Milli Kültürümüzün Özellikleri Hakkında Bilgi
1-) Kültür, sosyal bir organizasyon olan topluma ait ortak yaşayış düzeninin, zaman içinde değişme, gelişme ve yenilenme özellikleri taşıyan bir bütünü olduğu için canlı ve tabiî bir varlık niteliğindedir. Durağan (statik) bir yapıya değil dinamik bir yapıya sahiptir. Bir toplumun yaşama düzenine bağlı olarak doğup gelişir. Onun için de hayatın dışında değil içindedir. Toplum varlığının akışına göre şekillenerek tıpkı coğrafya şartlarına göre içimlenen ve durmadan akıp giden bir ırmak gibi yol alır. Kültür tabiî bir sosyal varlıktır. Çünkü, kişilerin üstüne çıkarak topluma hükmeden kendine has bir düzeni, kendine has kuralları vardır. Bu kurallara. Bu düzene aykırı davranışlar ve dış müdahaleler, onun sağlıklı yol alışım engeller; varlığını tehlikeye sokar. Bu gibi durumlarda kültür gereken tepkiyi de gösterir. Bu tepki kendisini, toplumda huzursuzluk ve kültür bunalımı şeklinde ortaya koyar.
2. Kültür, kişilerin üstüne taşan ve toplumu hükmü altına alan bir sistem olduğu için toplumun ortak malıdır ve kapsamlıdır.
3. Kültür, her toplumun kendi özel davranışlarının ve yaratıcılığının eseri olduğu için millî bir kişilik yapısına sahiptir. Bundan dolayı orijinal ve millîdir. Orijinallik, kültürün kendi kaynaklarından beslenmesi ve özüne sadık kalması ile sağlanabilir. Başka kültürlerin eserlerini taklit, yaratıcılık olmadığı için orijinal sayılmaz. Bu durum biraz sonra işaret edeceğimiz kültür değişmelerinde önemli bir rol oynar.
Kültürden ayrı ve kültürün üstünde bütün dünya milletlerini içine alan ortak bir kültür yoktur. Bir ortak dünya edebiyatından değil bir Fransız, bir ingiliz edebiyatından, bir dünya mimarisinden değil bir Osmanlı veya italyan mimarisinden. Kore veya Çin san'atından söz edilebilir. Diller de öyledir. Ortak bir dünya dili yoktur. Bir Türk dili, bir Japon dili vardır. Görülüyor ki, kültürler ayrı ayrı milletlerin eseridir. Bundan dolayı da millîdir. Asıl kültür budur. Fakat kültür kelimesinin, karışıklığa yol açabilecek bazı farklı kullanılışlardan ayırt edilebilmesi için asıl kültür genellikle millî kültür diye adlandırılmaktadır.
4. Kültür değişmelerinde, başka bir kültürün veya kültürlerin etkisi altında kalınabilir. Bu etki ne kadar kuvvetli olursa olsun, daha çok bir kültür aşısı niteliğindedir. Ayrıca, kültürün öğeleri arasında birtakım derece farkları vardır. Bunların bir kısmı asıl öğeler, bir kısmı da ikinci ve üçüncü derecede kalan ayrıntılarla ilgili öğelerdir. Kültürün ayrıntılara giren bu ikinci ve üçüncü derecedeki öğeleri arasında da değişmeler olabilir. Yalnız, bir kültürün özü asla değiştirilemez ve bütünü ile başka bir kültüre dönüştürülemez. Böyle bir durumda, artık o toplumdan eser kalmaz ve bambaşka nitelikte bir toplum yapısı ortaya, ıkar. X. yüzyıla kadar bir Türk kavmi olan Bulgarların, bu yüzyıldan sonra uğradıkları kültür değişimi ile bir İslav kavmine dönüşmüş olmaları, bu öz değişikliğinin tipik bir örneğidir.
5. Kültür, bir milletin tarihte var olduğu günden başlayarak bugüne kadar uzanan ve yavaş yavaş gelişerek yol alan değerler bütünü olduğundan tarihîdir ve süreklilik vasfı taşır.
6. İster gelişmemiş, ister az gelişmiş veya gelişmiş bir toplum olsun, her toplumun kendine göre bir kültürü vardır. İlkel toplumlarda kültürün bütün öğeleri bulunmayabilir. Fakat millet safhasına erişmiş olan toplumlarda, bu öğelerin hepsi tamamlanmıştır ve birbirleri ile bağlantılıdır. Yalnız, bu öğelerin işlevlerini tam olarak yerine getirebilmeleri için aralarında uyum ve dengenin bulunması gerekir. Bunlardan bazılarında kendini gösteren aşırılık veya yetersizlik diğerlerine zarar verebilir. Bu da toplumda sarsıntı ve boşluklara sebep olur. Bu bakımdan, kültür, uyumlu ve dengeli bir bütünün ifadesidir. Ondaki bu dengeli bütünlük topluma sağlık verir; kişinin toplumla bütünleşmesine ve mutluluğuna hizmet eder.
7. Kültür kuşaktan kuşağa aktarılan bir sosyal mirastır. Varlığını ve canlılığını ancak bu yolla sürdürebilir. Aktarma vasıtaları eğitim-öğretim, gelenekler, din, dil, san'at, edebiyat, folklor gibi çeşitli kültür taşıyıcı öğe ve eserlerdir.
1-) Kültür, sosyal bir organizasyon olan topluma ait ortak yaşayış düzeninin, zaman içinde değişme, gelişme ve yenilenme özellikleri taşıyan bir bütünü olduğu için canlı ve tabiî bir varlık niteliğindedir. Durağan (statik) bir yapıya değil dinamik bir yapıya sahiptir. Bir toplumun yaşama düzenine bağlı olarak doğup gelişir. Onun için de hayatın dışında değil içindedir. Toplum varlığının akışına göre şekillenerek tıpkı coğrafya şartlarına göre içimlenen ve durmadan akıp giden bir ırmak gibi yol alır. Kültür tabiî bir sosyal varlıktır. Çünkü, kişilerin üstüne çıkarak topluma hükmeden kendine has bir düzeni, kendine has kuralları vardır. Bu kurallara. Bu düzene aykırı davranışlar ve dış müdahaleler, onun sağlıklı yol alışım engeller; varlığını tehlikeye sokar. Bu gibi durumlarda kültür gereken tepkiyi de gösterir. Bu tepki kendisini, toplumda huzursuzluk ve kültür bunalımı şeklinde ortaya koyar.
2. Kültür, kişilerin üstüne taşan ve toplumu hükmü altına alan bir sistem olduğu için toplumun ortak malıdır ve kapsamlıdır.
3. Kültür, her toplumun kendi özel davranışlarının ve yaratıcılığının eseri olduğu için millî bir kişilik yapısına sahiptir. Bundan dolayı orijinal ve millîdir. Orijinallik, kültürün kendi kaynaklarından beslenmesi ve özüne sadık kalması ile sağlanabilir. Başka kültürlerin eserlerini taklit, yaratıcılık olmadığı için orijinal sayılmaz. Bu durum biraz sonra işaret edeceğimiz kültür değişmelerinde önemli bir rol oynar.
Kültürden ayrı ve kültürün üstünde bütün dünya milletlerini içine alan ortak bir kültür yoktur. Bir ortak dünya edebiyatından değil bir Fransız, bir ingiliz edebiyatından, bir dünya mimarisinden değil bir Osmanlı veya italyan mimarisinden. Kore veya Çin san'atından söz edilebilir. Diller de öyledir. Ortak bir dünya dili yoktur. Bir Türk dili, bir Japon dili vardır. Görülüyor ki, kültürler ayrı ayrı milletlerin eseridir. Bundan dolayı da millîdir. Asıl kültür budur. Fakat kültür kelimesinin, karışıklığa yol açabilecek bazı farklı kullanılışlardan ayırt edilebilmesi için asıl kültür genellikle millî kültür diye adlandırılmaktadır.
4. Kültür değişmelerinde, başka bir kültürün veya kültürlerin etkisi altında kalınabilir. Bu etki ne kadar kuvvetli olursa olsun, daha çok bir kültür aşısı niteliğindedir. Ayrıca, kültürün öğeleri arasında birtakım derece farkları vardır. Bunların bir kısmı asıl öğeler, bir kısmı da ikinci ve üçüncü derecede kalan ayrıntılarla ilgili öğelerdir. Kültürün ayrıntılara giren bu ikinci ve üçüncü derecedeki öğeleri arasında da değişmeler olabilir. Yalnız, bir kültürün özü asla değiştirilemez ve bütünü ile başka bir kültüre dönüştürülemez. Böyle bir durumda, artık o toplumdan eser kalmaz ve bambaşka nitelikte bir toplum yapısı ortaya, ıkar. X. yüzyıla kadar bir Türk kavmi olan Bulgarların, bu yüzyıldan sonra uğradıkları kültür değişimi ile bir İslav kavmine dönüşmüş olmaları, bu öz değişikliğinin tipik bir örneğidir.
5. Kültür, bir milletin tarihte var olduğu günden başlayarak bugüne kadar uzanan ve yavaş yavaş gelişerek yol alan değerler bütünü olduğundan tarihîdir ve süreklilik vasfı taşır.
6. İster gelişmemiş, ister az gelişmiş veya gelişmiş bir toplum olsun, her toplumun kendine göre bir kültürü vardır. İlkel toplumlarda kültürün bütün öğeleri bulunmayabilir. Fakat millet safhasına erişmiş olan toplumlarda, bu öğelerin hepsi tamamlanmıştır ve birbirleri ile bağlantılıdır. Yalnız, bu öğelerin işlevlerini tam olarak yerine getirebilmeleri için aralarında uyum ve dengenin bulunması gerekir. Bunlardan bazılarında kendini gösteren aşırılık veya yetersizlik diğerlerine zarar verebilir. Bu da toplumda sarsıntı ve boşluklara sebep olur. Bu bakımdan, kültür, uyumlu ve dengeli bir bütünün ifadesidir. Ondaki bu dengeli bütünlük topluma sağlık verir; kişinin toplumla bütünleşmesine ve mutluluğuna hizmet eder.
7. Kültür kuşaktan kuşağa aktarılan bir sosyal mirastır. Varlığını ve canlılığını ancak bu yolla sürdürebilir. Aktarma vasıtaları eğitim-öğretim, gelenekler, din, dil, san'at, edebiyat, folklor gibi çeşitli kültür taşıyıcı öğe ve eserlerdir.