zeberus1234
Üye
Lawrence Alma-Tadema
Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında yaşamış başka büyük bir ressam, Lawrence Alma-Tadema 1836'da Hollanda'nın Dronryp kentinde doğmuş olsa da, ve Antwerp'deki Sanat Akademisi'nde Louis de Taeye ve Baron Henri Leys'den resim eğitimi almış olsa da, ve son olarak 1865'de Brüksel'e taşınıp neredeyse on yıl orada kaldıktan sonra ancak 1873'de artık otuz yedi yaşında iken İngiltere topraklarına ayak basmış olsa da, yine de sanat tarihlerine göre bir İngilizdir. Victoria döneminin en başarılı ressamı olarak tanıtılır bize. Gerçekten de daha yaşarken İngilizler ona sahiplenirler ve sanatçı 79 yaşında Kralice Victoria tarafından Sir ünvanıyla onurlandırılır.
Lawrence Alma-Tadema'nın resimlerinin çoğu klasisizme farklı bir bakış açısından anlatım verir. Ortam genelde Mısır, Yunan ve Roma dünyalarıdır. Sokakları, balkonları dolduran insanlar ise daha çok Victorian dönemin İngilizeridir. Onu klasik öncüllerinden ayıran en önemli nokta seçtiği konularının dinsel ya da mitolojik olmayışıdır. Sanatçı bağlı kaldığı klasik tini insanların gündelik yaşamlarına yansıtır, onun soylululuğunu ve dinginliğini sokaklarda, parklarda gezen insanlara yükler. Ancak resimlerini süsleyen alımlı kadınlar, görkemli manzaralar ve uçsuz bucaksız perspektifler onun klasiğin dinginliğinin yanısıra Romantizm'in coşkusundan da etkilendiğini gösterir. Resimlerinin tümünde de hayranlık verici uygulayımsal bir ustalık göze çarpar. Konusu ne olursa olsun tüm resimlerinde arkeolojik açıdan tam bir eksiksizlik ve neredeyse aşırı denilebilecek bir ayrıntıcılık vardır. Kuşkusuz sanatta, özellikle de resim sanatında, ayrıntıda aşırılık övgüye değer bir özelliktir, ve Alma-Tadema'nın bir tablosunda bir stadyum çizimi sırasında altı bin başla teker teker uğraşmış olması (stadyumun resimde görülen bölümüne bu kadar baş düşüyordu) olsa olsa tablosunun değerini arttırmıştır. İlkbahar (1895) için bir dergi şöyle diyordu:
“Renklerle, betilerle, devimlerle, mavi gökyüzüyle, mermerleriyle, ve incelikle çizilmiş yüzlerce aksesuarla olağanüstü bir resim … Sanatçı insanların tavırlarında ustalaştığı gibi yapıların görkeminde de ilerleme göstermiş görünüyor … Burada ‘taşkın bir şenliğin, içki içmenin, şehvet uyandırıcı oyunların hiçbir izi yok’; herşey baştan aşağı saygın, göz kamaştırıcı ve olağanüstü güzel.”
Sanatının erken bir döneminde onu etkilemiş olanlar arasında ünlü bir Mısırbilimci olan George Ebers de vardı, ve ondan aldığı esin ve bilgiyle başta Eski Mısır'da Geçmiş Zamanlar olmak üzere birçok Mısır sahnesi çizdi. Ancak İtalya'da Roma ve Pompeii'e yaptığı bir yolculuğun ardından eski Yunanistan ve Roma'da gündelik yaşam çizimleri yapıtlarında ağırlık kazandı. Dramatik sahnelerin yerini sıcak ve 'evcil' sahneler aldı. Rahat insanlarıyla, aydınlık bir güneş ışığının vurduğu beyaz mermerlerin üzerinde yer alan antik bir Roma’yı baştan kurmaya girişti. Alma-Tadema 400'ün üzerinde tanınan resim üretti. Yaşamı süresince İngiltere'de sayılan, sevilen ve halk arasında oldukça ün kazanmış bir ressam oldu. Resimleri karmaşık temalardan uzaktı. Aynı zamanda Victoran döneminin insanlara artık bıkkınlık veren ahlak dersleriyle de donatılmış değildi. Zaman zaman “ruhsuzluk”la eleştirildikleri oluyordu. Daha sonraları antik kostümlere bürünmüş Victorialılar çizdiği için de eleştirildi. Ancak tüm eleştiriler onun yaşadığı çağın en büyük ressamlarından biri olduğu olgusunu değiştirmedi. Bu olgunun değişmesi için yaşadığı çağın sona ermesi gerekiyordu. Ve Victoria dönemi biter bitmez sanatçının ünü de birden noktalandı. Birkaç yıl önce 10.000 pound gibi rakamlarla satılan resimleri artık müşteri bulamaz oldular, ya da 20 pound gibi ederlere satıldıkları oluyordu. Daha önceleri ona derin bir ilgi göstermiş olan Gal Prensi ve genç Winston Churchill’le dostluğu da bu dönemde beklenmedik bir sonla karşılaştı. Bir zamanlar onun ciddi bir savunucusu olan sanat eleştirmeni John Ruskin bile bu kez çekinmeden onun 19. yüzyılın en berbat ressamı olduğunu bildirdi. Başka bir eleştirmen de resimlerinin ancak “viski kutularını süsleyecek denli değerli” olduklarını düşünüyordu. Kısa bir süre için üzerine böyle spekülasyonlar yapıldıktan sonra, sanatçının tüm resimleri rafa kaldırıldı. Ve uzunca bir süre de bir daha görünmediler. 1973’e dek insanlar Alma-Tadema ve tablolarıyla ilgili hemen hemen hiçbir kaynağa rastlayamaz oldular. O yıl bir yaşamöyküsünün yayımına tanık oldu. Ama içinde resimlerinin renkli baskılarının da bulunduğu bir çalışma 1990 yılına dek yayımlanmadı. Alma-Tadema'nın 1912'deki ölümü de tıpkı doğumu denli sıradan bir olaydı. Aziz Paul Katedrali’nde Leighton, Millais ve Holman Hunt'un yanında toprağa verildi. Ölümünün hemen ardından daha da güçlenen karalamalara karşın bıraktığı izler hiç de küçümsenecek gibi değildi. Etkilediği sanatçılar arasında, John William Waterhouse başta olmak üzere, her biri kendi klasik dillerini geliştirmiş olan John Collier ve Amerikalı Elihu Vedder gibi sanatçılar da bulunur. Dekorasyon ve giyim kuşam konusundaki özeni ve inceliklere yönelik dikkati birçok film yönetmenini filmlerini yapmadan önce onun tablolarına başvurmaya götürdü ve Roma, Yunan ve Mısır dünyası bugünkü görünümünü bir ölçüde onun resimlerinden kazandı. Kendisi de yaşamının son yıllarında kendini tiyatro kostümüne ve sahne-çizimlerine vermişti.
Spring, 1894
Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında yaşamış başka büyük bir ressam, Lawrence Alma-Tadema 1836'da Hollanda'nın Dronryp kentinde doğmuş olsa da, ve Antwerp'deki Sanat Akademisi'nde Louis de Taeye ve Baron Henri Leys'den resim eğitimi almış olsa da, ve son olarak 1865'de Brüksel'e taşınıp neredeyse on yıl orada kaldıktan sonra ancak 1873'de artık otuz yedi yaşında iken İngiltere topraklarına ayak basmış olsa da, yine de sanat tarihlerine göre bir İngilizdir. Victoria döneminin en başarılı ressamı olarak tanıtılır bize. Gerçekten de daha yaşarken İngilizler ona sahiplenirler ve sanatçı 79 yaşında Kralice Victoria tarafından Sir ünvanıyla onurlandırılır.
Lawrence Alma-Tadema'nın resimlerinin çoğu klasisizme farklı bir bakış açısından anlatım verir. Ortam genelde Mısır, Yunan ve Roma dünyalarıdır. Sokakları, balkonları dolduran insanlar ise daha çok Victorian dönemin İngilizeridir. Onu klasik öncüllerinden ayıran en önemli nokta seçtiği konularının dinsel ya da mitolojik olmayışıdır. Sanatçı bağlı kaldığı klasik tini insanların gündelik yaşamlarına yansıtır, onun soylululuğunu ve dinginliğini sokaklarda, parklarda gezen insanlara yükler. Ancak resimlerini süsleyen alımlı kadınlar, görkemli manzaralar ve uçsuz bucaksız perspektifler onun klasiğin dinginliğinin yanısıra Romantizm'in coşkusundan da etkilendiğini gösterir. Resimlerinin tümünde de hayranlık verici uygulayımsal bir ustalık göze çarpar. Konusu ne olursa olsun tüm resimlerinde arkeolojik açıdan tam bir eksiksizlik ve neredeyse aşırı denilebilecek bir ayrıntıcılık vardır. Kuşkusuz sanatta, özellikle de resim sanatında, ayrıntıda aşırılık övgüye değer bir özelliktir, ve Alma-Tadema'nın bir tablosunda bir stadyum çizimi sırasında altı bin başla teker teker uğraşmış olması (stadyumun resimde görülen bölümüne bu kadar baş düşüyordu) olsa olsa tablosunun değerini arttırmıştır. İlkbahar (1895) için bir dergi şöyle diyordu:
“Renklerle, betilerle, devimlerle, mavi gökyüzüyle, mermerleriyle, ve incelikle çizilmiş yüzlerce aksesuarla olağanüstü bir resim … Sanatçı insanların tavırlarında ustalaştığı gibi yapıların görkeminde de ilerleme göstermiş görünüyor … Burada ‘taşkın bir şenliğin, içki içmenin, şehvet uyandırıcı oyunların hiçbir izi yok’; herşey baştan aşağı saygın, göz kamaştırıcı ve olağanüstü güzel.”
Sanatının erken bir döneminde onu etkilemiş olanlar arasında ünlü bir Mısırbilimci olan George Ebers de vardı, ve ondan aldığı esin ve bilgiyle başta Eski Mısır'da Geçmiş Zamanlar olmak üzere birçok Mısır sahnesi çizdi. Ancak İtalya'da Roma ve Pompeii'e yaptığı bir yolculuğun ardından eski Yunanistan ve Roma'da gündelik yaşam çizimleri yapıtlarında ağırlık kazandı. Dramatik sahnelerin yerini sıcak ve 'evcil' sahneler aldı. Rahat insanlarıyla, aydınlık bir güneş ışığının vurduğu beyaz mermerlerin üzerinde yer alan antik bir Roma’yı baştan kurmaya girişti. Alma-Tadema 400'ün üzerinde tanınan resim üretti. Yaşamı süresince İngiltere'de sayılan, sevilen ve halk arasında oldukça ün kazanmış bir ressam oldu. Resimleri karmaşık temalardan uzaktı. Aynı zamanda Victoran döneminin insanlara artık bıkkınlık veren ahlak dersleriyle de donatılmış değildi. Zaman zaman “ruhsuzluk”la eleştirildikleri oluyordu. Daha sonraları antik kostümlere bürünmüş Victorialılar çizdiği için de eleştirildi. Ancak tüm eleştiriler onun yaşadığı çağın en büyük ressamlarından biri olduğu olgusunu değiştirmedi. Bu olgunun değişmesi için yaşadığı çağın sona ermesi gerekiyordu. Ve Victoria dönemi biter bitmez sanatçının ünü de birden noktalandı. Birkaç yıl önce 10.000 pound gibi rakamlarla satılan resimleri artık müşteri bulamaz oldular, ya da 20 pound gibi ederlere satıldıkları oluyordu. Daha önceleri ona derin bir ilgi göstermiş olan Gal Prensi ve genç Winston Churchill’le dostluğu da bu dönemde beklenmedik bir sonla karşılaştı. Bir zamanlar onun ciddi bir savunucusu olan sanat eleştirmeni John Ruskin bile bu kez çekinmeden onun 19. yüzyılın en berbat ressamı olduğunu bildirdi. Başka bir eleştirmen de resimlerinin ancak “viski kutularını süsleyecek denli değerli” olduklarını düşünüyordu. Kısa bir süre için üzerine böyle spekülasyonlar yapıldıktan sonra, sanatçının tüm resimleri rafa kaldırıldı. Ve uzunca bir süre de bir daha görünmediler. 1973’e dek insanlar Alma-Tadema ve tablolarıyla ilgili hemen hemen hiçbir kaynağa rastlayamaz oldular. O yıl bir yaşamöyküsünün yayımına tanık oldu. Ama içinde resimlerinin renkli baskılarının da bulunduğu bir çalışma 1990 yılına dek yayımlanmadı. Alma-Tadema'nın 1912'deki ölümü de tıpkı doğumu denli sıradan bir olaydı. Aziz Paul Katedrali’nde Leighton, Millais ve Holman Hunt'un yanında toprağa verildi. Ölümünün hemen ardından daha da güçlenen karalamalara karşın bıraktığı izler hiç de küçümsenecek gibi değildi. Etkilediği sanatçılar arasında, John William Waterhouse başta olmak üzere, her biri kendi klasik dillerini geliştirmiş olan John Collier ve Amerikalı Elihu Vedder gibi sanatçılar da bulunur. Dekorasyon ve giyim kuşam konusundaki özeni ve inceliklere yönelik dikkati birçok film yönetmenini filmlerini yapmadan önce onun tablolarına başvurmaya götürdü ve Roma, Yunan ve Mısır dünyası bugünkü görünümünü bir ölçüde onun resimlerinden kazandı. Kendisi de yaşamının son yıllarında kendini tiyatro kostümüne ve sahne-çizimlerine vermişti.
Spring, 1894