Anne baba olduktan sonra heyecan dolu ilklerden birini yaşıyor bir çok aile bugünlerde.
Çocuklarını ilk defa kreş, anaokulu veya ilkokul kapısına götürürken heyecanla atan minik kalbi
kim bilir hangi duygularla çarpıyordur diye düşünmekte anne babalar. Acaba öğretmenini sevecek
mi? Arkadaşları olacak mı? Derslerinde başarılı olacak mı? Diye çocuğumuzun ne hissettiğini ne
düşündüğünü tahmin etmeye çalışırken bir taraftan tüm bu mevzunun aslında kendi endişemiz
olduğunun farkına varmayabiliyoruz kimi zaman.. çünkü çocuk yalnızlık veya dışlanmak nedir
bilmez.. öğretmenini sevmemenin belki de onu ömür boyu eğitim hayatından soğutacağını bilmez.
Bunu ona farkettiren biz yetişkinleriz. Oysa tüm bu olumsuzluklardan sıyrılıp ona yaşabileceği
durumlarda duygusal destek verirsek olası tüm zorlukları rahatlıkla aşabilecek ve yoluna devam
edebilecektir. Unutmayın ki çocuğun ilk öğretmeni anne babasıdır. Ve çocuklar sorunlarla başetme
becerilerini anne babalarından aldıkları duygusal ve davranışsal tepkilerle geliştirirler. Sorunlarla
başedebilme becerisi çocuğun gelişmekte olan karakterinin bir uzantısıdır aynı zamanda... bu
yazıda anne babaların çocuklarının okula başlama sürecine dair endişelerini ele almak istedim.
Öncelikle okula başlama süreci. Bu konuda birçok yazı var birçok da öneri... çocuğu nasıl okula
alıştırırız? Salya sümük ağlayan onlarca çocuk. Dönüp arkasını gitse vicdanı elvermeyen, kalsa
öğretmenden azar işitecek onlarca anne babalar. Aslında mesele bu çocuk nasıl susacak (okula
alışacak) değil bu yazının amacı da anne babalara küçük pratik bilgiler vermek değil. Mesele bu
çocuk neden ağlıyor? Peki sorun nerde başlıyor? Cevap şu: sorun okul kapısında başlamıyor. Aşırı
müdahale edilmiş çocuklar, her işleri çevresindekiler tarafından yapılmış çocuklar okul kapısından
içeri kendi başına nasıl gireceğini bilemiyorlar. Daha yatağını ayıramamış çocuktan tek başına
koskoca binaya girip ders almasını istiyoruz. İşte bu noktada ayrılık kaygısı gibi gözlemlenen
yardım çığlıkları başlıyor. Çocuklarımızı büyütürken biraz daha cesaretli olmamız gerekiyor. Önce
kendi başına çocuk ne kadarını yapabilir gözlemlemek önemli. Tabi ki beklentimiz çocuğun
gelişimi ile paralel olmalı. Çocuğun içinde bulunduğu süreç gündemdeki konu ile başaçıkabilecek
seviyede mi sakince değerlendirilmeli. Karşılaştırma yapılmamalı. Sonrasında yapabildiği noktaya
kadar izleyip 'yapmaya hazır olmadığı kadarında' ona destek olmalı. Bakın burada yapamadığı
demiyorum çünkü bir zaman sonra yapabilecektir muhtemelen. Sadece yapmaya hazır değildir.
Nasıl destek olmalı işin sırrı burada başlıyor. Çocuklar ilk defa yaşayacağı şeylerde bilinmezliğin
verdiği heyecanla farklı tepkiler gösterebilirler. Beyin de çünkü aynı tepkiyi veriyor. Daha doğrusu
beyin önceden yaşadığı olaylarla tekrar karşılaştığında daha sakin tepki verebiliyor. Bu nedenle
çocuğu ne ile karşılaşabileceğine dair hazırlamalı. Ben burda ona hikaye anlatmaktansa onun en
çok neyi merak ettiğini sorardım. Buradan yola çıkmak çocuk için daha sağlıklı olacaktır.
Devamındaysa nasıl hayal ettiğini öğrenebilirsiniz. Bakalım hayalleri ve gerçekler birbirine yakın
mı? Çünkü yetişkinde olduğu gibi gerçekler ve idealler arasında bir farklılık varsa ve bu farklılık
ulaşılmazsa kişi depresyona giriyor. Çocuk bu durumda hemen depresyona girmeyebilir. Ancak
hayal kırıklığı yaşaması muhtemeldir ve mutsuz olabilir. Ve böylelikle çocuğa muhtemelen
geçirebileceği bir günü örnek anlatılabilir. Ve en önemlisi takip. Günün nasıl geçti? Bu soru akşam
saatlerinde çocuğa farklı yollarla sorulabilir aslında... asıl öğrenmek istediğimiz kaç sayfa ödevi
olduğu değildir çünkü. Okulda ne yaşadı? Bir çok zaman da hiçbirşey yaşamamış olabilir ki
temennimiz bu yönde. Ancak benim danışanlarıma önerdiğim bir konu var. anne babaların bu
soruyu her gün sormalarını isterim ben. Hiçbir sorun olmadan geçebilir günler, aylar belki de
yıllar.. ancak bir gün gerçekten bir sorun oluşursa anne baba olarak çocuğunuzda minimal de olsa
bir farklılık sezeceksiniz. Hergün rutin olan tepkiden farklı bir tepki verecektir mutlaka. İşte belki
de çocuğunuzun anlatmaya çekindiği ya da korktuğu, ya da çözemediği o konuyu yakalamış
olursunuz. Yine tabiki çocuğun üzerine atlamıyoruz panter gibi. İzlemeye alın. 'monitoring' yani
izleme ebeveynlikte çok önemli bir kavramdır. Ve buradaki amacımız çocuğun kendi yapabildiği
noktaya kadar olan kısmı çözmesine müsaade etmek; hazır/yetersiz olduğu noktada ona destek
çıkmak.
Bu yazının içinde bu çocuk nasıl susacak önerileri bulamayacağınızı söylemiştim. Amacım çocuğu
ağlatmamak zaten. Özetle çocuğun bireyselliğini hissetmesi önemli. Kendi yapabildiği işlerini
kendisi tamamlamalı, organize olmalı, plan yapmalı, uygulamalı. Kendi zaten bir güce sahip
olduğunu keşfetmeli ve ona bu fırsat verilmeli. İşte bu noktada bir başka yazının konusu olacak
olan 'özgüvenli çocuk' yetiştirmiş oluyorsunuz. Ve özgüveni olan çocuk okula başlarken ağlamaz.
Mutlu bir okul hayatı dilerim
Çocuklarını ilk defa kreş, anaokulu veya ilkokul kapısına götürürken heyecanla atan minik kalbi
kim bilir hangi duygularla çarpıyordur diye düşünmekte anne babalar. Acaba öğretmenini sevecek
mi? Arkadaşları olacak mı? Derslerinde başarılı olacak mı? Diye çocuğumuzun ne hissettiğini ne
düşündüğünü tahmin etmeye çalışırken bir taraftan tüm bu mevzunun aslında kendi endişemiz
olduğunun farkına varmayabiliyoruz kimi zaman.. çünkü çocuk yalnızlık veya dışlanmak nedir
bilmez.. öğretmenini sevmemenin belki de onu ömür boyu eğitim hayatından soğutacağını bilmez.
Bunu ona farkettiren biz yetişkinleriz. Oysa tüm bu olumsuzluklardan sıyrılıp ona yaşabileceği
durumlarda duygusal destek verirsek olası tüm zorlukları rahatlıkla aşabilecek ve yoluna devam
edebilecektir. Unutmayın ki çocuğun ilk öğretmeni anne babasıdır. Ve çocuklar sorunlarla başetme
becerilerini anne babalarından aldıkları duygusal ve davranışsal tepkilerle geliştirirler. Sorunlarla
başedebilme becerisi çocuğun gelişmekte olan karakterinin bir uzantısıdır aynı zamanda... bu
yazıda anne babaların çocuklarının okula başlama sürecine dair endişelerini ele almak istedim.
Öncelikle okula başlama süreci. Bu konuda birçok yazı var birçok da öneri... çocuğu nasıl okula
alıştırırız? Salya sümük ağlayan onlarca çocuk. Dönüp arkasını gitse vicdanı elvermeyen, kalsa
öğretmenden azar işitecek onlarca anne babalar. Aslında mesele bu çocuk nasıl susacak (okula
alışacak) değil bu yazının amacı da anne babalara küçük pratik bilgiler vermek değil. Mesele bu
çocuk neden ağlıyor? Peki sorun nerde başlıyor? Cevap şu: sorun okul kapısında başlamıyor. Aşırı
müdahale edilmiş çocuklar, her işleri çevresindekiler tarafından yapılmış çocuklar okul kapısından
içeri kendi başına nasıl gireceğini bilemiyorlar. Daha yatağını ayıramamış çocuktan tek başına
koskoca binaya girip ders almasını istiyoruz. İşte bu noktada ayrılık kaygısı gibi gözlemlenen
yardım çığlıkları başlıyor. Çocuklarımızı büyütürken biraz daha cesaretli olmamız gerekiyor. Önce
kendi başına çocuk ne kadarını yapabilir gözlemlemek önemli. Tabi ki beklentimiz çocuğun
gelişimi ile paralel olmalı. Çocuğun içinde bulunduğu süreç gündemdeki konu ile başaçıkabilecek
seviyede mi sakince değerlendirilmeli. Karşılaştırma yapılmamalı. Sonrasında yapabildiği noktaya
kadar izleyip 'yapmaya hazır olmadığı kadarında' ona destek olmalı. Bakın burada yapamadığı
demiyorum çünkü bir zaman sonra yapabilecektir muhtemelen. Sadece yapmaya hazır değildir.
Nasıl destek olmalı işin sırrı burada başlıyor. Çocuklar ilk defa yaşayacağı şeylerde bilinmezliğin
verdiği heyecanla farklı tepkiler gösterebilirler. Beyin de çünkü aynı tepkiyi veriyor. Daha doğrusu
beyin önceden yaşadığı olaylarla tekrar karşılaştığında daha sakin tepki verebiliyor. Bu nedenle
çocuğu ne ile karşılaşabileceğine dair hazırlamalı. Ben burda ona hikaye anlatmaktansa onun en
çok neyi merak ettiğini sorardım. Buradan yola çıkmak çocuk için daha sağlıklı olacaktır.
Devamındaysa nasıl hayal ettiğini öğrenebilirsiniz. Bakalım hayalleri ve gerçekler birbirine yakın
mı? Çünkü yetişkinde olduğu gibi gerçekler ve idealler arasında bir farklılık varsa ve bu farklılık
ulaşılmazsa kişi depresyona giriyor. Çocuk bu durumda hemen depresyona girmeyebilir. Ancak
hayal kırıklığı yaşaması muhtemeldir ve mutsuz olabilir. Ve böylelikle çocuğa muhtemelen
geçirebileceği bir günü örnek anlatılabilir. Ve en önemlisi takip. Günün nasıl geçti? Bu soru akşam
saatlerinde çocuğa farklı yollarla sorulabilir aslında... asıl öğrenmek istediğimiz kaç sayfa ödevi
olduğu değildir çünkü. Okulda ne yaşadı? Bir çok zaman da hiçbirşey yaşamamış olabilir ki
temennimiz bu yönde. Ancak benim danışanlarıma önerdiğim bir konu var. anne babaların bu
soruyu her gün sormalarını isterim ben. Hiçbir sorun olmadan geçebilir günler, aylar belki de
yıllar.. ancak bir gün gerçekten bir sorun oluşursa anne baba olarak çocuğunuzda minimal de olsa
bir farklılık sezeceksiniz. Hergün rutin olan tepkiden farklı bir tepki verecektir mutlaka. İşte belki
de çocuğunuzun anlatmaya çekindiği ya da korktuğu, ya da çözemediği o konuyu yakalamış
olursunuz. Yine tabiki çocuğun üzerine atlamıyoruz panter gibi. İzlemeye alın. 'monitoring' yani
izleme ebeveynlikte çok önemli bir kavramdır. Ve buradaki amacımız çocuğun kendi yapabildiği
noktaya kadar olan kısmı çözmesine müsaade etmek; hazır/yetersiz olduğu noktada ona destek
çıkmak.
Bu yazının içinde bu çocuk nasıl susacak önerileri bulamayacağınızı söylemiştim. Amacım çocuğu
ağlatmamak zaten. Özetle çocuğun bireyselliğini hissetmesi önemli. Kendi yapabildiği işlerini
kendisi tamamlamalı, organize olmalı, plan yapmalı, uygulamalı. Kendi zaten bir güce sahip
olduğunu keşfetmeli ve ona bu fırsat verilmeli. İşte bu noktada bir başka yazının konusu olacak
olan 'özgüvenli çocuk' yetiştirmiş oluyorsunuz. Ve özgüveni olan çocuk okula başlarken ağlamaz.
Mutlu bir okul hayatı dilerim