Ofis neden hastalık sebebi olur. Teorik olarak oldukça kontrollü bir ortam; ısı ve ışık değerleri normal sınırlarda, güvenliği sağlanmış. Yani dünyada ideal sayılabilecek bir yaşam alanı. Peki bunun hastalığı nereden çıkıyor. Yoksa sahte bir hastalık mı? Yeni bir hastalık mı yaratılıyor.
Elbette klasik tıp literatüründe bu isimde bir hastalık yok. Ancak zaman hiç yerinde durmuyor ve her şey değişiyor. Elbette hastalıkların adı da değişiyor. Yani bu hastalık değil, ancak belirli bulguların bir arada bulunduğu bir şikayetler topluluğu. Tabii olarak hastaların her şikayetinin bir sebebi var. Şikayetlerin ortaya çıktığı ortam olan OFİS şu an için suçlu konumunda. Acaba sorumlu olan ofisin kendisi mi yoksa orada çalışma şartlarını düzenleyen çalışan veya yöneticiler mi?
Günümüzde çalışan kesimin oldukça büyük bir kısmının işlerini icra ettikleri ortam olan ofisler her zaman ideal ortamlar olmayabilir. Bunun sebebi vücudumuzun yapması gereken aktivitelerden mahrum kalmasıdır. İnsan bedeninin yaradılış olarak hareket etmeye ihtiyacı vardır. İşte o güzel ofisimizde yeterince hareket etmeden sabit olarak oturduğumuzda ve duruş olarak ta bedenimize uygun olmayan pozisyonlarda saatlerimizi harcadığımızda sorunlar başlıyor.
Örneğin stres birçok hastalığı tetiklediği gibi kas ve eklem ağrılarını da arttırıyor. Bunu nasıl mı yapıyor. Stres genel olarak kaslarda gerginliğe ve sürekli kasılmaya neden olur. Bu durumdan en çok etkilenen bölgeler de öncelikle boyun olmak üzere sırt ve beldir.
Uzun süren hareketsizlikte kaslar yeterince kasılmıyor ve bu durum, dolaylı olarak damarlarımızdaki kan dolaşımı ritmini olumsuz yönde etkiliyor. Bunun sonucunda hipertansiyon ve kalp damar hastalıklarında artış görüyoruz. Yine hareketsizlik sonrası barsak tembelliği gibi sorunlarda oluşuyor.
Enerji harcamamız düştüğünde obezite bir tehlike olarak karşımıza çıkıyor.
Eklemlerimizin tamamını kullanmadığımız için kullanılmayan eklemlerde zamanla sertlikler gelişiyor. Bundan omurgamız da etkileniyor. Omurgamızın kemiklerinin aralarında bulunan yastıkçıkların kendilerine ait kan damarları yok. Peki nasıl besleniyorlar. İşte sorunun hem kaynağını hem de çözümünü bulduğumuz nokta burada. Omurga hareketleri ile disk yastıkçıklarına olan basıncın artıp azalması pasif olarak disklerimizi besliyor. Omurgamız boyun, sırt ve bel olmak üzere üç bölgeden oluşsa da aralarında bir sınır yok. Tüm omurgamızı oluşturan 24 omur kemiği arasında yastıkçık yani disk mevcut.
Uzun saatler boyunca omurgamızın yapısına uygun olmayan pozisyonda durduğumuzda ve az hareket ettiğimizde sorunları başlatıyoruz. Elbette her çalışan aynı derecede etkilenmiyor. Bu her bedenin kendine ait özellikleri olmasına bağlı. Duruştaki bozukluğa bir de stres ve kişinin kendine ait diğer hastalıkları eklendiğinde durum artık hastalık haline geliyor. Örneğin sigara içimi, hipertansiyon, şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar gibi birçok ilave hastalık ta süreci hızlandırıyor.
Masum ve ideal gibi görünen bir ofis ortamını başka bir açıdan incelendiğimizde nasıl sorun üretebileceğini görmeye çalıştık.
Aslında çözüm bulmaya çalıştığımızda çok zorlanmıyoruz. Öncelikle günümüzde çoğu ofis çalışanının bir aracı olan bilgisayar monitörlerinin konumu en önemli noktalardan birini oluşturuyor. İkinci sıraya koltuğumuzu koyabiliriz. Çünkü konumumuzun temelinde bulunuyor. Bu iki basit nokta üzerinde düşündüğümüzde ilk çözümü koltukta yapmalıyız. Koltuğumuz bizim masaya ve monitöre olan konumumuzu belirler. Koltuk yüksekliğinin ayarını kolumuzu masaya dayadığımızda dirseğimizin 90 dereceye yakın durması ile yaparız. Monitör ayarını ise başımızın konumuna göre ayarlamak zorundayız. Monitör göz seviyesine yakın ve hafif aşağıda olmalı ve yaklaşık 60 cm uzakta olmalı.
Tüm bunlara dikkat ettiğimiz halde yine de omurgamızda sorunlar yaşıyabiliriz. Günümüzde en çok karşımıza çıkan hastalık boyun ve bel fıtıklarıdır. Fıtıkların çok farklı boyutları ve yerleri vardır. Bu nedenle tedavileri de çok çeşitlilik gösterir. Tedavi çeşitleri basit sıcak uygulamalardan başlar ilaç tedavileri, fizik tedaviler ve ameliyatlara kadar değişebilir.
Elbette klasik tıp literatüründe bu isimde bir hastalık yok. Ancak zaman hiç yerinde durmuyor ve her şey değişiyor. Elbette hastalıkların adı da değişiyor. Yani bu hastalık değil, ancak belirli bulguların bir arada bulunduğu bir şikayetler topluluğu. Tabii olarak hastaların her şikayetinin bir sebebi var. Şikayetlerin ortaya çıktığı ortam olan OFİS şu an için suçlu konumunda. Acaba sorumlu olan ofisin kendisi mi yoksa orada çalışma şartlarını düzenleyen çalışan veya yöneticiler mi?
Günümüzde çalışan kesimin oldukça büyük bir kısmının işlerini icra ettikleri ortam olan ofisler her zaman ideal ortamlar olmayabilir. Bunun sebebi vücudumuzun yapması gereken aktivitelerden mahrum kalmasıdır. İnsan bedeninin yaradılış olarak hareket etmeye ihtiyacı vardır. İşte o güzel ofisimizde yeterince hareket etmeden sabit olarak oturduğumuzda ve duruş olarak ta bedenimize uygun olmayan pozisyonlarda saatlerimizi harcadığımızda sorunlar başlıyor.
Örneğin stres birçok hastalığı tetiklediği gibi kas ve eklem ağrılarını da arttırıyor. Bunu nasıl mı yapıyor. Stres genel olarak kaslarda gerginliğe ve sürekli kasılmaya neden olur. Bu durumdan en çok etkilenen bölgeler de öncelikle boyun olmak üzere sırt ve beldir.
Uzun süren hareketsizlikte kaslar yeterince kasılmıyor ve bu durum, dolaylı olarak damarlarımızdaki kan dolaşımı ritmini olumsuz yönde etkiliyor. Bunun sonucunda hipertansiyon ve kalp damar hastalıklarında artış görüyoruz. Yine hareketsizlik sonrası barsak tembelliği gibi sorunlarda oluşuyor.
Enerji harcamamız düştüğünde obezite bir tehlike olarak karşımıza çıkıyor.
Eklemlerimizin tamamını kullanmadığımız için kullanılmayan eklemlerde zamanla sertlikler gelişiyor. Bundan omurgamız da etkileniyor. Omurgamızın kemiklerinin aralarında bulunan yastıkçıkların kendilerine ait kan damarları yok. Peki nasıl besleniyorlar. İşte sorunun hem kaynağını hem de çözümünü bulduğumuz nokta burada. Omurga hareketleri ile disk yastıkçıklarına olan basıncın artıp azalması pasif olarak disklerimizi besliyor. Omurgamız boyun, sırt ve bel olmak üzere üç bölgeden oluşsa da aralarında bir sınır yok. Tüm omurgamızı oluşturan 24 omur kemiği arasında yastıkçık yani disk mevcut.
Uzun saatler boyunca omurgamızın yapısına uygun olmayan pozisyonda durduğumuzda ve az hareket ettiğimizde sorunları başlatıyoruz. Elbette her çalışan aynı derecede etkilenmiyor. Bu her bedenin kendine ait özellikleri olmasına bağlı. Duruştaki bozukluğa bir de stres ve kişinin kendine ait diğer hastalıkları eklendiğinde durum artık hastalık haline geliyor. Örneğin sigara içimi, hipertansiyon, şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar gibi birçok ilave hastalık ta süreci hızlandırıyor.
Masum ve ideal gibi görünen bir ofis ortamını başka bir açıdan incelendiğimizde nasıl sorun üretebileceğini görmeye çalıştık.
Aslında çözüm bulmaya çalıştığımızda çok zorlanmıyoruz. Öncelikle günümüzde çoğu ofis çalışanının bir aracı olan bilgisayar monitörlerinin konumu en önemli noktalardan birini oluşturuyor. İkinci sıraya koltuğumuzu koyabiliriz. Çünkü konumumuzun temelinde bulunuyor. Bu iki basit nokta üzerinde düşündüğümüzde ilk çözümü koltukta yapmalıyız. Koltuğumuz bizim masaya ve monitöre olan konumumuzu belirler. Koltuk yüksekliğinin ayarını kolumuzu masaya dayadığımızda dirseğimizin 90 dereceye yakın durması ile yaparız. Monitör ayarını ise başımızın konumuna göre ayarlamak zorundayız. Monitör göz seviyesine yakın ve hafif aşağıda olmalı ve yaklaşık 60 cm uzakta olmalı.
Tüm bunlara dikkat ettiğimiz halde yine de omurgamızda sorunlar yaşıyabiliriz. Günümüzde en çok karşımıza çıkan hastalık boyun ve bel fıtıklarıdır. Fıtıkların çok farklı boyutları ve yerleri vardır. Bu nedenle tedavileri de çok çeşitlilik gösterir. Tedavi çeşitleri basit sıcak uygulamalardan başlar ilaç tedavileri, fizik tedaviler ve ameliyatlara kadar değişebilir.