Okul dönemi yaklaşırken öğrenci, öğretmenler ve ebeveynlerde sevinçli, umutlu belki biraz da endişeli duygular hakim olabilir. Okulun en önemli unsuru olan öğrenciler için birçok faktörün eşlik ettiği bir dönemde başlıyor. Bir yanda dersler bir yanda derslere eşlik eden ödevler, uyku sorunları, kıyafet zorunlulukları, sorumluluklar, zorunluluklar ve ebeveynler ile öğretmenler tarafından maruz kaldıkları yönergeler, beklentiler, uyarılar… Bu liste uzun ve bitmeyecek bir liste. Tüm bunlar öğrencinin okul ile ilişkisine direk veya doğrudan etki eder.
Öğrenci, okul ile ilişkisini anlamsal olarak olumsuz algıladığında en fazla okula gitmek istememe, gittiğinde derslere katılım göstermeme, dersleri dinlememe ve okuldan kaçma gibi davranışlarla kendini gösterir. Hatta bazı durumlarda fizyolojik yakınmalar; karın ağrısı, ishal, kabızlık, baş ağrısı, bulantı, kusma, ateş yükselmesi, grip, nezle gibi psikosomatik yakınmalarla da karşımıza çıkar. Tüm bu belirtilerde öncellikle tıbbi bir duruma bağlılık dışarıda tutulduktan sonra psikolojik nedenlere bağlılığı düşünülmelidir. Bunun için; bu belirtiler ne zaman ortaya çıkıyor, günün her saatinde var mı yoksa uyku vakitlerinde ve okul saati yaklaştıkça mı gözleniyor belirlenmeli. Belki öncelikle bir doktora bile gidilmeli.
Okula gitmek istemeyen çocuk bu durumu öncelikle sözel olarak ifade eder ancak ebeveynin ve çevresinin okula gitmesi gerektiği yönündeki ısrar belki de baskıya varan tutumları sonucunda fizyolojik yakınmaları başlar. Kendisini ifade edemediğini düşünen çocuğun zihni daha kabul edilebilir sebepler bulur. Fizyolojik yakınmaların bir nedeni bahsedilen konu iken, bir diğer nedeni ise çocuğun okul ile ilgili kaygısının bilinçdışı bir şekilde artması ve çocuğun baş edemez konuma gelmesi sonucunda aktif olan sempatik sinir sisteminin çalışması ile gelişir.
Öncelikle okula yeni başlayan çocuktan bahsedersek; okul, büyük bir bina, belki daha önce karşılaşmadığı oldukça fazla kalabalık, sıra kültürü, kurallar, ebeveynden ayrılma. Tüm bunlar çocuk için başlı başına endişe kaynağıdır ve çocuk daha okula başlamadan karşılaşacağı ortam, kişiler ve ortamda neler olacağı ile ilgili bilgilendirilir, evdeki diğer okula giden kardeşlerden doğru bilgiler edinilirse endişesi bir nebze rahatlayabilir.
Okula devam ettiği, daha üst sınıflarda olduğu halde okula gitmek istemeyen çocuklarda durum biraz daha farklıdır. Burada daha çok iki neden karşımıza çıkar. İlki başarılı çocuklarda görülür ki burada daha çok sınav kaygısından kaynaklı olumsuzluğun yaşandığı durumdan kaçma şeklinde görülür. Diğeri ise aile içi problemleri olan, hedef edinebilme becerisi düşük, sorumluluk duygusu yeterince gelişmemiş ve okulda maruz kalınan durumlar örneğin zorbalıkla ilgilidir.
Okula gitmek istememe, okul korkusu gibi durumlarda dahiltüm psikolojik problemlerin bizlere verdiği mutlaka bir ipucu vardır. Burada problemin altında ne yatıyor sorusundan ziyade bize ne anlatmak istiyor doğru soru olacaktır. Her psikolojik problem bizimle konuşur ancak sözlerle değildir bu konuşma. Bu mesajı alabilmek problemin çözümünde gerek ebeveynlere gerek başvurulan uzmanlara yardımcı olacaktır. Bu yönüyle problemin kendisi olumlu bir sonuçtur.
Okula gitmek istememe probleminin olası nedenlerini düşünüldüğünde; öncelikle aile ortamındaki çocuk için endişe verici bir durum, kendisi evde yokken ne olacağıyla ilgili kaygısı karşımıza çıkar. Yeni bir kardeşin doğumu, aile içi şiddet gibi durumlar örnek olabilir. Anneden ayrılmakla ilgili anksiyete bir diğer durumdur ki eğer okul ortamı da çocuğun bu durumunu yeterli derecede giderebilecek bir ortam sunmuyorsa problemin zamanla azalma şansı varken devam etmesini sağlayacaktır. Ailede ihmale uğrayan çocuk; bu çocuklar için problem bile kendisiyle ilgilenilmeyi sağlayan araçlardır. Bu nedenle problemin bize ne anlattığını iyi değerlendirmek gereklidir. Ebeveynlerden birinin eksikliği, yokluğu veya iş nedeni gibi sebeplerle ev dışında yaşıyor oluşu, baskıcı, mükemmeliyetçi ebeveyn yapılarına bağlı olarak okula gitmek istememe durumlarıyla karşılaşılmaktadır.
Bu durumla karşılaşıldığında yapılması gereken ise; ilk önce yapılacak olan panik olmamak, çocuğu zorlamamak, durumunun nasıl bir süreç olduğu hakkında çocuğu da endişelendirmemek gereklidir. İlk yapılacak şey açıkça konuşmaktır. Bunun için “okula neden gitmek istemiyorsun?” gibi basit bir soru bile işe yarayabilir. Herkes anlaşılmak ister ve hiç kimse istemediği bir şeye zorlanmak istemez. Çocuklarda böyledir. Çocuğu anlamanız gerektiğini bilmek en önemlisidir. İstemiyor, yapmak istemiyor onun anlatabildiği şey sadece bu. Ancak çevredeki bireylerin onun endişelerini giderecek şekilde davranması, öncelikle birkaç gün belki de birkaç hafta okula adaptasyon çalışmalarının yapılması önemlidir.
Çocuğun süreci kavraması için zaman tanımak da faydalıdır. Çocuk okula gider, belirli bir süre okulda kalınır sonra eve dönülür. Bu döngüyü anlayabilmesi için de zaman tanımalı ve korkularına karşı sabırlı ve anlayışlı davranılmalıdır. Belki defalarca anlatmak gerekecek ancak bu sürecin geçici bir durum olduğu unutulmadığı sürece sabır gösterebilmeniz de artacaktır. Her şeyden önce onların çocuk olduğu ve kavrama, anlama ve uygulamaları için kendi gelişim süreçlerinin farklı olabileceği akıldan çıkarılmamalı ve anlayışlı olunmalıdır.
Öğrenci, okul ile ilişkisini anlamsal olarak olumsuz algıladığında en fazla okula gitmek istememe, gittiğinde derslere katılım göstermeme, dersleri dinlememe ve okuldan kaçma gibi davranışlarla kendini gösterir. Hatta bazı durumlarda fizyolojik yakınmalar; karın ağrısı, ishal, kabızlık, baş ağrısı, bulantı, kusma, ateş yükselmesi, grip, nezle gibi psikosomatik yakınmalarla da karşımıza çıkar. Tüm bu belirtilerde öncellikle tıbbi bir duruma bağlılık dışarıda tutulduktan sonra psikolojik nedenlere bağlılığı düşünülmelidir. Bunun için; bu belirtiler ne zaman ortaya çıkıyor, günün her saatinde var mı yoksa uyku vakitlerinde ve okul saati yaklaştıkça mı gözleniyor belirlenmeli. Belki öncelikle bir doktora bile gidilmeli.
Okula gitmek istemeyen çocuk bu durumu öncelikle sözel olarak ifade eder ancak ebeveynin ve çevresinin okula gitmesi gerektiği yönündeki ısrar belki de baskıya varan tutumları sonucunda fizyolojik yakınmaları başlar. Kendisini ifade edemediğini düşünen çocuğun zihni daha kabul edilebilir sebepler bulur. Fizyolojik yakınmaların bir nedeni bahsedilen konu iken, bir diğer nedeni ise çocuğun okul ile ilgili kaygısının bilinçdışı bir şekilde artması ve çocuğun baş edemez konuma gelmesi sonucunda aktif olan sempatik sinir sisteminin çalışması ile gelişir.
Öncelikle okula yeni başlayan çocuktan bahsedersek; okul, büyük bir bina, belki daha önce karşılaşmadığı oldukça fazla kalabalık, sıra kültürü, kurallar, ebeveynden ayrılma. Tüm bunlar çocuk için başlı başına endişe kaynağıdır ve çocuk daha okula başlamadan karşılaşacağı ortam, kişiler ve ortamda neler olacağı ile ilgili bilgilendirilir, evdeki diğer okula giden kardeşlerden doğru bilgiler edinilirse endişesi bir nebze rahatlayabilir.
Okula devam ettiği, daha üst sınıflarda olduğu halde okula gitmek istemeyen çocuklarda durum biraz daha farklıdır. Burada daha çok iki neden karşımıza çıkar. İlki başarılı çocuklarda görülür ki burada daha çok sınav kaygısından kaynaklı olumsuzluğun yaşandığı durumdan kaçma şeklinde görülür. Diğeri ise aile içi problemleri olan, hedef edinebilme becerisi düşük, sorumluluk duygusu yeterince gelişmemiş ve okulda maruz kalınan durumlar örneğin zorbalıkla ilgilidir.
Okula gitmek istememe, okul korkusu gibi durumlarda dahiltüm psikolojik problemlerin bizlere verdiği mutlaka bir ipucu vardır. Burada problemin altında ne yatıyor sorusundan ziyade bize ne anlatmak istiyor doğru soru olacaktır. Her psikolojik problem bizimle konuşur ancak sözlerle değildir bu konuşma. Bu mesajı alabilmek problemin çözümünde gerek ebeveynlere gerek başvurulan uzmanlara yardımcı olacaktır. Bu yönüyle problemin kendisi olumlu bir sonuçtur.
Okula gitmek istememe probleminin olası nedenlerini düşünüldüğünde; öncelikle aile ortamındaki çocuk için endişe verici bir durum, kendisi evde yokken ne olacağıyla ilgili kaygısı karşımıza çıkar. Yeni bir kardeşin doğumu, aile içi şiddet gibi durumlar örnek olabilir. Anneden ayrılmakla ilgili anksiyete bir diğer durumdur ki eğer okul ortamı da çocuğun bu durumunu yeterli derecede giderebilecek bir ortam sunmuyorsa problemin zamanla azalma şansı varken devam etmesini sağlayacaktır. Ailede ihmale uğrayan çocuk; bu çocuklar için problem bile kendisiyle ilgilenilmeyi sağlayan araçlardır. Bu nedenle problemin bize ne anlattığını iyi değerlendirmek gereklidir. Ebeveynlerden birinin eksikliği, yokluğu veya iş nedeni gibi sebeplerle ev dışında yaşıyor oluşu, baskıcı, mükemmeliyetçi ebeveyn yapılarına bağlı olarak okula gitmek istememe durumlarıyla karşılaşılmaktadır.
Bu durumla karşılaşıldığında yapılması gereken ise; ilk önce yapılacak olan panik olmamak, çocuğu zorlamamak, durumunun nasıl bir süreç olduğu hakkında çocuğu da endişelendirmemek gereklidir. İlk yapılacak şey açıkça konuşmaktır. Bunun için “okula neden gitmek istemiyorsun?” gibi basit bir soru bile işe yarayabilir. Herkes anlaşılmak ister ve hiç kimse istemediği bir şeye zorlanmak istemez. Çocuklarda böyledir. Çocuğu anlamanız gerektiğini bilmek en önemlisidir. İstemiyor, yapmak istemiyor onun anlatabildiği şey sadece bu. Ancak çevredeki bireylerin onun endişelerini giderecek şekilde davranması, öncelikle birkaç gün belki de birkaç hafta okula adaptasyon çalışmalarının yapılması önemlidir.
Çocuğun süreci kavraması için zaman tanımak da faydalıdır. Çocuk okula gider, belirli bir süre okulda kalınır sonra eve dönülür. Bu döngüyü anlayabilmesi için de zaman tanımalı ve korkularına karşı sabırlı ve anlayışlı davranılmalıdır. Belki defalarca anlatmak gerekecek ancak bu sürecin geçici bir durum olduğu unutulmadığı sürece sabır gösterebilmeniz de artacaktır. Her şeyden önce onların çocuk olduğu ve kavrama, anlama ve uygulamaları için kendi gelişim süreçlerinin farklı olabileceği akıldan çıkarılmamalı ve anlayışlı olunmalıdır.