Mustafa Aksoy’un Çanakkale Anıları
Mustafa Aksoy’un Çanakkale Hatıraları
Çan - Halilağa Köyü'nden
Ben Mustafa Aksoy 309'luyum (1893) 88 yaşındayım Seddülbahir'de bulundum 9 Fırka, 26 Alay, 3 Tabur'daydım Fırka kumandanımız Yüzbaşı Ali İhsan Bey'di Takım zabitlerimizden de Yusuf Efendi, Ayin Efendi vardı Piyadeydim Mevziilerdeydik Seddülbahir'de Beşli mavzer tüfeğim vardı Osmanlı mavzeri, 4-5 ay durduk mevzilerde Düşman asker çıkardı, bize doğru geliyor Düşmanın askeri talim terbiye görmemiş Sıçrama filan bilmiyorlar Öyle geliyorlar bize doğru Bizde makineli tüfek var
Basıyoruz kurşunu, döşek gibi döşeniyorlar Bizim arkadaşlar tutuveriyorlar makineliyi, arayıp duruyor makineli Düşen kalıyor, dediler ki,” Arap askeriymiş bunlar İngiliz bilmeden getirmiş bunları” diye konuşuluyor mevziide Bilmiyoruz ki, onlarla muharebe yaptık, çarpıştık adam gibi
Önce, düşmanın zırhlıları denizden üzerimize ateş yağdırdılar Attılar, attılar Baktılar bizim taraftan karşılık yok, zırhlıları biraz daha sol, kuldular karaya Tekrar ateş yağdırdılar Bizden bir kıpırtı yok Daha da yaklaştı tekrar ateşe başladı Bu defa bizim topçular da ateşe başladılar Zırhlıların ateşi bizim topları susturdu Geldi doğru bizim önümüze Seddülbahir'e asker çıkardı Zırhlısı, vapuru geldi oraya oturdu Ben,” Bu gavur geçemez emme hadi hayırlısı” dedim kendi kendime Mayınlar denizin altında gömülü Dışarıdan görünmüyor ama dışarıda, deniz kıyısında adamları var ellerinde fitilleri Gavurun zırhlıları geçerken fitili ateşleyecek Kaç yerde var böyle adamlar Bekleyip duruyorlar
Gavurun zırhlıları yürüdüler boğaza doğru Biraz daha ilerleyince bizim topların mesafesine girdiler Çimenliktekiler, Kirtedeki toplar ateş etmeye başladılar gavura Çanakkale'deki koca toplar filan Gavurun zırhlısının üzerine yukarıdan indiriverdiler Biri de yaralandı Hoop, devriliverdi gavurun zırhlısı Biz de istihkamlardan görüyoruz bunları Depinemedi gavurlar, geçemediler boğazı, geri döndüler, çekildiler geriye
Orada yaralandım Seddülbahir'de Hücuma kalkmıştık Yüzbaşı Şerafettin Bey emir verdi Bir konuşma yaptı önce mevziilerde Besmele çekti baştan Sonra” Ananız sizi bu günler için doğurdu Hadi bakalım! Ben sizin önünüzden, siz benim arkamdan Sakın geriye çekileyim demeyin, düşmandan korkup da Öldüreceğiz düşmanı, denize dökeceğiz” dedi
Yüzbaşımız İstanbullu idi” Süngü tak Muharebe fişengiyle doldur, kapat” emrini söyledi Birer de bomba var her birimizde” Hadi bakalım oğlum, ateş!” diye bağırdı
Gavur da askerlerini çıkarıyor deniz kıyısından İki yere iskele etmiş Boyuna askerini boşaltıyor ” Şiddetli ateş!” diye bağırdı yüzbaşımız Mevziilerdeyiz At bakalım, at bakalım Gavur bizi görmüyor Biz gavuru görüyoruz mevziilerimizden Biz hep ateş ediyoruz Gavur zığındere tarafından çevirmiş Yüzbaşı:” Düşman bize ateş yapacak, geri çekilelim Esir olacağız yoksa” dedi
Ben o sırada mevzide vuruldum, bacaklarım tutmuyor Kurşun delmiş iki ayağımı da dizlerimin bir karış altından Sol kulağımın dibinden de bir kurşun geçti Kafama bir de parça denk geldi Şarapnel gibi bir şey Ufak ama yardı attı Birçok arkadaşlar şehit oldular gözlerimin önünde Yaralananlar oldular İsimlerini pek hatırlayamıyorum Aklımda kalmadı ki Vurulanlardan Kayserili Ahmet Çavuş vardı Bir de Balıkesirli Nebi Çavuş Yaralandık, geri çekiliyoruz Anaca- babaca günü Kanlı Dere'nin içine indik Katırları, atları da derenin içine indirmişler Onlar da titreşip duruyorlar Sıhhiye filan yok Bacaklarım da soğudu kaldı Yavaş yavaş hayvanların bacaklarının aralarından yukarı doğru Kirte'ye çıktık Kirte'de kaldım, gidemedim Takviyeye gelen birliklerden birinin zabiti geldi yanıma, eliyle işaret etti
- Otur, otur, dedi
Sıhhiye yok Bir şey yok Götürecek insan da yok beni, bayırın başı
Baktı bana zabit
- Ne oldu? dedi
- Yaralıyım efendim, dedim Atından indi, yanıma geldi çöktü
Bana düşmanın nerelerde olduğunu sordu Ben de gördüklerimi, düşmanın nerelerde olduğunu olduğu gibi söyledim
O zabit geriden kendisine yetişen askerlerine silah çattırdı İki askere emir verdi:
- Bunu Maydos'a (Eceabat) götüreceksiniz Hastaneye teslim edeceksiniz Bir de teslim kağıdı a lığ getireceksiniz bana, dedi
“Oh Hele Yarabbi şükür” dedim
Aldı o iki asker beni Maydos'ta hastaneye yatırdılar Maydos'a hastanede de pek tutmadılar Karabiga'ya gönderdiler Karabiga'da da at arabasına bindirdiler Biga'ya hastaneye yatırdılar 29 gün Biga'da hastanede yattım Hastaneden çıktım Tekrar cepheye gönderdiler beni Bizim tabur yerinden oynamış Bulamadık taburu Taburumuz Arıburnu civarında Semertepe'ye geçmiş Oralardaymış Maydos'ta bize silah, cephane verdiler Haydi bakalım tekrar cepheye, birliğimize Semertepe'ye 26 Alaya Ben 26 Alayın 4 Bölüğündeyim 3 Takım, 3 Mangadayım
Beni ve benim gibi olan hastaneden gelen arkadaşları muayene ettiler Askerlik yapamaz dediler Karadeniz Boğazı'nda, İstanbul'da 6 saat ileride, Ağaçlı denen yerdeki maden ocaklarına gönderdiler 3 ocak vardı Orada asker olarak madende çalıştırdılar Madende kömür çıkarıyorduk İstanbul'a gidiyordu kömürler 2,5 sene kaldım madende 7,5 sene geldim köyüme
Madalyam yok, 2 senedir maaş alıyorum Askerden gelince evlendim Bayramiç'in Dongurlu köyünden Adı Tayyire idi 6 sene önce öldü 1 kız, 2 erkek çocuğum var Oğlumun yanında kalıyorum burada köyde Gece talim yapardık Gündüz düşmana ateş ederdik Gündüz pek talim yapamazdık Düşmanın tayyaresi tepemizde gezerdi Gördüğü zaman ateş yağdırırdı gavur üstümüze Büyük kumandanlardan göremedik Bizim gibiler nerde görecek onlar?
Mustafa Aksoy’un Çanakkale Hatıraları
Çan - Halilağa Köyü'nden
Ben Mustafa Aksoy 309'luyum (1893) 88 yaşındayım Seddülbahir'de bulundum 9 Fırka, 26 Alay, 3 Tabur'daydım Fırka kumandanımız Yüzbaşı Ali İhsan Bey'di Takım zabitlerimizden de Yusuf Efendi, Ayin Efendi vardı Piyadeydim Mevziilerdeydik Seddülbahir'de Beşli mavzer tüfeğim vardı Osmanlı mavzeri, 4-5 ay durduk mevzilerde Düşman asker çıkardı, bize doğru geliyor Düşmanın askeri talim terbiye görmemiş Sıçrama filan bilmiyorlar Öyle geliyorlar bize doğru Bizde makineli tüfek var
Basıyoruz kurşunu, döşek gibi döşeniyorlar Bizim arkadaşlar tutuveriyorlar makineliyi, arayıp duruyor makineli Düşen kalıyor, dediler ki,” Arap askeriymiş bunlar İngiliz bilmeden getirmiş bunları” diye konuşuluyor mevziide Bilmiyoruz ki, onlarla muharebe yaptık, çarpıştık adam gibi
Önce, düşmanın zırhlıları denizden üzerimize ateş yağdırdılar Attılar, attılar Baktılar bizim taraftan karşılık yok, zırhlıları biraz daha sol, kuldular karaya Tekrar ateş yağdırdılar Bizden bir kıpırtı yok Daha da yaklaştı tekrar ateşe başladı Bu defa bizim topçular da ateşe başladılar Zırhlıların ateşi bizim topları susturdu Geldi doğru bizim önümüze Seddülbahir'e asker çıkardı Zırhlısı, vapuru geldi oraya oturdu Ben,” Bu gavur geçemez emme hadi hayırlısı” dedim kendi kendime Mayınlar denizin altında gömülü Dışarıdan görünmüyor ama dışarıda, deniz kıyısında adamları var ellerinde fitilleri Gavurun zırhlıları geçerken fitili ateşleyecek Kaç yerde var böyle adamlar Bekleyip duruyorlar
Gavurun zırhlıları yürüdüler boğaza doğru Biraz daha ilerleyince bizim topların mesafesine girdiler Çimenliktekiler, Kirtedeki toplar ateş etmeye başladılar gavura Çanakkale'deki koca toplar filan Gavurun zırhlısının üzerine yukarıdan indiriverdiler Biri de yaralandı Hoop, devriliverdi gavurun zırhlısı Biz de istihkamlardan görüyoruz bunları Depinemedi gavurlar, geçemediler boğazı, geri döndüler, çekildiler geriye
Orada yaralandım Seddülbahir'de Hücuma kalkmıştık Yüzbaşı Şerafettin Bey emir verdi Bir konuşma yaptı önce mevziilerde Besmele çekti baştan Sonra” Ananız sizi bu günler için doğurdu Hadi bakalım! Ben sizin önünüzden, siz benim arkamdan Sakın geriye çekileyim demeyin, düşmandan korkup da Öldüreceğiz düşmanı, denize dökeceğiz” dedi
Yüzbaşımız İstanbullu idi” Süngü tak Muharebe fişengiyle doldur, kapat” emrini söyledi Birer de bomba var her birimizde” Hadi bakalım oğlum, ateş!” diye bağırdı
Gavur da askerlerini çıkarıyor deniz kıyısından İki yere iskele etmiş Boyuna askerini boşaltıyor ” Şiddetli ateş!” diye bağırdı yüzbaşımız Mevziilerdeyiz At bakalım, at bakalım Gavur bizi görmüyor Biz gavuru görüyoruz mevziilerimizden Biz hep ateş ediyoruz Gavur zığındere tarafından çevirmiş Yüzbaşı:” Düşman bize ateş yapacak, geri çekilelim Esir olacağız yoksa” dedi
Ben o sırada mevzide vuruldum, bacaklarım tutmuyor Kurşun delmiş iki ayağımı da dizlerimin bir karış altından Sol kulağımın dibinden de bir kurşun geçti Kafama bir de parça denk geldi Şarapnel gibi bir şey Ufak ama yardı attı Birçok arkadaşlar şehit oldular gözlerimin önünde Yaralananlar oldular İsimlerini pek hatırlayamıyorum Aklımda kalmadı ki Vurulanlardan Kayserili Ahmet Çavuş vardı Bir de Balıkesirli Nebi Çavuş Yaralandık, geri çekiliyoruz Anaca- babaca günü Kanlı Dere'nin içine indik Katırları, atları da derenin içine indirmişler Onlar da titreşip duruyorlar Sıhhiye filan yok Bacaklarım da soğudu kaldı Yavaş yavaş hayvanların bacaklarının aralarından yukarı doğru Kirte'ye çıktık Kirte'de kaldım, gidemedim Takviyeye gelen birliklerden birinin zabiti geldi yanıma, eliyle işaret etti
- Otur, otur, dedi
Sıhhiye yok Bir şey yok Götürecek insan da yok beni, bayırın başı
Baktı bana zabit
- Ne oldu? dedi
- Yaralıyım efendim, dedim Atından indi, yanıma geldi çöktü
Bana düşmanın nerelerde olduğunu sordu Ben de gördüklerimi, düşmanın nerelerde olduğunu olduğu gibi söyledim
O zabit geriden kendisine yetişen askerlerine silah çattırdı İki askere emir verdi:
- Bunu Maydos'a (Eceabat) götüreceksiniz Hastaneye teslim edeceksiniz Bir de teslim kağıdı a lığ getireceksiniz bana, dedi
“Oh Hele Yarabbi şükür” dedim
Aldı o iki asker beni Maydos'ta hastaneye yatırdılar Maydos'a hastanede de pek tutmadılar Karabiga'ya gönderdiler Karabiga'da da at arabasına bindirdiler Biga'ya hastaneye yatırdılar 29 gün Biga'da hastanede yattım Hastaneden çıktım Tekrar cepheye gönderdiler beni Bizim tabur yerinden oynamış Bulamadık taburu Taburumuz Arıburnu civarında Semertepe'ye geçmiş Oralardaymış Maydos'ta bize silah, cephane verdiler Haydi bakalım tekrar cepheye, birliğimize Semertepe'ye 26 Alaya Ben 26 Alayın 4 Bölüğündeyim 3 Takım, 3 Mangadayım
Beni ve benim gibi olan hastaneden gelen arkadaşları muayene ettiler Askerlik yapamaz dediler Karadeniz Boğazı'nda, İstanbul'da 6 saat ileride, Ağaçlı denen yerdeki maden ocaklarına gönderdiler 3 ocak vardı Orada asker olarak madende çalıştırdılar Madende kömür çıkarıyorduk İstanbul'a gidiyordu kömürler 2,5 sene kaldım madende 7,5 sene geldim köyüme
Madalyam yok, 2 senedir maaş alıyorum Askerden gelince evlendim Bayramiç'in Dongurlu köyünden Adı Tayyire idi 6 sene önce öldü 1 kız, 2 erkek çocuğum var Oğlumun yanında kalıyorum burada köyde Gece talim yapardık Gündüz düşmana ateş ederdik Gündüz pek talim yapamazdık Düşmanın tayyaresi tepemizde gezerdi Gördüğü zaman ateş yağdırırdı gavur üstümüze Büyük kumandanlardan göremedik Bizim gibiler nerde görecek onlar?