mevlananın tasavvuf duşuncesi,
mevlana'nın tasavvuf anlayışı,
mevlananın tasavvuf felsefesi
Anadolu’da tasavvufun en onde gelen temsilcilerinden birisi Mevlana’dır Anadolu insanı ona buyuk sevgi, saygı beslemiş ve duşuncelerini benimsemiştir Aradan yaklaşık 700 yıldan fazla bir zaman gecmesine rağmen onun duşunceleri hala Turk halkının ilgi ve sevgisini cekmeye devam etmektedir
Mevlana’nın sevgi ve aşk felsefesi, yaşadığı gunden bugune, yalnız Turk halkının değil, ceşitli din ve kulturden olan butun dunya insanlarının ilgi odağı olmaya devam etmektedir Nitekim, İrene Melikoff: “Mevlana’nın eserlerini dunya milletleri kendi dillerine cevirip okusalar, dunyada kotuluk, harp, kin, nefret diye bir şey kalmaz demiştir(Yeniterzi, 1997:109)
İnsan konusunun bağımsız felsefi bir disiplin (felsefi antropoloji) olarak ele alınması 20 yuzyılda olmuşsa da(Mengucoğlu,1997:1), insan uzerinde durulması felsefenin başlangıcına kadar uzanmaktadır Şoyle ki; Yunan felsefesi ilk once, Asya’da eski bir İyon kolonisi olan Milet’de doğdu
Buradaki filozoflardan Thales’e gore evrenin arkesi, sudur ve herşey sudan oluşmuştur
Anaximandros’a gore Aperiondur Bu ise herşeyin başlangıcında bulunan, herşeyi harekete geciren ve
herşeyi kuşatan sonsuzluk, bitmek tukenmek bilmeyen sınırsız şeydir Anaximenes’e gore havadır
Fisagor’a gore sayıdır Herakleitos’a gore Ateştir Bu ateş, logostur Logos ise alem aklı ile Tanrı’nın
bir ve aynı olmasıdır Empedokles’e gore toprak, hava, su, ateşten ibaret olan dort unsurdur
Demokritos’a gore atomlardır(Birand,1987:132
Gorulduğu gibi, Sokrates’den onceki filozoflar evrenin arkesi ile ilgilenmişlerdir Sokrates’e gore
biz evrenin arkesini bilemeyiz, hem bilsek bile bunun bize bir faydası yoktur O halde biz kendimizi
bilebiliriz, kendimizi bilmek bir ahlak felsefesidir Boylece felsefede insan konusu ilk defa Sokrates
tarafından ele alınmıştır, bu sebeple Sokrates felsefenin kurucusu sayılmaktadır
Sokratesin felsefesi ile tasavvuf felsefesi arasında da buyuk benzerlik bulunmaktadır Şoyle ki;
tasavvufta aşk onemli bir yer tutar Diyebiliriz ki; tasavvufun temeli aşktır Sokrates de aşk konusunda
şunları soylemiştir: “Aşk insan ruhunun ilahi guzelliğe duyduğu aclıktır Aşk, yalnız guzelliği bulmayı
değil aynı zamanda onu yaratmaya ve devama iştahlıdır Fani vucutta ebediyetin tohumlarını
yetiştirmeye iştahlıdır Bunun icin iki cins birbirini sevmektedir Kendilerini tekrar yaratmak ve boylece
zamanı ebediyete kadar uzatmak isterler İşte bunun icin ebeveyn cocuklarını severler Sevişen ana
babanın ruhları yalnız cocukları vucuda getirmez Bunlar aynı zamanda ebedi guzellik arzusunun
arayıcılarını ve haleflerini de vucuda getirirler(Yarkın, 1969:16)
Sokrates, felsefesine insanı konu ettiği gibi, tasavvuf felsefesi de insanla ilgilenmektedir İnsanın
Tanrı ile ve insanın insanla ilişkilerini kendisine konu olarak almaktadır
Mevla’nın insan anlayışına gecmeden once onun etkilendiği tasavvuf felsefesine kısaca
değinelim Cunku Mevlana’ya anlayabilmek icin tasavvuf felsefesinin bilinmesi gerekir, aksi halde
Mevlana’nın duşunceleri askıda kalır
Tasavvuf
Felsefede mistisizm, aklın kavrayamayacağı gercekleri mistik sezgi ile bilmek anlamına gelir
Hindu, Yahudi, Hıristiyan ve İslam mistisizmleri vardır Tasavvufun diğer adı İslam
mistisizmidir(Gungor,1982:171
İbn Arabi’nin vahdeti vucut anlayışına gore, varlık ozde birdir, ancak cokluk halinde tezahur
etmektedir Mutlak varlık Allah’tır, var olan her şeyin tek kaynağı O’dur Her şey yaratılmadan once
Allah’ın ilminde mevcuttu Şu halde varlıkların suretleri ezelde Allah’ın zatı ile birdir İnsanın Allah’la bir
olmasından kastedilen budur Yoksa insanın Allah’la birleşerek bir varlık olması değildir(age:89)
Tasavvufa gore Yaratan ile yaratılan arasında ayrılık yoktur Cunku Allah’tan başka varlık yoktur
ve insan Allah’tan gelmiştir, yine Allah’a donecektir Ancak bunun icin olumu beklemeye gerek yoktur,
nefsi terbiye ederek ezeldeki Birliğe ulaşılabilir(age:22)
Tasavvuf, soz(kal) yolu değil hal(iyi ahlak) yolu, velayet(ilmu ledun) vasıtalı bir yol olup,
Hakikat adı verilen değişmezliğe ulaşmayı amaclamaktadır(Fırat,1999:131)
Tasavvuf, kafanda ne varsa atmak, elinde ne varsa dağıtmak, onune ne cıkarsa cıksın ona yuz
cevirmemektir Yani zihni kotu duşuncelerden arındırmak, comert olup başkalarına ikramda bulunmak,
karşına hangi ceşit insan cıkarsa cıksın(iyikotu, guzelcirkin, kadınerkek, dinlidinsiz) hepsine iyi
gozle bakabilmektir
Tasavvuf, herkese dost olmak, kimseye yuk olmamak, gul bahcesinin gulu olmak, diken
olmamaktır(Tercuman,1987:199)
Tasavvuf, ilahi ahlakla ahlaklanmak, bencillikten kurtulup, kendisinden cok başkasını
duşunmektir(Tercuman,1987:199)
Bir diğer anlamda tasavvuf sevgi ve aşk felsefesidir Nitekim Hz Muhammed bir hadisinde
“Allah guzeldir, guzelliği sever, Kibir ise Hakkı kabul etmemek ve insanları hor gormektir(R Salihin
II:44), buyurmuştur Allah, mutlak cemal ve kemal sahibi olarak her turlu guzelliğin kaynağıdır İnsan,
Allah’ı ne kadar tanırsa(marifeti artarsa) O’na karşı olan sevgi ve aşkı da o oranda
artar(Tercuman,1987:26)
Zamanın başlangıcından once Allah Mutlak Guzellik idi Mutlak Varlık, Mutlak Guzellik veya
mutlak Gercek olan Tanrı, var olmayan bir dunya, yani yokluk dunyası ile bilinebilirdi(Fığlalı,1996:217
21
Yine tasavvuf ehli arasında meşhur olan bir kutsi hadis vardır: Ben gizli bir hazine idim,
bilinmeyi sevdim, beni bilsinler, tanısınlar diye mahlukatı yarattım Buna gore başlangıcta sevgi,
Allah’tan cıkmış ve evrenin yaratılmasına sebep olmuştur Bunun icin tasavvufta esas olan ulvi ve ilahi
aşktır Gercek aşk, insan ruhunun Allah’a karşı ozlemidir
Adem yaratılmadan once Tanrı, Adem oğullarının bellerinden zurriyetlerini cıkardı, onları
kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Onlar “Evet şahit olduk
dediler(Araf:172) Elestu Bezmi ile Yaradan’ın aşkı başlamış ve insan bu Mutlak Guzellik karşısında
kendinden gecmiştir(Fığlalı,1996:223)
Tasavvufun aslı, insanın yaratılışına dayanmaktadır İslam inancına gore Adem ve eşi Havva
yaratıldıktan sonra cennete konuldular Onlara denildi ki: “ Buradaki her turlu meyveden yiyiniz, yalnız
şu ağacın meyvesine dokunmayınız Adem eşi birlikte yasaklanmış meyveden yediler, bunun uzerine
ikisi birlikte dunyaya gonderildiler Adem yaptıklarından pişman oldu ve affını diledi Bunun uzerine
affedildi(Bakara:3537) Daha once gunahkar iken pişman olup tovbe etmesinden dolayı tekrar
peygamberlik mertebesine kadar yukseldi
“Sen olmasaydın evreni yaratmazdım, hadisi kutsisi gereğince Allah, Hz Muhammed’in hatırı
icin diğer insanları ve evreni yarattı Adem yasaklanan meyveyi yiyip gunahkar olduktan sonra
cennette Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun Resuludur yazısını okudu ve
Muhammed’in aşkına kendisinin Allah tarafından affedilmesini diledi(Kısakurek,1982:106)
İşte asıl tasavvuf burada başlamaktadır Cunku Tasavvufun temeli, yaptığı kotulukten pişman
olmaya dayanır İnsan noksan bir varlık olduğu icin surekli hata yapabilir Onemli olan hatayı kabul
etmek ve bundan pişman olarak doğru yola yonelmektir
Tasavvufun temeli uc esasa dayanır: Zikir, sabır, şukur Yani Yaratanı sık sık anmak ve Ondan
gaflette bulunmamak, başına gelen belalara, kazalara ve diğer insanların ciğliğine sabretmek,
Tanrı’nın verdiği nimetlere şukretmek, nankorluk etmemektir
Tasavvuf, insanın eğitimini esas alan ve onu olgunlaştırmaya(kamil insan) calışan bir yoldur
Tasavvuf eğitiminde kulun, derece derece kotu huylarını terketmesi, onların yerine iyi huyları koyması,
cehaleti yok etmesi, bilgi ile bezenmesi, gafletten kurtulması ve her an Allah’ı hatırına getirmesi
gerekir(Tercuman,1987:67)
Tasavvufta ikilik yoktur, birlik vardır, yani hicbir şey yoktur, yalnız Tanrı vardır Fena Fillah,
kulun Tanrı’da yok olmasıdır İkilik ortadan kalkıp birliğe ulaşılınca Allah yuzunu gosterir: Gokteki her
yıldızdan parlar, tabiattaki her cicekten bakar, her guzel yuzde gulumser, her tatlı seste hitap eder,
herşeyde Tanrı vardır ve O’ndan başka bir şey yoktur (Eroz,1990:204) İşte Hallacı Mansur’un “Enel
Hak demesinin anlamı budur
Mutasavvuflar, bir dunya menfaati veya cennete gitmek icin değil, sadece Allah’ı sevdikleri icin
ibadet ederler Tanrı bizi ister cennetine koyar, ister cehennemine, bu tamamen Tanrı’nın bileceği bir
iştir, derler Nitekim kadın erenlerden olan Rabia(714804) şoyle dua etmiştir: “Allah’ım, sana cehennemden korkarak ibadet ediyorsam, beni cehennem ateşinde yak, yahut cennet ozleyerek Sana ibadet ediyorsam, cenneti bana haram kıl Yalnız Seni sevdiğimden dolayı Sana ibadet ediyorsam,beni ezeli cemalinden mahrum etme ya Rabbi(Tercuman,1987:165)
Burada dikkati ceken husus, Rabia’nın sadece guzeller guzeli olan ve guzelliği hicbir yaratığın guzelliğine benzemeyen ve butun insanlığın ilk ikrarını verdiği “Kalu Bela’da O’nun guzelliği karşısında mest olup kendisinden gectiği o olağanustu guzelliği istemesidir
Ozet olarak tasavvuf, başta Allah aşkına, sonra işlenilen gunah ve yapılan kotuluklerden pişman olup, tovbe etmeye ve onları tekrar yapmamaya, Tanrı’nın yaratığı olmalarından dolayı butun insanları hoş gorup sevmeye ve butun canlıları korumaya, almak yerine bol bol vermeye ve acları doyurmaya, buna karşılık kendi nefsini terbiye etmek icin fazla yememeye, kotu soz soyleme ihtimaline karşı az konuşmaya, vaktinin coğunu uykuda gecirmeyerek calışmaya, topluma ve insanlığa faydalı olmaya dayanır
Alıntı
mevlana'nın tasavvuf anlayışı,
mevlananın tasavvuf felsefesi
Anadolu’da tasavvufun en onde gelen temsilcilerinden birisi Mevlana’dır Anadolu insanı ona buyuk sevgi, saygı beslemiş ve duşuncelerini benimsemiştir Aradan yaklaşık 700 yıldan fazla bir zaman gecmesine rağmen onun duşunceleri hala Turk halkının ilgi ve sevgisini cekmeye devam etmektedir
Mevlana’nın sevgi ve aşk felsefesi, yaşadığı gunden bugune, yalnız Turk halkının değil, ceşitli din ve kulturden olan butun dunya insanlarının ilgi odağı olmaya devam etmektedir Nitekim, İrene Melikoff: “Mevlana’nın eserlerini dunya milletleri kendi dillerine cevirip okusalar, dunyada kotuluk, harp, kin, nefret diye bir şey kalmaz demiştir(Yeniterzi, 1997:109)
İnsan konusunun bağımsız felsefi bir disiplin (felsefi antropoloji) olarak ele alınması 20 yuzyılda olmuşsa da(Mengucoğlu,1997:1), insan uzerinde durulması felsefenin başlangıcına kadar uzanmaktadır Şoyle ki; Yunan felsefesi ilk once, Asya’da eski bir İyon kolonisi olan Milet’de doğdu
Buradaki filozoflardan Thales’e gore evrenin arkesi, sudur ve herşey sudan oluşmuştur
Anaximandros’a gore Aperiondur Bu ise herşeyin başlangıcında bulunan, herşeyi harekete geciren ve
herşeyi kuşatan sonsuzluk, bitmek tukenmek bilmeyen sınırsız şeydir Anaximenes’e gore havadır
Fisagor’a gore sayıdır Herakleitos’a gore Ateştir Bu ateş, logostur Logos ise alem aklı ile Tanrı’nın
bir ve aynı olmasıdır Empedokles’e gore toprak, hava, su, ateşten ibaret olan dort unsurdur
Demokritos’a gore atomlardır(Birand,1987:132
Gorulduğu gibi, Sokrates’den onceki filozoflar evrenin arkesi ile ilgilenmişlerdir Sokrates’e gore
biz evrenin arkesini bilemeyiz, hem bilsek bile bunun bize bir faydası yoktur O halde biz kendimizi
bilebiliriz, kendimizi bilmek bir ahlak felsefesidir Boylece felsefede insan konusu ilk defa Sokrates
tarafından ele alınmıştır, bu sebeple Sokrates felsefenin kurucusu sayılmaktadır
Sokratesin felsefesi ile tasavvuf felsefesi arasında da buyuk benzerlik bulunmaktadır Şoyle ki;
tasavvufta aşk onemli bir yer tutar Diyebiliriz ki; tasavvufun temeli aşktır Sokrates de aşk konusunda
şunları soylemiştir: “Aşk insan ruhunun ilahi guzelliğe duyduğu aclıktır Aşk, yalnız guzelliği bulmayı
değil aynı zamanda onu yaratmaya ve devama iştahlıdır Fani vucutta ebediyetin tohumlarını
yetiştirmeye iştahlıdır Bunun icin iki cins birbirini sevmektedir Kendilerini tekrar yaratmak ve boylece
zamanı ebediyete kadar uzatmak isterler İşte bunun icin ebeveyn cocuklarını severler Sevişen ana
babanın ruhları yalnız cocukları vucuda getirmez Bunlar aynı zamanda ebedi guzellik arzusunun
arayıcılarını ve haleflerini de vucuda getirirler(Yarkın, 1969:16)
Sokrates, felsefesine insanı konu ettiği gibi, tasavvuf felsefesi de insanla ilgilenmektedir İnsanın
Tanrı ile ve insanın insanla ilişkilerini kendisine konu olarak almaktadır
Mevla’nın insan anlayışına gecmeden once onun etkilendiği tasavvuf felsefesine kısaca
değinelim Cunku Mevlana’ya anlayabilmek icin tasavvuf felsefesinin bilinmesi gerekir, aksi halde
Mevlana’nın duşunceleri askıda kalır
Tasavvuf
Felsefede mistisizm, aklın kavrayamayacağı gercekleri mistik sezgi ile bilmek anlamına gelir
Hindu, Yahudi, Hıristiyan ve İslam mistisizmleri vardır Tasavvufun diğer adı İslam
mistisizmidir(Gungor,1982:171
İbn Arabi’nin vahdeti vucut anlayışına gore, varlık ozde birdir, ancak cokluk halinde tezahur
etmektedir Mutlak varlık Allah’tır, var olan her şeyin tek kaynağı O’dur Her şey yaratılmadan once
Allah’ın ilminde mevcuttu Şu halde varlıkların suretleri ezelde Allah’ın zatı ile birdir İnsanın Allah’la bir
olmasından kastedilen budur Yoksa insanın Allah’la birleşerek bir varlık olması değildir(age:89)
Tasavvufa gore Yaratan ile yaratılan arasında ayrılık yoktur Cunku Allah’tan başka varlık yoktur
ve insan Allah’tan gelmiştir, yine Allah’a donecektir Ancak bunun icin olumu beklemeye gerek yoktur,
nefsi terbiye ederek ezeldeki Birliğe ulaşılabilir(age:22)
Tasavvuf, soz(kal) yolu değil hal(iyi ahlak) yolu, velayet(ilmu ledun) vasıtalı bir yol olup,
Hakikat adı verilen değişmezliğe ulaşmayı amaclamaktadır(Fırat,1999:131)
Tasavvuf, kafanda ne varsa atmak, elinde ne varsa dağıtmak, onune ne cıkarsa cıksın ona yuz
cevirmemektir Yani zihni kotu duşuncelerden arındırmak, comert olup başkalarına ikramda bulunmak,
karşına hangi ceşit insan cıkarsa cıksın(iyikotu, guzelcirkin, kadınerkek, dinlidinsiz) hepsine iyi
gozle bakabilmektir
Tasavvuf, herkese dost olmak, kimseye yuk olmamak, gul bahcesinin gulu olmak, diken
olmamaktır(Tercuman,1987:199)
Tasavvuf, ilahi ahlakla ahlaklanmak, bencillikten kurtulup, kendisinden cok başkasını
duşunmektir(Tercuman,1987:199)
Bir diğer anlamda tasavvuf sevgi ve aşk felsefesidir Nitekim Hz Muhammed bir hadisinde
“Allah guzeldir, guzelliği sever, Kibir ise Hakkı kabul etmemek ve insanları hor gormektir(R Salihin
II:44), buyurmuştur Allah, mutlak cemal ve kemal sahibi olarak her turlu guzelliğin kaynağıdır İnsan,
Allah’ı ne kadar tanırsa(marifeti artarsa) O’na karşı olan sevgi ve aşkı da o oranda
artar(Tercuman,1987:26)
Zamanın başlangıcından once Allah Mutlak Guzellik idi Mutlak Varlık, Mutlak Guzellik veya
mutlak Gercek olan Tanrı, var olmayan bir dunya, yani yokluk dunyası ile bilinebilirdi(Fığlalı,1996:217
21
Yine tasavvuf ehli arasında meşhur olan bir kutsi hadis vardır: Ben gizli bir hazine idim,
bilinmeyi sevdim, beni bilsinler, tanısınlar diye mahlukatı yarattım Buna gore başlangıcta sevgi,
Allah’tan cıkmış ve evrenin yaratılmasına sebep olmuştur Bunun icin tasavvufta esas olan ulvi ve ilahi
aşktır Gercek aşk, insan ruhunun Allah’a karşı ozlemidir
Adem yaratılmadan once Tanrı, Adem oğullarının bellerinden zurriyetlerini cıkardı, onları
kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Onlar “Evet şahit olduk
dediler(Araf:172) Elestu Bezmi ile Yaradan’ın aşkı başlamış ve insan bu Mutlak Guzellik karşısında
kendinden gecmiştir(Fığlalı,1996:223)
Tasavvufun aslı, insanın yaratılışına dayanmaktadır İslam inancına gore Adem ve eşi Havva
yaratıldıktan sonra cennete konuldular Onlara denildi ki: “ Buradaki her turlu meyveden yiyiniz, yalnız
şu ağacın meyvesine dokunmayınız Adem eşi birlikte yasaklanmış meyveden yediler, bunun uzerine
ikisi birlikte dunyaya gonderildiler Adem yaptıklarından pişman oldu ve affını diledi Bunun uzerine
affedildi(Bakara:3537) Daha once gunahkar iken pişman olup tovbe etmesinden dolayı tekrar
peygamberlik mertebesine kadar yukseldi
“Sen olmasaydın evreni yaratmazdım, hadisi kutsisi gereğince Allah, Hz Muhammed’in hatırı
icin diğer insanları ve evreni yarattı Adem yasaklanan meyveyi yiyip gunahkar olduktan sonra
cennette Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun Resuludur yazısını okudu ve
Muhammed’in aşkına kendisinin Allah tarafından affedilmesini diledi(Kısakurek,1982:106)
İşte asıl tasavvuf burada başlamaktadır Cunku Tasavvufun temeli, yaptığı kotulukten pişman
olmaya dayanır İnsan noksan bir varlık olduğu icin surekli hata yapabilir Onemli olan hatayı kabul
etmek ve bundan pişman olarak doğru yola yonelmektir
Tasavvufun temeli uc esasa dayanır: Zikir, sabır, şukur Yani Yaratanı sık sık anmak ve Ondan
gaflette bulunmamak, başına gelen belalara, kazalara ve diğer insanların ciğliğine sabretmek,
Tanrı’nın verdiği nimetlere şukretmek, nankorluk etmemektir
Tasavvuf, insanın eğitimini esas alan ve onu olgunlaştırmaya(kamil insan) calışan bir yoldur
Tasavvuf eğitiminde kulun, derece derece kotu huylarını terketmesi, onların yerine iyi huyları koyması,
cehaleti yok etmesi, bilgi ile bezenmesi, gafletten kurtulması ve her an Allah’ı hatırına getirmesi
gerekir(Tercuman,1987:67)
Tasavvufta ikilik yoktur, birlik vardır, yani hicbir şey yoktur, yalnız Tanrı vardır Fena Fillah,
kulun Tanrı’da yok olmasıdır İkilik ortadan kalkıp birliğe ulaşılınca Allah yuzunu gosterir: Gokteki her
yıldızdan parlar, tabiattaki her cicekten bakar, her guzel yuzde gulumser, her tatlı seste hitap eder,
herşeyde Tanrı vardır ve O’ndan başka bir şey yoktur (Eroz,1990:204) İşte Hallacı Mansur’un “Enel
Hak demesinin anlamı budur
Mutasavvuflar, bir dunya menfaati veya cennete gitmek icin değil, sadece Allah’ı sevdikleri icin
ibadet ederler Tanrı bizi ister cennetine koyar, ister cehennemine, bu tamamen Tanrı’nın bileceği bir
iştir, derler Nitekim kadın erenlerden olan Rabia(714804) şoyle dua etmiştir: “Allah’ım, sana cehennemden korkarak ibadet ediyorsam, beni cehennem ateşinde yak, yahut cennet ozleyerek Sana ibadet ediyorsam, cenneti bana haram kıl Yalnız Seni sevdiğimden dolayı Sana ibadet ediyorsam,beni ezeli cemalinden mahrum etme ya Rabbi(Tercuman,1987:165)
Burada dikkati ceken husus, Rabia’nın sadece guzeller guzeli olan ve guzelliği hicbir yaratığın guzelliğine benzemeyen ve butun insanlığın ilk ikrarını verdiği “Kalu Bela’da O’nun guzelliği karşısında mest olup kendisinden gectiği o olağanustu guzelliği istemesidir
Ozet olarak tasavvuf, başta Allah aşkına, sonra işlenilen gunah ve yapılan kotuluklerden pişman olup, tovbe etmeye ve onları tekrar yapmamaya, Tanrı’nın yaratığı olmalarından dolayı butun insanları hoş gorup sevmeye ve butun canlıları korumaya, almak yerine bol bol vermeye ve acları doyurmaya, buna karşılık kendi nefsini terbiye etmek icin fazla yememeye, kotu soz soyleme ihtimaline karşı az konuşmaya, vaktinin coğunu uykuda gecirmeyerek calışmaya, topluma ve insanlığa faydalı olmaya dayanır
Alıntı