Bu yazı size takıntı rahatsızlığının mekanizması hakkında bilgi vermek üzere hazırlanmıştır.
Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) olumsuz, sürekli tekrar eden düşünceler ve bu tekrar eden düşüncelerle ilgili sıkıntıyı azaltmak için zihinsel ve davranışsal tekrarlayıcı uğraşlar olarak tanımlanan psikiyatrik bir bozukluktur. OKB’nin nedenleri çok iyi anlaşılamamış olsa da gidişatı ve gelişimi ile ilgili Bilişsel ve Davranışçı kuramların bulguları büyük ölçüde kabul görmüştür. Bilişsel ve Davranışçı teoriler psikiyatrik bozuklukların mekanizmasını işlevsiz düşünce ve inanışlar perspektifiyle ele alır. Kişiyi psikoterapiye getiren şey işlevsiz düşünce ve inanç sistemi değil, işlevsiz düşünce ve inanç sisteminin sonuçlarıdır. Yani Bilişsel ve Davranışçı teoriler işlevsiz düşünce ve inanç sisteminin yaşama etkilerini, uyumsuz davranışları da inceler. Bazı işlevsiz düşünce ve inanç sisteminin ve sonuçlarının OKB’de ayrıcı ve kritik öneme sahip olduğunu söylemek mümkündür. Bunlar;
1-Düşünsel Süreçler: Obsesyonlar (takıntılar) ve obsesyonlarla bağlantılı tehdit değerlendirmeleri.
2-Davranışsal Süreçler: Bu tehdidi ortadan kaldırmaya yönelik işlevsiz başa çıkma stratejileri (ritüeller ve ruminasyonlar) olan kompulsiyonlar (zorlantılar).
OKB’nin hem düşünsel hem de davranışsal süreçlerinin inançlara dayandığı düşünülmektedir. Üst –bilinç kuramı olarak isimlendiren kuram şu şekildedir; Kişinin bilişsel sistemi ile ilgili inançları ya da istikrarlı bilgileri ve sistemin işleyişini etkileyen faktörlerle ilgili bilgiler; bilişin mevcut durumunun farkındalığı ve düzenlenmesi; düşünce ve anıların öneminin değerlendirilmesi olarak tanımlanabilir. (Wells 1995). Yeni bir kavram olan üst-bilinç kavramı son yıllarda üzerinde çok sayıda araştırma yapılan bir konudur. Üst-biliş, kişinin ne bildiği hakkındaki bilgisi, ne düşündüğü hakkındaki düşüncesi veya kendi bilişsel süreci üzerine çevrilmiş gözüdür (Tosun ve Irak 2008). Yani düşüncelerimiz ve davranışlarımız ile ilgili inanç sistemimiz diyebiliriz. Bu inançlar kısaca;
a)Mükemmel olma ihtiyacına olan inançlar,
b)Hataların cezalandırılması gerektiği inancı,
c)Kişinin büyüsel ritüeller ve ruminatif düşünce yoluyla kötü sonuçların oluşmasını engellemeye gücü olduğu inancı,
d)Bazı düşüncelerin felaketin olmasına sebep olabileceği için kabul edilemez olduğu inancı,
e)Duygularla yüzleşmektense nötürleştirme (hissetmemeye) faaliyetlerine girişmenin daha kolay ve etkili olduğu inancı
f)Belirsizlik duyguları ve kontrol kaybının tolere edilemez olduğu inancı (clark 2007).
Yukarıda bahsettiğimiz bu işlevsiz değerlendirme ve inançların obsesyon ve kompulsiyonların harekete geçmesine, ortaya çıkmasına ve devamlılığına katkıda bulunduğunu öne sürmüşlerdir (Clark ve ark. 2003). Zihinsel işlevlerimiz ve zihin işleyişimize ilişkin düşünce, kural ve inançlarımız üst-bilişsel alanda yer alırlar. Üst-biliş, kişinin kendi zihnindeki olay ve işlevlerin farkında olması, zihin olaylarını ve işlevlerini amaçlı yönlendirebilmesini içeren bir üst-bilişsel sistemdir (Dienes ve Perner 1999, Doğan ve ark. 2013). Üst-bilişsel model, insanın bilişsel süreçlerinin uyuma yönelik çalışmasında büyük rol oynadığını ileri sürer (Doğan ve ark. 2013).
OKB ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan biri de hangi inançların OKB ile daha ilişkili olduğu üzerinedir. Bu amaçla Obsesif Kompülsif Kognisyonlar Çalışma Grubu (OCCWG 1997, 2001), tarafından kullanılarak 87 maddelik bir Obsesif İnançlar Ölçeği-OİÖ, (Obsessive Beliefs Questionnaire- OBQ) geliştirilmiştir. Obsesif İnançlar Ölçeği, Obsesif Kompulsif Bozukluk için önem taşıdığı ileri sürülen bazı inanç alanlarını ölçmektedir. OİB, altı alanı ölçer;
1-Sorumluluk,
2-Düşüncelerin önemi,
3-Düşüncelerin kontrolü,
4-Tehdidin abartılması,
5-Belirsizliğe tahammülsüzlük,
6-Sorumluluk,
Sorumluluk, kişinin önemli olumsuz olayları önleyebileceği ve önlemekle yükümlü olduğuna dair inancıdır. Salkovskis (1985, 1989), OKB’si olan kişilerin başkalarına ve kendine gelebilecek zararı önlemede aşırı sorumluluk duymaları ve suçluluk ile ilgili işlevsiz inançlarının olduğunu öne sürmüştür. Kompulsif davranışların da kişinin kendisinin ya da diğerlerinin başına gelebilecek potansiyel tehlike ve zararı azaltmada ya da engellemede işlevsel olduğunu, suçlanmayı önleyeceği ve kişinin sorumluluğunu azaltabileceğini düşünmektedirler.
Düşüncelerin önemi, düşüncelerin sadece oluşmasının bile düşüncelerin anlamlı ve tehlikeli olduğunu ima ettiğine olan inançtır.
Düşüncelerin kontrolü, düşünceleri kontrol etmenin mümkün ve gerekli olduğuna olan inançtır. Purdon ve Clark (1999), düşünce kontrolünün önemi ve tekrarlayıcı düşünceleri kontrol etmede başarısız olunmasıyla oluşacak sonuçların olumsuz olarak değerlendirilmesi hakkındaki hatalı inançların obsesyonların oluşmasında ve sürdürülmesinde kritik bilişsel yapılar olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Tehdidin abartılması, zararın gerçekleşmesine ve ciddiyetine yönelik abartılmış inançtır. Rachman ise (1997, 1998), kişinin istenmeyen tekrarlayıcı düşüncelerini felaketleştirici şekilde yanlış yorumlamasının obsesyonların sürdürülmesine sebep olan temel değerlendirme şekli olduğunu vurgulamaktadır.
Belirsizliğe tahammülsüzlük, kesin olmanın gerekliliği ve belirsizliğin tolere edilemez olduğu inancıdır.
Mükemmeliyetçilik kusurların ve hataların tolere edilemez olduğu inancıdır (Myers ve ark. 2008).
Bu yapılardan, düşüncelerin önemi, düşüncelerin kontrolü ve sorumluluk ile ilgili işlevsel olmayan inançlar Obsesif Kompulsif Bozukluğa özgü olabilirken, belirsizliğe tahammülsüzlük, tehlike ve tehdidin abartılması ve mükemmeliyetçilik ile ilgili işlevsel olmayan diğer inançlar daha genel kaygı durumları ile alakalı olabilmektedir (Clark ve ark. 2003).
Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) olumsuz, sürekli tekrar eden düşünceler ve bu tekrar eden düşüncelerle ilgili sıkıntıyı azaltmak için zihinsel ve davranışsal tekrarlayıcı uğraşlar olarak tanımlanan psikiyatrik bir bozukluktur. OKB’nin nedenleri çok iyi anlaşılamamış olsa da gidişatı ve gelişimi ile ilgili Bilişsel ve Davranışçı kuramların bulguları büyük ölçüde kabul görmüştür. Bilişsel ve Davranışçı teoriler psikiyatrik bozuklukların mekanizmasını işlevsiz düşünce ve inanışlar perspektifiyle ele alır. Kişiyi psikoterapiye getiren şey işlevsiz düşünce ve inanç sistemi değil, işlevsiz düşünce ve inanç sisteminin sonuçlarıdır. Yani Bilişsel ve Davranışçı teoriler işlevsiz düşünce ve inanç sisteminin yaşama etkilerini, uyumsuz davranışları da inceler. Bazı işlevsiz düşünce ve inanç sisteminin ve sonuçlarının OKB’de ayrıcı ve kritik öneme sahip olduğunu söylemek mümkündür. Bunlar;
1-Düşünsel Süreçler: Obsesyonlar (takıntılar) ve obsesyonlarla bağlantılı tehdit değerlendirmeleri.
2-Davranışsal Süreçler: Bu tehdidi ortadan kaldırmaya yönelik işlevsiz başa çıkma stratejileri (ritüeller ve ruminasyonlar) olan kompulsiyonlar (zorlantılar).
OKB’nin hem düşünsel hem de davranışsal süreçlerinin inançlara dayandığı düşünülmektedir. Üst –bilinç kuramı olarak isimlendiren kuram şu şekildedir; Kişinin bilişsel sistemi ile ilgili inançları ya da istikrarlı bilgileri ve sistemin işleyişini etkileyen faktörlerle ilgili bilgiler; bilişin mevcut durumunun farkındalığı ve düzenlenmesi; düşünce ve anıların öneminin değerlendirilmesi olarak tanımlanabilir. (Wells 1995). Yeni bir kavram olan üst-bilinç kavramı son yıllarda üzerinde çok sayıda araştırma yapılan bir konudur. Üst-biliş, kişinin ne bildiği hakkındaki bilgisi, ne düşündüğü hakkındaki düşüncesi veya kendi bilişsel süreci üzerine çevrilmiş gözüdür (Tosun ve Irak 2008). Yani düşüncelerimiz ve davranışlarımız ile ilgili inanç sistemimiz diyebiliriz. Bu inançlar kısaca;
a)Mükemmel olma ihtiyacına olan inançlar,
b)Hataların cezalandırılması gerektiği inancı,
c)Kişinin büyüsel ritüeller ve ruminatif düşünce yoluyla kötü sonuçların oluşmasını engellemeye gücü olduğu inancı,
d)Bazı düşüncelerin felaketin olmasına sebep olabileceği için kabul edilemez olduğu inancı,
e)Duygularla yüzleşmektense nötürleştirme (hissetmemeye) faaliyetlerine girişmenin daha kolay ve etkili olduğu inancı
f)Belirsizlik duyguları ve kontrol kaybının tolere edilemez olduğu inancı (clark 2007).
Yukarıda bahsettiğimiz bu işlevsiz değerlendirme ve inançların obsesyon ve kompulsiyonların harekete geçmesine, ortaya çıkmasına ve devamlılığına katkıda bulunduğunu öne sürmüşlerdir (Clark ve ark. 2003). Zihinsel işlevlerimiz ve zihin işleyişimize ilişkin düşünce, kural ve inançlarımız üst-bilişsel alanda yer alırlar. Üst-biliş, kişinin kendi zihnindeki olay ve işlevlerin farkında olması, zihin olaylarını ve işlevlerini amaçlı yönlendirebilmesini içeren bir üst-bilişsel sistemdir (Dienes ve Perner 1999, Doğan ve ark. 2013). Üst-bilişsel model, insanın bilişsel süreçlerinin uyuma yönelik çalışmasında büyük rol oynadığını ileri sürer (Doğan ve ark. 2013).
OKB ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan biri de hangi inançların OKB ile daha ilişkili olduğu üzerinedir. Bu amaçla Obsesif Kompülsif Kognisyonlar Çalışma Grubu (OCCWG 1997, 2001), tarafından kullanılarak 87 maddelik bir Obsesif İnançlar Ölçeği-OİÖ, (Obsessive Beliefs Questionnaire- OBQ) geliştirilmiştir. Obsesif İnançlar Ölçeği, Obsesif Kompulsif Bozukluk için önem taşıdığı ileri sürülen bazı inanç alanlarını ölçmektedir. OİB, altı alanı ölçer;
1-Sorumluluk,
2-Düşüncelerin önemi,
3-Düşüncelerin kontrolü,
4-Tehdidin abartılması,
5-Belirsizliğe tahammülsüzlük,
6-Sorumluluk,
Sorumluluk, kişinin önemli olumsuz olayları önleyebileceği ve önlemekle yükümlü olduğuna dair inancıdır. Salkovskis (1985, 1989), OKB’si olan kişilerin başkalarına ve kendine gelebilecek zararı önlemede aşırı sorumluluk duymaları ve suçluluk ile ilgili işlevsiz inançlarının olduğunu öne sürmüştür. Kompulsif davranışların da kişinin kendisinin ya da diğerlerinin başına gelebilecek potansiyel tehlike ve zararı azaltmada ya da engellemede işlevsel olduğunu, suçlanmayı önleyeceği ve kişinin sorumluluğunu azaltabileceğini düşünmektedirler.
Düşüncelerin önemi, düşüncelerin sadece oluşmasının bile düşüncelerin anlamlı ve tehlikeli olduğunu ima ettiğine olan inançtır.
Düşüncelerin kontrolü, düşünceleri kontrol etmenin mümkün ve gerekli olduğuna olan inançtır. Purdon ve Clark (1999), düşünce kontrolünün önemi ve tekrarlayıcı düşünceleri kontrol etmede başarısız olunmasıyla oluşacak sonuçların olumsuz olarak değerlendirilmesi hakkındaki hatalı inançların obsesyonların oluşmasında ve sürdürülmesinde kritik bilişsel yapılar olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Tehdidin abartılması, zararın gerçekleşmesine ve ciddiyetine yönelik abartılmış inançtır. Rachman ise (1997, 1998), kişinin istenmeyen tekrarlayıcı düşüncelerini felaketleştirici şekilde yanlış yorumlamasının obsesyonların sürdürülmesine sebep olan temel değerlendirme şekli olduğunu vurgulamaktadır.
Belirsizliğe tahammülsüzlük, kesin olmanın gerekliliği ve belirsizliğin tolere edilemez olduğu inancıdır.
Mükemmeliyetçilik kusurların ve hataların tolere edilemez olduğu inancıdır (Myers ve ark. 2008).
Bu yapılardan, düşüncelerin önemi, düşüncelerin kontrolü ve sorumluluk ile ilgili işlevsel olmayan inançlar Obsesif Kompulsif Bozukluğa özgü olabilirken, belirsizliğe tahammülsüzlük, tehlike ve tehdidin abartılması ve mükemmeliyetçilik ile ilgili işlevsel olmayan diğer inançlar daha genel kaygı durumları ile alakalı olabilmektedir (Clark ve ark. 2003).