etmek maksadıyla 7/8 Ağustos 1921 'de Milli Mücadele'nin maddi ve mali kaynaklarının temininde önemli bir etkisi olan Tekalif-i Milliye Emirleri yayınlandı.
Başkomutanlık Kanunu ile başkomutan seçilen Büyük Millet Meclisi başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın çıkarmış olduğu Tekalif-i Milliye Emirlerine göre Türk halkı verebileceği her şeyini sınırlarını zorluyor ve cephelerdeki ordusuna veriyordu. Milli Mücadelenin maddi ve mali kaynaklarının elde edilmesi bakımından önemli olan Tekalif-i Milliye Emirleri kısaca şunları içermekteydi.
Bütün bu köklü tedbirlerle halkın bütünü cephede savaşan ordusu kadar fikren, hissen ve fiilen savaş ile ilgilenmek zorundaydı. Böylece büyük zaferlerin yolu açılmıştır. Nitekim yukarıdaki maddelerde ifadesini bulan çalışmalarıyla halktan toplanan mal, yine halk tarafından ve kendi araçlarıyla ordunun emrine veriliyordu ki, bu çalışmalar bedeni bir vergi türünü oluşturuyordu. Yine bu emirlerin uygulanması sayesinde Ankara ve Konya'da ordu hizmetine yönelik fabrikalar kurularak, esnafın, ordunun ihtiyacı olan cephane ve mühimmatı imal etmesi sağlanmıştı. Ayrıca ihracat arttırılmaya çalışılıyor ve silah temini için İstanbul'dan silah kaçırılıyor, muhtelif yerlerden silah satın alınıyordu.
Rus Yardımı
Erzurum Kongresi'nde kararlaştırılan ve Sivas Kongresi'nde aynen kabul edilen bir karara göre hiç bir ön şart sürmeden ve art niyet taşımadan eşit sayılan devletlerce iyi niyetle yapılacak yardımların kabulü karara bağlanmıştı.
Milli Mücadele'nin maddi ve mali kaynaklarından, dış ülkelerden alınan yardımlar arasında en önemlileri Sovyetler Birliği'nden gelen yardımlar, Hint Müslümanlarının yardımları ve Fransa'dan gelen dolaylı yardımlardır. Bunun yanında ufak çaplı da olsa Almanya, İtalya ve Bulgaristan'dan silah, cephane ve diğer araç gereçler çeşitli yollarla ve usullerle temin edilmiştir. Ancak kısaca en önemlilerini ele alacağız.
Mustafa Kemal Paşa Anadolu'ya geçtikten sonra bir Rus heyeti Havza'da onu ziyaret etmiş, halifeliği yıkması, komünizmi ilan etmesi, ortak düşmanları olan İngiltere ve diğer devletlere karşı Rusya'nın yanında yer alması karşılığında silah, cephane ve para yardımı yapacağını vaad etmişti.
Milli kuvvetlerin Anadolu'da başarı kazanması üzerine Ruslar, Kuva-yı Milliye ile ilişki kurmaya çalışmıştı. 1919 Ekiminde Ege bölgesine gelen bazı Sovyet ajanları, komünizm görüşünü yaymaları karşılığında Kuva-yı Milliyecilere para ve silah temin edeceklerini bildirmişlerdi.
Nihayet, Mustafa Kemal Paşa İstanbul hükümetine ve padişaha meydan okumaya başladıktan sonra Rusya'dan istediği top, tüfek, cephane ve altın rubleyi alabildi. Ancak Rusya, daha sonra Anadolu'da yapılan mücadelenin bir sınıf mücadelesi olmadığını ve komünizme fırsat tanımadığını görmüş ve olaylara müşterek menfaatler açısından bakmaya başlamıştı.
Sovyetler'den silah ve cephane temini yolunda ilk ciddi adım Halil Paşa'nın Atatürk'ün emriyle Rusya'ya gitmesiyle atılmıştı. Halil Paşa Temmuz 1920'de 100 bin lira değerindeki altınla Moskova'dan ayrılmıştı. Bundan sonra da 19 Temmuz 1920'de Ekonomi Bakanı Yusuf Kemal Bey ve Bekir Sami Bey bu maksada Moskova'ya gönderildi. Rusların komünizmi kabul ettirme ve toprak istekleri karşılığında silah verebileceklerini ileri sürmeleri, bu yoldaki gayretleri bir süre için daha akim bıraktı.[36] Ancak sonunda gerçeği görerek iki tarafın menfaatine olacağı düşüncesiyle Türkiye'ye yardım yapmayı kabul ettiler. İlk silah ve cephane yardımı kafilesi 1920 Eylülünde geldi. Daha sonra Moskova'dan dönmekte olan Yusuf Kemal Bey 6 Ekim 1920 günü beraberindeki bir milyon altın ruble ile Ankara'ya gelmiştir. Daha sonra Sovyet yöneticilerinin bu yardımı arttırdığı görülmektedir. Sovyet Rusya, Moskova Antlaşması'nın resmi metni dışında 10 milyon altın rublelik para yardımı yapmayı kabul etmesinden sonra bu paralan 1920 ve 1922 yıllarında çeşitli partiler halinde gönderilmiştir. 1920 yıllarında kurulmuş olan Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Feyzullah Hoca'nın çabaları ve Rusya'nın aracılığıyla Türkiye'ye gönderilen 100 milyon altın rublenin Rusya tarafından Türkiye'ye onda birinin verildiği söylenirse de bu ifade kesinlik kazanmamıştır.Bazı kaynaklar bunun kesin bir ifade ile doğruluğunu belirtir.
Fransız Yardımları
Anadolu'nun paylaşımında müttefikleriyle tam olarak anlaşmaya varamayan, Milli Mücadele karşısında Anadolu'yu boşaltmak zorunda kalan ve yine İngiltere, İtalya ve Yunanistan'a karşı Türkiye'yi desteklemeyi menfaatlerine uygun bulan Fransa, bu fikirlerden harekede 20 Ekim 1921 'de TBMM Hükümeti'yle Ankara Anlaşması'nı yaptı.
Ankara Antlaşması'nın tam metni içinde bulunmakla beraber, Fransız birlikleri Güney Anadolu'da işgal ettikleri yerlerden çekilirken Türklere karşı savaş araç ve gereçleri bırakmıştır.[Fransızlar, bıraktıkları 10 binin üzerinde silah, 1.500 sandıktan fazla cephane ve askeri malzemeden başka on adet uçağı, üç telsiz istasyonu, dört uçak motoru, 10 bin üniforma ve ayakkabı ve 2 bin atı da Türkiye'ye hediye etmişlerdi. Ayrıca antlaşma neticesinde Fransa piyasalarından silah ve cephane alma imkanı da doğdu ve bolca silah, cephane, top, tüfek ve araç alındı.
Hint Müslümanlarının yardımı
Bilindiği gibi I.Dünya Savaşı yıllarında bağımsız tek Müslüman Devleti Osmanlı Devleti idi ve aynı zamanda halifelik de Osmanlılarda devam ediyordu. Bu nedenle Osmanlı'nın durumu bütün Müslümanları ilgilendiriyordu.
Düinya Müslümanları arasında halifeliğe bağlılıklarını sürdürenlerin başında Hint Müslümanları geliyordu. Anadolu'nun işgali ise Osmanlı Devleti'ne ve halifeye karşı bir tehlike arz ediyordu. İşte Hint Müslümanları, bu ilgi ve sempatilerinin sonucu olarak Anadolu'daki mücadeleye yardım etmişlerdi. Ayrıca İngilizleri, protesto faaliyetleriyle tenkit etmişlerdi.
Nitekim Hint Müslümanlarının lideri Mevlana Muhammed Ali Han Anadolu'ya maddi yardımda bulunmak için bir yardım komitesi kurarak para toplamaya başladı. Merkezi Bombay'da bulunan Hindistan Hilafet Komitesi'nin (Indian Committee of the Calphate) açmış olduğu yardım kampanyası Müslüman Hintliler arasında büyük bir ilgiyle karşılandı. Bu şekilde Müderrisoğlu'na göre 125 bin İngiliz lirası toplanarak İtalya'da bulunan Cami Başkurt Bey aracılığıyla Ankara'ya ulaştırıldı.[43] Paraların daha fazla olduğu, ancak Türkiye'ye gelinceye kadar kayıplara uğradığı ve sadece 300 bin liranın ulaştığı da söylenir. Ayrıca Hindistan'ın sair mahallerinden ve başka kanallardan da yardımlar yapılmıştır.
Arşiv belgelerinden elde edilen dokümanlar ve makbuzlara göre ortaya çıkan bir gerçek var ki, Hindistan Hilafet Komitesi Anadolu'ya 357.082 İngiliz lirası değerindeki parayı Milli Mücadele'ye harcanması için göndermişti. Doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşa'ya gönderilen meblağ ise 122.000 İngiliz lirasıdır. Ayrıca muhtelif yerlerden de Mustafa Kemal Paşa'nın emrine 254.038 Türk lirası ve 8.250 İngiliz lirası para gönderilmiş olduğunu görüyoruz ki, bu iki kanaldan gelen paralardan sadece Mustafa Kemal Paşa'ya gelen paraların genel toplamı 1.035.608 Türk lirası ve 130.250 İngiliz lirasıdır.
Hindistan'dan gelen bu raporlar maliye kayıtlarına ve hazineye girmemiş, Mustafa Kemal Paşa'nın emrinde durmuş ve Osmanlı Bankası'nda muhafaza edilmiştir. Kurtuluş Savaşı'nın büyük taarruzu öncesindeki hazırlık döneminde çekilen mali sıkıntılara rağmen bu paraya el sürülmek istenmemiş, ancak bütün mali imkanlar tükenince Milli Müdafaa Vekili Kazım Özalp ve Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey'in önerisi ve Mustafa Kemal'in emriyle para geçici olarak Maliye'ye devredilmiş ve düşmanın çekilirken yaptığı tahribatın tamiri için 110 bin liralık bir kısmı köylülere dağıtılmak üzere cephe kumandanlığı emrine verilmişti. Zaferden sonra bu paralar tekrar Maliye tarafından tamamlanarak iade edilmiştir. Daha sonra bu para İş Bankası'na sermaye oluşturarak Türkiye'nin ekonomik hayatında büyük katkılan ve hizmetleri olmuştur.
Azeriler de unutulmaz
Yukarıda kısaca belirttiğimiz üzere Türkiye, İtalya, Bulgaristan, Avusturya, Almanya'dan da silah ve cephane satın alınmıştı. Mesela 1922 senesi başında İtalya'dan 4.310 mermi, 97 ton top barutu satın alındığına dair kayıtlara rastlamaktayız. Ayrıca yine İtalyanlar 10 binin üzerinde tüfek, yüze yakın top ve bir çok kamyon vermiştir.[48] Almanya'dan alınan silah ve cephane ise yurda getirilmedi. Bulgaristan ve Avusturya'dan da ne kadar silah alındığı kesin olarak bilinmemektedir.
Bu arada Azerbaycan bile kendisi de savaşın içinde olmasına rağmen Milli Mücadele'ye her türlü yardımı yapmıştır. Azerbaycan, Anadolu'ya 1 milyon ruble altın, 62 tank petrol, her ay üç vagon gazyağı göndemiştir. Bundan önce de para yardımı yapmışlardı. O devirde Azerbaycan Osmanlı bayrağı taşıyordu.