MURŞİDE TESLİMİYET KOLELİK Mİ?
Tasavvufa dışarıdan bakanların anlamakta gucluk cektikleri bir mesele de murşide teslimiyettir Ozellikle tasavvuf ehlinin muridmurşid ilişkisine, olu ve yıkayıcısı ilişkisini ornek gostermeleri itirazlara sebep olmaktadır
Tasavvuftaki murşide teslimiyetin karakteri ve sınırları gercekte nedir? Bu teslimiyetin insan iradesinin reddi anlamına geldiğini soyleyenler haklı olabilir mi?
Tasavvuf adabıyla ilgili biraz kitap karıştıranlar şu ifadeyi mutlaka okumuşlardır: “Bir murid, murşidine hic itirazsız teslim olmalıdır Oyle ki, bir olu, yıkayıcısına nasıl hic itiraz etmez, ne tarafa cevirse donerse, murid de murşidine karşı boyle olmalıdır Murşidine ‘nicin?’ ‘neden?’ diye itiraz eden kimse maksadına eremez
Gercekten de butun tasavvuf kollarında murşidler, muridlerinden bu manada bir teslimiyet isterler Ancak boyle bir teslimiyet anlayışı eleştirilmekte ve şoyle itiraz gelmektedir:
“Murşid de olsa, bir insana bu derecede teslim olmak doğru olabilir mi?
Boyle bir teslimiyetin dinde yeri, terbiyede gereği var mıdır?
Bu durum, insan hurriyetini yok etmek ve birilerinin esaretine girmek değil midir?
Allah ve Rasulu’nden başka emirlerine itiraz edilmeyecek kimse var mıdır?
Murşid hic yanılmaz mı?
Yanılırsa, onu uyarmak ve yanlışını gostermek gerekmez mi?
Boyle yapan bir kimse nicin manevi terbiyede yolda kalsın?
Asıl teslim olunan Yuce Allah’tır
Aslında, Yuce Yaratıcı’dan başka hic kimsenin insanları kendisine itaat etmeye davet yetkisi ve gorevi yoktur Her emrine uyulacak, her hukmunde teslim olunacak tek varlık, alemlerin sahibi Yuce Allah’tır Hic bir peygamber de kendi şahsından kaynaklanan bir sebep ve yetkiyle insanlara bir şeyi emretme veya yasaklama yetkisine sahip değildir Fakat peygamberi Yuce Allah davetle gorevlendirip halkın arasına gonderdiği zaman, konumu, yetkisi ve insanlar uzerindeki etkisi değişir
Kur’an’da belirtildiği gibi, Allah’ın gonderdiği peygambere itaat eden kimse, bizzat Allah’a itaat etmiş olur Ona isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur (Nisa80) Hz Peygamber AS’a uymadan hic kimse Allah’ın rızasına ulaşamaz Onu annebabası dahil butun insanlardan daha fazla sevmeyen kimse tam mumin de olamaz (Buhari, Muslim) Onun oğrettiği dine sadece kalbiyle değil, butun his ve hevesiyle, ici ve dışıyla uymayan kimse gercek mumin sıfatını alamaz (Begavi, İbnu Asım, İbnu Recep) Cunku Hz Peygamber AS Allah’a giden yolun kılavuzu, bu yolda insanların terbiyecisi ve sahibidir Her hukmu Cenabı Hakk’ın hukmu yerindedir Onu insanlığın onune koyan Yuce Allah’tır “Bu peygamberime uyun ki, benim muhabbetime, rızama ve cennetime ulaşın! diyen de bizzat Yuce Allah’tır
İci ve dışıyla Hakk’a teslim olan kimse, Allahu Teala’dan başka her şeyin koleliğinden kurtulur, hur olur, kalbi Allah ile huzur, ilahi aşk ile hayat bulur Hakk’a itiraz eden kimse ise, iradesini nefsinin eline vermiş olur Bundan sonra o kimse kendisini hur irade ve hurriyet sahibi gorse de, aslında butun yaptıkları bir ceşit koleliktir Cunku bu kimse, devamlı nefsine kole, şehvetine esir, midesine hizmetci, maddeye bekci, insanların aferin ve alkışına bağımlı bir halde hayat surmektedir Boyle bir hayat şeref ve hurriyet değil, tam manası ile zillet ve koleliktir Asıl hurriyet, Yuce Allah’tan başka hic bir varlığa kulluk yapmamaktır
Murşidin yetkisi ve konumu
Kamil murşidin vazifesi, guzel ahlakı temsil ve tatbiktir Onun tek hedefi ilahi hukumleri en guzel şekilde uygulamak, korumak ve yaşatmaktır Buna dini ihya etmek denir
Murşid, Yuce Allah’ın dostudur Bu sıfatıyla vazifesi, isteyenlere Allah’ın dostluğunu oğretmektir O aynı zamanda ummeti terbiye işinde Hz Peygamber AS’ın vekili ve varisidir Bu sıfatıyla vazifesi kalpleri Allah’a bağlamak, gonulleri kotu ahlaktan arındırmak, insanı Allah’ın edebiyle edeplendirmek, nefsin, şeytanın, eşyanın ve dunyanın esaretinden kurtarıp gercek hurriyete kavuşturmaktır
Kamil murşid, bu sıfat ve vazifeleriyle dunyada en onemli işi yurutmektedir Hangi iş insanın Yaratıcı’sına yonelmesinden daha onemli olabilir? İşte bu buyuk işi yuruten insana karşı vazifemizi şu ayet belirlemektedir:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin Peygamber’e ve icinizden (Allah’ın yapmanızı istediği) işlerinizi yuruten onder ve idarecilerinize de itaat edin (Nisa59)
Ayrıca, Hz Peygamber AS’ın şu uyarıları da bizim icin bağlayıcıdır:
“Başınızdaki kimse gozu kor, ayağı topal, rengi siyah bir kole de olsa, sizi Allah’ın Kitabı’na gore sevk ve idare ettiği surece onun sozunu dinleyip emirlerine itaat edin (Buhari, Muslim, Nesai)
“Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur Benim emirime (dini işlerinizi yuruten imamınıza) itaat eden bana itaat etmiş olur Ona isyan eden de bana isyan etmiş olur (Buhari, Nesai)
Şu halde, gercekten peygamber varisi, alim, arif, kamil bir murşide tabi olmak, aslında Allah ve Rasulu’ne tabi olmaktır
Teslim olunacak kimseyi iyi tanımalıdır
Gafile uyanın kalbi uyanmaz Cahile dert acanın derdi dinmez İşinin ehli olmayan doktor insanı candan eder Sahte murşid de imandan eder Birisi dunyayı, diğeri ahireti harap eder O halde hak yolunda peşine duşulen kimseyi iyi tanımalı, manevi terbiye icin ehli olmayan kimseye yanaşmamalıdır
Kamil murşid, her şeyden once kendisi terbiye olmuş kimsedir Ayrıca insanları terbiye icin izinli ve ehliyetlidir Cunku kendisi ehliyetli bir ustadın elinde terbiye gormuş, takva ve edeple suslenmiş, hak yolunda imamlık vasfını elde etmiştir Allahu Teala onu kendi yolunda kılavuz, ornek ve şahit yapmıştır Onune Kur’an ve Sunnet’i koymuş, insanları onlardaki gerceklere davet gorevi vermiştir
Tedavi icin teslim olmak şarttır
Allah’ın dostu olmak isteyen kimse, bunun gereğini yapmalıdır Bu yola giren kimseye tasavvufta murid denir İlk aşamada murid, olumcul bir hastalığa yakalanmış hasta gibi duşunulur Boyle bir hastaya ne lazımsa, muride de o lazımdır
Eğer ağır bir hasta şifa bulmak istiyorsa, aklını kullanıp kendisini ehil bir doktora teslim etmelidir Hasta şunu bilmelidir ki, kendi aklı ve tecrubesiyle veya eline alıp okuyacağı tıp kitapları ile bu hastalığı tedavi etmesi mumkun değildir
Bu durumda karşısında iki secenek vardır: Ya bilgi, tecrube ve ehliyeti ispat edilmiş bir doktora gidip teslim olacak ve her ne derse yerine getirecek Ya da bu hastalığı ceke ceke olecek Şuphesiz akıl ve insaf doktora teslim olmayı secer Cunku bu teslimiyette sıhhat, hayat ve huzur vardır Kendi bildiğini yapmakta ise yıkım, acı ve sıkıntı vardır Boyle bir teslimiyet, aklını bir kenara bırakmak değil, aklını iyi kullanmaktır
Terbiye icin murşide teslim olmak da aynen boyledir Cunku muridin kalbi hasta, gonlu yaralı, vicdanı sıkıntı icindedir Kalbi, geflet, gunahlara meyil, şehvetine duşkunluk, kibir, kendini beğenme, haset, gosteriş, aşırı dunya sevgisi, gereksiz rızk endişesi, gecim kaygısı, olum korkusu, ibadetlere karşı tembellik gibi manevi hastalıklarla hastadır Gonlu, Yuce Yaratıcısı’nı unutup eşyaya bağlandığı icin yaralıdır Vicdanı ise, icine duştuğu bu halden devamlı sıkıntı cekmektedir Cunku bu dertler karşısında aklı aciz kalmaktadır Nefsi her gun derdine dert katmakta, devamlı hastalıkları artmaktadır Kendi tedbir ve tecrubeleri tedavi icin yetmemektedir Gunler gecmekte, fakat hastalıkları gecmemektedir Bu durumda, aklı olan ne yapmalıdır?
Bu kimsenin de onunde iki secenek vardır: Ya aklını kullanıp bu işin ehli bir murşide gidip teslim olacak; onun tedbir ve tedavi tecrubesine uyup manevi dertlerinden kurtulacak Ya da bu hastalıklar icinde olup mahcup ve perişan bir şekilde Yuce Allah’ın huzuruna cıkacak Elbette akıl, vicdan ve tecrube, boyle bir hastanın da bu işin ehline teslim olmasını ister Zaten Kur’an ve Sunnet bunu emreder Sayısız tercube ve gorulup yaşanmış olaylar da bunun gercek olduğunu ispat eder
Mevcut hastalığını kabul etmeyen, mutehassıs doktoruna guvenmeyen, tarif edilen usulde ilaclarını icmeyen, kendi keyfine gore hareket eden kimse, maddimanevi hic bir hastalığından kurtulamaz Boyle bir hasta kalkıp da ‘aklım bana yeter, ben doktor filan tanımam, kimseye teslim olmam, istediğim gibi yaşarım!’ derse, ona akıllı değil, belki deli denir
Teslimiyet akıl ister
Arifler der ki:
Kamil murşide tam teslimiyet bir anda olmaz İnsan, kalbi nurlandıkca, nefsini ve şeytanı tanıdıkca, iyiyi kotuyu sectikce, yani akıllandıkca, Allah’a giden yolda Allah dostuna teslim olur Murid, zaman icinde murşidini gercek haliyle tanır Bu tanıma bir omur surebilir Bu yolda samimiyetle sabreden kimse sonucta sevinir, Allah sevgisini bulur, kalbi bu sevgi ile huzur bulur Dağınık hali toplanır, ibadetlere sarılır, gunahlardan uzaklaşır, butun manevi hastalıklardan kurtulur İşte o zaman hakkıyla ve tadıyla Yuce Rabbine kulluk edebilir Buna ihsan makamı denir Bu hedefe ulaşmak icin rehberine tam teslim olanlar cok az olduğu icin, bu makama cıkanlar da cok azdır Herkesin bu yolda nasibi, iman, sadakat, edep ve gayretine goredir Ancak, Allahu Teala dilediği kullarına bol ihsan ve ikramlarda bulunur
Allah dostları, “biz peygamber gibi masumuz, hicbir kusur ve noksanımız yoktur, her sozumuz ayet ve hadis gibidir demezler Onlar, acık ve mertce Hz Ebu Bekir RA Efendimiz’in halife secildiği gun, Ashabı Kiram’a soylediği şu sozu soylerler:
“Ben Allah ve Rasulu’ne itaat ettiğim ve size hakkı emrettiğim surece bana itaat ediniz Cunku bu durumda bana itaati sizden Allahu Teala istiyor Ben hak cizgiden ayrılırsam, artık kimsenin bana itaat etmesi gerekmez (İbnu Kesir)
Dilaver Selvi
Tasavvufa dışarıdan bakanların anlamakta gucluk cektikleri bir mesele de murşide teslimiyettir Ozellikle tasavvuf ehlinin muridmurşid ilişkisine, olu ve yıkayıcısı ilişkisini ornek gostermeleri itirazlara sebep olmaktadır
Tasavvuftaki murşide teslimiyetin karakteri ve sınırları gercekte nedir? Bu teslimiyetin insan iradesinin reddi anlamına geldiğini soyleyenler haklı olabilir mi?
Tasavvuf adabıyla ilgili biraz kitap karıştıranlar şu ifadeyi mutlaka okumuşlardır: “Bir murid, murşidine hic itirazsız teslim olmalıdır Oyle ki, bir olu, yıkayıcısına nasıl hic itiraz etmez, ne tarafa cevirse donerse, murid de murşidine karşı boyle olmalıdır Murşidine ‘nicin?’ ‘neden?’ diye itiraz eden kimse maksadına eremez
Gercekten de butun tasavvuf kollarında murşidler, muridlerinden bu manada bir teslimiyet isterler Ancak boyle bir teslimiyet anlayışı eleştirilmekte ve şoyle itiraz gelmektedir:
“Murşid de olsa, bir insana bu derecede teslim olmak doğru olabilir mi?
Boyle bir teslimiyetin dinde yeri, terbiyede gereği var mıdır?
Bu durum, insan hurriyetini yok etmek ve birilerinin esaretine girmek değil midir?
Allah ve Rasulu’nden başka emirlerine itiraz edilmeyecek kimse var mıdır?
Murşid hic yanılmaz mı?
Yanılırsa, onu uyarmak ve yanlışını gostermek gerekmez mi?
Boyle yapan bir kimse nicin manevi terbiyede yolda kalsın?
Asıl teslim olunan Yuce Allah’tır
Aslında, Yuce Yaratıcı’dan başka hic kimsenin insanları kendisine itaat etmeye davet yetkisi ve gorevi yoktur Her emrine uyulacak, her hukmunde teslim olunacak tek varlık, alemlerin sahibi Yuce Allah’tır Hic bir peygamber de kendi şahsından kaynaklanan bir sebep ve yetkiyle insanlara bir şeyi emretme veya yasaklama yetkisine sahip değildir Fakat peygamberi Yuce Allah davetle gorevlendirip halkın arasına gonderdiği zaman, konumu, yetkisi ve insanlar uzerindeki etkisi değişir
Kur’an’da belirtildiği gibi, Allah’ın gonderdiği peygambere itaat eden kimse, bizzat Allah’a itaat etmiş olur Ona isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur (Nisa80) Hz Peygamber AS’a uymadan hic kimse Allah’ın rızasına ulaşamaz Onu annebabası dahil butun insanlardan daha fazla sevmeyen kimse tam mumin de olamaz (Buhari, Muslim) Onun oğrettiği dine sadece kalbiyle değil, butun his ve hevesiyle, ici ve dışıyla uymayan kimse gercek mumin sıfatını alamaz (Begavi, İbnu Asım, İbnu Recep) Cunku Hz Peygamber AS Allah’a giden yolun kılavuzu, bu yolda insanların terbiyecisi ve sahibidir Her hukmu Cenabı Hakk’ın hukmu yerindedir Onu insanlığın onune koyan Yuce Allah’tır “Bu peygamberime uyun ki, benim muhabbetime, rızama ve cennetime ulaşın! diyen de bizzat Yuce Allah’tır
İci ve dışıyla Hakk’a teslim olan kimse, Allahu Teala’dan başka her şeyin koleliğinden kurtulur, hur olur, kalbi Allah ile huzur, ilahi aşk ile hayat bulur Hakk’a itiraz eden kimse ise, iradesini nefsinin eline vermiş olur Bundan sonra o kimse kendisini hur irade ve hurriyet sahibi gorse de, aslında butun yaptıkları bir ceşit koleliktir Cunku bu kimse, devamlı nefsine kole, şehvetine esir, midesine hizmetci, maddeye bekci, insanların aferin ve alkışına bağımlı bir halde hayat surmektedir Boyle bir hayat şeref ve hurriyet değil, tam manası ile zillet ve koleliktir Asıl hurriyet, Yuce Allah’tan başka hic bir varlığa kulluk yapmamaktır
Murşidin yetkisi ve konumu
Kamil murşidin vazifesi, guzel ahlakı temsil ve tatbiktir Onun tek hedefi ilahi hukumleri en guzel şekilde uygulamak, korumak ve yaşatmaktır Buna dini ihya etmek denir
Murşid, Yuce Allah’ın dostudur Bu sıfatıyla vazifesi, isteyenlere Allah’ın dostluğunu oğretmektir O aynı zamanda ummeti terbiye işinde Hz Peygamber AS’ın vekili ve varisidir Bu sıfatıyla vazifesi kalpleri Allah’a bağlamak, gonulleri kotu ahlaktan arındırmak, insanı Allah’ın edebiyle edeplendirmek, nefsin, şeytanın, eşyanın ve dunyanın esaretinden kurtarıp gercek hurriyete kavuşturmaktır
Kamil murşid, bu sıfat ve vazifeleriyle dunyada en onemli işi yurutmektedir Hangi iş insanın Yaratıcı’sına yonelmesinden daha onemli olabilir? İşte bu buyuk işi yuruten insana karşı vazifemizi şu ayet belirlemektedir:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin Peygamber’e ve icinizden (Allah’ın yapmanızı istediği) işlerinizi yuruten onder ve idarecilerinize de itaat edin (Nisa59)
Ayrıca, Hz Peygamber AS’ın şu uyarıları da bizim icin bağlayıcıdır:
“Başınızdaki kimse gozu kor, ayağı topal, rengi siyah bir kole de olsa, sizi Allah’ın Kitabı’na gore sevk ve idare ettiği surece onun sozunu dinleyip emirlerine itaat edin (Buhari, Muslim, Nesai)
“Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur Benim emirime (dini işlerinizi yuruten imamınıza) itaat eden bana itaat etmiş olur Ona isyan eden de bana isyan etmiş olur (Buhari, Nesai)
Şu halde, gercekten peygamber varisi, alim, arif, kamil bir murşide tabi olmak, aslında Allah ve Rasulu’ne tabi olmaktır
Teslim olunacak kimseyi iyi tanımalıdır
Gafile uyanın kalbi uyanmaz Cahile dert acanın derdi dinmez İşinin ehli olmayan doktor insanı candan eder Sahte murşid de imandan eder Birisi dunyayı, diğeri ahireti harap eder O halde hak yolunda peşine duşulen kimseyi iyi tanımalı, manevi terbiye icin ehli olmayan kimseye yanaşmamalıdır
Kamil murşid, her şeyden once kendisi terbiye olmuş kimsedir Ayrıca insanları terbiye icin izinli ve ehliyetlidir Cunku kendisi ehliyetli bir ustadın elinde terbiye gormuş, takva ve edeple suslenmiş, hak yolunda imamlık vasfını elde etmiştir Allahu Teala onu kendi yolunda kılavuz, ornek ve şahit yapmıştır Onune Kur’an ve Sunnet’i koymuş, insanları onlardaki gerceklere davet gorevi vermiştir
Tedavi icin teslim olmak şarttır
Allah’ın dostu olmak isteyen kimse, bunun gereğini yapmalıdır Bu yola giren kimseye tasavvufta murid denir İlk aşamada murid, olumcul bir hastalığa yakalanmış hasta gibi duşunulur Boyle bir hastaya ne lazımsa, muride de o lazımdır
Eğer ağır bir hasta şifa bulmak istiyorsa, aklını kullanıp kendisini ehil bir doktora teslim etmelidir Hasta şunu bilmelidir ki, kendi aklı ve tecrubesiyle veya eline alıp okuyacağı tıp kitapları ile bu hastalığı tedavi etmesi mumkun değildir
Bu durumda karşısında iki secenek vardır: Ya bilgi, tecrube ve ehliyeti ispat edilmiş bir doktora gidip teslim olacak ve her ne derse yerine getirecek Ya da bu hastalığı ceke ceke olecek Şuphesiz akıl ve insaf doktora teslim olmayı secer Cunku bu teslimiyette sıhhat, hayat ve huzur vardır Kendi bildiğini yapmakta ise yıkım, acı ve sıkıntı vardır Boyle bir teslimiyet, aklını bir kenara bırakmak değil, aklını iyi kullanmaktır
Terbiye icin murşide teslim olmak da aynen boyledir Cunku muridin kalbi hasta, gonlu yaralı, vicdanı sıkıntı icindedir Kalbi, geflet, gunahlara meyil, şehvetine duşkunluk, kibir, kendini beğenme, haset, gosteriş, aşırı dunya sevgisi, gereksiz rızk endişesi, gecim kaygısı, olum korkusu, ibadetlere karşı tembellik gibi manevi hastalıklarla hastadır Gonlu, Yuce Yaratıcısı’nı unutup eşyaya bağlandığı icin yaralıdır Vicdanı ise, icine duştuğu bu halden devamlı sıkıntı cekmektedir Cunku bu dertler karşısında aklı aciz kalmaktadır Nefsi her gun derdine dert katmakta, devamlı hastalıkları artmaktadır Kendi tedbir ve tecrubeleri tedavi icin yetmemektedir Gunler gecmekte, fakat hastalıkları gecmemektedir Bu durumda, aklı olan ne yapmalıdır?
Bu kimsenin de onunde iki secenek vardır: Ya aklını kullanıp bu işin ehli bir murşide gidip teslim olacak; onun tedbir ve tedavi tecrubesine uyup manevi dertlerinden kurtulacak Ya da bu hastalıklar icinde olup mahcup ve perişan bir şekilde Yuce Allah’ın huzuruna cıkacak Elbette akıl, vicdan ve tecrube, boyle bir hastanın da bu işin ehline teslim olmasını ister Zaten Kur’an ve Sunnet bunu emreder Sayısız tercube ve gorulup yaşanmış olaylar da bunun gercek olduğunu ispat eder
Mevcut hastalığını kabul etmeyen, mutehassıs doktoruna guvenmeyen, tarif edilen usulde ilaclarını icmeyen, kendi keyfine gore hareket eden kimse, maddimanevi hic bir hastalığından kurtulamaz Boyle bir hasta kalkıp da ‘aklım bana yeter, ben doktor filan tanımam, kimseye teslim olmam, istediğim gibi yaşarım!’ derse, ona akıllı değil, belki deli denir
Teslimiyet akıl ister
Arifler der ki:
Kamil murşide tam teslimiyet bir anda olmaz İnsan, kalbi nurlandıkca, nefsini ve şeytanı tanıdıkca, iyiyi kotuyu sectikce, yani akıllandıkca, Allah’a giden yolda Allah dostuna teslim olur Murid, zaman icinde murşidini gercek haliyle tanır Bu tanıma bir omur surebilir Bu yolda samimiyetle sabreden kimse sonucta sevinir, Allah sevgisini bulur, kalbi bu sevgi ile huzur bulur Dağınık hali toplanır, ibadetlere sarılır, gunahlardan uzaklaşır, butun manevi hastalıklardan kurtulur İşte o zaman hakkıyla ve tadıyla Yuce Rabbine kulluk edebilir Buna ihsan makamı denir Bu hedefe ulaşmak icin rehberine tam teslim olanlar cok az olduğu icin, bu makama cıkanlar da cok azdır Herkesin bu yolda nasibi, iman, sadakat, edep ve gayretine goredir Ancak, Allahu Teala dilediği kullarına bol ihsan ve ikramlarda bulunur
Allah dostları, “biz peygamber gibi masumuz, hicbir kusur ve noksanımız yoktur, her sozumuz ayet ve hadis gibidir demezler Onlar, acık ve mertce Hz Ebu Bekir RA Efendimiz’in halife secildiği gun, Ashabı Kiram’a soylediği şu sozu soylerler:
“Ben Allah ve Rasulu’ne itaat ettiğim ve size hakkı emrettiğim surece bana itaat ediniz Cunku bu durumda bana itaati sizden Allahu Teala istiyor Ben hak cizgiden ayrılırsam, artık kimsenin bana itaat etmesi gerekmez (İbnu Kesir)
Dilaver Selvi