Evlilik kararı almadan, “evet” demeden önce psikolojik olarak nasıl bir hazırlık yapmak gerekiyor? Çünkü birçok çiftte medeni hali evli iken ruh hali bekar kalabiliyor:
Kendi öz iradesiyle evlenme kararı almış bir kişinin kendisini evliliğe hazır hissediyor olduğunu düşünürüz, şu nokta da evliliğe hazır birey nasıl olur, bunu belirlemek bir bireyin evliliğe hazır olup olmadığını anlamasına daha fazla yardımcı olacaktır. Sağlıklı toplumun temelinin sağlıklı ailelerden oluştuğunu varsayarsak bu kararın önemini daha iyi kavrayabiliriz. Evlilik öncesi çift birbirlerinin hassas özelliklerini, bağ kurma, anlaşılma, güven duyma, sevgi, saygı gibi vazgeçilmez duygusal ihtiyaçlarının farkında olabilecek kadar birbirlerini tanıyan, çıkabilecek sorun karşısında ortak çözüm arayışına giden, birbirlerinin kararlarına saygı duyan bir birliktelikleri olması önemlidir. “Evet ben artık evlenmek istiyorum” diye düşünen bir kişi evlenmek istediği kişinin eşi olarak görmek istediği kişide ne aradığını biliyor olması önemlidir. Ne aradığı konusuysa daha çok kendi duygusal ya da fiziksel ihtiyaçlarıyla ilişkilidir. Bunların farkında olmak kişiyi doğru eş seçimine doğru yönlendirir. Elbette ki aradığı kriterler her zaman dört dörtlük tamamlanmasa da bir kişinin karar verirken evlilikte huzuru bulabileceğine inandığı kişiyi araması oldukça doğaldır. Zıt kutuplar yerine birbirine benzer eşlerin seçimi yapılan araştırmalarca da daha uyumlu ve mutlu devam ettiğini göstermektedir. Evliliğe hazır olmak için üç boyutta motivasyon gerekir; birincisi, kendi neslinin devamını getirme, kendini koruma arzusu ve haz almak olan biyolojik motivasyon, ikincisi, ikincisi; beğenilme, değerli hissetme, sevme ve sevilme, bağ kurma ile ilişkili psikolojik motivasyon, üçüncüsü ise, üçüncüsü ise; toplumsal kurallara uyum, sosyal beklentileri karşılama ve bununla bağlantılı olarak saygınlık kazanma hazzıdır.
Mutlu bir evliliğin sırrı aşkta mı yoksa mantıkta mı saklı?
Yaşamımızda her şeyin bir değişim içerisinde olduğunu düşündüğümüzde çok aşık olarak evlendiğimiz eşimize karşı duygularımızın da değişmesi dönüşmesini doğal karşılamalıyız. Elbette ki istenen değişim eşler için her daim yaşamaları mümkün olan pozitiflik, sevgi dolu ,birbirini anlayabilen ve gelişen olgun aşk içerisinde olmalarıdır. Fakat buna karşın sadece aşkın varlığıyla evlenmeden önce birbirlerinde ve ilişkilerinde ki problemleri görmezden gelme, evlilikle ilgili gerçeklikten uzak beklentilere girilmesi, çiftlerin huylarının birbirleriyle uyuşmadığının fark edilmesi ve aşkın her sorunu çözebileceğine dair inançlar ne yazık ki çiftlerin arasında ki, duygusal değişimin olumsuz yönde gitmesine neden oluyor. Çiftlerin birbirlerine duydukları aşkın, evliliklerini bozmak yerine geliştirme ve koruma yönünde olmalıdır, bu da sadece aşkla olabilecek bir durum değildir mutlaka mantığında devrede olması gerekir.
En büyük krizler ne zaman çıkıyor? Krizleri yenmek için ne yapmak gerekiyor?
En büyük krizler genel olarak bir sorun karşısında doğru iletişim tarzını belirleyememiş olmaktan çıkıyor. Mahşerin 4 atlısı olarak da bilinen ve krizle sonuçlanan bu ileitişim hataları şunlardır:
Suçlama:Mahşerin ilk atlısıdır ve saldırı amaçlıdır. Yakınmadan farklı olarak kişiliğe yönelik olumsuz eleştiri biçimindedir. “Sen her zaman sadece kendini düşünüyorsun, çok acımasızsın” gibi sözler bu iletişim hatasının göstergesidir. Bunun yerine; “Önceliklerini anlıyorum ve karşılanmamasından endişe ettiğini sanıyorum, benim senin için yapabileceğim bir şey var mı?” yaklaşımı eşi biraz daha empatik olmaya yönlendirebilir. Bir sıkıntımızı dile getirirken kişiliğe değil o kişinin bize nahoş gelen davranışına odaklanmalıyız , bir yandan bizim üzerimizde ki etkisini ifade ederken bir yandan da o nahoş davranışa götüren ihtiyacı anlamaya çalışmalıyız.
Savunma: Suçlanan ya da eleştirilen eş mutlaka kendisini savunarak tepki verir. Aslında savunma da bir nevi suçlamadır. “Sen arabayı buraya park etme ceza alabilirsin dediğin için ceza aldım, yoksa ceza almayacaktım kötüyü çağırdın” gibi bir söz suçlama içeren savunucu bir tarzdır. Bunun yerine “Senin uyarılarını daha çok dikkate almalıydım” sözü çatışmayı sonlandırabilir.
Duvar Örme: Suçlamalar, eleştirmeler, aşağılamalar zirve yaptığında bireyler kendisini kapatır ve aklından geçeni ifade etmez. Ancak bu bir kaçıştır ve sadece sorunun üzerini örtmektir ve sorun ilk fırsatta tekrar kendisini gösterecektir. Bunun yerine, tartışmaya mola vermek ve sakinleşildikten sonra devam edilmesi daha faydalı olacaktır.
Aşağılama: Laf sokma, iğneleme, küçümseme, alaycı konuşmalar iletişimdeki hijyeni bozar. “Senin kafan ancak bu kadar çalışır” gibi bir cümle yerine “Bu da güzel bir fikir, ancak her ihtimale karşın başka alternatifler de düşünmeye çalışalım, hangisini beğenirsek onu uygularız ne dersin?” gibi bir ifade iletişimi kurtaracaktır.
Kadın ve erkeklerin evlilik sırasında en çok sorun yaşadığı konular neler?
Evlilikteki en çok sorun, çoğunlukla ev işlerinin paylaşımı, çocuğun bakımı, para dengesi, aşkın bitmesi, güç savaşı nedenleriyle çıkıyor. Zaman zaman politik ve dini görüşlerin, inançların farklı olması da çatışma nedeni olduğu gibi evliliğin ilerleyen süreçlerinde bu çatışmalar azalıyor. Yine kıskançlık en büyük çatışma nedenlerinden birisidir. Kıskanan eşin diğer eşi engellemesi ya da suçlayıcı konuşmasıyla iletişim problemleri çıkıyor bu durumda ilişkinin uyumsuz bir hal almasına neden oluyor. Ortak keyifli vakit geçirememek, cinsel hayatın sekteye uğramasını da karşılaşılan diğer büyük çatışma konuları olarak görmekteyiz.
Evlilikte mutluluk ve için neler yapılmalı?
Evlilik ilişkisi bir yatırım aracı gibidir. İlişkiye ve çiftlerin birbirlerine yatırım yapması sağlıklı bir dengeyi koruma yoludur. Bunun için de yapılması gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Eşler kendi değerleri, hedefleri, sıkıntıları (birbirleriyle ilgili dahi olsa) ile ilgili konuştuklarında birbirlerini saygıyla dinlemeli.
Eşlerin birbirlerine güvenmeleri, birbirlerini terk etmeyeceklerini bilmelerini sağlayacak şekilde davranışlar sergilenmeli.
Eşler aynı zamanda kötü günlerde yan yana olacaklarından şüphe etmemeli ve birbirlerinin sırlarını tutabilecek dost ilişkisine de sahip olmalı.
Zihinsel olarak yakınlık hissetmeleri.
Birbirlerinin kişisel gelişimlerini desteklemeli, küçümsememeli.
Birbirlerine ait olduklarını hissettirmeli.
Birbirlerinin yanında güvende olduklarını hissettirmeli.
Birbirlerine olan sevgilerini hissettirmeli.
Birbirlerinin hatalarını kabul edip aşması için destek vermeli.
Düzenli bir cinsel yaşam.
Ortak aktiviteler.
Çiftlerin kendi ebeveynlerinin evlilik ilişkisinin dışında tutulması.
Daha fazla pozitif sözsüz mesaj kullanmak
Kullanılan sözsüz mesajlarda tutarlılık
Anlaşmazlıklar üzerinde daha fazla uzlaşmacı yönde tartışma
Bu maddelerin olmaması koşulunda; evlilik yaşamında bireyler kendilerini yetersiz, duygusal olarak huzursuz hisseder ve buna bağlı olarak da sorun çözme becerisinin azalması sonucunda da çiftler arasında öfke, düşmanlık, yetersiz iletişim ve alt seviyede bir duygusal paylaşıma neden olur. Mutlu bir evlilik, başarılı bir planlama ve çaba sonucu oluşturulmakla birlikte süreç içinde de korunması gereken bir kurumdur. Evlilik ilişkisi, iletişimi, uyumu, görev ve sorumlulukları kabullenmeyi de gerektirir.
Evliliklerde kritik dönemler var mıdır? Örneğin 6. ay, 5. yıl, 10 yıl vs gibi...
Böyle bir sayısal değer vermek doğru olmayabilir, evlilikteki yaşanmışlıkların evliliği yıpratıp geliştirdiğini düşündüğümüzde, bizim ilişki yaşımızın evliliğin kaçıncı yaşında olduğundan daha fazla önem kazandığını söyleyebiliriz. Bununla birlitke yapılan bazı araştırmalar, evliliğin ilk altı yılı içinde oluşturulan evlilik doyumu, ilk yıllara oranla oldukça azalmakta olduğunu, özellikle evliliğin birinci ve ikinci yıllarında önemli değişikliklerin meydana geldiğini belirtmektedir. Yine de yıllardan ziyade evlilikte ki belli dönemlere göz atabiliriz, örneğin evliliklerin ilk yıllarının uyum ve işbirliği kurabilme açısından ve ilişkiye dair farklı tutumların geliştirilebilmesi açısından en zor dönem olduğunu söyleyebiliriz. Bu zor dönem eşlerin birbirlerini ne kadar çabuk anlaması, tanıması, farklılıklarının farkında olması ve güvenmesi ile son bulur ve daha keyifli bir süreç başlar. Ancak evliliğin ilk yıllarında iletişimin olumsuz olması ve evlilik doyumunun olmaması ilişkinin geleceğinin pek de parlak olmadığı fikrini uyandırabilir. Belirli bir dönem sonra ebeveyn olma arzusu ve çocuk sahibi olunduktan sonraysa evlilik ilişkisi bir başka boyuta geçer, enerjinin çoğu çocuğa harcandığında eşler kendilerini değersiz önemsiz (birbirleri için) hissedebilir ve bu da evliliğin kalitesini bozabilir. Bunun olmaması için çiftlerin aralarında ki paylaşımlarını arttırmaları önemlidir.
Kendi öz iradesiyle evlenme kararı almış bir kişinin kendisini evliliğe hazır hissediyor olduğunu düşünürüz, şu nokta da evliliğe hazır birey nasıl olur, bunu belirlemek bir bireyin evliliğe hazır olup olmadığını anlamasına daha fazla yardımcı olacaktır. Sağlıklı toplumun temelinin sağlıklı ailelerden oluştuğunu varsayarsak bu kararın önemini daha iyi kavrayabiliriz. Evlilik öncesi çift birbirlerinin hassas özelliklerini, bağ kurma, anlaşılma, güven duyma, sevgi, saygı gibi vazgeçilmez duygusal ihtiyaçlarının farkında olabilecek kadar birbirlerini tanıyan, çıkabilecek sorun karşısında ortak çözüm arayışına giden, birbirlerinin kararlarına saygı duyan bir birliktelikleri olması önemlidir. “Evet ben artık evlenmek istiyorum” diye düşünen bir kişi evlenmek istediği kişinin eşi olarak görmek istediği kişide ne aradığını biliyor olması önemlidir. Ne aradığı konusuysa daha çok kendi duygusal ya da fiziksel ihtiyaçlarıyla ilişkilidir. Bunların farkında olmak kişiyi doğru eş seçimine doğru yönlendirir. Elbette ki aradığı kriterler her zaman dört dörtlük tamamlanmasa da bir kişinin karar verirken evlilikte huzuru bulabileceğine inandığı kişiyi araması oldukça doğaldır. Zıt kutuplar yerine birbirine benzer eşlerin seçimi yapılan araştırmalarca da daha uyumlu ve mutlu devam ettiğini göstermektedir. Evliliğe hazır olmak için üç boyutta motivasyon gerekir; birincisi, kendi neslinin devamını getirme, kendini koruma arzusu ve haz almak olan biyolojik motivasyon, ikincisi, ikincisi; beğenilme, değerli hissetme, sevme ve sevilme, bağ kurma ile ilişkili psikolojik motivasyon, üçüncüsü ise, üçüncüsü ise; toplumsal kurallara uyum, sosyal beklentileri karşılama ve bununla bağlantılı olarak saygınlık kazanma hazzıdır.
Mutlu bir evliliğin sırrı aşkta mı yoksa mantıkta mı saklı?
Yaşamımızda her şeyin bir değişim içerisinde olduğunu düşündüğümüzde çok aşık olarak evlendiğimiz eşimize karşı duygularımızın da değişmesi dönüşmesini doğal karşılamalıyız. Elbette ki istenen değişim eşler için her daim yaşamaları mümkün olan pozitiflik, sevgi dolu ,birbirini anlayabilen ve gelişen olgun aşk içerisinde olmalarıdır. Fakat buna karşın sadece aşkın varlığıyla evlenmeden önce birbirlerinde ve ilişkilerinde ki problemleri görmezden gelme, evlilikle ilgili gerçeklikten uzak beklentilere girilmesi, çiftlerin huylarının birbirleriyle uyuşmadığının fark edilmesi ve aşkın her sorunu çözebileceğine dair inançlar ne yazık ki çiftlerin arasında ki, duygusal değişimin olumsuz yönde gitmesine neden oluyor. Çiftlerin birbirlerine duydukları aşkın, evliliklerini bozmak yerine geliştirme ve koruma yönünde olmalıdır, bu da sadece aşkla olabilecek bir durum değildir mutlaka mantığında devrede olması gerekir.
En büyük krizler ne zaman çıkıyor? Krizleri yenmek için ne yapmak gerekiyor?
En büyük krizler genel olarak bir sorun karşısında doğru iletişim tarzını belirleyememiş olmaktan çıkıyor. Mahşerin 4 atlısı olarak da bilinen ve krizle sonuçlanan bu ileitişim hataları şunlardır:
Suçlama:Mahşerin ilk atlısıdır ve saldırı amaçlıdır. Yakınmadan farklı olarak kişiliğe yönelik olumsuz eleştiri biçimindedir. “Sen her zaman sadece kendini düşünüyorsun, çok acımasızsın” gibi sözler bu iletişim hatasının göstergesidir. Bunun yerine; “Önceliklerini anlıyorum ve karşılanmamasından endişe ettiğini sanıyorum, benim senin için yapabileceğim bir şey var mı?” yaklaşımı eşi biraz daha empatik olmaya yönlendirebilir. Bir sıkıntımızı dile getirirken kişiliğe değil o kişinin bize nahoş gelen davranışına odaklanmalıyız , bir yandan bizim üzerimizde ki etkisini ifade ederken bir yandan da o nahoş davranışa götüren ihtiyacı anlamaya çalışmalıyız.
Savunma: Suçlanan ya da eleştirilen eş mutlaka kendisini savunarak tepki verir. Aslında savunma da bir nevi suçlamadır. “Sen arabayı buraya park etme ceza alabilirsin dediğin için ceza aldım, yoksa ceza almayacaktım kötüyü çağırdın” gibi bir söz suçlama içeren savunucu bir tarzdır. Bunun yerine “Senin uyarılarını daha çok dikkate almalıydım” sözü çatışmayı sonlandırabilir.
Duvar Örme: Suçlamalar, eleştirmeler, aşağılamalar zirve yaptığında bireyler kendisini kapatır ve aklından geçeni ifade etmez. Ancak bu bir kaçıştır ve sadece sorunun üzerini örtmektir ve sorun ilk fırsatta tekrar kendisini gösterecektir. Bunun yerine, tartışmaya mola vermek ve sakinleşildikten sonra devam edilmesi daha faydalı olacaktır.
Aşağılama: Laf sokma, iğneleme, küçümseme, alaycı konuşmalar iletişimdeki hijyeni bozar. “Senin kafan ancak bu kadar çalışır” gibi bir cümle yerine “Bu da güzel bir fikir, ancak her ihtimale karşın başka alternatifler de düşünmeye çalışalım, hangisini beğenirsek onu uygularız ne dersin?” gibi bir ifade iletişimi kurtaracaktır.
Kadın ve erkeklerin evlilik sırasında en çok sorun yaşadığı konular neler?
Evlilikteki en çok sorun, çoğunlukla ev işlerinin paylaşımı, çocuğun bakımı, para dengesi, aşkın bitmesi, güç savaşı nedenleriyle çıkıyor. Zaman zaman politik ve dini görüşlerin, inançların farklı olması da çatışma nedeni olduğu gibi evliliğin ilerleyen süreçlerinde bu çatışmalar azalıyor. Yine kıskançlık en büyük çatışma nedenlerinden birisidir. Kıskanan eşin diğer eşi engellemesi ya da suçlayıcı konuşmasıyla iletişim problemleri çıkıyor bu durumda ilişkinin uyumsuz bir hal almasına neden oluyor. Ortak keyifli vakit geçirememek, cinsel hayatın sekteye uğramasını da karşılaşılan diğer büyük çatışma konuları olarak görmekteyiz.
Evlilikte mutluluk ve için neler yapılmalı?
Evlilik ilişkisi bir yatırım aracı gibidir. İlişkiye ve çiftlerin birbirlerine yatırım yapması sağlıklı bir dengeyi koruma yoludur. Bunun için de yapılması gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Eşler kendi değerleri, hedefleri, sıkıntıları (birbirleriyle ilgili dahi olsa) ile ilgili konuştuklarında birbirlerini saygıyla dinlemeli.
Eşlerin birbirlerine güvenmeleri, birbirlerini terk etmeyeceklerini bilmelerini sağlayacak şekilde davranışlar sergilenmeli.
Eşler aynı zamanda kötü günlerde yan yana olacaklarından şüphe etmemeli ve birbirlerinin sırlarını tutabilecek dost ilişkisine de sahip olmalı.
Zihinsel olarak yakınlık hissetmeleri.
Birbirlerinin kişisel gelişimlerini desteklemeli, küçümsememeli.
Birbirlerine ait olduklarını hissettirmeli.
Birbirlerinin yanında güvende olduklarını hissettirmeli.
Birbirlerine olan sevgilerini hissettirmeli.
Birbirlerinin hatalarını kabul edip aşması için destek vermeli.
Düzenli bir cinsel yaşam.
Ortak aktiviteler.
Çiftlerin kendi ebeveynlerinin evlilik ilişkisinin dışında tutulması.
Daha fazla pozitif sözsüz mesaj kullanmak
Kullanılan sözsüz mesajlarda tutarlılık
Anlaşmazlıklar üzerinde daha fazla uzlaşmacı yönde tartışma
Bu maddelerin olmaması koşulunda; evlilik yaşamında bireyler kendilerini yetersiz, duygusal olarak huzursuz hisseder ve buna bağlı olarak da sorun çözme becerisinin azalması sonucunda da çiftler arasında öfke, düşmanlık, yetersiz iletişim ve alt seviyede bir duygusal paylaşıma neden olur. Mutlu bir evlilik, başarılı bir planlama ve çaba sonucu oluşturulmakla birlikte süreç içinde de korunması gereken bir kurumdur. Evlilik ilişkisi, iletişimi, uyumu, görev ve sorumlulukları kabullenmeyi de gerektirir.
Evliliklerde kritik dönemler var mıdır? Örneğin 6. ay, 5. yıl, 10 yıl vs gibi...
Böyle bir sayısal değer vermek doğru olmayabilir, evlilikteki yaşanmışlıkların evliliği yıpratıp geliştirdiğini düşündüğümüzde, bizim ilişki yaşımızın evliliğin kaçıncı yaşında olduğundan daha fazla önem kazandığını söyleyebiliriz. Bununla birlitke yapılan bazı araştırmalar, evliliğin ilk altı yılı içinde oluşturulan evlilik doyumu, ilk yıllara oranla oldukça azalmakta olduğunu, özellikle evliliğin birinci ve ikinci yıllarında önemli değişikliklerin meydana geldiğini belirtmektedir. Yine de yıllardan ziyade evlilikte ki belli dönemlere göz atabiliriz, örneğin evliliklerin ilk yıllarının uyum ve işbirliği kurabilme açısından ve ilişkiye dair farklı tutumların geliştirilebilmesi açısından en zor dönem olduğunu söyleyebiliriz. Bu zor dönem eşlerin birbirlerini ne kadar çabuk anlaması, tanıması, farklılıklarının farkında olması ve güvenmesi ile son bulur ve daha keyifli bir süreç başlar. Ancak evliliğin ilk yıllarında iletişimin olumsuz olması ve evlilik doyumunun olmaması ilişkinin geleceğinin pek de parlak olmadığı fikrini uyandırabilir. Belirli bir dönem sonra ebeveyn olma arzusu ve çocuk sahibi olunduktan sonraysa evlilik ilişkisi bir başka boyuta geçer, enerjinin çoğu çocuğa harcandığında eşler kendilerini değersiz önemsiz (birbirleri için) hissedebilir ve bu da evliliğin kalitesini bozabilir. Bunun olmaması için çiftlerin aralarında ki paylaşımlarını arttırmaları önemlidir.