Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Bu neden ile kadınlarda yapılan kanser ameliyatlarında da ilk sırada yer almaktadır. Meme kanseri öncelikle lenf yolları ile yayılan bir kanser türüdür. İlk metastaz yaptığı yer ise en sık olarak koltuk altındaki lenf bezleridir.
Meme kanserinin ilk tanı aldığı andaki klinik evresi tedavi planlaması için çok önemlidir. Klinik evreleme memedeki kitlenin büyüklüğü, yaygınlığı, kanserin cilt ve göğüs duvarını tutmuş olması, lenf yollarına ve uzak organlara yayılımının el ile ve radyolojik olarak yapılan muayeneler ile belirlenir. Radyolojik olarak mamografi, ultrasonografi, tomografi, magnetik rezonans ( MR ) ve PET-CT sıklıkla kullanılan yöntemlerdir. “Erken evre meme kanseri “( Evre I ve II ) olarak isimlendirilen evrede kanser meme içinde küçük bir boyuttadır ve koltuk altında el ile hissedilen veya US ile tespit edilen şüpheli lenf bezi yoktur veya şüpheli lenf bezi sayısı bir veya iki tanedir.
Erken evre meme kanseri ameliyat edilebilir evredir ve öncelikle hasta ameliyat edilir. Sonrasında yapılmış olan ameliyatın türüne, ameliyat piyeslerinin incelemesi sonucu elde edilen tümörün patolojik evrelemesine ve tümörün biyolojik özelliklerine göre; kemoterapi, radyoterapi, hormonoterapi ve hedefe yönelik tedavi ajanları ile ek tedaviler uygulanır. Üçüncü evrede öncelikle kemoterapi ve sistemik tedavilerle tümörün küçültülmesi, hastalığın evresinin geriletilmesi hedeflenir. Sonrasında ameliyat planlanır. Dördüncü veya metastatik evrede ameliyat ancak özel durumlarda yapılır.
Meme kanserinin tedavisinde özellikle 1980'li yıllardan sonra ciddi gelişmeler olmuştur. İlk olarak eskiden tümör ne kadar küçük, tanı evresi ne kadar erken olursa olsun tüm hastalarda yapılan mastektomi ameliyatı (memenin tamamının alınması) yerine uygun hastalarda tümörün genişçe, temiz sınırlarla alınarak yapılan meme koruyucu cerrahi yöntemleri geliştirilmiş, ikinci olarak da eskiden her hastaya uygulanan koltuk altı lenf diseksiyonu ( Koltuk altındaki belirli bölgedeki lenf bezlerinin tamanın çıkarılması ) yerine “sentinel(bekçi) lenf bezi biyopsisi” geliştirilerek ameliyata alınan hastada koltuk altındaki lenfi ilk alan lenf bezlerinin özel boya ve nükleer madde kullanılan yöntemlerle belirlenip, çıkarılarak incelenmesi ve eğer bunlarda tümör yayılımı yoksa koltuk altındaki daha önce çıkarılan lenf bezlerinin korunması yöntemi geliştirilmiştir. Sentinel(bekçi) lenf bezi biyopsisi koltuk altı diseksiyonuna göre hasta için oldukça küçük bir işlemdir.
Meme ameliyatları sonrası gelişen kol ödemi ( Lenfödem ) hastaların yaşam kalitesini oldukça olumsuz etkileyen istenmeyen bir durumdur. Özellikle de koltuk altına radyoterapi de uygulanmak zorunda kalınmış ve tedavisine geç başlanmış hastalarda tedaviye yanıt çok az olmakta, hasta şişen kolunu hemen hemen hiç kullanamaz hale gelebilmektedir.
Meme kanserinin 3. evresi “lokal ileri meme kanseri” olarak adlandırılmaktadır. Bu evrede koltuk altında çok sayıda lenf bezlerine tümör yayılımı mevcuttur. Bu evrede ameliyat edilmesi gereken hastalarda koltuk altı lenf diseksiyonu mutlaka yapılmalıdır. Sonuçta da hasta ciddi bir kol ödemi riski ile karşı karşıyadır. Bu evredeki hastalarda koltuk altı diseksiyonundan kaçınmanın yolu günümüzde standart yaklaşım haline gelen tedavi modelitesi olan “neoadjuvan kemoterapidir”. Bu yaklaşımda hastanın tedavisine ilaç tedavileri ile başlanır. Amaç tümörün ve koltuk altında tümörle tutulmuş olan lenf bezlerinin önce ilaç tedavisi geriletilmesi, sonra ameliyat yapılmasıdır. Bu yöntemin iki cerrahi açıdan iki avantajı vardır:
1- Memesinde çok büyük tümörü olan hastaların tümörünü küçültüp, meme koruyucu cerrahi yapmak,
2- Koltuk altındaki tümörlü lenf bezlerini ilaçlar ile tedavi edip, koltuk altı lenf diseksiyonu yerine bekçi lenf bezi biyopsisi şansı elde etmektir. Eğer bekçi lenf bezlerindeki tümörün tamamen temizlendiği tespit edilirse koltuk altı lenf diseksiyonundan hastayı kurtarmaktır.
Günümüzde meme kanserinin tedavisinde kullanılan kemoterapi ve diğer ilaçlar oldukça etkilidir. Bu nedenle de sonuçlar oldukça yüz güldürücüdür. Meme kanserinin kemoterapiye yanıtı belirleyen özelliklerine göre koltuk altında tutulum olan hastaların %50'ye varan oranlarda koltuk altının ilaç ile tamamen temizlendiği tespit edilmektedir. Bu durumun pratik uygulamaya yansıması; ilk başta ameliyat edilecek olsa koltuk altı diseksiyonunun mutlaka yapılması gereken ve ciddi lenf ödem riski altında olan 100 hastanın 50'sinde koltuk altının, dolayısıyla da daha ağrılı ve de ömür boyu kurtulamayabilecekleri ciddi lenfödem riskinden korunmuş olmalarıdır.
Meme kanserinin ilk tanı aldığı andaki klinik evresi tedavi planlaması için çok önemlidir. Klinik evreleme memedeki kitlenin büyüklüğü, yaygınlığı, kanserin cilt ve göğüs duvarını tutmuş olması, lenf yollarına ve uzak organlara yayılımının el ile ve radyolojik olarak yapılan muayeneler ile belirlenir. Radyolojik olarak mamografi, ultrasonografi, tomografi, magnetik rezonans ( MR ) ve PET-CT sıklıkla kullanılan yöntemlerdir. “Erken evre meme kanseri “( Evre I ve II ) olarak isimlendirilen evrede kanser meme içinde küçük bir boyuttadır ve koltuk altında el ile hissedilen veya US ile tespit edilen şüpheli lenf bezi yoktur veya şüpheli lenf bezi sayısı bir veya iki tanedir.
Erken evre meme kanseri ameliyat edilebilir evredir ve öncelikle hasta ameliyat edilir. Sonrasında yapılmış olan ameliyatın türüne, ameliyat piyeslerinin incelemesi sonucu elde edilen tümörün patolojik evrelemesine ve tümörün biyolojik özelliklerine göre; kemoterapi, radyoterapi, hormonoterapi ve hedefe yönelik tedavi ajanları ile ek tedaviler uygulanır. Üçüncü evrede öncelikle kemoterapi ve sistemik tedavilerle tümörün küçültülmesi, hastalığın evresinin geriletilmesi hedeflenir. Sonrasında ameliyat planlanır. Dördüncü veya metastatik evrede ameliyat ancak özel durumlarda yapılır.
Meme kanserinin tedavisinde özellikle 1980'li yıllardan sonra ciddi gelişmeler olmuştur. İlk olarak eskiden tümör ne kadar küçük, tanı evresi ne kadar erken olursa olsun tüm hastalarda yapılan mastektomi ameliyatı (memenin tamamının alınması) yerine uygun hastalarda tümörün genişçe, temiz sınırlarla alınarak yapılan meme koruyucu cerrahi yöntemleri geliştirilmiş, ikinci olarak da eskiden her hastaya uygulanan koltuk altı lenf diseksiyonu ( Koltuk altındaki belirli bölgedeki lenf bezlerinin tamanın çıkarılması ) yerine “sentinel(bekçi) lenf bezi biyopsisi” geliştirilerek ameliyata alınan hastada koltuk altındaki lenfi ilk alan lenf bezlerinin özel boya ve nükleer madde kullanılan yöntemlerle belirlenip, çıkarılarak incelenmesi ve eğer bunlarda tümör yayılımı yoksa koltuk altındaki daha önce çıkarılan lenf bezlerinin korunması yöntemi geliştirilmiştir. Sentinel(bekçi) lenf bezi biyopsisi koltuk altı diseksiyonuna göre hasta için oldukça küçük bir işlemdir.
Meme ameliyatları sonrası gelişen kol ödemi ( Lenfödem ) hastaların yaşam kalitesini oldukça olumsuz etkileyen istenmeyen bir durumdur. Özellikle de koltuk altına radyoterapi de uygulanmak zorunda kalınmış ve tedavisine geç başlanmış hastalarda tedaviye yanıt çok az olmakta, hasta şişen kolunu hemen hemen hiç kullanamaz hale gelebilmektedir.
Meme kanserinin 3. evresi “lokal ileri meme kanseri” olarak adlandırılmaktadır. Bu evrede koltuk altında çok sayıda lenf bezlerine tümör yayılımı mevcuttur. Bu evrede ameliyat edilmesi gereken hastalarda koltuk altı lenf diseksiyonu mutlaka yapılmalıdır. Sonuçta da hasta ciddi bir kol ödemi riski ile karşı karşıyadır. Bu evredeki hastalarda koltuk altı diseksiyonundan kaçınmanın yolu günümüzde standart yaklaşım haline gelen tedavi modelitesi olan “neoadjuvan kemoterapidir”. Bu yaklaşımda hastanın tedavisine ilaç tedavileri ile başlanır. Amaç tümörün ve koltuk altında tümörle tutulmuş olan lenf bezlerinin önce ilaç tedavisi geriletilmesi, sonra ameliyat yapılmasıdır. Bu yöntemin iki cerrahi açıdan iki avantajı vardır:
1- Memesinde çok büyük tümörü olan hastaların tümörünü küçültüp, meme koruyucu cerrahi yapmak,
2- Koltuk altındaki tümörlü lenf bezlerini ilaçlar ile tedavi edip, koltuk altı lenf diseksiyonu yerine bekçi lenf bezi biyopsisi şansı elde etmektir. Eğer bekçi lenf bezlerindeki tümörün tamamen temizlendiği tespit edilirse koltuk altı lenf diseksiyonundan hastayı kurtarmaktır.
Günümüzde meme kanserinin tedavisinde kullanılan kemoterapi ve diğer ilaçlar oldukça etkilidir. Bu nedenle de sonuçlar oldukça yüz güldürücüdür. Meme kanserinin kemoterapiye yanıtı belirleyen özelliklerine göre koltuk altında tutulum olan hastaların %50'ye varan oranlarda koltuk altının ilaç ile tamamen temizlendiği tespit edilmektedir. Bu durumun pratik uygulamaya yansıması; ilk başta ameliyat edilecek olsa koltuk altı diseksiyonunun mutlaka yapılması gereken ve ciddi lenf ödem riski altında olan 100 hastanın 50'sinde koltuk altının, dolayısıyla da daha ağrılı ve de ömür boyu kurtulamayabilecekleri ciddi lenfödem riskinden korunmuş olmalarıdır.