Mevlananın tasavvuf felsefesi

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
56
Yaş
36
Coin
256,936
mevlananın tasavvuf duşuncesi,
mevlana'nın tasavvuf anlayışı,
mevlananın tasavvuf felsefesi

Anadolu’da tasavvufun en onde gelen temsilcilerinden birisi Mevlana’dır Anadolu insanı ona buyuk sevgi, saygı beslemiş ve duşuncelerini benimsemiştir Aradan yaklaşık 700 yıldan fazla bir zaman gecmesine rağmen onun duşunceleri hala Turk halkının ilgi ve sevgisini cekmeye devam etmektedir

Mevlana’nın sevgi ve aşk felsefesi, yaşadığı gunden bugune, yalnız Turk halkının değil, ceşitli din ve kulturden olan butun dunya insanlarının ilgi odağı olmaya devam etmektedir Nitekim, İrene Melikoff: “Mevlana’nın eserlerini dunya milletleri kendi dillerine cevirip okusalar, dunyada kotuluk, harp, kin, nefret diye bir şey kalmaz demiştir(Yeniterzi, 1997:109)

İnsan konusunun bağımsız felsefi bir disiplin (felsefi antropoloji) olarak ele alınması 20 yuzyılda olmuşsa da(Mengucoğlu,1997:1), insan uzerinde durulması felsefenin başlangıcına kadar uzanmaktadır Şoyle ki; Yunan felsefesi ilk once, Asya’da eski bir İyon kolonisi olan Milet’de doğdu

Buradaki filozoflardan Thales’e gore evrenin arkesi, sudur ve herşey sudan oluşmuştur

Anaximandros’a gore Aperiondur Bu ise herşeyin başlangıcında bulunan, herşeyi harekete geciren ve

herşeyi kuşatan sonsuzluk, bitmek tukenmek bilmeyen sınırsız şeydir Anaximenes’e gore havadır

Fisagor’a gore sayıdır Herakleitos’a gore Ateştir Bu ateş, logostur Logos ise alem aklı ile Tanrı’nın

bir ve aynı olmasıdır Empedokles’e gore toprak, hava, su, ateşten ibaret olan dort unsurdur

Demokritos’a gore atomlardır(Birand,1987:132

Gorulduğu gibi, Sokrates’den onceki filozoflar evrenin arkesi ile ilgilenmişlerdir Sokrates’e gore

biz evrenin arkesini bilemeyiz, hem bilsek bile bunun bize bir faydası yoktur O halde biz kendimizi

bilebiliriz, kendimizi bilmek bir ahlak felsefesidir Boylece felsefede insan konusu ilk defa Sokrates

tarafından ele alınmıştır, bu sebeple Sokrates felsefenin kurucusu sayılmaktadır

Sokratesin felsefesi ile tasavvuf felsefesi arasında da buyuk benzerlik bulunmaktadır Şoyle ki;

tasavvufta aşk onemli bir yer tutar Diyebiliriz ki; tasavvufun temeli aşktır Sokrates de aşk konusunda

şunları soylemiştir: “Aşk insan ruhunun ilahi guzelliğe duyduğu aclıktır Aşk, yalnız guzelliği bulmayı

değil aynı zamanda onu yaratmaya ve devama iştahlıdır Fani vucutta ebediyetin tohumlarını

yetiştirmeye iştahlıdır Bunun icin iki cins birbirini sevmektedir Kendilerini tekrar yaratmak ve boylece

zamanı ebediyete kadar uzatmak isterler İşte bunun icin ebeveyn cocuklarını severler Sevişen ana

babanın ruhları yalnız cocukları vucuda getirmez Bunlar aynı zamanda ebedi guzellik arzusunun

arayıcılarını ve haleflerini de vucuda getirirler(Yarkın, 1969:16)

Sokrates, felsefesine insanı konu ettiği gibi, tasavvuf felsefesi de insanla ilgilenmektedir İnsanın

Tanrı ile ve insanın insanla ilişkilerini kendisine konu olarak almaktadır

Mevla’nın insan anlayışına gecmeden once onun etkilendiği tasavvuf felsefesine kısaca

değinelim Cunku Mevlana’ya anlayabilmek icin tasavvuf felsefesinin bilinmesi gerekir, aksi halde

Mevlana’nın duşunceleri askıda kalır

Tasavvuf

Felsefede mistisizm, aklın kavrayamayacağı gercekleri mistik sezgi ile bilmek anlamına gelir

Hindu, Yahudi, Hıristiyan ve İslam mistisizmleri vardır Tasavvufun diğer adı İslam

mistisizmidir(Gungor,1982:171

İbn Arabi’nin vahdeti vucut anlayışına gore, varlık ozde birdir, ancak cokluk halinde tezahur

etmektedir Mutlak varlık Allah’tır, var olan her şeyin tek kaynağı O’dur Her şey yaratılmadan once

Allah’ın ilminde mevcuttu Şu halde varlıkların suretleri ezelde Allah’ın zatı ile birdir İnsanın Allah’la bir

olmasından kastedilen budur Yoksa insanın Allah’la birleşerek bir varlık olması değildir(age:89)

Tasavvufa gore Yaratan ile yaratılan arasında ayrılık yoktur Cunku Allah’tan başka varlık yoktur

ve insan Allah’tan gelmiştir, yine Allah’a donecektir Ancak bunun icin olumu beklemeye gerek yoktur,

nefsi terbiye ederek ezeldeki Birliğe ulaşılabilir(age:22)

Tasavvuf, soz(kal) yolu değil hal(iyi ahlak) yolu, velayet(ilmu ledun) vasıtalı bir yol olup,

Hakikat adı verilen değişmezliğe ulaşmayı amaclamaktadır(Fırat,1999:131)

Tasavvuf, kafanda ne varsa atmak, elinde ne varsa dağıtmak, onune ne cıkarsa cıksın ona yuz

cevirmemektir Yani zihni kotu duşuncelerden arındırmak, comert olup başkalarına ikramda bulunmak,

karşına hangi ceşit insan cıkarsa cıksın(iyikotu, guzelcirkin, kadınerkek, dinlidinsiz) hepsine iyi

gozle bakabilmektir

Tasavvuf, herkese dost olmak, kimseye yuk olmamak, gul bahcesinin gulu olmak, diken

olmamaktır(Tercuman,1987:199)

Tasavvuf, ilahi ahlakla ahlaklanmak, bencillikten kurtulup, kendisinden cok başkasını

duşunmektir(Tercuman,1987:199)

Bir diğer anlamda tasavvuf sevgi ve aşk felsefesidir Nitekim Hz Muhammed bir hadisinde

“Allah guzeldir, guzelliği sever, Kibir ise Hakkı kabul etmemek ve insanları hor gormektir(R Salihin

II:44), buyurmuştur Allah, mutlak cemal ve kemal sahibi olarak her turlu guzelliğin kaynağıdır İnsan,

Allah’ı ne kadar tanırsa(marifeti artarsa) O’na karşı olan sevgi ve aşkı da o oranda

artar(Tercuman,1987:26)

Zamanın başlangıcından once Allah Mutlak Guzellik idi Mutlak Varlık, Mutlak Guzellik veya

mutlak Gercek olan Tanrı, var olmayan bir dunya, yani yokluk dunyası ile bilinebilirdi(Fığlalı,1996:217

21

Yine tasavvuf ehli arasında meşhur olan bir kutsi hadis vardır: Ben gizli bir hazine idim,

bilinmeyi sevdim, beni bilsinler, tanısınlar diye mahlukatı yarattım Buna gore başlangıcta sevgi,

Allah’tan cıkmış ve evrenin yaratılmasına sebep olmuştur Bunun icin tasavvufta esas olan ulvi ve ilahi

aşktır Gercek aşk, insan ruhunun Allah’a karşı ozlemidir

Adem yaratılmadan once Tanrı, Adem oğullarının bellerinden zurriyetlerini cıkardı, onları

kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Onlar “Evet şahit olduk

dediler(Araf:172) Elestu Bezmi ile Yaradan’ın aşkı başlamış ve insan bu Mutlak Guzellik karşısında

kendinden gecmiştir(Fığlalı,1996:223)

Tasavvufun aslı, insanın yaratılışına dayanmaktadır İslam inancına gore Adem ve eşi Havva

yaratıldıktan sonra cennete konuldular Onlara denildi ki: “ Buradaki her turlu meyveden yiyiniz, yalnız

şu ağacın meyvesine dokunmayınız Adem eşi birlikte yasaklanmış meyveden yediler, bunun uzerine

ikisi birlikte dunyaya gonderildiler Adem yaptıklarından pişman oldu ve affını diledi Bunun uzerine

affedildi(Bakara:3537) Daha once gunahkar iken pişman olup tovbe etmesinden dolayı tekrar

peygamberlik mertebesine kadar yukseldi

“Sen olmasaydın evreni yaratmazdım, hadisi kutsisi gereğince Allah, Hz Muhammed’in hatırı

icin diğer insanları ve evreni yarattı Adem yasaklanan meyveyi yiyip gunahkar olduktan sonra

cennette Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun Resuludur yazısını okudu ve

Muhammed’in aşkına kendisinin Allah tarafından affedilmesini diledi(Kısakurek,1982:106)

İşte asıl tasavvuf burada başlamaktadır Cunku Tasavvufun temeli, yaptığı kotulukten pişman

olmaya dayanır İnsan noksan bir varlık olduğu icin surekli hata yapabilir Onemli olan hatayı kabul

etmek ve bundan pişman olarak doğru yola yonelmektir

Tasavvufun temeli uc esasa dayanır: Zikir, sabır, şukur Yani Yaratanı sık sık anmak ve Ondan

gaflette bulunmamak, başına gelen belalara, kazalara ve diğer insanların ciğliğine sabretmek,

Tanrı’nın verdiği nimetlere şukretmek, nankorluk etmemektir

Tasavvuf, insanın eğitimini esas alan ve onu olgunlaştırmaya(kamil insan) calışan bir yoldur

Tasavvuf eğitiminde kulun, derece derece kotu huylarını terketmesi, onların yerine iyi huyları koyması,

cehaleti yok etmesi, bilgi ile bezenmesi, gafletten kurtulması ve her an Allah’ı hatırına getirmesi

gerekir(Tercuman,1987:67)

Tasavvufta ikilik yoktur, birlik vardır, yani hicbir şey yoktur, yalnız Tanrı vardır Fena Fillah,

kulun Tanrı’da yok olmasıdır İkilik ortadan kalkıp birliğe ulaşılınca Allah yuzunu gosterir: Gokteki her

yıldızdan parlar, tabiattaki her cicekten bakar, her guzel yuzde gulumser, her tatlı seste hitap eder,

herşeyde Tanrı vardır ve O’ndan başka bir şey yoktur (Eroz,1990:204) İşte Hallacı Mansur’un “Enel

Hak demesinin anlamı budur

Mutasavvuflar, bir dunya menfaati veya cennete gitmek icin değil, sadece Allah’ı sevdikleri icin

ibadet ederler Tanrı bizi ister cennetine koyar, ister cehennemine, bu tamamen Tanrı’nın bileceği bir

iştir, derler Nitekim kadın erenlerden olan Rabia(714804) şoyle dua etmiştir: “Allah’ım, sana cehennemden korkarak ibadet ediyorsam, beni cehennem ateşinde yak, yahut cennet ozleyerek Sana ibadet ediyorsam, cenneti bana haram kıl Yalnız Seni sevdiğimden dolayı Sana ibadet ediyorsam,beni ezeli cemalinden mahrum etme ya Rabbi(Tercuman,1987:165)

Burada dikkati ceken husus, Rabia’nın sadece guzeller guzeli olan ve guzelliği hicbir yaratığın guzelliğine benzemeyen ve butun insanlığın ilk ikrarını verdiği “Kalu Bela’da O’nun guzelliği karşısında mest olup kendisinden gectiği o olağanustu guzelliği istemesidir

Ozet olarak tasavvuf, başta Allah aşkına, sonra işlenilen gunah ve yapılan kotuluklerden pişman olup, tovbe etmeye ve onları tekrar yapmamaya, Tanrı’nın yaratığı olmalarından dolayı butun insanları hoş gorup sevmeye ve butun canlıları korumaya, almak yerine bol bol vermeye ve acları doyurmaya, buna karşılık kendi nefsini terbiye etmek icin fazla yememeye, kotu soz soyleme ihtimaline karşı az konuşmaya, vaktinin coğunu uykuda gecirmeyerek calışmaya, topluma ve insanlığa faydalı olmaya dayanır

Alıntı
 
Üst Alt