Diyanet İşlerine bağlı 4-6 yaş grubu Kur’an kursları ve son yıllarda sayıları artan, kimi yasal kimi de yasal olmayan sıbyan okulları bu yaş döneminde din eğitiminin çocuk ruh sağlığını nasıl etkileyeceği sorusunu da beraberinde getiriyor.
Okul öncesi dönem olarak adlandırılan 4-6 yaş döneminin gelişim özelliklerine bakıldığında bu dönem çocukların soyut kavramları anlayamadığı, somut ve sezgisel düşünmenin olduğu bir dönemdir. Bu dönemdeki çocuklar din, ahlak, günah, peygamber gibi dini kavramlarla beraber vicdan, merhamet, cumhuriyet, özgürlük gibi diğer soyut kavramları da anlayamazlar. Soyut kavramları öğrenme 11-12 yaşından sonra gerçekleşir. Çocuğun bu kavramları içselleştirmesi, analiz ve sentez yapabilmesi 12 yaşından sonra başlar.
Erken dönemde verilen eğitim sonunda gerçek bir öğrenme yerine ezberlenmiş kavramlar ortaya çıkar. Yetişkinler tarafından başarı gibi görünen bu ezber durumunun çocuğun gelişimi ve eğitimi açısından bakıldığında bir yararı yoktur. Aksine ruh sağlığı açısından değerlendirildiğinde baskı, korku ve kaygı yaratabilir.
Okul öncesi eğitimle çocuk paylaşmayı, sosyalleşmeyi, bağımsızlaşmayı olduğu kadar soru sormayı, sorgulamayı, düşündüğünü ifade edebilmeyi de öğrenir. Erken yıllarda verilen dini eğitimle birlikte “günah” ve “cezalandırılma” kavramlarının kullanılması çocukta güvensizlik, cesaretsizlik ve kaygı yaratabilir. Sorduğu sorular ya da yaptıkları nedeniyle cezalandırılacağı mesajını alan çocuk yoğun kaygılar yaşayabilir.
Bunun sonucunda da kekemelik, içe kapanma, tırnak yeme, alt ıslatma, öfke nöbetleri, anneden ayrılmak istememe ve uyku sorunlarına kadar varabilen bir dizi uyum ve davranış sorunları baş gösterebilir.
Okul öncesi dönem aynı zamanda çocukların anne babalarından sonra öğretmenlerini de model aldıkları bir dönemdir. Öğretmenin giyimi, konuşma şekli, kullandığı kelimeler çocuk tarafından taklit edilir. Kimi aile çocuklarını gönderdikleri okulun dini eğitim verdiğini bilerek gönderirken, kimi aile de okulun bu yaklaşımından sonraları haberdar olmaktadır. Günün büyük bir bölümünü annesinden farklı bir öğretmen modeli ile geçiren çocuğun kafası karışabilir.
Annesinin başı açıkken öğretmeninin başını kapalı gören çocuk annesinin “kötü” olduğunu, “cezalandırılacağını” düşünerek endişelenebilir ve annesine bu konuda baskı yapabilir. Anne çocuk iletişiminin bozulmasına kadar varabilecek sorunlar yaşanabilir. Öte yandan bu kurumlarda cinsiyet ayrımcılığına yönelik söylemler ve uygulamalar da yapılmaktadır.
Kız çocuklarına yönelik giyinme ve örtünme konularında yapılan uyarılar erkek çocuğun gözünde kadının değerinin düşmesine neden olmaktadır. Erkeğe her şeyin serbest, kadına her şeyin yasak ve günah olduğu mesajı hem kız, hem de erkek çocuklara verilmektedir. Bu mesaj kadına yönelik şiddetin meşru görülmesine neden olabilmektedir.
Dini eğitim verilen okul öncesi kurumlarda Arapça ve Kur’an dersleri, abdest almayı, namaz kılmayı öğrenmesi, kız çocuklarının başlarının örtülmesi, bağımsızlaşma döneminde olan çocuğa itaat kavramının korkuyla öğretilmesi, öğrendiklerini sorguladığında korkutulması çocuğun kaygılanmasına, uyum ve davranış sorunlarına yol açar. Baskı oluştukça da patolojik olarak kaygı bozukluğuna dönüşebilir.
Her anne baba çocuğunun merhametli, şefkatli, iyi bir insan olmasını ister. Kimi aile bunun yolunun çocuğunun dini eğitim almasından geçeceğini düşünerek bu eğitimi veren kurumlara göndermek isteyebilir. Ancak bu kurumlardaki eğitimcilerin nitelikleri, yeterlilikleri, oluşturdukları model ve verdikleri mesajlar anne babaların beklentilerini karşılamak yerine çocukta ruhsal sorunların oluşmasına neden olabilmektedir.
Dini eğitimin bir okul öncesi kurum yerine aile içerisinde, anne baba ve diğer büyüklerin inançları doğrultusunda korkutulmadan verilmesi, çocuğun büyüklerini gözlemleyerek, onları taklit ederek yaşaması ve deneyimlemesi daha sağlıklı olacaktır.
Merhametli olmak, yalan söylememek, başkasının malını almamak, yardımlaşmak, paylaşmak gibi insani ve toplumsal değerler çocuğun görerek ve yaşayarak öğreneceği kavramlardır.
Bunların korku ve baskıyla öğretilmeye çalışılması, sadece namaz kılmanın, örtünmenin veya oruç tutmanın bir insanı “iyi insan” yapacağı mesajı çocuğun öğrendiği tüm insani ve toplumsal değerler açısından karmaşa oluşturabilir.
Okul öncesi dönem olarak adlandırılan 4-6 yaş döneminin gelişim özelliklerine bakıldığında bu dönem çocukların soyut kavramları anlayamadığı, somut ve sezgisel düşünmenin olduğu bir dönemdir. Bu dönemdeki çocuklar din, ahlak, günah, peygamber gibi dini kavramlarla beraber vicdan, merhamet, cumhuriyet, özgürlük gibi diğer soyut kavramları da anlayamazlar. Soyut kavramları öğrenme 11-12 yaşından sonra gerçekleşir. Çocuğun bu kavramları içselleştirmesi, analiz ve sentez yapabilmesi 12 yaşından sonra başlar.
Erken dönemde verilen eğitim sonunda gerçek bir öğrenme yerine ezberlenmiş kavramlar ortaya çıkar. Yetişkinler tarafından başarı gibi görünen bu ezber durumunun çocuğun gelişimi ve eğitimi açısından bakıldığında bir yararı yoktur. Aksine ruh sağlığı açısından değerlendirildiğinde baskı, korku ve kaygı yaratabilir.
Okul öncesi eğitimle çocuk paylaşmayı, sosyalleşmeyi, bağımsızlaşmayı olduğu kadar soru sormayı, sorgulamayı, düşündüğünü ifade edebilmeyi de öğrenir. Erken yıllarda verilen dini eğitimle birlikte “günah” ve “cezalandırılma” kavramlarının kullanılması çocukta güvensizlik, cesaretsizlik ve kaygı yaratabilir. Sorduğu sorular ya da yaptıkları nedeniyle cezalandırılacağı mesajını alan çocuk yoğun kaygılar yaşayabilir.
Bunun sonucunda da kekemelik, içe kapanma, tırnak yeme, alt ıslatma, öfke nöbetleri, anneden ayrılmak istememe ve uyku sorunlarına kadar varabilen bir dizi uyum ve davranış sorunları baş gösterebilir.
Okul öncesi dönem aynı zamanda çocukların anne babalarından sonra öğretmenlerini de model aldıkları bir dönemdir. Öğretmenin giyimi, konuşma şekli, kullandığı kelimeler çocuk tarafından taklit edilir. Kimi aile çocuklarını gönderdikleri okulun dini eğitim verdiğini bilerek gönderirken, kimi aile de okulun bu yaklaşımından sonraları haberdar olmaktadır. Günün büyük bir bölümünü annesinden farklı bir öğretmen modeli ile geçiren çocuğun kafası karışabilir.
Annesinin başı açıkken öğretmeninin başını kapalı gören çocuk annesinin “kötü” olduğunu, “cezalandırılacağını” düşünerek endişelenebilir ve annesine bu konuda baskı yapabilir. Anne çocuk iletişiminin bozulmasına kadar varabilecek sorunlar yaşanabilir. Öte yandan bu kurumlarda cinsiyet ayrımcılığına yönelik söylemler ve uygulamalar da yapılmaktadır.
Kız çocuklarına yönelik giyinme ve örtünme konularında yapılan uyarılar erkek çocuğun gözünde kadının değerinin düşmesine neden olmaktadır. Erkeğe her şeyin serbest, kadına her şeyin yasak ve günah olduğu mesajı hem kız, hem de erkek çocuklara verilmektedir. Bu mesaj kadına yönelik şiddetin meşru görülmesine neden olabilmektedir.
Dini eğitim verilen okul öncesi kurumlarda Arapça ve Kur’an dersleri, abdest almayı, namaz kılmayı öğrenmesi, kız çocuklarının başlarının örtülmesi, bağımsızlaşma döneminde olan çocuğa itaat kavramının korkuyla öğretilmesi, öğrendiklerini sorguladığında korkutulması çocuğun kaygılanmasına, uyum ve davranış sorunlarına yol açar. Baskı oluştukça da patolojik olarak kaygı bozukluğuna dönüşebilir.
Her anne baba çocuğunun merhametli, şefkatli, iyi bir insan olmasını ister. Kimi aile bunun yolunun çocuğunun dini eğitim almasından geçeceğini düşünerek bu eğitimi veren kurumlara göndermek isteyebilir. Ancak bu kurumlardaki eğitimcilerin nitelikleri, yeterlilikleri, oluşturdukları model ve verdikleri mesajlar anne babaların beklentilerini karşılamak yerine çocukta ruhsal sorunların oluşmasına neden olabilmektedir.
Dini eğitimin bir okul öncesi kurum yerine aile içerisinde, anne baba ve diğer büyüklerin inançları doğrultusunda korkutulmadan verilmesi, çocuğun büyüklerini gözlemleyerek, onları taklit ederek yaşaması ve deneyimlemesi daha sağlıklı olacaktır.
Merhametli olmak, yalan söylememek, başkasının malını almamak, yardımlaşmak, paylaşmak gibi insani ve toplumsal değerler çocuğun görerek ve yaşayarak öğreneceği kavramlardır.
Bunların korku ve baskıyla öğretilmeye çalışılması, sadece namaz kılmanın, örtünmenin veya oruç tutmanın bir insanı “iyi insan” yapacağı mesajı çocuğun öğrendiği tüm insani ve toplumsal değerler açısından karmaşa oluşturabilir.