"NO"BEZİTE
Obezite yani halk lisanıyla şişmanlık, Yerküre Sıhhat Örgütü’nün sıhhat raporunda “vücutta çokça ölçüde yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve kesinlikle tedavi edilmesi gereken bir sıhhat sorunu” olarak tanımlanmaktadır. Velev fizyolojik, ruhsal, hormonal, metabolik, organik, sistemik, estetik ve çevre tesirleriyle hayat kalitesini ve beklenen hayat müddetini olumsuz yanda etkileyen bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Kalp - damar illetleri, hipertansiyon, insüline bağımlı olmayan şeker marazı, osteoartrit, safra kesesi illeti, kanser vb şu an için bilinen 50’den ziyade illete yer hazırlayan önemli bir sıhhat sıkıntısıdır. Vücutta etkilemediği organ ve sistem yoktur.
Şimdi rastgele bir sorun yaşamamış olmak, ömür uzunluğu o meseleyle hiç karşılaşılmayacağı mealine gelmez. Kimse 1 günde kanser, diyabet, obezite vb kronik illete yakalanmaz! Çiçekler de 1 günde kurumazlar. Sulamayı ertelemek birinci başta sorun yaratmaz. Fakat birkaç yaprağın kurumasını müteakip sulamayı ihmal edersek bir gün pek çok yaprağın sararmış olduğuna tanık olabiliriz. Benzeri durumlar illetler için de muteberdir. Umumide olumsuz bir tablonun ortaya çıkmasından evvel önlem alınabilecek uzun bir süreç mekan almaktadır. Örnek olarak; insüline bağlı olmayan diyabet tanısı alan bireylerin yıllar öncesinde yaptırmış oldukları kan şekeri ölçüm sonuçlarından prediyabet tanısı çok rahatlıkla konulabilir ve diyabet oluşmadan önlenebilir. Hassas kişiler, konumuna nazaran yalnızca birkaç illetin belirtisi olabilecek baş dönmesini bile “karşıdan zıdda geçerken yahut araç kullanırken tekrarlaması durumunda vefata dahi sebebiyet verebilir” kanısıyla önemser iken; duyarsız kişiler 50’den çokça illete ve dolaylı olarak vefata davetiye çıkaran obezite meselesini neden hafife alırlar? Hem de uyurken, kıyafet seçerken, ayakkabı bağlarken, yürürken, merdiven çıkarken, en ufak bir aktivite durumunda ter içinde kalırken, yaşattığı aksiliklerle kendini mütemadi olarak hissettirirken ve hepsinden fazla tedbir alma imkanı varken; neden sıhhatini sokakta bulmuş üzere davranır insan? Aslında yanıtı çok olağan: Obezite sinsi bir hastalık ve sigara üzere yavaşça öldürüyor.
Kişiler daima olarak kendilerini ve gençleri, “eski toprak” diye tabir edilen ileri yaştaki kimselerle kıyaslarlar. Halbuki o devirde yiyecek çok az, hayat çok hareketliydi. Tertemiz bir tabiatta, gerilimden uzak, doğal besinlerle beslenen, teknolojiden uzak (çamaşır ve bulaşık makinesi, televizyon, bilgisayar, internet, klima nedir bilmeden) yaşayan, mevcut imkanlarla odununu kesen, ulaşımını sağlayan, tarla süren, hasat toplayan, ahır temizleyen kişilerin yaşadığı bir nesildi. İçinde yaşadığımız periyotta ise hava kirliliği, global ısınma, gerilim, paketlenmiş ve hormonlu besinler, teknolojik gelişmeler ve hareketsiz ömür kişileri pençesi altına almış durumdadır. Evvelden iş yapabilme kapasitesini artırmak ve güç tasarrufu sağlamak için icat edilen alet ve makineler, yıllar içerisinde geliştirilen pek çok eser sayesinde hudut tanımayarak güç harcamasını gereğinden çok daha çokça düşürüp devranla obeziteye taban hazırladığı için, günümüzde koşu bandı ve kondisyon bisikleti üzere zayıflama aletleri bölümünün doğmasına neden olmuştur. Teknolojik gelişmeler sayesinde kişilerin kas kitlesi, pas kitlesi haline gelmektedir.
Geçmişte beşerler buğdayı yetiştiği haliyle tüketirlerdi. Günümüzde ise buğday rafine edilmekte, üzerindeki kabuk ve kepeğinden ayrılmaktadır. Sonunda vitamin, mineral ve eser elementler bakımından varlıklı olan kısmını yitirmekte ve kan şekerini daha süratli yükselten beyaz bir zehir haline gelmektedir. Sıkça tüketilen beyaz ekmek, açma, poğaça, börek, sandviç, pizza, kek, pasta vb eserler çoklukla beyaz undan yapılmaktadır. Klâsik doğal besinler, bölgesini Garp tipi beslenme haline bıraktı. Tahıl eserleri saflaştırıldı ve şeker tüketimi arttı; kurubaklagil, zerzevat ve meyvelerin tüketiminde önemli azalmalar kelam konusu oldu. Yeni nesil, hazır besin tüketiminde had tanımaz hale geldi. Türk mutfağında derhal her yemekte kullanılan soğanın bile küp formunda doğranmış halini paketlenmiş ve tasarrufa hazır bir biçimde marketlerde bulabilmek mümkün. “Fast food” diye isimlendirilen süratli ve hazır besin tüketimi ile birlikte güç, şeker, doymuş (kötü) yağ, trans yağ asitleri ve sodyum tüketimi artarken; posa, kalsiyum, folik asit, A ve C vitamini açısından zayıflıklar laf konusu olabilmektedir.
Tüm bunlara karşılık sabanla tarla sürmek, değirmende buğday öğütmek, dere kenarında döverek çamaşır yıkamak vb tarihe karıştı. Asansör ve yürüyen merdivenlere şimdi alışmışken yürüyen bantlarla tanıştık. El ve konut aletlerinden bisiklete, damacana su pompasından diş fırçasına, kepenkten perdeye kadar her şeyin elektrikli yahut şarjlı alternatifleri ile karşılaştık. Tam otomatik çamaşır makinesinden çıkan kıyafetleri silkeleyip asma zahmetinden kurtulmak için çamaşır kurutma makineleri icat edildi. Otomobillerde el yordamıyla ayarlanan dikiz aynaları, kolu çevrilerek açılan pencereler, düğmesi döndürülerek ayarlanan radyo istasyonları, anahtar kullanılarak açılan kapılar ve kontak; yanlarını elektrikli ve kumanda ile çalışan donanımlara bıraktı. Günümüzde aracın radyo ve CD çalarını bile direksiyondan kumanda etmek laf konusu.
Fotosel ve sensörler sayesinde ufacık bir hareketle çalışan kapıdan lambaya, musluktan sabunluğa, el kurutma makinesinden çöp kovasına kadar pek çok cihaz kişilerin hareketsizliğine orijinal bir boyut kazandırdı. Velev “timer” sayesinde o ufacık harekete bile gerek kalmadan bahçe sulamak, aydınlatmaları açıp kapamak, velev balıklara yem vermek üzere işleri nizamlı olarak gerçekleştirmek mümkün olabilmektedir. Teknoloji mütehassısları, kişiler gece kalktıklarında rahatça bir şeyler atıştırabilsin diye buzdolaplarına lamba koymayı bile ihmal etmemişler. Şaka bi’ tarafa, mahsusen ölçüsüz besin alımı ve hareketsizlik sayesinde ortaya çıkan şişmanlık, pandemi (kıtalararası yayılan salgın bir hastalık) biçiminde ilerlemeye devam etmektedir. Şişmanlık, sıhhatin yanı sıra estetik açıdan da çok ehemmiyet taşımaktadır. Sonuç olarak; her 2 cinsiyette de vücuda giyilen t-shirt için; üst tarafın dar, alt tarafın bol olması istenir. Evet, bunun için yapmalı?
Bir sorunu ortadan kaldırmak için öncelikli olarak düşüncenin nedenini bulmak gerekir. Genetik, cinsiyet ve yaş faktörü için şimdilik yapılabilecek pek bir şey yok. Bunlar değiştirilemeyen faktörler olarak tanımlanmaktadır. Konut krokileri birinci başta harikadır. Evet, 30 sene sonra nasıl görünürler? Nasıl inşa edildikleri ve hanenin ne formda kullanıldığı çok kıymetlidir. Olimpiyat madalyası kazanan sporcuların genetik avantajı olabilir; lakin maksimum potansiyele ulaşabilmek ismine yıllarca antrenman yapıp istikrarlı beslenirler. Tıpkı yumurta ikizlerinin bile devir içerisinde benzerlikleri azalmaktadır. Hele ki küçük yaşlardan itibaren başka bir biçimde yaşamaya başlamışlarsa... Demek ki, bir de değiştirilebilen faktörler vardır: Çok yeme, hareketsizlik, hormonal etmenler, ruhsal problemler, ilaç tasarrufu, alkolizm vb nedenlerden ötürü şişmanlık ortaya çıkmış ise, her biri için müracaat yapılabilecek merkezlerin olduğu ve gereksinim durumunda destek alınabileceği unutulmamalıdır.
Mademki obezite bir hastalık, o halde birinci adım hekim denetiminden geçmek olmalıdır. Şişmanlığın altında yatan nedenlerin uygun bir halde tahlil edilmesi için kişinin birtakım tahlil ve tetkiklerinin yaptırılması gerekir. Akabinde diyetisyen, spor aktivite bilirkişisi ve psikolog ile birlikte ekip halinde tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınmaktadır. Lakin günümüz Türkiye koşullarında böylesi bir ekip tarafından takiplerin yapıldığı merkezler sonlu sayıda bulunmaktadır.
Yıllar öncesinde sokak aralarında küçük bakkallar varken, zaviye başlarında açılan marketler sayesinde bu iş yeri devranla can çekişir hale geldi. Bugünün koşullarında ise her geçen gün bir yenisi açılan muhteşem, hiper yahut grosmarketler kişilerin aradığı her türlü gereksinimi sunarak cazibe merkezleri haline gelmektedir. Misal bir mantık ile obezite sorunu olan bireylerin hekim, laboratuvar, diyetisyen, psikolog, spor salonu üzere adresleri tek tek dolaşmasını ortadan kaldırıp tek bir çatı altında bu imkanları sağlayan merkezler, velev oteller ön plana çıkmaya başladı.
Elbette zayıflamak isteyen herkesin maddi açıdan böylesi lüks bir ortamda konaklayarak bu imkanlardan faydalanması mümkün olmayacaktır. Bu durumda neler yapılabilir:
1. Tabip denetiminden geçerek diyetisyen bulunduran bir spor merkezine üyelik yaptırılabilir,
2. Tabip ve diyetisyenin bir arada çalıştığı muayenehanelere gidilebilir,
3. Kişisel yahut devlete bağlı hastanelerde ilgili eksperlerden destek alarak sonuca ulaşılabilir.
Mahsusen ortopedik sorunu olan bireylerin spor aktivite kompetanı yahut fizyoterapist desteği almalarından ya da ruhsal nedenlerden şişmanlayan bir kimsenin psikolog tarafından destek almasından daha doğal ne olabilir? Kaldı ki günümüzde bir telefon kadar yakın hizmet vermeye başlayan yemek firmaları kimseye hususî diyet mönüler oluşturarak kapınıza, velev bulunduğunuz bölgeye kadar teslim etmektedir. Diyet yapamamak mazeret olmaktan çıkıyor, kâfi ki isteyin…
Şişman olmak kimileri için güç ve refahın sembolü iken, kimileri için iradesizliğin ve güçsüzlüğün işaretidir. Zayıf olmak ise kimisi için zarafet ve sıhhati çağrıştırırken, kimisi için marazlara yatkınlığı simgeler. Değerli olan; ülkü vücut tartısına ulaşmak, velev bu vücut yükünde kişinin ne kadar sağlıklı olduğu olsa gerek. Pekala, lakin nasıl? Ehliyetli, istikrarlı ve her şeyden değerlisi sağlıklı beslenme alışkanlığını ömür biçimi haline getirmek gerekir.
Mahsusen Türkler “bana bir şey olmaz” kanısı ile hareket etmeyi seven bir topluluk. Nasıl ki kalp buhranı geçirmeden, akciğer kanseri olmadan sigarayı kolay kolay bırakamıyorsa; kalbi sıkışmadan, ambulansa binmeden, vefat korkusunu hissetmeden zayıflama kararı alamıyor. Topluluk olarak illa ki bir sorun ile müsabakayı bekliyor, öncesinde önlem almıyoruz. O nedenle şişmanlığın tedavisinde her ne kadar eğitim, diyet tedavisi, fizikî aktivitenin artırılması, ömür usulü değişikliği, ilaç tedavisi, cerrahi tedavi üzere bahislerden bahsedilse de; en uygun tedavi hiç şişmanlamamaktır. Biraz olsun kemerler sıkmaya başladığında 1 - 2 seans da olsa diyetisyen desteği almakta yarar vardır. Kilo verme konusunda öncelikli olarak “bugün de yiyeyim, yarın başlarım” psikolojisinden kurtulmak gerekir.
Şişmanlık multifaktöriyel bir hastalık olduğu için tedavisinde de multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Tesirli sonuç alınmasında endokrinolog yahut dahiliye eksperi, diyetisyen, psikolog ve spor aktivite bilirkişisinden oluşan bir ekip çalışması anahtar rolü oynamaktadır. Günümüzde birçok kronik marazın temel nedenini oluşturan şişmanlığın tedavisinde sıhhat ekibinin temel direği olan doktor, hastanın klinik muayenesini yaparak gerekli gördüğü tahlilleri velev ve sonuçlarını icmaller. Diyetisyen ise kişinin özelliklerine tutarlı beslenme modelleriyle sıradan tartıya iniş sürecini başlatan en yetkili ve aktif meslek mensubudur. Egzersiz programının oluşturulması için spor aktivite bilirkişisi ve hayat şekli değişikliğinin sağlanması için psikolog desteği alınması ile daha sağlıklı bir formda amaca ulaşılır. Sonrasında kişi kilo muhafaza programına alınmalıdır.
Obezite yani halk lisanıyla şişmanlık, Yerküre Sıhhat Örgütü’nün sıhhat raporunda “vücutta çokça ölçüde yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve kesinlikle tedavi edilmesi gereken bir sıhhat sorunu” olarak tanımlanmaktadır. Velev fizyolojik, ruhsal, hormonal, metabolik, organik, sistemik, estetik ve çevre tesirleriyle hayat kalitesini ve beklenen hayat müddetini olumsuz yanda etkileyen bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Kalp - damar illetleri, hipertansiyon, insüline bağımlı olmayan şeker marazı, osteoartrit, safra kesesi illeti, kanser vb şu an için bilinen 50’den ziyade illete yer hazırlayan önemli bir sıhhat sıkıntısıdır. Vücutta etkilemediği organ ve sistem yoktur.
Şimdi rastgele bir sorun yaşamamış olmak, ömür uzunluğu o meseleyle hiç karşılaşılmayacağı mealine gelmez. Kimse 1 günde kanser, diyabet, obezite vb kronik illete yakalanmaz! Çiçekler de 1 günde kurumazlar. Sulamayı ertelemek birinci başta sorun yaratmaz. Fakat birkaç yaprağın kurumasını müteakip sulamayı ihmal edersek bir gün pek çok yaprağın sararmış olduğuna tanık olabiliriz. Benzeri durumlar illetler için de muteberdir. Umumide olumsuz bir tablonun ortaya çıkmasından evvel önlem alınabilecek uzun bir süreç mekan almaktadır. Örnek olarak; insüline bağlı olmayan diyabet tanısı alan bireylerin yıllar öncesinde yaptırmış oldukları kan şekeri ölçüm sonuçlarından prediyabet tanısı çok rahatlıkla konulabilir ve diyabet oluşmadan önlenebilir. Hassas kişiler, konumuna nazaran yalnızca birkaç illetin belirtisi olabilecek baş dönmesini bile “karşıdan zıdda geçerken yahut araç kullanırken tekrarlaması durumunda vefata dahi sebebiyet verebilir” kanısıyla önemser iken; duyarsız kişiler 50’den çokça illete ve dolaylı olarak vefata davetiye çıkaran obezite meselesini neden hafife alırlar? Hem de uyurken, kıyafet seçerken, ayakkabı bağlarken, yürürken, merdiven çıkarken, en ufak bir aktivite durumunda ter içinde kalırken, yaşattığı aksiliklerle kendini mütemadi olarak hissettirirken ve hepsinden fazla tedbir alma imkanı varken; neden sıhhatini sokakta bulmuş üzere davranır insan? Aslında yanıtı çok olağan: Obezite sinsi bir hastalık ve sigara üzere yavaşça öldürüyor.
Kişiler daima olarak kendilerini ve gençleri, “eski toprak” diye tabir edilen ileri yaştaki kimselerle kıyaslarlar. Halbuki o devirde yiyecek çok az, hayat çok hareketliydi. Tertemiz bir tabiatta, gerilimden uzak, doğal besinlerle beslenen, teknolojiden uzak (çamaşır ve bulaşık makinesi, televizyon, bilgisayar, internet, klima nedir bilmeden) yaşayan, mevcut imkanlarla odununu kesen, ulaşımını sağlayan, tarla süren, hasat toplayan, ahır temizleyen kişilerin yaşadığı bir nesildi. İçinde yaşadığımız periyotta ise hava kirliliği, global ısınma, gerilim, paketlenmiş ve hormonlu besinler, teknolojik gelişmeler ve hareketsiz ömür kişileri pençesi altına almış durumdadır. Evvelden iş yapabilme kapasitesini artırmak ve güç tasarrufu sağlamak için icat edilen alet ve makineler, yıllar içerisinde geliştirilen pek çok eser sayesinde hudut tanımayarak güç harcamasını gereğinden çok daha çokça düşürüp devranla obeziteye taban hazırladığı için, günümüzde koşu bandı ve kondisyon bisikleti üzere zayıflama aletleri bölümünün doğmasına neden olmuştur. Teknolojik gelişmeler sayesinde kişilerin kas kitlesi, pas kitlesi haline gelmektedir.
Geçmişte beşerler buğdayı yetiştiği haliyle tüketirlerdi. Günümüzde ise buğday rafine edilmekte, üzerindeki kabuk ve kepeğinden ayrılmaktadır. Sonunda vitamin, mineral ve eser elementler bakımından varlıklı olan kısmını yitirmekte ve kan şekerini daha süratli yükselten beyaz bir zehir haline gelmektedir. Sıkça tüketilen beyaz ekmek, açma, poğaça, börek, sandviç, pizza, kek, pasta vb eserler çoklukla beyaz undan yapılmaktadır. Klâsik doğal besinler, bölgesini Garp tipi beslenme haline bıraktı. Tahıl eserleri saflaştırıldı ve şeker tüketimi arttı; kurubaklagil, zerzevat ve meyvelerin tüketiminde önemli azalmalar kelam konusu oldu. Yeni nesil, hazır besin tüketiminde had tanımaz hale geldi. Türk mutfağında derhal her yemekte kullanılan soğanın bile küp formunda doğranmış halini paketlenmiş ve tasarrufa hazır bir biçimde marketlerde bulabilmek mümkün. “Fast food” diye isimlendirilen süratli ve hazır besin tüketimi ile birlikte güç, şeker, doymuş (kötü) yağ, trans yağ asitleri ve sodyum tüketimi artarken; posa, kalsiyum, folik asit, A ve C vitamini açısından zayıflıklar laf konusu olabilmektedir.
Tüm bunlara karşılık sabanla tarla sürmek, değirmende buğday öğütmek, dere kenarında döverek çamaşır yıkamak vb tarihe karıştı. Asansör ve yürüyen merdivenlere şimdi alışmışken yürüyen bantlarla tanıştık. El ve konut aletlerinden bisiklete, damacana su pompasından diş fırçasına, kepenkten perdeye kadar her şeyin elektrikli yahut şarjlı alternatifleri ile karşılaştık. Tam otomatik çamaşır makinesinden çıkan kıyafetleri silkeleyip asma zahmetinden kurtulmak için çamaşır kurutma makineleri icat edildi. Otomobillerde el yordamıyla ayarlanan dikiz aynaları, kolu çevrilerek açılan pencereler, düğmesi döndürülerek ayarlanan radyo istasyonları, anahtar kullanılarak açılan kapılar ve kontak; yanlarını elektrikli ve kumanda ile çalışan donanımlara bıraktı. Günümüzde aracın radyo ve CD çalarını bile direksiyondan kumanda etmek laf konusu.
Fotosel ve sensörler sayesinde ufacık bir hareketle çalışan kapıdan lambaya, musluktan sabunluğa, el kurutma makinesinden çöp kovasına kadar pek çok cihaz kişilerin hareketsizliğine orijinal bir boyut kazandırdı. Velev “timer” sayesinde o ufacık harekete bile gerek kalmadan bahçe sulamak, aydınlatmaları açıp kapamak, velev balıklara yem vermek üzere işleri nizamlı olarak gerçekleştirmek mümkün olabilmektedir. Teknoloji mütehassısları, kişiler gece kalktıklarında rahatça bir şeyler atıştırabilsin diye buzdolaplarına lamba koymayı bile ihmal etmemişler. Şaka bi’ tarafa, mahsusen ölçüsüz besin alımı ve hareketsizlik sayesinde ortaya çıkan şişmanlık, pandemi (kıtalararası yayılan salgın bir hastalık) biçiminde ilerlemeye devam etmektedir. Şişmanlık, sıhhatin yanı sıra estetik açıdan da çok ehemmiyet taşımaktadır. Sonuç olarak; her 2 cinsiyette de vücuda giyilen t-shirt için; üst tarafın dar, alt tarafın bol olması istenir. Evet, bunun için yapmalı?
Bir sorunu ortadan kaldırmak için öncelikli olarak düşüncenin nedenini bulmak gerekir. Genetik, cinsiyet ve yaş faktörü için şimdilik yapılabilecek pek bir şey yok. Bunlar değiştirilemeyen faktörler olarak tanımlanmaktadır. Konut krokileri birinci başta harikadır. Evet, 30 sene sonra nasıl görünürler? Nasıl inşa edildikleri ve hanenin ne formda kullanıldığı çok kıymetlidir. Olimpiyat madalyası kazanan sporcuların genetik avantajı olabilir; lakin maksimum potansiyele ulaşabilmek ismine yıllarca antrenman yapıp istikrarlı beslenirler. Tıpkı yumurta ikizlerinin bile devir içerisinde benzerlikleri azalmaktadır. Hele ki küçük yaşlardan itibaren başka bir biçimde yaşamaya başlamışlarsa... Demek ki, bir de değiştirilebilen faktörler vardır: Çok yeme, hareketsizlik, hormonal etmenler, ruhsal problemler, ilaç tasarrufu, alkolizm vb nedenlerden ötürü şişmanlık ortaya çıkmış ise, her biri için müracaat yapılabilecek merkezlerin olduğu ve gereksinim durumunda destek alınabileceği unutulmamalıdır.
Mademki obezite bir hastalık, o halde birinci adım hekim denetiminden geçmek olmalıdır. Şişmanlığın altında yatan nedenlerin uygun bir halde tahlil edilmesi için kişinin birtakım tahlil ve tetkiklerinin yaptırılması gerekir. Akabinde diyetisyen, spor aktivite bilirkişisi ve psikolog ile birlikte ekip halinde tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınmaktadır. Lakin günümüz Türkiye koşullarında böylesi bir ekip tarafından takiplerin yapıldığı merkezler sonlu sayıda bulunmaktadır.
Yıllar öncesinde sokak aralarında küçük bakkallar varken, zaviye başlarında açılan marketler sayesinde bu iş yeri devranla can çekişir hale geldi. Bugünün koşullarında ise her geçen gün bir yenisi açılan muhteşem, hiper yahut grosmarketler kişilerin aradığı her türlü gereksinimi sunarak cazibe merkezleri haline gelmektedir. Misal bir mantık ile obezite sorunu olan bireylerin hekim, laboratuvar, diyetisyen, psikolog, spor salonu üzere adresleri tek tek dolaşmasını ortadan kaldırıp tek bir çatı altında bu imkanları sağlayan merkezler, velev oteller ön plana çıkmaya başladı.
Elbette zayıflamak isteyen herkesin maddi açıdan böylesi lüks bir ortamda konaklayarak bu imkanlardan faydalanması mümkün olmayacaktır. Bu durumda neler yapılabilir:
1. Tabip denetiminden geçerek diyetisyen bulunduran bir spor merkezine üyelik yaptırılabilir,
2. Tabip ve diyetisyenin bir arada çalıştığı muayenehanelere gidilebilir,
3. Kişisel yahut devlete bağlı hastanelerde ilgili eksperlerden destek alarak sonuca ulaşılabilir.
Mahsusen ortopedik sorunu olan bireylerin spor aktivite kompetanı yahut fizyoterapist desteği almalarından ya da ruhsal nedenlerden şişmanlayan bir kimsenin psikolog tarafından destek almasından daha doğal ne olabilir? Kaldı ki günümüzde bir telefon kadar yakın hizmet vermeye başlayan yemek firmaları kimseye hususî diyet mönüler oluşturarak kapınıza, velev bulunduğunuz bölgeye kadar teslim etmektedir. Diyet yapamamak mazeret olmaktan çıkıyor, kâfi ki isteyin…
Şişman olmak kimileri için güç ve refahın sembolü iken, kimileri için iradesizliğin ve güçsüzlüğün işaretidir. Zayıf olmak ise kimisi için zarafet ve sıhhati çağrıştırırken, kimisi için marazlara yatkınlığı simgeler. Değerli olan; ülkü vücut tartısına ulaşmak, velev bu vücut yükünde kişinin ne kadar sağlıklı olduğu olsa gerek. Pekala, lakin nasıl? Ehliyetli, istikrarlı ve her şeyden değerlisi sağlıklı beslenme alışkanlığını ömür biçimi haline getirmek gerekir.
Mahsusen Türkler “bana bir şey olmaz” kanısı ile hareket etmeyi seven bir topluluk. Nasıl ki kalp buhranı geçirmeden, akciğer kanseri olmadan sigarayı kolay kolay bırakamıyorsa; kalbi sıkışmadan, ambulansa binmeden, vefat korkusunu hissetmeden zayıflama kararı alamıyor. Topluluk olarak illa ki bir sorun ile müsabakayı bekliyor, öncesinde önlem almıyoruz. O nedenle şişmanlığın tedavisinde her ne kadar eğitim, diyet tedavisi, fizikî aktivitenin artırılması, ömür usulü değişikliği, ilaç tedavisi, cerrahi tedavi üzere bahislerden bahsedilse de; en uygun tedavi hiç şişmanlamamaktır. Biraz olsun kemerler sıkmaya başladığında 1 - 2 seans da olsa diyetisyen desteği almakta yarar vardır. Kilo verme konusunda öncelikli olarak “bugün de yiyeyim, yarın başlarım” psikolojisinden kurtulmak gerekir.
Şişmanlık multifaktöriyel bir hastalık olduğu için tedavisinde de multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Tesirli sonuç alınmasında endokrinolog yahut dahiliye eksperi, diyetisyen, psikolog ve spor aktivite bilirkişisinden oluşan bir ekip çalışması anahtar rolü oynamaktadır. Günümüzde birçok kronik marazın temel nedenini oluşturan şişmanlığın tedavisinde sıhhat ekibinin temel direği olan doktor, hastanın klinik muayenesini yaparak gerekli gördüğü tahlilleri velev ve sonuçlarını icmaller. Diyetisyen ise kişinin özelliklerine tutarlı beslenme modelleriyle sıradan tartıya iniş sürecini başlatan en yetkili ve aktif meslek mensubudur. Egzersiz programının oluşturulması için spor aktivite bilirkişisi ve hayat şekli değişikliğinin sağlanması için psikolog desteği alınması ile daha sağlıklı bir formda amaca ulaşılır. Sonrasında kişi kilo muhafaza programına alınmalıdır.
