Kuva-yi Milliye Hareketleri Hakkında Bilgi
Kuva-yi Milliye Hareketleri
Kuva-yi Millliye harekatının coğrafi sınırı Gediz Nehri uzanımında Kula’dan güneye doğru Denizli-Köyceğiz hattı batısında kalan Güneybatı Anadolu kesimidir. Kronolojik açıdan ise,1. Bölümde gerekçisinin açıklandığı üzere, 15 Mayıs 1919 tarihinden 1. İnönü muharabesinin yapıldığı 6 Ocak 1921’e kadar olan zaman bölümünü kapsar.
“Kuva-yi Milliye” deyimi, Milli Mücadele’de iki kullanılmıştır. Birincisincisi,”ulusal kuvvetler”, yani “milis haşık ordusu” anlamındadır. Öteki anlamıysa geniş kapsamlı olup, Milli Mücadeleyi, bir bütün olarak belirtir. Silahlı halk kuvvetleriyle birlikte Mudafaayı hukuk ve Reddi İlhak kuruluşları, heyeti milliyeler, kongreler, Ankara’da kurulmuş olan Millet Meclisi ile, bunlara yardımcı olan bütün organlar ve ordu, Ulusal Kuvvetler, yani Kuva-yi Milliyeydi.
Bütün bu kuvvetlerin yarattıkları hareketin, galip devletlere mütareke ,imzalamış olan Osmanlı Devleti, ile hukuksal ve siyasal bir ilgisi yoktu. Başta ordu olmak üzere, Kuva-yı Milliye olarak adlandırılan kuvvetler, devlet kuvvetleri olmaktan çıkmış, ulusal mal olmuştu. Gerçektende her türlü hareket, ulusa dayanıyor ve onun adına yapılıyordu. Bu nedenle, Milli Mücadeleye katılan ve taraftar olan herkese “Kuva-yı Milliye” ya da “Millici” deniyordu.
Milli Mücadelemizin başlangici, klasik anlamda bir teşkilatlanma olmasa da, Kuva-yi Milliye ruhunun uyanişi, şahlanişi ile yurdumuzu işgal eden düşmanlara karşi milletin baş kaldirilmasi, mevzii mücadeleleri ve başarilari oluşturmaktadir. Bu mevzii başarilari Türk milletine, o günleri şartlarina göre gayet modern olan düzenli ordulara karşi, büyük imkansizliklari içerisinde dahi muharebe edilebilecegi fikrini, azmini, inancini vermiştir. Ümitsizlikler ümide dönüşmüştür. Zaten Türk’ün mayasinda, özünde var olan esir olarak yaşamaktansa ölmek yegdir inanci, Kuva-yi Milliyenin teşkili ile en mükemmel şekilde tekrar canlanmiş ve sonuçta, bu ruhla kurulan düzenli ordu ile kesin zafer gerçekleşmiştir.
Kuva-yi Milliye’nin amaçlarının başında hiç bir devletin ve Milletin egemenliğini kabul etmeyerek, Türk Milletinin kendi bayrağı altında yaşama hakkını ve bağımsızlığını oluşturmak gelmiştir.
İzmir’in işgali, Yunanlıların zalimce hareketleri, karşısında itilaf Devletlerinden ve Osmanlı hükümetinden hiç bir teşebbüs gelmediğini gören halk, kendi varlığını korumak amacıyla silahlandı.
Sadece yaşama haklarinin savunulmasi amaciyla yapilan bu hareketiyle yapilan bu hareketin meşru bir davraniş oldugu bütün millet ve ordu tarafindan kabul edildi.
Değişik kesimden gelme insanlardan oluşan karmaşık bir yapısı vardı. Saflarında ulusal çarpışmalara katılan gönüllülerin yanı sıra Kurtuluş savaşı öncesinde ve savaş sırasında askerlikten, adalatten kaçanlarda yer alıyordu. Komutanlarda; Demirci Mehmet, Yörük Ali gibi ünlü efelerden ipsiz Recep gibi eşkıya reislerine; Kuşçubaşı Eşref, parti pehlivan pios, komitacılardan emekli muvazzafı ordudan ayrılmış subaşları, yedek subaylardan, aydın ve eşraf kesimlerine kadar oldukça farklı bir yapı ve ayrılmak serbest olduğundan, mevcutların sayıları da sürekli değişiyordu.
Kuva-yi Milliye’ye karşi olan Birinci Divani Harbi örfi, yayimladigi idam listesinde başta 3. Ordudan azledilmiş Mustafa Kemal Paşa olmak üzere pek çok Kuva-yi Milliyeci subayin isimlerine yer veriyordu. Teşkilat, 13 Haziran 1919’da Yunanlilarin ve Rumlarin Bergama’yi işgal etmelerinden 48 saat sonra bir saldiri düzenleyerek işgalcileri bozguna ugratti. 16 Haziran 1919!da, daha önce(29 Mayis) Ayvalik bölgesinde başlayan ilk silahli milli mukavemeti organize etti.
Kuva-yi Milliye gerilla taktiği ile çalıştığı için Yunanlıların zayıf noktalarına sık sık baskınlar yaparak, bazen de cephe savaşlarıyla Yunanlılara korku salmaktaydı. Yunan işgal kuvvetleri komutanlığı, Venizelos’a gönderdiği bir raporda şöyle diyordu: “Tam bir Türk seferberliği ve kuvvetli bir Jöntürk teşkilatı karşısında bulunuyoruz. Her taraftan saldırıya uğrayarak her gün bir miktar arazi terk etmeye mecbur oluyoruz. Şayet derhal, hiç olmazsa bir tümen gönderilmeyecek olursa, pek yakında İzmir tehdit altında kalacaktır.” Bu ve bunun gibi raporlar Kuva-yi Milliye’nin 30 Hazirana kadar ki etkinliklerinin Yunanlılar üstünde ki korkutucu etkisini göstermeye yetmeyecek dir.
Ödemiş çevresinde Yunanlilarla savaşti, 28 Hazirana’da Balikkesir’de çevredeki vilayetlerin murahassirlarindan meydana gelen bir Kuva-yi Milliye kongresi toplandi. Özellikle Aydin’da meydana gelen kanli olaylarin Nazilli ilçesinde tekrarlanmasi Kuva-yi Milliyenin halk tarafindan desteklenmesine sebep oldu. Teşkilatin faliyeti sonucu, Yunanlilar, Denizli livasina gelemediler ve Nazilli Ilçesinden çekilmek zorunda kaldilar. 21 Temmuz 1919’da üçüncü kere kabineyi kuran Damat Ferit Paşa, Dahiliye nezareti yoluyla, Kuva-yi Milliye’nin dagitilmasi hakkinda bütün bölgelere telgraflarla emirler verdi.
Ama teşebbüs tepkiyle karşilandi; Denizli mutassarifi gönderdigi telgrafta, Kuva-yi Milliye’nin düşman saldirisina karşi koymaktan başka amaci olmayan bir savunma teşkilati oldugundan dagilmasinin degil desteklenmesinin gerektigini ve hükümet kuvvetinin onu dagitmaya gücü yetmeyecegini bildirdi; Denizli Kuva-yi Milliye teşkilatinin verdigi cevabi da buna ekledi. Bunun üzerine 23 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal Paşanin başkanligi altinda toplanan Erzurum Kongresinde “Kuva-yi Milliyeyi amil ve Milli iradeyi hakim kilmak esasi kabul edildi”
Çerkez Ethem yayımladığı beyannamesi ile halkı, askerleri ve subayları kandırmak istedi; fakat başarılı olamadı. Çünkü düşmanla bir olanları sözüne kimse inanmazdı.
Aralık 1920’de Miralay İsmet Bey’in batı cephesi komutanlığını üstlenmesinde sonra merkezi denetimden yoksun, başına buyruk Kuva-yi Milliye çetelerinin Yunan ordusunu yenemeyeceği düşünülerek düzenli ordu aşamasına geçilmesi kararlaştırıldı.
Bu karar direnen Kuva-yi Seyyare komutanı Çerkez Ethemin yenilgiye uğratılmasından sonra öteki Kuva-yi Milliye güçleri merkez yönetimin denetimine girdiler ve düzenli ordu birliklerine dönüştürüldüler.
Kuva-yi Milliye Hareketleri
Kuva-yi Millliye harekatının coğrafi sınırı Gediz Nehri uzanımında Kula’dan güneye doğru Denizli-Köyceğiz hattı batısında kalan Güneybatı Anadolu kesimidir. Kronolojik açıdan ise,1. Bölümde gerekçisinin açıklandığı üzere, 15 Mayıs 1919 tarihinden 1. İnönü muharabesinin yapıldığı 6 Ocak 1921’e kadar olan zaman bölümünü kapsar.
“Kuva-yi Milliye” deyimi, Milli Mücadele’de iki kullanılmıştır. Birincisincisi,”ulusal kuvvetler”, yani “milis haşık ordusu” anlamındadır. Öteki anlamıysa geniş kapsamlı olup, Milli Mücadeleyi, bir bütün olarak belirtir. Silahlı halk kuvvetleriyle birlikte Mudafaayı hukuk ve Reddi İlhak kuruluşları, heyeti milliyeler, kongreler, Ankara’da kurulmuş olan Millet Meclisi ile, bunlara yardımcı olan bütün organlar ve ordu, Ulusal Kuvvetler, yani Kuva-yi Milliyeydi.
Bütün bu kuvvetlerin yarattıkları hareketin, galip devletlere mütareke ,imzalamış olan Osmanlı Devleti, ile hukuksal ve siyasal bir ilgisi yoktu. Başta ordu olmak üzere, Kuva-yı Milliye olarak adlandırılan kuvvetler, devlet kuvvetleri olmaktan çıkmış, ulusal mal olmuştu. Gerçektende her türlü hareket, ulusa dayanıyor ve onun adına yapılıyordu. Bu nedenle, Milli Mücadeleye katılan ve taraftar olan herkese “Kuva-yı Milliye” ya da “Millici” deniyordu.
Milli Mücadelemizin başlangici, klasik anlamda bir teşkilatlanma olmasa da, Kuva-yi Milliye ruhunun uyanişi, şahlanişi ile yurdumuzu işgal eden düşmanlara karşi milletin baş kaldirilmasi, mevzii mücadeleleri ve başarilari oluşturmaktadir. Bu mevzii başarilari Türk milletine, o günleri şartlarina göre gayet modern olan düzenli ordulara karşi, büyük imkansizliklari içerisinde dahi muharebe edilebilecegi fikrini, azmini, inancini vermiştir. Ümitsizlikler ümide dönüşmüştür. Zaten Türk’ün mayasinda, özünde var olan esir olarak yaşamaktansa ölmek yegdir inanci, Kuva-yi Milliyenin teşkili ile en mükemmel şekilde tekrar canlanmiş ve sonuçta, bu ruhla kurulan düzenli ordu ile kesin zafer gerçekleşmiştir.
Kuva-yi Milliye’nin amaçlarının başında hiç bir devletin ve Milletin egemenliğini kabul etmeyerek, Türk Milletinin kendi bayrağı altında yaşama hakkını ve bağımsızlığını oluşturmak gelmiştir.
İzmir’in işgali, Yunanlıların zalimce hareketleri, karşısında itilaf Devletlerinden ve Osmanlı hükümetinden hiç bir teşebbüs gelmediğini gören halk, kendi varlığını korumak amacıyla silahlandı.
Sadece yaşama haklarinin savunulmasi amaciyla yapilan bu hareketiyle yapilan bu hareketin meşru bir davraniş oldugu bütün millet ve ordu tarafindan kabul edildi.
Değişik kesimden gelme insanlardan oluşan karmaşık bir yapısı vardı. Saflarında ulusal çarpışmalara katılan gönüllülerin yanı sıra Kurtuluş savaşı öncesinde ve savaş sırasında askerlikten, adalatten kaçanlarda yer alıyordu. Komutanlarda; Demirci Mehmet, Yörük Ali gibi ünlü efelerden ipsiz Recep gibi eşkıya reislerine; Kuşçubaşı Eşref, parti pehlivan pios, komitacılardan emekli muvazzafı ordudan ayrılmış subaşları, yedek subaylardan, aydın ve eşraf kesimlerine kadar oldukça farklı bir yapı ve ayrılmak serbest olduğundan, mevcutların sayıları da sürekli değişiyordu.
Kuva-yi Milliye’ye karşi olan Birinci Divani Harbi örfi, yayimladigi idam listesinde başta 3. Ordudan azledilmiş Mustafa Kemal Paşa olmak üzere pek çok Kuva-yi Milliyeci subayin isimlerine yer veriyordu. Teşkilat, 13 Haziran 1919’da Yunanlilarin ve Rumlarin Bergama’yi işgal etmelerinden 48 saat sonra bir saldiri düzenleyerek işgalcileri bozguna ugratti. 16 Haziran 1919!da, daha önce(29 Mayis) Ayvalik bölgesinde başlayan ilk silahli milli mukavemeti organize etti.
Kuva-yi Milliye gerilla taktiği ile çalıştığı için Yunanlıların zayıf noktalarına sık sık baskınlar yaparak, bazen de cephe savaşlarıyla Yunanlılara korku salmaktaydı. Yunan işgal kuvvetleri komutanlığı, Venizelos’a gönderdiği bir raporda şöyle diyordu: “Tam bir Türk seferberliği ve kuvvetli bir Jöntürk teşkilatı karşısında bulunuyoruz. Her taraftan saldırıya uğrayarak her gün bir miktar arazi terk etmeye mecbur oluyoruz. Şayet derhal, hiç olmazsa bir tümen gönderilmeyecek olursa, pek yakında İzmir tehdit altında kalacaktır.” Bu ve bunun gibi raporlar Kuva-yi Milliye’nin 30 Hazirana kadar ki etkinliklerinin Yunanlılar üstünde ki korkutucu etkisini göstermeye yetmeyecek dir.
Ödemiş çevresinde Yunanlilarla savaşti, 28 Hazirana’da Balikkesir’de çevredeki vilayetlerin murahassirlarindan meydana gelen bir Kuva-yi Milliye kongresi toplandi. Özellikle Aydin’da meydana gelen kanli olaylarin Nazilli ilçesinde tekrarlanmasi Kuva-yi Milliyenin halk tarafindan desteklenmesine sebep oldu. Teşkilatin faliyeti sonucu, Yunanlilar, Denizli livasina gelemediler ve Nazilli Ilçesinden çekilmek zorunda kaldilar. 21 Temmuz 1919’da üçüncü kere kabineyi kuran Damat Ferit Paşa, Dahiliye nezareti yoluyla, Kuva-yi Milliye’nin dagitilmasi hakkinda bütün bölgelere telgraflarla emirler verdi.
Ama teşebbüs tepkiyle karşilandi; Denizli mutassarifi gönderdigi telgrafta, Kuva-yi Milliye’nin düşman saldirisina karşi koymaktan başka amaci olmayan bir savunma teşkilati oldugundan dagilmasinin degil desteklenmesinin gerektigini ve hükümet kuvvetinin onu dagitmaya gücü yetmeyecegini bildirdi; Denizli Kuva-yi Milliye teşkilatinin verdigi cevabi da buna ekledi. Bunun üzerine 23 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal Paşanin başkanligi altinda toplanan Erzurum Kongresinde “Kuva-yi Milliyeyi amil ve Milli iradeyi hakim kilmak esasi kabul edildi”
Çerkez Ethem yayımladığı beyannamesi ile halkı, askerleri ve subayları kandırmak istedi; fakat başarılı olamadı. Çünkü düşmanla bir olanları sözüne kimse inanmazdı.
Aralık 1920’de Miralay İsmet Bey’in batı cephesi komutanlığını üstlenmesinde sonra merkezi denetimden yoksun, başına buyruk Kuva-yi Milliye çetelerinin Yunan ordusunu yenemeyeceği düşünülerek düzenli ordu aşamasına geçilmesi kararlaştırıldı.
Bu karar direnen Kuva-yi Seyyare komutanı Çerkez Ethemin yenilgiye uğratılmasından sonra öteki Kuva-yi Milliye güçleri merkez yönetimin denetimine girdiler ve düzenli ordu birliklerine dönüştürüldüler.