Hodgkin lenfoma (HL) nedir?
Hodgkin lenfoma, lenfoid doku hücrelerinin monoklonal (tek tipin aşırı çoğalması) kanseri olup yüksek tedavi oranlarına sahip bir rahatsızlıktır. Bu hastalık üzerinde yapılan biyolojik ve klinik çalışmalar hastalığın klasik Hodgkin lenfoma ve nodüler lenfosit predominant hodgkin lenfoma
olmak üzere 2 temel kategoriye ayrılarak değerlendirilmesini sağlamıştır. Hodgkin lenfomanın patolojik incelemelerinde karakteristik olan B hücrelerinden köken alan “Reed-Sternberg hücreleri” tespit edilir.
Klasik hodgkin lenfoma bu lenf kanseri türünün yaklaşık olarak %95’inde tespit edilen hodgkin lenfoma türüdür. Bu kanserler genellikle servikal (boyun) bölgesinde lenf nodlarında başlama eğilimindedir. Hastalığın altında yatan neden kesin olarak bilinmemekle birlikte Epstein Barr virüsü ile enfekte olan kişilerde, otoimmün hastalıklarda ve bağışıklığı baskılanmış kişilerde Hodgkin lenfoma gelişimi için risk artışı söz konusudur.
Genellikle genç yetişkin yaş grubunda ortaya çıkan hodgkin lenfoma yaklaşık olarak %80 tedavi oranına sahiptir.
Non-Hodgkin lenfoma (NHL) nedir?
Lenfoid dokuda ortaya çıkan bir diğer kanser türü olan non-Hodgkin lenfoma bu dokunun içerisinde yer alan olgun B ve T lenf hücreleri ve bu hücrelerin oluşumunu sağlayan kök hücrelerden kaynaklanır.
Olgun B lenfositlerden kaynaklanan ve en sık olarak karşılaşılan NHL türleri arasında folliküler lenfoma, Burkitt lenfoma ve diffüz büyük B hücreli lenfoma, Mantle hücreli lenfoma, marjinal zone lenfoma ve primer (birincil) santral sinir sistemi lenfoması yer alır. T hücrelerinden kaynaklanan NHL arasında ise yetişkin t hücreli lenfoma ve mikozis fungoides türleri bulunur.
Bu farklı non-hodgkin lenfoma türleri için tedavi tümörün evresi, derecesi, kanserin tipi ve hasta ile ilgili faktörlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Non-hodgkin lenfoma en sık olarak 65-74 yaş aralığında kişilerde tespit edilir.
Lenfoma belirtileri nelerdir?
Lenfoma erken evrelerde her zaman belirti meydana getirmeyebilir. Hastalık ilerledikçe pek çok hastalığı taklit eden belirtiler oluşur ve hastalığın evresine göre bu belirtiler değişebilir. Bazen tek taraflı büyümüş bir bademcik ya da yumuşak deri altı nodülleri lenfoma tanısı alabilir. Bu lenf nodları vücudun birçok bölgesinde tespit edilebilir:
Boyun
Göğsün üst bölgesi
Koltuk altları
Mide
Kasık
Hastalığın erken evredeki bulgularının seçici olmaması nedeniyle lenfoma tanısı bazen gözden kaçabilir. Bu aşamada birçok belirti ve bulgu lenf nodu büyümesine eşlik edebilir:
Öksürük ve nefes darlığı
Bademcik şişmesi
Yüksek ateş
Gece terlemeleri
Halsizlik
Açıklanamayan kilo ve iştah kaybı
Karın bölgesi krampları
Kaşıntı
Kemik ağrısı
Dalakta büyüme
Alkol alımını takiben oluşan ağrı hissi
Lenfoma nedenleri nelerdir?
Lenf kanserinde lenfosit adı verilen hücreler, lenfoma hücresine dönüşür. Bu hücreler lenf bezleri ve diğer dokularda kontrolsüz biçimde çoğalarak kitleler oluşturur. Çoğu vakada hastalığın nedeni bilinemez. Ancak EBV ve HIV enfeksiyonları ile lenfoma arasında ilişki bulunmuştur. Aynı aileden birden fazla kişide lenfoma olduğunda genetik faktör olduğu da düşünülür. Lenfoma, bağışıklık sistemi bozulmuş insanlarda daha sık görülür. Benzen ve tarım ilaçları da hastalığın nedenleri arasında sayılır.
Çeşitli çevresel, enfeksiyöz ve genetik faktörler kişilerde lenfoma gelişimine zemin hazırlayabilir:
Mesleksel Maruziyet
Tarım alanında çalışan kişiler zararlı ot ve haşerelere karşı kullanılan herbisit ve pestisit kimyasallara maruz kalabilir. Bu maruziyet lenfoma gelişme riskinde artış ile ilişkilidir.
Enfeksiyöz Nedenler
Çeşitli mikroorganizmalar nedeniyle oluşan hastalıklar farklı türdeki lenfoma gelişimi ile ilişkilendirilmiştir. Helicobacter pylori adı verilen bakteri MALT (mukoza ilişkili lenfoid doku) lenfomaya, borrelia burgdorferi, chlamydia psittaci, campylobacter jejuni olarak isimlendirilen bakteriler, T hücre lenfotropik virüs yetişkin T hücreli lenfomaya, hepatit C virüsü lenfoplazmasitik lenfoma ya da diffüz büyük b hücreli lenfomaya, HHV8 virüsü ise primer efüzyon lenfoma ve Castleman hastalığına neden olabilir.
Bu mikroorganizmalar ve hastalıklar dışında uzun süreli lenfoid dokunun uyarılmasına neden olan Epstein Barr virüsü ve sitomegalovirüs gibi virüslerde de lenfoma gelişme riski söz konusudur.
İmmün (bağışıklık) Yetmezlik
HIV enfeksiyonu, organ transplantasyonu (nakli) sonrasında red gelişimini engellemek adına kullanılan ilaçlar ya da genetik olarak bağışıklık ile ilgili hastalıklara sahip kişilerde lenfoma meydana gelebilir.
Otoimmün Hastalıklar
Bağışıklık sisteminin kendi hücre ve dokularına karşı antikor ürettiği ve bu yapılarda harabiyete neden olduğu hastalıklar otoimmün hastalık olarak ifade edilir. İnflamatuar bağırsak hastalıkları (İBH), romatoid artrit ve Sjögren sendromu otoimmün hastalık sınıflaması içerisinde yer alan hastalıklardandır. İBH’de enteropati ilişkili lenfoma hastalığı ortaya çıkabilirken, romatoid artrit ve Sjögren sendromunda diffüz büyük b hücreli lenfoma gelişimi için bir risk söz konusudur.
Lenf bezi kanseri nasıl teşhis edilir?
Hastalar genellikle büyümüş lenf bezleri nedeni ile sağlık kuruluşlarına müracaat ederler. Ancak lenfoma pek çok hastalığı taklit edebileceği için erken evrelerde bu hastalığın tanısının atlanması söz konusu olabilir.
Hekimler çeşitli kan testleri istemekle beraber esas tanı koydurucu olan lenf bezi biyopsisidir. Biyopsi ile alınan parçada lenfoma hücreleri görülürse tanı konmuş olur. Hastalığın hangi evrede olduğunun anlaşılabilmesi için kemik iliği biyopsisi ve değişik radyolojik tetkikler yapılır. Akciğer grafisi, tomografi, MR ve PET yapılan tetkikler arasındadır. Büyüyen lenf bezlerinin sayısı ve dağılımı ve başka organ tutulumunun olup olmaması hastalığın evrelendirilmesinde çok önemlidir.
Doku biyopsisi sonucunun lenfoma olarak gelmesi halinde hastalığın vücudun hangi bölgesinde aktif olduğunun tespiti için PET/CT taraması gerçekleştirilir. Bu tetkikte hastaya radyolojik olarak işaretli florodeoksiglukoz (FDG) maddesi kullanılır. Hastalığın aktif olduğu dokularda enerji tüketimi çok yüksektir dolayısıyla içeriğinde şeker bulunan ve işaretli olan bu maddenin kullanımı sırasında alınan görüntüler ile vücudun hangi bölgesinde lenfoma hastalığı olduğu konusunda fikir sahibi olunabilir.
Lenfomaya tanısal yaklaşımın tamamlanmasının ardından tedavi planlamasına geçilmeden önce hastalığın evrelendirilmesi gereklidir.
Hem hodgkin hem de non hodgkin lenfomanın klinik evrelemesinde Ann Arbor evreleme sistemi kullanılır. B semptomları olarak adlandırılan geçmeyen ateş, son 6 ay içerisinde vücut ağırlığının %10’undan fazla kilo kaybı ve gece terlemelerinin varlığı klinik sınıflama içerisinde değerlendirilen parametreler arasında yer alır. Laktat dehidrogenaz ve diğer hastanın kanı incelenerek tespit edilen biyokimyasal analiz sonuçları, hastanın metabolik belirteçler ve ürik asit değeri de evreleme sürecinde incelenen parametreler dahilindedir.
Lenfomanın evreleri genel olarak şu şekildedir:
Evre 1
Tek bir lenf nodu bölgesinde ya da dalak, timus ya da geniz bölgesinde tek bir lenfoid yapıda veya lenf dışındaki tek bir bölgede tutulum söz konusudur.
Evre 2
Diyaframın aynı tarafında birden fazla lenf bezi bölgesi tutulur. Diyaframın aynı tarafında olmak üzere lenf nodu dışı tek bir organ ya da o bölgenin ve çevresindeki lenf bezlerinin tutulduğu lenfomalar da evre 2 olarak sınıflandırılabilir.
Evre 3
Diyaframın her iki tarafındaki lenf nodu bölgelerinin tutulduğu lenfoma evre 3 olarak sınıflandırılır. Bu tutuluma dalak tutulumu veya bölgesel bir lenf nodu dışı organ tutulumu eşlik edebilir.
Evre 4
Doku ve organlarda çok yaygın tutulum mevcuttur. Birden fazla odakta bir veya daha fazla lenf nodu dışı organ tutulumu tespit edilmesi halinde hastalık evre 4 olarak sınıflandırılır.
Lenf kanserinin tedavisi nasıl yapılır?
Lenf kanserinin tedavisi hematoloji-onkoloji servislerinde onkologlar tarafından yapılır. Modern kemoterapi ile lenfoma hastaları %70-80 oranında tedavi edilebilir. Hastalığın gidişatını etkileyen faktörler; hastalığın evresi, hastanın tedaviye yanıt verip vermemesi, lenfomanın tipi, lenfomanın tekrarlaması, beraberinde şeker hastalığı veya böbrek hastalığı olup olmamasıdır.
Lenfoma kanserinin tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçları tek başına ya da çeşitli kombinasyonlar şeklinde uygulanabilir. Bu ilaçlar kanser hücrelerinin ortadan kaldırılmasını ve çoğalmalarının engellenmesi amacıyla kullanılır. Lenfoma tedavisinde kullanılan kemoterapik ilaçlar hastalara genellikle göğüs bölgesinde yer alan büyük venöz damar yolundan verilir. Hodgkin lenfoma için kullanılan 3 temel kemoterapi rejimi mevcuttur.
ABVD rejimi, doxorubicin, bleomycin, vinblastine ve dacarbazine etken maddeli kemoterapi ilaçları içeren lenfoma tedavi rejimidir.
BEACOPP rejiminde bleomycin, etoposide, doxorubicin, siklofosfamid, vincristine, procarbazine ve prednisone ilaçları yer alır.
Hodgkin lenfoma hastalarında kullanılan bir diğer kemoterapi rejimi olan Stanford V içeriğinde, mechlorethamine, doxorubicin, vinblastine, vincristine, bleomycin, etoposide ve prednisone ilaçları kullanılır. Bu kemoterapi ilaç kombinasyonu ilerlemiş lenfoma olgularında tercih edilir.
Hodgkin lenfomada olduğu gibi non-hodgkin lenfoma için de kullanılan çeşitli kemoterapi ajanları mevcuttur. Çeşitli kategorilerde incelenen bu ilaçlar seçilirken hastalığın evresi ve tipi göz önünde bulundurulur.
Alkilleyici ajanlar, sürekli bölünen hücrelerin kalıtım materyali olan DNA’yı harabiyete uğratır. Bu ilaçların önemli bir yan etkisi lösemi gelişme riskini arttırmalarıdır.
Kortikosteroidler kanser hücrelerinin büyümesini engeller ve bulantı belirtisinin kontrolünde etkilidir.
Platin içerikli ilaçlar alkilleyici ajanlar ile benzer mekanizma ile etki gösterir ancak bu ilaçların kullanımı sonrasında lösemi gelişme riskinde bir artış söz konusu değildir.
Non-Hodgkin lenfomada kullanılan bir diğer ilaç sınıf olan pürin analogları kanser hücrelerinin metabolizmasını yavaşlatarak çoğalmalarını engelleyici özellik gösterir.
Antimetabolit ilaçlar kanser hücrelerinin DNA ve RNA’larınn yerine geçerek büyümelerini engelleme özelliğine sahiptir.
Non-Hodgkin lenfomanın agresif seyrettiği hastalarda, kombinasyon terapisi şeklinde uygulanan kemoterapötik ilaçlar R-CHOP rejimi olarak isimlendirilir. Rituximab, siklofosfamid, doxorubicin, vincristine ve prednizon bu rejim içerisinde yer alan ilaçları oluşturur.
Hastalara kemoterapi ile birlikte radyoterapi uygulanır. Kemoterapide kullanılan ilaçlar hastanın bağışıklık hücrelerini ve kan hücrelerini düşürebilir. Bu durumda hastaya kan nakli gibi destek tedavileri uygulamak da gerekebilir.
Lenfoma tedavisinde kemoterapi ve radyoterapi dışında başvurulan bir diğer tedavi yöntemi immünoterapidir. İmmünoterapide laboratuvar ortamında üretilen ve damar yoluyla vücuda enjekte edilen antikorlar, kanserli hücrelerin yerini belirleyerek onları yok etmeyi ya da gelişimlerini engellemeyi amaçlar. İmmünoterapi ile birlikte aynı zamanda kemoterapinin yan etkileri arasında yer alan bulantı ve kusmanın da azaltılması sağlanabilir.
Hedefe yönelik tedavi kapsamında değerlendirilen immünoterapi direkt olarak kanser hücrelerini hedef alır. İmmün modülatör ilaçlar, monoklonal antikorlar, proteasome inhibitörleri ve küçük molekül tedavileri non-hodgkin hastalarında kullanılan immünoterapi ilaç sınıfları arasında yer alır.
Lenfomanın tekrarlaması durumunda kemik iliği ve kök hücre nakline de sıklıkla başvurulur. Hastalığın nüksetmesi durumunda yüksek dozda kemoterapi uygulanması gerekir. Bu da kemik iliğine zarar vereceğinden kemoterapi öncesi hastanın kendisinden alınan kemik iliği, kemoterapi sonrası tekrar hastaya nakledilir. Kemik iliği tutulumu olan hastalarda ise aile yakınlarından da kemik iliği nakli gerçekleştirilebilir.
Lenfoma tedavisinin yan etkileri var mıdır?
Lenfoma tedavisi sonrasında ortaya çıkabilecek yan etkiler kullanılan kemoterapi ilacına, radyasyon verilmesine ya da yapılan cerrahi girişimlere göre değişkenlik gösterebilir. Tedavi planlamasında başvurulan kemoterapi ilaçları genel olarak kemik iliğini baskılar ve bu durum çeşitli kan hücrelerinin sayısının azalması ile sonuçlanır. Çoklu kemoterapi tedavileri hastalarda bulantı ve kusmayı arttırıcı etki yapabilir. Bu durumun önüne geçilmesi amacıyla hastalara bulantı önleyici serotonin reseptör antagonistleri veya benzodiazepin türevi ilaçlar reçetelendirilebilir.Doxorubicin ilacı kalp ile ilişkili yan etkileri ön planda olan bir ilaçtır ve kardiyotoksisite olarak tanımlanan yan etkiye neden olabilir. Vinkristin etken maddeli kemoterapi ilacı ise sinir dokusu üzerinde toksik etkilere sahip bir ilaçtır.
Kemoterapi ilaçlarında olduğu gibi radyoterapi uygulamaları sonrasında da lenfoma hastalarında birtakım yan etkiler ortaya çıkabilir. Radyoterapinin en önemli yan etkilerinden biri kalbin iç dokusunda fibrozise (bağ doku artışı) neden olarak hastanın kalp yetmezliği tablosuna girmesine neden olabilmesidir. Boyun ve mediasten (göğsün orta kısmı) bölgesinden radyoterapi alan hastalarda yan etki olarak hipotiroidizm ortaya çıkabilir.
Aynı zamanda radyoterapi ve sitotoksik (hücre öldürücü) kemoterapi uygulamaları sonrasında hastaların üreme sistemindeki dokularda fonksiyon kaybı ortaya çıkabilir. Bu durumun gelişebileceği tedavi uygulanan hastalarda ileri dönemde kullanılması amacıyla üreme hücrelerinin dondurulması tedavi sonrasında çocuk istemi bulunan kişiler için önemli bir seçenek olabilir.
Hodgkin lenfoma tedavisi sonrası ortaya çıkan sekonder (ikincil) kanserler bu hastalardaki tedavinin önemli bir yan etkisidir. Bu lenf kanseri türü hastalarında tedavi sonrasında en sık gelişen kanser, akciğer kanseridir. Akciğer kanseri dışında meme, çeşitli yumuşak doku sarkomları, pankreas kanseri ve tiroid kanseri de hodgkin lenfoma tedavisi sonrasında bu hastalarda ikincil olarak ortaya çıkabilecek kanser türleri arasında yer alır.
Lenfoma tedavisinin başarı ile sonuçlandığı hastalarda en sık olarak karşılaşılan belirti uzun bir süre boyunca devam eden halsizlik halidir. Bu durum non hodgkin lenfoma tanısı almış ve tedavi olmuş hastaların 3’te 2’sinde tespit edilir. Halsizlik genellikle tedavinin sonlanmasını takiben 1 yıl içerisinde gerileme eğilimindedir ancak bazı hastalarda bu durum daha uzun süreler de devam edebilir.
Lenfoma tedavisi sırasında ve sonrasında aşağıdaki bulgular ortaya çıkabilir:
Beyaz kan hücreleri (akyuvar, beyaz küre) düşüklüğü
Kırmızı kan hücreleri (alyuvar) düşüklüğü ve buna bağlı kansızlık
Ağızda yaralar
Bulantı, kusma, ishal
Kabızlık
İdrar kesesinde sorunlar
Kanlı işeme
Aşırı yorgunluk ve halsizlik
Ateş
Öksürük
Saç dökülmesi
Akciğer, kalp ve sinir sistemi problemleri
Lenf bezlerinde şişlik, uzun süren halsizlik ve belirtiler kısmında bahsettiğimiz diğer bulgulardan herhangi biri sizde veya yakınlarınızda varsa mutlaka bir uzman görüşü almanız gereklidir.
Hodgkin lenfoma, lenfoid doku hücrelerinin monoklonal (tek tipin aşırı çoğalması) kanseri olup yüksek tedavi oranlarına sahip bir rahatsızlıktır. Bu hastalık üzerinde yapılan biyolojik ve klinik çalışmalar hastalığın klasik Hodgkin lenfoma ve nodüler lenfosit predominant hodgkin lenfoma
olmak üzere 2 temel kategoriye ayrılarak değerlendirilmesini sağlamıştır. Hodgkin lenfomanın patolojik incelemelerinde karakteristik olan B hücrelerinden köken alan “Reed-Sternberg hücreleri” tespit edilir.
Klasik hodgkin lenfoma bu lenf kanseri türünün yaklaşık olarak %95’inde tespit edilen hodgkin lenfoma türüdür. Bu kanserler genellikle servikal (boyun) bölgesinde lenf nodlarında başlama eğilimindedir. Hastalığın altında yatan neden kesin olarak bilinmemekle birlikte Epstein Barr virüsü ile enfekte olan kişilerde, otoimmün hastalıklarda ve bağışıklığı baskılanmış kişilerde Hodgkin lenfoma gelişimi için risk artışı söz konusudur.
Genellikle genç yetişkin yaş grubunda ortaya çıkan hodgkin lenfoma yaklaşık olarak %80 tedavi oranına sahiptir.
Non-Hodgkin lenfoma (NHL) nedir?
Lenfoid dokuda ortaya çıkan bir diğer kanser türü olan non-Hodgkin lenfoma bu dokunun içerisinde yer alan olgun B ve T lenf hücreleri ve bu hücrelerin oluşumunu sağlayan kök hücrelerden kaynaklanır.
Olgun B lenfositlerden kaynaklanan ve en sık olarak karşılaşılan NHL türleri arasında folliküler lenfoma, Burkitt lenfoma ve diffüz büyük B hücreli lenfoma, Mantle hücreli lenfoma, marjinal zone lenfoma ve primer (birincil) santral sinir sistemi lenfoması yer alır. T hücrelerinden kaynaklanan NHL arasında ise yetişkin t hücreli lenfoma ve mikozis fungoides türleri bulunur.
Bu farklı non-hodgkin lenfoma türleri için tedavi tümörün evresi, derecesi, kanserin tipi ve hasta ile ilgili faktörlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Non-hodgkin lenfoma en sık olarak 65-74 yaş aralığında kişilerde tespit edilir.
Lenfoma belirtileri nelerdir?
Lenfoma erken evrelerde her zaman belirti meydana getirmeyebilir. Hastalık ilerledikçe pek çok hastalığı taklit eden belirtiler oluşur ve hastalığın evresine göre bu belirtiler değişebilir. Bazen tek taraflı büyümüş bir bademcik ya da yumuşak deri altı nodülleri lenfoma tanısı alabilir. Bu lenf nodları vücudun birçok bölgesinde tespit edilebilir:
Boyun
Göğsün üst bölgesi
Koltuk altları
Mide
Kasık
Hastalığın erken evredeki bulgularının seçici olmaması nedeniyle lenfoma tanısı bazen gözden kaçabilir. Bu aşamada birçok belirti ve bulgu lenf nodu büyümesine eşlik edebilir:
Öksürük ve nefes darlığı
Bademcik şişmesi
Yüksek ateş
Gece terlemeleri
Halsizlik
Açıklanamayan kilo ve iştah kaybı
Karın bölgesi krampları
Kaşıntı
Kemik ağrısı
Dalakta büyüme
Alkol alımını takiben oluşan ağrı hissi
Lenfoma nedenleri nelerdir?
Lenf kanserinde lenfosit adı verilen hücreler, lenfoma hücresine dönüşür. Bu hücreler lenf bezleri ve diğer dokularda kontrolsüz biçimde çoğalarak kitleler oluşturur. Çoğu vakada hastalığın nedeni bilinemez. Ancak EBV ve HIV enfeksiyonları ile lenfoma arasında ilişki bulunmuştur. Aynı aileden birden fazla kişide lenfoma olduğunda genetik faktör olduğu da düşünülür. Lenfoma, bağışıklık sistemi bozulmuş insanlarda daha sık görülür. Benzen ve tarım ilaçları da hastalığın nedenleri arasında sayılır.
Çeşitli çevresel, enfeksiyöz ve genetik faktörler kişilerde lenfoma gelişimine zemin hazırlayabilir:
Mesleksel Maruziyet
Tarım alanında çalışan kişiler zararlı ot ve haşerelere karşı kullanılan herbisit ve pestisit kimyasallara maruz kalabilir. Bu maruziyet lenfoma gelişme riskinde artış ile ilişkilidir.
Enfeksiyöz Nedenler
Çeşitli mikroorganizmalar nedeniyle oluşan hastalıklar farklı türdeki lenfoma gelişimi ile ilişkilendirilmiştir. Helicobacter pylori adı verilen bakteri MALT (mukoza ilişkili lenfoid doku) lenfomaya, borrelia burgdorferi, chlamydia psittaci, campylobacter jejuni olarak isimlendirilen bakteriler, T hücre lenfotropik virüs yetişkin T hücreli lenfomaya, hepatit C virüsü lenfoplazmasitik lenfoma ya da diffüz büyük b hücreli lenfomaya, HHV8 virüsü ise primer efüzyon lenfoma ve Castleman hastalığına neden olabilir.
Bu mikroorganizmalar ve hastalıklar dışında uzun süreli lenfoid dokunun uyarılmasına neden olan Epstein Barr virüsü ve sitomegalovirüs gibi virüslerde de lenfoma gelişme riski söz konusudur.
İmmün (bağışıklık) Yetmezlik
HIV enfeksiyonu, organ transplantasyonu (nakli) sonrasında red gelişimini engellemek adına kullanılan ilaçlar ya da genetik olarak bağışıklık ile ilgili hastalıklara sahip kişilerde lenfoma meydana gelebilir.
Otoimmün Hastalıklar
Bağışıklık sisteminin kendi hücre ve dokularına karşı antikor ürettiği ve bu yapılarda harabiyete neden olduğu hastalıklar otoimmün hastalık olarak ifade edilir. İnflamatuar bağırsak hastalıkları (İBH), romatoid artrit ve Sjögren sendromu otoimmün hastalık sınıflaması içerisinde yer alan hastalıklardandır. İBH’de enteropati ilişkili lenfoma hastalığı ortaya çıkabilirken, romatoid artrit ve Sjögren sendromunda diffüz büyük b hücreli lenfoma gelişimi için bir risk söz konusudur.
Lenf bezi kanseri nasıl teşhis edilir?
Hastalar genellikle büyümüş lenf bezleri nedeni ile sağlık kuruluşlarına müracaat ederler. Ancak lenfoma pek çok hastalığı taklit edebileceği için erken evrelerde bu hastalığın tanısının atlanması söz konusu olabilir.
Hekimler çeşitli kan testleri istemekle beraber esas tanı koydurucu olan lenf bezi biyopsisidir. Biyopsi ile alınan parçada lenfoma hücreleri görülürse tanı konmuş olur. Hastalığın hangi evrede olduğunun anlaşılabilmesi için kemik iliği biyopsisi ve değişik radyolojik tetkikler yapılır. Akciğer grafisi, tomografi, MR ve PET yapılan tetkikler arasındadır. Büyüyen lenf bezlerinin sayısı ve dağılımı ve başka organ tutulumunun olup olmaması hastalığın evrelendirilmesinde çok önemlidir.
Doku biyopsisi sonucunun lenfoma olarak gelmesi halinde hastalığın vücudun hangi bölgesinde aktif olduğunun tespiti için PET/CT taraması gerçekleştirilir. Bu tetkikte hastaya radyolojik olarak işaretli florodeoksiglukoz (FDG) maddesi kullanılır. Hastalığın aktif olduğu dokularda enerji tüketimi çok yüksektir dolayısıyla içeriğinde şeker bulunan ve işaretli olan bu maddenin kullanımı sırasında alınan görüntüler ile vücudun hangi bölgesinde lenfoma hastalığı olduğu konusunda fikir sahibi olunabilir.
Lenfomaya tanısal yaklaşımın tamamlanmasının ardından tedavi planlamasına geçilmeden önce hastalığın evrelendirilmesi gereklidir.
Hem hodgkin hem de non hodgkin lenfomanın klinik evrelemesinde Ann Arbor evreleme sistemi kullanılır. B semptomları olarak adlandırılan geçmeyen ateş, son 6 ay içerisinde vücut ağırlığının %10’undan fazla kilo kaybı ve gece terlemelerinin varlığı klinik sınıflama içerisinde değerlendirilen parametreler arasında yer alır. Laktat dehidrogenaz ve diğer hastanın kanı incelenerek tespit edilen biyokimyasal analiz sonuçları, hastanın metabolik belirteçler ve ürik asit değeri de evreleme sürecinde incelenen parametreler dahilindedir.
Lenfomanın evreleri genel olarak şu şekildedir:
Evre 1
Tek bir lenf nodu bölgesinde ya da dalak, timus ya da geniz bölgesinde tek bir lenfoid yapıda veya lenf dışındaki tek bir bölgede tutulum söz konusudur.
Evre 2
Diyaframın aynı tarafında birden fazla lenf bezi bölgesi tutulur. Diyaframın aynı tarafında olmak üzere lenf nodu dışı tek bir organ ya da o bölgenin ve çevresindeki lenf bezlerinin tutulduğu lenfomalar da evre 2 olarak sınıflandırılabilir.
Evre 3
Diyaframın her iki tarafındaki lenf nodu bölgelerinin tutulduğu lenfoma evre 3 olarak sınıflandırılır. Bu tutuluma dalak tutulumu veya bölgesel bir lenf nodu dışı organ tutulumu eşlik edebilir.
Evre 4
Doku ve organlarda çok yaygın tutulum mevcuttur. Birden fazla odakta bir veya daha fazla lenf nodu dışı organ tutulumu tespit edilmesi halinde hastalık evre 4 olarak sınıflandırılır.
Lenf kanserinin tedavisi nasıl yapılır?
Lenf kanserinin tedavisi hematoloji-onkoloji servislerinde onkologlar tarafından yapılır. Modern kemoterapi ile lenfoma hastaları %70-80 oranında tedavi edilebilir. Hastalığın gidişatını etkileyen faktörler; hastalığın evresi, hastanın tedaviye yanıt verip vermemesi, lenfomanın tipi, lenfomanın tekrarlaması, beraberinde şeker hastalığı veya böbrek hastalığı olup olmamasıdır.
Lenfoma kanserinin tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçları tek başına ya da çeşitli kombinasyonlar şeklinde uygulanabilir. Bu ilaçlar kanser hücrelerinin ortadan kaldırılmasını ve çoğalmalarının engellenmesi amacıyla kullanılır. Lenfoma tedavisinde kullanılan kemoterapik ilaçlar hastalara genellikle göğüs bölgesinde yer alan büyük venöz damar yolundan verilir. Hodgkin lenfoma için kullanılan 3 temel kemoterapi rejimi mevcuttur.
ABVD rejimi, doxorubicin, bleomycin, vinblastine ve dacarbazine etken maddeli kemoterapi ilaçları içeren lenfoma tedavi rejimidir.
BEACOPP rejiminde bleomycin, etoposide, doxorubicin, siklofosfamid, vincristine, procarbazine ve prednisone ilaçları yer alır.
Hodgkin lenfoma hastalarında kullanılan bir diğer kemoterapi rejimi olan Stanford V içeriğinde, mechlorethamine, doxorubicin, vinblastine, vincristine, bleomycin, etoposide ve prednisone ilaçları kullanılır. Bu kemoterapi ilaç kombinasyonu ilerlemiş lenfoma olgularında tercih edilir.
Hodgkin lenfomada olduğu gibi non-hodgkin lenfoma için de kullanılan çeşitli kemoterapi ajanları mevcuttur. Çeşitli kategorilerde incelenen bu ilaçlar seçilirken hastalığın evresi ve tipi göz önünde bulundurulur.
Alkilleyici ajanlar, sürekli bölünen hücrelerin kalıtım materyali olan DNA’yı harabiyete uğratır. Bu ilaçların önemli bir yan etkisi lösemi gelişme riskini arttırmalarıdır.
Kortikosteroidler kanser hücrelerinin büyümesini engeller ve bulantı belirtisinin kontrolünde etkilidir.
Platin içerikli ilaçlar alkilleyici ajanlar ile benzer mekanizma ile etki gösterir ancak bu ilaçların kullanımı sonrasında lösemi gelişme riskinde bir artış söz konusu değildir.
Non-Hodgkin lenfomada kullanılan bir diğer ilaç sınıf olan pürin analogları kanser hücrelerinin metabolizmasını yavaşlatarak çoğalmalarını engelleyici özellik gösterir.
Antimetabolit ilaçlar kanser hücrelerinin DNA ve RNA’larınn yerine geçerek büyümelerini engelleme özelliğine sahiptir.
Non-Hodgkin lenfomanın agresif seyrettiği hastalarda, kombinasyon terapisi şeklinde uygulanan kemoterapötik ilaçlar R-CHOP rejimi olarak isimlendirilir. Rituximab, siklofosfamid, doxorubicin, vincristine ve prednizon bu rejim içerisinde yer alan ilaçları oluşturur.
Hastalara kemoterapi ile birlikte radyoterapi uygulanır. Kemoterapide kullanılan ilaçlar hastanın bağışıklık hücrelerini ve kan hücrelerini düşürebilir. Bu durumda hastaya kan nakli gibi destek tedavileri uygulamak da gerekebilir.
Lenfoma tedavisinde kemoterapi ve radyoterapi dışında başvurulan bir diğer tedavi yöntemi immünoterapidir. İmmünoterapide laboratuvar ortamında üretilen ve damar yoluyla vücuda enjekte edilen antikorlar, kanserli hücrelerin yerini belirleyerek onları yok etmeyi ya da gelişimlerini engellemeyi amaçlar. İmmünoterapi ile birlikte aynı zamanda kemoterapinin yan etkileri arasında yer alan bulantı ve kusmanın da azaltılması sağlanabilir.
Hedefe yönelik tedavi kapsamında değerlendirilen immünoterapi direkt olarak kanser hücrelerini hedef alır. İmmün modülatör ilaçlar, monoklonal antikorlar, proteasome inhibitörleri ve küçük molekül tedavileri non-hodgkin hastalarında kullanılan immünoterapi ilaç sınıfları arasında yer alır.
Lenfomanın tekrarlaması durumunda kemik iliği ve kök hücre nakline de sıklıkla başvurulur. Hastalığın nüksetmesi durumunda yüksek dozda kemoterapi uygulanması gerekir. Bu da kemik iliğine zarar vereceğinden kemoterapi öncesi hastanın kendisinden alınan kemik iliği, kemoterapi sonrası tekrar hastaya nakledilir. Kemik iliği tutulumu olan hastalarda ise aile yakınlarından da kemik iliği nakli gerçekleştirilebilir.
Lenfoma tedavisinin yan etkileri var mıdır?
Lenfoma tedavisi sonrasında ortaya çıkabilecek yan etkiler kullanılan kemoterapi ilacına, radyasyon verilmesine ya da yapılan cerrahi girişimlere göre değişkenlik gösterebilir. Tedavi planlamasında başvurulan kemoterapi ilaçları genel olarak kemik iliğini baskılar ve bu durum çeşitli kan hücrelerinin sayısının azalması ile sonuçlanır. Çoklu kemoterapi tedavileri hastalarda bulantı ve kusmayı arttırıcı etki yapabilir. Bu durumun önüne geçilmesi amacıyla hastalara bulantı önleyici serotonin reseptör antagonistleri veya benzodiazepin türevi ilaçlar reçetelendirilebilir.Doxorubicin ilacı kalp ile ilişkili yan etkileri ön planda olan bir ilaçtır ve kardiyotoksisite olarak tanımlanan yan etkiye neden olabilir. Vinkristin etken maddeli kemoterapi ilacı ise sinir dokusu üzerinde toksik etkilere sahip bir ilaçtır.
Kemoterapi ilaçlarında olduğu gibi radyoterapi uygulamaları sonrasında da lenfoma hastalarında birtakım yan etkiler ortaya çıkabilir. Radyoterapinin en önemli yan etkilerinden biri kalbin iç dokusunda fibrozise (bağ doku artışı) neden olarak hastanın kalp yetmezliği tablosuna girmesine neden olabilmesidir. Boyun ve mediasten (göğsün orta kısmı) bölgesinden radyoterapi alan hastalarda yan etki olarak hipotiroidizm ortaya çıkabilir.
Aynı zamanda radyoterapi ve sitotoksik (hücre öldürücü) kemoterapi uygulamaları sonrasında hastaların üreme sistemindeki dokularda fonksiyon kaybı ortaya çıkabilir. Bu durumun gelişebileceği tedavi uygulanan hastalarda ileri dönemde kullanılması amacıyla üreme hücrelerinin dondurulması tedavi sonrasında çocuk istemi bulunan kişiler için önemli bir seçenek olabilir.
Hodgkin lenfoma tedavisi sonrası ortaya çıkan sekonder (ikincil) kanserler bu hastalardaki tedavinin önemli bir yan etkisidir. Bu lenf kanseri türü hastalarında tedavi sonrasında en sık gelişen kanser, akciğer kanseridir. Akciğer kanseri dışında meme, çeşitli yumuşak doku sarkomları, pankreas kanseri ve tiroid kanseri de hodgkin lenfoma tedavisi sonrasında bu hastalarda ikincil olarak ortaya çıkabilecek kanser türleri arasında yer alır.
Lenfoma tedavisinin başarı ile sonuçlandığı hastalarda en sık olarak karşılaşılan belirti uzun bir süre boyunca devam eden halsizlik halidir. Bu durum non hodgkin lenfoma tanısı almış ve tedavi olmuş hastaların 3’te 2’sinde tespit edilir. Halsizlik genellikle tedavinin sonlanmasını takiben 1 yıl içerisinde gerileme eğilimindedir ancak bazı hastalarda bu durum daha uzun süreler de devam edebilir.
Lenfoma tedavisi sırasında ve sonrasında aşağıdaki bulgular ortaya çıkabilir:
Beyaz kan hücreleri (akyuvar, beyaz küre) düşüklüğü
Kırmızı kan hücreleri (alyuvar) düşüklüğü ve buna bağlı kansızlık
Ağızda yaralar
Bulantı, kusma, ishal
Kabızlık
İdrar kesesinde sorunlar
Kanlı işeme
Aşırı yorgunluk ve halsizlik
Ateş
Öksürük
Saç dökülmesi
Akciğer, kalp ve sinir sistemi problemleri
Lenf bezlerinde şişlik, uzun süren halsizlik ve belirtiler kısmında bahsettiğimiz diğer bulgulardan herhangi biri sizde veya yakınlarınızda varsa mutlaka bir uzman görüşü almanız gereklidir.