Son konular

Kurtuluş Savaşında Cesaretin Önemi

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
51
Yaş
36
Coin
256,936
Kurtuluş Savaşında Cesaret,
Kurtuluş Savaşında Cesaretin Önemi nedir,
Kurtuluş Savaşında Cesaretin Önemi


Mustafa Kemal Atatürk vatanı ve milleti için canını feda etmekten kaçınmazdı. Çanakkale Savaşı esnasında Anafartalar Grubu Komutanı iken, hep en ön safta savaştı. Bu savaş sırasında Atatürk’e bir şarapnel parçası isabet etmiş, fakat sağ cebinde bulunan saati kendisini ölümden kurtarmıştı. Sakarya Savaşı sırasında atından düşmesi üzerine kaburga kemikleri kırılmıştı. Buna rağmen cepheden ayrılmamış, savaşı sedye üzerinden yönetmişti. Mensubu olduğu Türk Milleti’ni sonsuz bir aşkla seven Mustafa Kemal Atatürk, milleti için her türlü zorluğa katlanmış ve kendini ona adamıştır. Onun “Ben, gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milleti’ne canımı vereceğim.” sözü, vatan sevgisinin ve cesaretinin en güzel örneklerinden birisidir.

Atamızın cesareti Bağımsızlık Savaşı boyunca Türk askerlerine de cesaret vermiş, bu cesaretle büyük bir mucize gerçekleştirilmiştir. Cephede hep ön saflarda yer alan Atatürk, “Savaşta yağan mermi yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri ürkenlerden daha az ıslatır.” demektedir. Cephane ve asker gücü olarak son derece kısıtlı imkanlara sahip olan, yokluk ve fakirlik içindeki Türk Milleti, dünyanın gelişmiş ordularına karşı tarihi bir zafer kazanmıştır.

Atatürk’ün Bağımsızlık Savaşı’nda gösterdiği sayısız cesaret örneklerinden bir diğeri de Çanakkale Savaşı sırasında Conkbayırı’nda yaşanır:
9. Tümen’e bağlı 27. Alay’ın askerlerinin Conkbayırı’na doğru kaçtıklarını gören Mustafa Kemal, askerlerin önünü keserek sorar:
- Nereye gidiyorsunuz?
- Düşman geldi.
- Nerede?
Kaçan askerler 261 rakımlı tepeyi işaret ederler. Gerçekten de, düşman önünde hiçbir engel olmayan tepeye doğru yaklaşmaktadır. Mustafa Kemal’in yanında ise bir, iki subay ve kaçan erlerden başka hiç kimse yoktur. Kendi alayı hala Kocaçimen’dedir. Hemen kumandayı ele alarak emir verir:
- Düşmandan kaçılmaz.
- Cephanemiz yok.
- Cephanenizden daha güçlü süngünüz var.
- Süngü tak! Hücum!
- Hemen arkasından “Allah, Allah” sesleri bütün ovaya yayılır.
Kahraman Türk askeri süngüsüyle, boğaz boğaza düşmanla savaşır.45
İşte vatanımızı esaretten kurtaran bu asil ruh ve büyük cesarettir. Ve bu tarihi cesaret, tüm Türk Milleti’ne örnektir.

Kahraman Türk Ordusu’nun Mehmetçikleri her konuda olduğu gibi cesaret konusunda da Atamızı kendilerine örnek almaktadırlar.
Akılcı ve mantıklı davranmak
Atatürk hayatı boyunca hep akılcı davranan, aldığı kararlarda son derece mantıklı ve isabetli olan eşsiz bir devlet adamı idi. Atatürk kendisini izleyenlerin de akılcı ve mantıklı olmasına önem verirdi. Nitekim Atatürk ilke ve inkılapları da toplumsal ilerlemede, temel olarak akıl ve mantığı almıştı. Atatürk’ün şu sözü, Onun inkılâpçılığını, akıl ve mantığa verdiği değeri en güzel şekilde ifade etmektedir:
Bizim akıl, mantık ve zekâ ile hareket etmek, en büyük özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidir

Kararlı Olmak
Atatürk, kararlı ve mücadeleci bir liderdi. Güçlükler karşısında yılmayan, ümitsizliğe düşmeyen kişiliği ile çocukluğundan itibaren arkadaşlarının arasında öne çıkmıştı. Başarıya ulaşabilmek için azimli davranmak gerektiğini çok iyi biliyordu. Daha ilk gençlik yıllarında vatanı için yeni bir gelecek planlamış ve gösterdiği kararlılıkla adım adım bu planı gerçekleştirmiştir. Atamızın azmi ve kararlılığı tüm Türk Milleti’ne örnektir. Atamızın bu konudaki tavsiyeleri şu şekildedir:
Teşebbüslerin başarılı olması için çetin şartlara göğüs germek gereklidir.

Felaketler insanları daima daha azimkar, dinç hamlelere sevk eder.
Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe direnmek lazımdır.
Atatürk’ün azmini ve kararlılığını ortaya koyan bir örnek ise, daha Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında yaşanan bir olaydır:

Kurtuluş Savaşı’nın başladığı sırada Atatürk’e dediler ki:

- Nasıl mümkün olur? Ordu yok!
Atatürk hemen cevap verdi:
- Yapılır!
- İyi ama bunun için para lazım. O da yok?
- Bulunur!
- Diyelim ki bulduk, düşmanlarımız hem büyük hem de çoktur.
- Olsun, yenilir!60
Atamızın kararlılığını ve davasına olan bağlılığını ve inancını gözler önüne seren diğer bazı sözleri ise şu şekildedir:
Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız ve memleketi kurtaracağız.61
Terakki yolumuzun üstüne dikilmek isteyenleri ezip geçeceğiz.
Yenilik vadisinde duracak değiliz. Dünya müthiş bir süratle ilerliyor. Biz bu ahengin dışında kalabilir miyiz?62
Barışsever Olmak
“Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışını benimsemiş olan Atatürk, barışa önem veren bir liderdi. Ona göre tüm dünya ülkelerinin barışın korunması için itina etmesi gerekmekteydi. Atatürk’e göre, Türk Milleti dünya barışını sağlayabilecek, dünyaya huzur ve güven getirebilecek bir milletti. Yaşamı boyunca milletler arasında barışın temel olduğu bir ilişki kurmak için çaba harcadı. Bu çabalarına örnek olarak 1934′te imzalanan Balkan Antantı, 1937′de imzalanan Sadabat Paktı gösterilebilir. Atatürk’ün barışa verdiği önemin temelinde, insana duyduğu saygı ve sevgi vardı. Romanya Dış İşleri Bakanı ile yaptığı bir konuşmada insana ve insanların barış içinde yaşamaları gerektiği konusuna verdiği önemi şöyle belirtmiştir:

İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar kıymet veriyorsa, bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir.

Atatürk’e göre savaş ancak zaruri şartlar altında ve savunma amacıyla başvurulması gereken bir yöntemdi ve tüm milletler sorunlarını öncelikli olarak mutlaka barışcıl yollardan çözmeliydi.

Harp, zaruri ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur, milleti harbe götürünce vicdanımda azap duymamalıyım. ‘Öldüreceğiz’ diyenlere, ‘ölmeyeceğiz’ diyerek harbe girebiliriz. Lakin milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça harp bir cinayettir.64
Atatürk’ün önemle üzerinde durduğu barışseverlik Türk Milleti’nin özünde olan bir özelliktir. Türk Milleti tarihi boyunca adaleti ve hoşgörüsü ile fethettiği bütün topraklara huzur, güvenlik ve barış götürmüştür. Türk Milleti iradesi altındaki farklı ırk ve dinden insanlar, her zaman için Türk idaresinden hoşnut ve razı olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu bunun güzel bir örneğidir. Osmanlı sınırları içerisinde bulunan hiçbir bölge sömürge muamelesi görmemiş, yerel halkın razı olmayacağı, barışın zedeleneceği hiçbir uygulamada bulunulmamıştır.

- Sizin için orada da daima bir görev mevcuttu. Fakat Sofya Ateşemiliterliği’nde kalmanız daha önemli görüldüğü içindir ki, sizi orada bırakıyoruz.
Cevap verdim:
- Vatanın savunmasına ait fiili görevlerden daha önemli ve yüce görev olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken, ben Sofya’da ateşemiliterlik yapamam. Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrum isem, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz.
Bunun üzerine 19. Tümen Kumandanlığı’na atandım.65
Büyük Önder’in sorumluluğu üstlenmenin gerekliliği ve önemi üzerine diğer görüşleri ise şu şekildedir:

Sorumluluğu üzerine almak cesaret ve hevesi her işte en çok lazım olan huydur. Birçok insanlar, sorumluluğun başkalarında olduğunu bildikleri zaman, en cesur ve cüretkar olurlar; fakat eğer sorumluluk kendilerinde olursa, bu cesaret ve cüretin azaldığı ve çekingen oldukları görülür. Halbuki sorumluluğu bilerek, hesaplayarak üzerine alan insanlar, küçük ve büyük aldıkları işlerde başarı gösterirler.

Mustafa Kemal Atatürk de hayati konularda sorumluluğu tek başına üstlenerek, asla çekingenlik ve tereddüt göstermeyerek tüm Türk Milleti’ne örnek olmuştur. Vatansever insanlara da yakışan, her türlü maddi değeri kaybetmek, çeşitli sıkıntı ve zorluklara katlanmak uğruna da olsa vatanın ve milletin geleceği için yapılması gereken işlerde canı pahasına bir an bile duraksamamak, vatan hizmetinde tereddütsüz öne atılmak ve cesareti ile diğerlerine örnek olmaktır.

alıntı
 
Üst Alt