Müzik aleti kullanmak ve şarkı söylemek caiz mi?

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
57
Yaş
36
Coin
256,936
Müzik Aleti Kullanmak Ve Şarkı Söylemek Caiz mi?

Müzik / çalgı aletleri (bağlama, gitar, piyano, org, saz vb.) kullanmak ve şarkı söylemek caiz mi?

Ne Kur’an ayetleri içerisinde, ne de sahih hadis-i şerifler arasında; ne aletli, ne de aletsiz salt manada “musiki”yi yasaklayan bir habere, bir hükme rastlanmaz. Dinimizde haramlar açık bir dil ile, net bir şekilde hep beyan edilmiştir. Çalgılı veya çalgısız söylenen musiki yeni bir icat da değildir. Kur’an ayetleri indiği günlerde musiki çalınıp söyleniyordu. Bizim Rabbimiz ise, kesinlikle unutkan değildir.1 Cenab-ı Hak;

“Kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, Allah size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamıştır.”2

buyurur. Allah Resulü de (asm) bir hadislerinde:

“Allah’ın, kitabında helal kıldığı helal; haram kıldığı ise haramdır. Hakkında sustuğu da muaftır. Allah’tan onun affının kabulünü isteyin. Zira Allah bir şeyi unutacak değildir.”3

buyurmuş; bir diğer hadislerinde de,

“Allah bir şeyi farz kıldığında onu eksiltmeyin. Bir şeye sınır koyduğunda da sınırı aşmayın. Bir şey hakkında da unutmaksızın susmuşsa, onun ardına düşmeyin.”4

buyurarak, haram kılacağı bir şey hakkında Allah’ın ne tereddüdü, ne de unutkanlığı bulunmadığını; binaenaleyh bir şeyi haram kılmamışsa eğer, o şeyin mubah olacağının anlaşılması gerektiğini, çünkü eşyada aslolanın “mubahlık” olduğunu beyan buyurmuş bulunmaktadır.

Her şeyden önce, yalın ve katıksız olarak eğlence, şarkı, türkü ve oyunlar, içlerinde haram unsur olmamak şartıyla mubahtırlar. Peygamber Efendimiz (asm) oynayan bir gurup Habeşliye rastlayınca onları takdir ettikten sonra şöyle buyuruyor:

“Yahudiler ve Hristiyanlar bilsinler ki, bizim dinimizde genişlik vardır.”5

Nitekim Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu hadisi tefsir sadedinde, radyolardan yapılan müzik yayını ile ilgili olarak diyor ki:

“Evet, beşer hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesata da ihtiyacı var. Fakat, bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa havanın sırr-ı hikmetine münafi olur.”6

Bediüzzaman’a göre, insanlığın bu ihtiyacını dikkate alan radyo yayıncıları, İslam ahlakını rencide edici olmamak ve içinde haram unsur taşımamak şartıyla radyodan eğlence, müzik, şarkı ve türkü yayını yapabilirler. Ve yapılan bu tür ölçülü müzik yayınları dinlenebilir. Ama bu yayın radyonun tüm yayınlarına oranla beşte biri aşmamalıdır. Yoksa havanın yaratılış hikmetine zıt şekilde yayın yapılmış olur. Bu durumda ise radyo bir İlahi nimet iken, bir nikmet olur, yapılan ölçüsüz eğlence yayınları beşerin başına bela olmaktan öteye bir fayda sağlamaz. Öyle ise Bediüzzaman’a göre, bir radyoda şarkı, türkü, ezgi, müzik ve meşru eğlence programına beşte bir, kelimat-ı tayyibe sayılabilecek şekilde faydalı ve Kur’an bilgilerini konu alan programlara ise beşte dört oranda yer verilmelidir.7

Resulullah Efendimiz (asm) hicret esnasında Medine’ye teşrif buyurduğu zaman, kadınlar dam başlarında defli ve sesli olarak, “Talea’l-bedru aleyna, min seniyyati’l-veda, vecebe’ş-şükrü aleyna, ma dea lillahi da’...” diyerek ilahi söylemişler ve neş’elerini şükre çevirmişlerdi.8

Bir evden kulağına gelen def ve başkaca çalgı sesleri üzerine Resulullah Efendimiz (asm), evde ne olduğunu sorar.

“Düğün.” cevabını alınca:

“Bu nikahtır, sifah (zina) değildir.” der.

Hz. Aişe (ra) Medineli bir yakınını evlendiriyor. Düğün yerine gelen Peygamber Efendimiz (asm):

“Kızı gelin ettiniz mi?” diye sorar.

“Evet.” derler. Peygamber Efendimiz (asm):

“Kızla birlikte türkü söyleyecek birini de gönderdiniz mi?” buyurur.

Hz. Aişe (ra):

“Hayır.” deyince, Peygamber Efendimiz (asm):

“Ensar arasında bu çeşit fırsatlarda eğlence geleneği vardır. Keşke kızla birlikte şarkı söyleyecek birisini gönderseydiniz de onlar şöyle söyleyiverseydi:

“Size geldik, size geldik. / Bize şenlik, size şenlik.”9

Hz. Peygamber bir kere Medine’de bir yerden geçerken aniden def çalarak ve türkü söyleyerek:

“Nahnu cevarin min beni’n-Neccar / Ya habbeza Muhammedün min car.”

(Biz Neccaroğuları kabilesine mensup kızlarız. / Hz. Muhammed ne iyi ve ne hoş bir komşudur) beyitlerini söyleyen kızlara rastladı ve:

“Allahu ya’lemu inni uhibbukünne.” (Allah bilir ki ben sizi seviyorum.) demek suretiyle onlara iltifatta bulundu.10

Hz. Enes (ra) bildiriyor: Veda Haccı sırasında Resulullah Efendimizin (asm) kafilenin yürüyüş temposunu ezgileriyle canlı tutan bir kölesi vardı, adı Enceşe idi. Bu zat güzel sesli birisiydi ve Resulullah’ın zevceleri ile bir kısım Müslüman kadınların develerini sevk ediyordu.

Enceşe bazı ezgiler okumuş, okuduğu ezgilerle develeri hızlandırmıştı. Bilindiği gibi, develer yürüme sırasında okunan belli bir ezginin veya musikinin ahengine karşı hassasiyet gösterip, adımlarının temposunu, söylenen bu şarkının ritmine göre ayarlayabilmekte, hızlı veya yavaş olabilmektedir.

Resulullah Efendimiz (asm) teşbihli bir üslupla, Enceşe’den okuduğu ezgilerin ritmini değiştirmesini ve develerin yürüyüş temposunu ağırlaştırmasını emrederek şöyle buyurmuştu:

“Ey Enceşe ağır ol! Şişeleri kırma.” (Şişe ile kafilenin zayıflarını kastediyordu.) 11

Şimdi de çalgı aletinde, şarkıda ve türküde haramlık meydana getiren unsurları işleyen vahiy mesajlarını ele alıp inceleyelim:

1. Cenab-ı Hak Müslüman hanımlara şöyle emrediyor:

“Allah’tan korkarsanız, yabancılarla edalı ve cazibeli konuşmayın. Yoksa kalbinde fesat bulunan kimse kötü şeyler ümit eder. Daima ciddi ve ağır başlı söz söyleyin.”12

Müzikte kadın sesini değerlendirirken bu ayeti temel taşı olarak elimizde tutacağız. Çünkü bu ayet Müslüman kadının sesinin yabancılara göre konumunu nazara veriyor ve Müslüman kadına bir ses sınırı çiziyor. Allah’tan korkan Müslüman kadın yabancılarla konuşurken bu ses sınırının içinde kalacak ve belirtilen kırmızı ışığı geçmeyecek. Buradaki kırmızı ışığı Kur’an-ı Kerim, “fela tehda’ne bi’l-kavl” sözüyle ifade eder. “tehda’ne” “hade’a” fiilinden geliyor. “Hade’a” tevazu gösterdi, eğildi, itaat etti, yumuşak oldu, boyun eğdi, inkıyad etti demektir. Bu ayete göre Müslüman kadın yabancılara boyun eğercesine, yabancıların çirkin arzularına itaat edercesine, onların önünde eğilircesine sözlerini yumuşatmamalı, “özel çağrı” anlamı içeren bir eda ve cilve ile konuşmamalı, sözlerine ilave bir cazibe katmamalıdır. Kur’an bunu yasaklıyor. Kur’an’ın kırmızı çizgisi budur. Müslüman kadın bu çizgiyi geçmemelidir. Çünkü Kur’an’a göre böyle konuşmak, kalbinde hastalık bulunan kimseyi umutlandırma riski taşıyor.

Kur’an’a göre gerektiğinde kadın yabancılarla elbet konuşacak. Fakat şu ölçülerle Kur’an diyor ki: “Kulne kavlen ma’rufa” yani, “iyi, düzgün, doğru, ciddi, ağırbaşlı, vakur, edasız, cilvesiz, itaatsiz, art niyetsiz, Allah nasıl bir ses verdiyse o sesi düzgünce çıkararak konuşun.”

2. Nafi anlatıyor: “Abdullah İbnu Ömer, bir çalgı sesi işitmişti ki, derhal kulaklarını parmaklarıyla tıkayarak yoldan uzaklaştı.” Bana:

“Ey Nafi, kulağına hala ses geliyor mu?” diye sordu.

“Hayır.” dedim.

Bunun üzerine parmaklarını kulaklarından çıkardı ve ilave etti:

“Bir defasında Hz. Peygamber (asm) ile beraberdim. Böyle bir ses işitti ve aynen benim davrandığım şekilde davrandı.”13

İmran bin Husayn (ra) bildirmiştir: Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki:

“Bu ümmete yere batma, kılık değiştirme ve taşlanma afetleri gelecektir.”

Ashaptan birisi:

“Bu ne zaman olacak ya Resulallah?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (asm):

“Şarkıcı kadınlar yaygınlaştığı, çalgı aletleri türediği ve şaraplar sıkça içildiği zaman.” buyurdu.14

Bu hadislerden; kıyamete yakın insanların şarkıyı, türküyü ve her türlü müziği bir meta sayacakları, büyük bir değer verecekleri, fitne ortamı olup olmamasına bakmaksızın kadını allayıp pullayarak ortaya sürecekleri, çalıp söyleterek, açıp saçarak kadın ile eğlence düzenlemenin mubah sayılacağı ve haramı helal sayarcasına bu anlayışın yaygınlaşacağı anlaşılmaktadır.

Keza bu hadislerden; İslam ahlak ve terbiyesi olmadığında veya inkar edildiğinde kadın sesi ile müziğin şerre ve fitneye en kolay alet edilen unsurlardan olduğu uyarısını çıkarmak mümkündür.

İmam-ı Gazali Hazretleri, İhya’sında musikiye uzunca bir bölüm ayırmış ve sema ile musikiyi uzun uzadıya incelemiştir. Musikinin bazen mubah, bazen mendup, bazen de haram olabileceğini bildiren İmam-ı Gazali, Allah’ı zikretmeye teşvik eden ve ruha yüksek duygular veren müziğin mendup; bayram, evlenme, doğum, sevinç ve neşe günlerinde müzik dinlemenin mubah olduğunu15 bildirdikten sonra, beş arıza bulunması halinde müziğin haram olduğunu beyan ediyor.

İmam-ı Gazali’ye göre müziği haram kılan arızalar şunlardır:

1) Dinletendeki arıza.

2) Müzik aletindeki arıza.

3) Ses ayarındaki arıza.

4) Dinleyicinin kendisindeki arıza.

5) Dinleyici şahsın avamdan olma arızası.

İmam-ı Gazali’ye göre müziği haram kılan arızaların birincisi: Dinletendeki arıza: Kendisine bakılması helal olmayacak şekilde giyinen ve görünen bir kadının, fitneye davet eden bir ses ve sözle müzik yapması haramdır. Fitne tehlikesi olan parlak bir genç de bu hükümdedir. Bunların müziğinin haram olması müzikten değil, kendilerinin ve seslerinin fitne unsuru olduğundandır. Hatta konuşan bir kadının sesinde ve konuşmasında fitne uyandırma tehlikesi varsa, onunla konuşmak ve hatta Kur’an-ı Kerim bile olsa ondan dinlemek caiz olmaz. Yakışıklı genç de aynı hükümdedir.16

Müzik aletindeki arıza: İçki alemlerinde insanı içki tüketimi için kışkırtacak ve fitneyi tetikleyecek biçimde kullanılan çalgılar haramdır.

Sesteki arıza: Kötü, çirkin, ahlak dışı, fahiş ve hicvedici sözleri bulunan, dedikodu ve iftira içeren, toplum barışını bozan, fitne yayan, Allah’a, Resulüne (asm) ve ashabına karşı yalan cümleler içeren müzik parçasını söylemek de, yayınlamak da, dinlemek de haramdır.

İmam-ı Gazali’ye göre dördüncü arıza kişinin kendisindedir. Bir kişinin müziği şehevi arzuları için tahrik aracı kılması haramdır. Müziğin sözleri ile haram sevmeye heveslenmek haramdır. Müziği kendi nefsani heves ve arzuları çerçevesinde yorumlamak haramdır. Mesela, kakül, gül yanak, ayrılık, kavuşma kelimelerini duyduğu zaman şehveti ve şeytani duyguları tahrik olan birisi müzik dinlememelidir.

İnsan gönlünde şeytanın ordusundan sayılan şehvet ile, Allah’ın askeri sayılan akıl nuru arasında sürekli bir mücadele vardır. Müzik bu mücadelede şehveti tahrik edici değil; akıl nuruna kuvvet verici olmalıdır. Bu iki ordudan birisi kalbi fetheder ve kuşatırsa zaferi elde etmiş olur ve mücadele biter. Şeytanın müzikle kalbe girip kalbin manevi neşesini bozmasına izin vermemelidir.

Zamanımızda kalpleri şeytanlar kuşattı. Şarkılar ve müzik parçaları ekseriya şeytani hevesleri tahrik amacıyla çalınır ve söylenir oldu. Gönül kendisini bir müzik parçasına kaptırmaya görsün; müziğin sazıyla ve sözüyle kendinden geçip, neredeyse kul ve insan olduğunu unutur hale geldi. Öyle ki, nice müzik parçaları ile kendi insanlığını unutan ve kendinden geçen nice gençler, elde jiletle başta kendileri olmak üzere etraflarına zarar verir oldular. İşte böyle müzikten çabuk etkilenen, manevi terbiye almamış, kendi kimliğini İslam ahlakı ile yoğurmamış kişiler müzik dinlememeli. Çünkü bu kişiler müzikten zarar göreceklerdir.

Arızaların beşincisi: Müzik dinleyicisinin avamdan olması da bir handikaptır. İşi gücü bırakıp müzik parçaları ile oyalanmak ahmaklıktan ve akılsızlıktan başka bir şey değildir. Boş vakitleri öldürüp, oyuna ve eğlenceye dalmak cinayettir. Nasıl küçük günahlar ısrar ve devamla büyür ve büyük günaha dönüşürse, mubahlar da ısrar ve devamla küçük günaha dönüşürler. Mubahları devamlı olarak takip etmek kişiye bir kemal ve feyiz vermediği gibi, kişinin elde bulunan maneviyatından ve feyzinden de bir miktar alır gider.

Nitekim satranç da böyledir. Parasız veya karşılıksız oynamak şartıyla satranç mubahtır. Fakat satranç oynamaya düşkün olmak ve bunun için faydalı işlere gevşeklik vermek doğru değildir. En azından mekruhtur.

Netice olarak; İmam-ı Gazali’ye göre kalbin sıkıntısını yatıştırıp kalbi dünyanın fani işlerinden soğutarak ibadetlerine daha bir dikkatle sarılmak amacıyla belirli bir ölçü ile müzik dinlemek mubahtır. Din ve dünyasında daha bir istekle çalışabilmesi için müzik dinlemeyi hoş görmek, yanak üzerindeki benin güzelliği gibidir. Eğer o ben, bütün yüzü kaplarsa yüzü çirkinleştirir. Çokluk sebebiyle güzellik çirkinliğe döner. Her güzelliğin çoğu güzellik olamayacağı gibi, her mubahın çoğu da mubahlıkta kalmaz. Mesela ekmek mubahtır. Fakat çok yemek haramdır. İşte normal şekilde müziğin mubah oluşu, fakat çoğunun haram oluşu bunun gibidir.

Başka örnekler vermek gerekirse; bal helaldir. Fakat mizacı hararetli ve asabi olanlara zarar verdiği için tıbben bu gibilere haramdır.

İmam-ı Gazali ilave ediyor: Eğer müzik boş iş denirse deriz ki: İçinde haram olmamak şartıyla boş iş ve eğlenceden dolayı Allah’ın kullarını sorguya çekmeyeceğini şu ayet bildiriyor:

“Allah sizleri yeminlerinizdeki lağvden (boşluk ve yanılgıdan) dolayı mesul tutmaz.”17

Allah adına kasıtsız olarak yemin edip sonra yemininden dönen kimse bundan sorguya çekilmeyecek ise eğer, abartılı olmamak ve harama alet etmemek şartıyla, şiir ve şarkı söyleyip eğlenen kimse bundan dolayı neden sorguya çekilsin? Müziğin batıla benzemesi de haram sayılması için yeterli olmaz. Çünkü batıl demek, faydasız şey demektir. Yukarıda da söylediğimiz gibi, her faydasız şey haram değildir.18

İmam-ı Gazali’ye göre bu arızalar olmadığında kişinin kadın olsun, erkek olsun müzik yapması veya yapılan müziği dinlemesi haram değildir.

İmam-ı Gazali, müziğin haram olduğunu söyleyenlerin ileri sürdükleri delillere de cevaplar veriyor. Bunlara özetle temas etmekte fayda var:

1. Müziği haram sayanlar genellikle şu ayete dayanıyorlar: Kur’an,

“İnsanlardan bazıları efsane ve boş sözleri satarlar.”19

buyuruyor. İbn-i Mesud, Hasan-ı Basri ve Nehai (ra) ayette geçen “boş söz”ün müzikli söz olduğunu söylemişlerdir. Nitekim Peygamber Efendimiz de (asm),

“Allah Teala kayneyi, satmasını, parasını ve öğretmesini haram kıldı.”

buyurmuştur. Kayne, içki meclisinde erkeklere şarkı söyleyen kadın demektir.

İmam-ı Gazali diyor ki: Bizim buna itirazımız yoktur. Biz zaten yabancı bir kadının fitne ortamında, kendilerinden emin olunmayan fasıklara şarkı söylemesinin haram olduğunu söylemiştik. Hadiste geçen “Kayne”nin manasında fitne vardır. Fakat bundan, bir kadının fitne korkusu olmayan hallerde ve ortamlarda başkaları duysun duymasın, şarkı söylemesinin haram olduğu manası anlaşılmaz.

Keza, ayette buyrulduğu gibi, boş sözler ve düzme yalanlarla dinini satarak insanları yoldan çıkarmağa çalışmak haramdır. Buna da diyeceğimiz yoktur. Fakat her şarkı sözü dinini satmak ve insanları azdırıp sapıtmak manasını taşımıyor. Ayetin muradı insanları sapıtmaya karşı uyarmaktır.

2. Müziği haram sayanlar,

“Şu Kur’an’a karşı mı alay ederek gülersiniz ve ağlamazsınız da, onun duyulmaması için şarkı söylersiniz!”20

ayetini de delil sayıyorlar.

Biz de deriz ki: Kur’an’ı dinletmemek için gülmek de, ağlamak da haramdır. Ayet bunları kastediyor. Şüphesiz Müslümanlıkla alay eden şarkı ve türküler de haramdır. Nitekim,

“Şairlere ancak azgınlar uyar.”21

ayetinde şairlerle kastedilen kafir şairlerdir. Bu, şiirin kendisinin haram olduğunu değil, şiiri küfürde kullanmanın haram olduğunu gösterir.

3. Müziği haram sayanlar Peygamber Efendimiz’in (asm),

“İlk ağlayan ve ilk sözü müzikle söyleyen şeytandır.”

hadisini de delil sayarlar. Oysa bu hadiste ölü üzerine ağlamak ve ağıt yapmak kastedilmiştir. Şüphesiz Davud Aleyhisselam’ın ve günahkarların hataları için ağlamaları haram olmadığı gibi; mubah şekilde şevki ve neşeyi artıran müzik de haram değildir. Nitekim Hazret-i Aişe’nin (ra) evindeki genç kızların yaptıkları iş müzikle söz söylemekti. Peygamber Efendimiz (asm) Medine’ye teşrif buyurduklarında da Medineli kadınlar müzikli şiir okumuşlardı.

4.Yine Peygamber Efendimiz’in (asm);

“Müzik söyleyerek sesini yükselten kimseye Allah Teala iki şeytan musallat eder. Bu şeytanlar o kimsenin omuzları arasında dururlar ve müziği bitirinceye kadar göğsünü tekmelerler.”

hadisini müziğin haram sayılmasına delil sayarlar.

Oysa Peygamber Efendimiz (asm) bu hadisinde şehveti ve haram sevmeyi tahrik eden müziği söyleyenleri kastetmiştir. Fakat Allah sevgisini, bayram coşkusunu, evlilik sevincini, çocuk doğması neşesini ve bunun gibi mubah sevinçleri konu alan müzik bunların dışında kalır.

5. Nafi diyor ki: Ben Abdullah bin Ömer (ra) ile yolda giderken, Abdullah bin Ömer (ra) bir çobanın kaval sesini duydu ve elleri ile kulaklarını tıkayarak yoldan saptı. Bana:

“Ey Nafi! Hala kaval sesi duyuluyor mu?” diye sordu. Ben:

“Artık duyulmuyor.” dediğim zaman kulaklarını açtı ve dedi ki:

“Peygamber Efendimiz’in (asm) de böyle yaptığını gördüm.”

Müziği haram sayanlar bu rivayeti de delil sayarlar. Oysa eğer kaval dinlemek gerçekten haram olsaydı, Abdullah bin Ömer’in (ra) Nafi’ye de aynı şeyi emretmesi gerekirdi. Halbuki Nafi’ye bir şey söylemedi. Kendisinin kulaklarını tıkaması ise o an için çalgı sesinin kendisine olumsuz etki yapmasından korkmasından olabilir. Aynı şekilde Peygamber Efendimiz de (asm) böyle davranmış; fakat yanında bulunan İbn-i Ömer’i (ra) bundan alı koymamıştır. Bu da onun haram olduğunu değil; sadece onu dinlemekten sakınmanın daha evla olduğunu gösterir.

Bundan biz, Peygamber Efendimiz’in (asm) o sırada manevi müşahedesini kaval sesi ile bozmak istemediğini anlıyoruz. Çalgı sesinin haram olduğunu değil. Nitekim namazı kıldıran Peygamber Efendimiz (asm) namazda kendisini meşgul ettiği için Ebu Cehm’in işlemeli cübbesini çıkarıp iade etti. Bundan, işlemeli elbise giymenin haram olduğu anlaşılmaz. Sadece, kalbi olumsuz etkileyen mubahları terk etmenin evla olduğu anlaşılır. Zaten biz de kalbi olumsuz etkileyen mubahların bir çoklarını terk etmenin daha evla olduğunu söylemekteyiz.22

Müzikle ilgili olarak buraya kadar aldığımız tüm rivayetleri ve İmam-ı Gazali dahil tüm alimlerin içtihatlarını özetleyecek boyutta bir ölçüyü Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinde buluyoruz. Müziğin haram olup olmama durumunu, hangi şartlarla haram, hangi şartlarla mubah olduğunu Bediüzzaman, her an şehit olma ile yüz yüze bulunduğu Pasinler savaş cephesinde at sırtında yazdığı İşaratü’l-İ’cazda özetleyivermiş.

Üstad Bediüzzaman orada der ki:

“Kulaktaki zar nur-u iman ile ışıklandığı zaman, kainattan gelen manevi nidaları işitir. Lisan-ı hal ile yapılan zikirleri, tesbihatları fehmeder. Hatta o nur-u iman sayesinde, rüzgarların terennümatını, bulutların na’ralarını, denizlerin dalgalarının nağamatını ve hakeza yağmur, kuş ve saire gibi her nev’den Rabbani kelamları ve ulvi tesbihatı işitir. Sanki kainat, İlahi bir musiki dairesidir. Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümatla kalblere hüzünleri ve Rabbani aşkları intıba’ ettirmekle kalbleri, ruhları nurani alemlere götürür, pek garib misali levhaları göstermekle, o ruhları ve kalbleri lezzetlere, zevklere garkeder. Fakat o kulak, küfür ile tıkandığı zaman, o leziz, manevi yüksek savtlardan mahrum kalır. Ve o lezzetleri iras eden avazlar, matem seslerine inkılab eder. Kalbde, o ulvi hüzünler yerine, ahbabın fıkdanıyla ebedi yetimlikler, malikin ademiyle nihayetsiz vahşetler ve sonsuz gurbetler hasıl olur. Bu sırra binaendir ki, şeriatça bazı savtlar helal, bazıları da haram kılınmıştır."

"Evet ulvi hüzünleri, Rabbani aşkları iras eden sesler, helaldir. Yetimane hüzünleri, nefsani şehevatı tahrik eden sesler, haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.”23

Bediüzzaman’ın müzikle ilgili görüşlerini açmak gerekirse:

- Ulvi hüzünleri ve Rabbani aşkları canlandıran müzik menduptur, helaldir, dinlenir.
- Yetimane hüzünleri ve nefsani şehevatı tahrik eden müzik haramdır, dinlenmez.
- Şeriatın tayin etmediği kısım ise, dinleyenin ruhuna ve vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.24

Eğer dinleyende yetimane hüzünler veya şehevi hisler uyandırıyorsa, haramdır. Eğer dinleyende yetimane hüzünler veya şehevi hisler uyandırmıyor; bilakis, dinleyen kulağına gelen müziği ulvi biçimde –İmam-ı Gazali’nin de işaret ettiği şekilde istiarelerle- yorumlayabiliyorsa helaldir ve mubahtır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Müziğe, kayıtsız şartsız “haram” veya kayıtsız şartsız “helal” demek mümkün değildir. Bediüzzaman Hazretlerinin müzik dinleme ölçüsü olabilecek biçimde,

“Beşer hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesata da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı.”25

sözüyle ifade ettiği ölçüyle, önemli ve faydalı işlerimizi aksatmamak ve gevşetmemek, bilakis kalbimizi dinlendirerek faydalı iş ve ibadetlerimize ivme kazandırmak amacıyla meşru müziği dinlemekte bir sakınca yoktur.

Söylenmesi, yayınlaması ve dinlenmesi mubah olan müzik parçasında aşağıdaki özellikler bulunmalıdır:

1. Müziğin sözleri ve klibi yetimane hüzünleri işlememelidir.

2. Müziğin sözleri ve klibi şehveti ve nefsani arzuları tahrik edici olmamalıdır.

3. Müziğin sözleri ve klibi kötülüğü teşvik edici olmamalıdır.

4. Müziğin sözleri ve klibi İslam’ın haram kıldığı bir şeyi övücü olmamalıdır.

5. Müziğin sözleri gıybet, iftira, dedikodu, vb,.. başkası hakkında hoş olmayan, başkasını hicveden ve kötüleyen sözler ihtiva etmemelidir.

6. Müziğin sözleri ve klibi kin, intikam, düşmanlık, haset, kıskançlık, adavet ve nifak tohumları ekmemelidir.

7. Şarkıyı ve türküyü okuyan kimse, müziğinde sesini yumuşatarak, eda ve cilve yaparak, karşı cinsin kötü arzularına itaat edeceğini çağrıştıran bir müzikal, müzik sözü ve ses tonu kullanmaktan kaçınmalıdır.

8. Şarkının sözleri mubah, söyleyiş tarzı mubah, klibi mubah, söylenme veya dinlenme ortamı mubah olmalıdır.

Bütün bunlar gösteriyor ki çalgı aleti çalmak haram değildir; ancak kullanıldığı yere ve duruma göre helal ve haramlık kazanır.

Dipnotlar:

1- Meryem Suresi, 19/64
2- En’am Suresi, 6/119
3- Hakim, Ebu’d-Derda’dan rivayetle
4- Darekutni, Sa’lebe’den tahriçle.
5- Kütüb-ü Sitte, 6/52
6- Nur Aleminin Bir Anahtarı, s. 21; Emirdağ Lahikası, s. 307
7- Emirdağ Lahikası, s. 307
8- Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve.
9- İbn-i Mace, Nikah, 1900
10- İbn Mace Nikah, 1899
12- Buhari, Edeb 90, 95, 111, 116; Müslim, Fezail 70, (2323)
13- Kütüb-ü Sitte, 11/220
14- Tirmizi, Fitne, 2309;
15- İhya, 2/695
16- İhya, 2/700
17- Bakara Suresi, 225
18- İhya, 2/702-704
19- Lokman Suresi, 6
20- Necm Suresi: 59
21- Şuara Suresi: 224
22- İhya-i Ulumiddin’den özetle, 2/705-711
23- İşaratü’l-İ’caz, s. 71, 72
24- İşaratü’l-İ’caz, s. 72
25- Emirdağ Lahikası.
 
Üst Alt