Meme kanseri gelişmiş ülkelerde ve Türkiye’de kadınlarda en sık görülen kanserdir. Gelişmiş ülkelerde her 8-10 kadından biri meme kanserine yakalanmaktadır. Erken tanı konulan olgularda hastalıktan tamamen kurtulmak mümkündür. Günümüzde tedavi olanaklarının gelişmesi, tamamen tedavi edilemeyen metastatik durumlarda bile hastalık seyrinin uzun olması nedeniyle meme kanseri -en sık görülen kanser olmasına rağmen- en çok ölüme neden olan kanser değildir.
Meme kanseri, birçok diğer kanserde olduğu gibi esas olarak çevresel etkenler sonucu ortaya çıkar. Bu hastalık için risk faktörleri arasında yaşlanma, obezite, egzersiz azlığı, alkol ve sigara kullanımı, erken âdet görmeye başlama, uzun süreli âdet ve üretkenlik dönemi olması, çocuk sahibi olmama ya da ilk gebeliğin geç yaşta olması, bebek emzirmeme, uzun süreli östrojen hormonu kullanma gibi durumlar sayılabilir.
Meme kanserinin % 5-10 gibi küçük bir kısmı genetik olarak ortaya çıkar. En sık görülen genetik mutasyonlar BRCA-1 ve BRCA-2 olarak bilinir. Bu durumda hastalığın ortaya çıkma olasılığı artmıştır. Annesi erken yaşta meme ya da yumurtalık kanseri olmuş, kızkardeşinde de bu kanserleri olan kadınlarda risk normale göre daha fazladır. Genetik olarak meme kanser geni olan kişilerde meme kanserinden korunmak için her iki memenin alınması düşünülebilir ancak mutlaka meme kanseri olunmayacağı ve psikolojik etkiler de dikkate alınarak ameliyat yapılmadan hastanın kontrol altında izlenmesi de gündeme gelebilir. Bazı riskli durumlarda anti-hormon ilaçlar da koruyucu olarak kullanılmaktadır.
Meme kanserinde erken tanı hayat kurtarıcı olabilir. Bu nedenle kadınların 40 yaşından itibaren yıllık olarak mamografi yaptırmaları, memede bir kitle gördüklerinde doktora başvurmaları gerekir. Yapılan çalışmalar mamografinin yararının riskine göre fazla olduğunu göstermiştir. Kanser riski taşıyan kadınlarda mamografi tetkikine daha önce başlanmalıdır. Genç yaşlarda meme dokusu daha yoğun olduğundan ve yoğun memelerde mamografinin duyarlılığı azaldığından mamografi yerine ya da onunla birlikte meme MR’ı (magnetik rezonans) kullanılabilir.
Memedeki kitlelerin büyük kısmı iyi huyludur. Bu nedenle hemen telaşa kapılmamak gerekir. Kitle dışında memeden kan gelmesi, akıntı oluşması, meme başının içeri doğru çökmesi, iki meme başı arasındaki simetrinin bozulması, meme derisinde pürtüklük ve çekinti oluşması da belirtiler arasındadır. Memede ortaya çıkan ağrılarda hemen endişelenmeye gerek yoktur. Meme ağrılarının büyük çoğunluğu iyi huylu durumlardan kaynaklanır. Meme kanserinde kitle ağrıya göre daha sık görülen bir belirtidir.
Tanı, biyopsi ile konulur. Vücuda yayılmamış kanserlerde kitle çıkarılmalıdır. Koltuk altı lenf tutulumu olup olmadığı operasyon sırasında araştırılır. Tutulum varsa lenf bezleri de çıkarılır. Lenfe sıçrama yoksa bunların alınmasına gerek yoktur. Lenf bezi çıkarılan hastalarda aylar sonra o taraf kolda ödem gelişme olasılığı vardır.
Patoloji sonucuna göre kemoterapi, tamoksifen ya da aromataz enzim inhibitörü gibi östrojen hormonunun etkilerini önleyen anti-hormon grubundaki ilaçlar ve trastuzumab gibi antikor tedavileri verilebilir. Memenin tamamen alınmadığı tümörlerde memeye radyoterapi uygulanır.
Geç kalınan olgularda meme kanseri en çok kemiklere yayılır. Diğer organlara da sıçrayabilir. Tedavide yukarıda sözü edilen ilaçlar kullanılmaktadır. Vücuda yayılmış meme kanserlerinde memedeki kitlenin alınmasının yararı gösterilememiştir. Bu nedenle kitlenin memede kanama, enfeksiyon gibi komplikasyonlara yol açmayacağı düşünülen metastatik hastalık durumlarında meme cerrahisine gerek yoktur.
Kemiğe yayılmış meme kanserlerinde kemik güçlendirici zoledronik asit gibi maddelerin düzenli uygulanmasının aynı zamanda kanser gelişimini de yavaşlattığı gösterilmiştir.
Meme kanseri, birçok diğer kanserde olduğu gibi esas olarak çevresel etkenler sonucu ortaya çıkar. Bu hastalık için risk faktörleri arasında yaşlanma, obezite, egzersiz azlığı, alkol ve sigara kullanımı, erken âdet görmeye başlama, uzun süreli âdet ve üretkenlik dönemi olması, çocuk sahibi olmama ya da ilk gebeliğin geç yaşta olması, bebek emzirmeme, uzun süreli östrojen hormonu kullanma gibi durumlar sayılabilir.
Meme kanserinin % 5-10 gibi küçük bir kısmı genetik olarak ortaya çıkar. En sık görülen genetik mutasyonlar BRCA-1 ve BRCA-2 olarak bilinir. Bu durumda hastalığın ortaya çıkma olasılığı artmıştır. Annesi erken yaşta meme ya da yumurtalık kanseri olmuş, kızkardeşinde de bu kanserleri olan kadınlarda risk normale göre daha fazladır. Genetik olarak meme kanser geni olan kişilerde meme kanserinden korunmak için her iki memenin alınması düşünülebilir ancak mutlaka meme kanseri olunmayacağı ve psikolojik etkiler de dikkate alınarak ameliyat yapılmadan hastanın kontrol altında izlenmesi de gündeme gelebilir. Bazı riskli durumlarda anti-hormon ilaçlar da koruyucu olarak kullanılmaktadır.
Meme kanserinde erken tanı hayat kurtarıcı olabilir. Bu nedenle kadınların 40 yaşından itibaren yıllık olarak mamografi yaptırmaları, memede bir kitle gördüklerinde doktora başvurmaları gerekir. Yapılan çalışmalar mamografinin yararının riskine göre fazla olduğunu göstermiştir. Kanser riski taşıyan kadınlarda mamografi tetkikine daha önce başlanmalıdır. Genç yaşlarda meme dokusu daha yoğun olduğundan ve yoğun memelerde mamografinin duyarlılığı azaldığından mamografi yerine ya da onunla birlikte meme MR’ı (magnetik rezonans) kullanılabilir.
Memedeki kitlelerin büyük kısmı iyi huyludur. Bu nedenle hemen telaşa kapılmamak gerekir. Kitle dışında memeden kan gelmesi, akıntı oluşması, meme başının içeri doğru çökmesi, iki meme başı arasındaki simetrinin bozulması, meme derisinde pürtüklük ve çekinti oluşması da belirtiler arasındadır. Memede ortaya çıkan ağrılarda hemen endişelenmeye gerek yoktur. Meme ağrılarının büyük çoğunluğu iyi huylu durumlardan kaynaklanır. Meme kanserinde kitle ağrıya göre daha sık görülen bir belirtidir.
Tanı, biyopsi ile konulur. Vücuda yayılmamış kanserlerde kitle çıkarılmalıdır. Koltuk altı lenf tutulumu olup olmadığı operasyon sırasında araştırılır. Tutulum varsa lenf bezleri de çıkarılır. Lenfe sıçrama yoksa bunların alınmasına gerek yoktur. Lenf bezi çıkarılan hastalarda aylar sonra o taraf kolda ödem gelişme olasılığı vardır.
Patoloji sonucuna göre kemoterapi, tamoksifen ya da aromataz enzim inhibitörü gibi östrojen hormonunun etkilerini önleyen anti-hormon grubundaki ilaçlar ve trastuzumab gibi antikor tedavileri verilebilir. Memenin tamamen alınmadığı tümörlerde memeye radyoterapi uygulanır.
Geç kalınan olgularda meme kanseri en çok kemiklere yayılır. Diğer organlara da sıçrayabilir. Tedavide yukarıda sözü edilen ilaçlar kullanılmaktadır. Vücuda yayılmış meme kanserlerinde memedeki kitlenin alınmasının yararı gösterilememiştir. Bu nedenle kitlenin memede kanama, enfeksiyon gibi komplikasyonlara yol açmayacağı düşünülen metastatik hastalık durumlarında meme cerrahisine gerek yoktur.
Kemiğe yayılmış meme kanserlerinde kemik güçlendirici zoledronik asit gibi maddelerin düzenli uygulanmasının aynı zamanda kanser gelişimini de yavaşlattığı gösterilmiştir.