zeberus1234
Yeni Üye
mevlana fikir hayatı,Mevlana'nın Duşunce Hayatı,Mevlananın Fikirleri, Mevlana Hayatı Şahsiyeti Fikirleri
imagesmevlananinfikirhayati5ad29b42379f8
Mevlana Celaleddin, Hindİran, RomaBizans kaynaklarından gelen, yer yer, eski dinlerin, hatta yerli halkın inanc ve gelenekleriyle beslenen, sonucu “Hukema denen İslam filozofları tarafından İslamileştirilen, inanclarıyla, nazariyeleriyle, terimleriyle kalıplaşan ve hayali bir idealizm olan Vahdeti Vucudcu (Varlık Birliği) tasavvufu, insancı ve moralist bir tarza sokan buyuk bir mutefekkirdir O, idealist bir sistemin verdiği vicdani huzurla bu birlik aleminde kendinden gecmez, ferdiyetini terk eder, insanlara yayılır Ona gore; butun aykırılıklar, ayrılıklar, gidiş yollarındadır Onun inancı, insanı yoklum alemine ceken, hayallere daldıran bir inanc olmaktan ziyade ameli bir Varlık Birliği inancıdır Sınırsız bir musamahayla insanlığı hakim eden, iyiliği ve hayrı gozeten bir birliktir
Mevlanaya gore dunya kotu değildir; hatta parapul, colukcocuk, dunya değildir; dunya, Tanrıdan, gercek varlıktan gaflet etmektir Bir kabın icinde su yoksa denizin ortasında bile olsa batmaz, fakat icinde su olursa batargider Bunun gibi insanın icinde dunya hırsı olmadıkca insan dunya nimetlerine gark olsa ona hicbir zarar gelmez, icinde hırs olan batar
Yunan felsefesini iyiden iyiye bilen Mevlana, Heraklit gibi alemi, hic durmadan olup biten bir oluş alemi gorur Onca her an butun kainat, yeniden yaratılmada, o an, gene butun parcabucuğuyla yokluğa gitmektedir Kainat adeta akan bir nehirdir Biz hep o nehri goruruz, fakat nehir butun katreleriyle akıp gitmekte, giden bir daha geri donmemekte, gelen de hep yenidenyeniye gelmektedir Her olay, her şey ceşitli sebeplerin sonucudur, her sonuc da bir başka olaya, bir başka şeye sebeptir Boylece alem, her an yenilenmektedir İnsan da baba beline, ana rahmine duşmeden once, alemin zerrelerindeydi, canlılar, bitkiler ve cansızlar alemindeydi O, aleme gelmeden once unsurlardaydı, yani topraktaydı, sudaydı, ateşteydi, yeldeydi Ondan once goklerde, daha onceyse Mutlak Varlıkın zati iktizası olan ilgisindeydi İnsan oldukten sonra da maddesi, gene aleme yayılmakta, bu suretle de alem, adem olmakta, adem alem olup durmaktadır
Butun dinlerin, butun mezheplerin ustune cıkmış olan, fakat zahiren Hanefi Mezhebine ve tasavvufa bağlı bulunan Mevlananın cebir ve ihtiyar hususundaki inancı da tam moralist bir inanctır O, adeta mezhepte olduğu kadar tasavvufta da bir muctehittir Ona gore; cuzi iradeyi inkar edip yapılan işlerin, kulun irade ve ihtiyariyle olduğunu kabul eden, Tanrı bilgisinin kulu, bir işi yapmaya cebretmediğini soyleyen Mutezile haksızdır Fakat kulun idare ve ihtiyarını kabul etmeyen Cebriler de haklı değildir Bir ok atsak biz yayız, atan Tanrıdır Fakat feryadımız nasıl aczimize delalet ediyorsa utanmamız ve nadim olmamız da ihtiyarımıza delalet eder Gercek ve Mutlak Varlığa ulaşmayan, benliğinden, bencilliğinden, gecmeyen kişinin, yaptığı işleri Tanrıya isnad etmesi yalancılıktır Bu ceşit insan, mademki henuz Mutlak Varlıkta yok olmamıştır; iyiye, hayra calışması, edebe riayet etmesi, hayrı Tanrıdan bilip kotuluğu kendisine vermesi gerektir Benliğinden, benciliğinden kurtulan, Mutlak Varlıka ulaşan kişiye gelince o, cebirden de bahsedebilir, ihtiyardan da; cunku onun varlığı, nasıl Tanrı varlığıysa ihtiyarı da Tanrı ihtiyarıdır Goruluyor ki bu, tamamıyla mezhep icinde bir ictihattır Zaten Mevlana, kıyası kabul etmemekle, sarhoşun karı boşamasının doğru olmadığını soylemekle de Hanefi Mezhebinde bir muctehit olduğunu izhar etmiştir
Mevlana, insan zaafını bildiği icin insandan yuz yuze iyilik istemez; niyetinin iyi ve guzel olmasına bakar O, sebzenin bile saplarıyla tartıldığını bilir Her şeyin hayra ve olgunluğa doğru gittiğine inandığı gibi, kotuluğun de olgunluğun ve iyiliğin noksanı olduğunu bilir Yumuşaklığın, yuzlerce ordudan daha kuvvetli olduğunu soylemekle beraber, sorumluluğa da gercekten taraftardır
Mevlanaya gore terbiyenin temeli, once kendini terbiye etmektir Mevlananın en ziyade tenkidine uğrayanlar, halkın bilgisizliğini, aczini istismar edenlerdir Bu yuzden medreseyi tenkid ettiği kadar tekkeleri de, şeyhleri de kınar Herkesin bir işle meşgul olmasını, elinin emeğiyle gecinmesini, at gibi hur yurumesini, leş gibi halkın omzuna yuk olmasını tavsiye eden Mevlanaya gore Tanrıya dayanmak da ancak calışmak hususundaki dayanaktır
İnsanı, yaratılışın onu ve sonu gormek, gayesi ve neticesi saymak, tusavvufun temel inanclarındandır Hatta bu inanc yuzunden butun kainatı kendinde goren, kendini alemin merkezi bilen, Peygamberle boy olcuşmeye kalkışan sUfiler coktur Mevlanaya goreyse bu inanc bir bencilik halinde değil, icli, derin bir sevgi halinde belirir; o, butun insanlığa, butun canlılara, butun dunyaya yayılmıştır O, her dini, her inancı, o inancta riya yoksa hoş gorur Olgun kişinin butun bağlardan, butun nisbi ve izafi şeylerden mutlak olduğuna inanır İrade ve ihtiyar inancında olduğu gibi bu inancta da benlikten, bencilikten gecmiş olmayı şart koşar Zamanının Ahmedi olduğunu belirtir, “Canım bedenimde oldukca secilmiş Ahmede kulum der, “Benden bundan başka bir soz nakleden olursa ondan da bizarım, o sozden de bizarım diye Muhammede bağlılığını bildirerek olağanustu temkinini belirtir
Hasılı Mevlananın tasavvufu, yalnız mistik ve idealist bir tasavvuf değildir Sınırlı varlıktan, benlikten, bencilikten tamamıyla sıyrılmak, halka, topluma yayılmak suretiyle tecelli eden ve sosyal hayatta sınırsız bir sevgi, insani bir goruş ve mutlak bir birlik halinde; moral sahadaysa herkesin bir olgun kişiye uymak suretiyle umumi olarak hayra, iyiye, guzele doğru bir gidiş, insani bir terbiye halinde tezahur eden ve boylece de realist ve ameli bir karaktere sahip olan bir tasavvuftur
Mevlana, insanın olgunlaşması icin aşka, cezbeye, aşkı ve cezbeyi beslemek icin de raksa ve muziğe ilahi bir onem vermiş, adeta dinde bir reform yapmıştır Mevlanadan onceki sUfilerde, hatta Yunan filozoflarında, iptidai dinlerde bile raksa ve muziğe onem verilmiştir Aşk ve cezbe, butun Melamet erbabınca sulUkun, yani olgunluk yolculuğunun, manevi yolculuğun bir temelidir Fakat Mevlananın bunlara verdiği onem busbutun başkadır Olgun insana karşı duyulan sınırsız aşk, butun benliği, benciliği yıkan tek şeydir Muzikse insanların dillerini birleştiren, ruhlarını yıkayan, onları ayıplardan, kirlerden arıtan ilahi bir aşk ifadesidir; aşk cağlayanıdır Zaten kendisi de, oğlu da, torunu da rebap calmadadır
Kaynak:Tarih Coğrafya Dunyası Mevlana Ozel Sayısı,
imagesmevlananinfikirhayati5ad29b42379f8
Mevlana Celaleddin, Hindİran, RomaBizans kaynaklarından gelen, yer yer, eski dinlerin, hatta yerli halkın inanc ve gelenekleriyle beslenen, sonucu “Hukema denen İslam filozofları tarafından İslamileştirilen, inanclarıyla, nazariyeleriyle, terimleriyle kalıplaşan ve hayali bir idealizm olan Vahdeti Vucudcu (Varlık Birliği) tasavvufu, insancı ve moralist bir tarza sokan buyuk bir mutefekkirdir O, idealist bir sistemin verdiği vicdani huzurla bu birlik aleminde kendinden gecmez, ferdiyetini terk eder, insanlara yayılır Ona gore; butun aykırılıklar, ayrılıklar, gidiş yollarındadır Onun inancı, insanı yoklum alemine ceken, hayallere daldıran bir inanc olmaktan ziyade ameli bir Varlık Birliği inancıdır Sınırsız bir musamahayla insanlığı hakim eden, iyiliği ve hayrı gozeten bir birliktir
Mevlanaya gore dunya kotu değildir; hatta parapul, colukcocuk, dunya değildir; dunya, Tanrıdan, gercek varlıktan gaflet etmektir Bir kabın icinde su yoksa denizin ortasında bile olsa batmaz, fakat icinde su olursa batargider Bunun gibi insanın icinde dunya hırsı olmadıkca insan dunya nimetlerine gark olsa ona hicbir zarar gelmez, icinde hırs olan batar
Yunan felsefesini iyiden iyiye bilen Mevlana, Heraklit gibi alemi, hic durmadan olup biten bir oluş alemi gorur Onca her an butun kainat, yeniden yaratılmada, o an, gene butun parcabucuğuyla yokluğa gitmektedir Kainat adeta akan bir nehirdir Biz hep o nehri goruruz, fakat nehir butun katreleriyle akıp gitmekte, giden bir daha geri donmemekte, gelen de hep yenidenyeniye gelmektedir Her olay, her şey ceşitli sebeplerin sonucudur, her sonuc da bir başka olaya, bir başka şeye sebeptir Boylece alem, her an yenilenmektedir İnsan da baba beline, ana rahmine duşmeden once, alemin zerrelerindeydi, canlılar, bitkiler ve cansızlar alemindeydi O, aleme gelmeden once unsurlardaydı, yani topraktaydı, sudaydı, ateşteydi, yeldeydi Ondan once goklerde, daha onceyse Mutlak Varlıkın zati iktizası olan ilgisindeydi İnsan oldukten sonra da maddesi, gene aleme yayılmakta, bu suretle de alem, adem olmakta, adem alem olup durmaktadır
Butun dinlerin, butun mezheplerin ustune cıkmış olan, fakat zahiren Hanefi Mezhebine ve tasavvufa bağlı bulunan Mevlananın cebir ve ihtiyar hususundaki inancı da tam moralist bir inanctır O, adeta mezhepte olduğu kadar tasavvufta da bir muctehittir Ona gore; cuzi iradeyi inkar edip yapılan işlerin, kulun irade ve ihtiyariyle olduğunu kabul eden, Tanrı bilgisinin kulu, bir işi yapmaya cebretmediğini soyleyen Mutezile haksızdır Fakat kulun idare ve ihtiyarını kabul etmeyen Cebriler de haklı değildir Bir ok atsak biz yayız, atan Tanrıdır Fakat feryadımız nasıl aczimize delalet ediyorsa utanmamız ve nadim olmamız da ihtiyarımıza delalet eder Gercek ve Mutlak Varlığa ulaşmayan, benliğinden, bencilliğinden, gecmeyen kişinin, yaptığı işleri Tanrıya isnad etmesi yalancılıktır Bu ceşit insan, mademki henuz Mutlak Varlıkta yok olmamıştır; iyiye, hayra calışması, edebe riayet etmesi, hayrı Tanrıdan bilip kotuluğu kendisine vermesi gerektir Benliğinden, benciliğinden kurtulan, Mutlak Varlıka ulaşan kişiye gelince o, cebirden de bahsedebilir, ihtiyardan da; cunku onun varlığı, nasıl Tanrı varlığıysa ihtiyarı da Tanrı ihtiyarıdır Goruluyor ki bu, tamamıyla mezhep icinde bir ictihattır Zaten Mevlana, kıyası kabul etmemekle, sarhoşun karı boşamasının doğru olmadığını soylemekle de Hanefi Mezhebinde bir muctehit olduğunu izhar etmiştir
Mevlana, insan zaafını bildiği icin insandan yuz yuze iyilik istemez; niyetinin iyi ve guzel olmasına bakar O, sebzenin bile saplarıyla tartıldığını bilir Her şeyin hayra ve olgunluğa doğru gittiğine inandığı gibi, kotuluğun de olgunluğun ve iyiliğin noksanı olduğunu bilir Yumuşaklığın, yuzlerce ordudan daha kuvvetli olduğunu soylemekle beraber, sorumluluğa da gercekten taraftardır
Mevlanaya gore terbiyenin temeli, once kendini terbiye etmektir Mevlananın en ziyade tenkidine uğrayanlar, halkın bilgisizliğini, aczini istismar edenlerdir Bu yuzden medreseyi tenkid ettiği kadar tekkeleri de, şeyhleri de kınar Herkesin bir işle meşgul olmasını, elinin emeğiyle gecinmesini, at gibi hur yurumesini, leş gibi halkın omzuna yuk olmasını tavsiye eden Mevlanaya gore Tanrıya dayanmak da ancak calışmak hususundaki dayanaktır
İnsanı, yaratılışın onu ve sonu gormek, gayesi ve neticesi saymak, tusavvufun temel inanclarındandır Hatta bu inanc yuzunden butun kainatı kendinde goren, kendini alemin merkezi bilen, Peygamberle boy olcuşmeye kalkışan sUfiler coktur Mevlanaya goreyse bu inanc bir bencilik halinde değil, icli, derin bir sevgi halinde belirir; o, butun insanlığa, butun canlılara, butun dunyaya yayılmıştır O, her dini, her inancı, o inancta riya yoksa hoş gorur Olgun kişinin butun bağlardan, butun nisbi ve izafi şeylerden mutlak olduğuna inanır İrade ve ihtiyar inancında olduğu gibi bu inancta da benlikten, bencilikten gecmiş olmayı şart koşar Zamanının Ahmedi olduğunu belirtir, “Canım bedenimde oldukca secilmiş Ahmede kulum der, “Benden bundan başka bir soz nakleden olursa ondan da bizarım, o sozden de bizarım diye Muhammede bağlılığını bildirerek olağanustu temkinini belirtir
Hasılı Mevlananın tasavvufu, yalnız mistik ve idealist bir tasavvuf değildir Sınırlı varlıktan, benlikten, bencilikten tamamıyla sıyrılmak, halka, topluma yayılmak suretiyle tecelli eden ve sosyal hayatta sınırsız bir sevgi, insani bir goruş ve mutlak bir birlik halinde; moral sahadaysa herkesin bir olgun kişiye uymak suretiyle umumi olarak hayra, iyiye, guzele doğru bir gidiş, insani bir terbiye halinde tezahur eden ve boylece de realist ve ameli bir karaktere sahip olan bir tasavvuftur
Mevlana, insanın olgunlaşması icin aşka, cezbeye, aşkı ve cezbeyi beslemek icin de raksa ve muziğe ilahi bir onem vermiş, adeta dinde bir reform yapmıştır Mevlanadan onceki sUfilerde, hatta Yunan filozoflarında, iptidai dinlerde bile raksa ve muziğe onem verilmiştir Aşk ve cezbe, butun Melamet erbabınca sulUkun, yani olgunluk yolculuğunun, manevi yolculuğun bir temelidir Fakat Mevlananın bunlara verdiği onem busbutun başkadır Olgun insana karşı duyulan sınırsız aşk, butun benliği, benciliği yıkan tek şeydir Muzikse insanların dillerini birleştiren, ruhlarını yıkayan, onları ayıplardan, kirlerden arıtan ilahi bir aşk ifadesidir; aşk cağlayanıdır Zaten kendisi de, oğlu da, torunu da rebap calmadadır
Kaynak:Tarih Coğrafya Dunyası Mevlana Ozel Sayısı,