Osmanlı Devletindeki Mülteciler Hakkında Bilgi
Osmanlı Devleti insanları din, dil ve ırk ayrımı yapmadan kabul etmiş ve varlık sahnesinde pek çok çağa hoşgörü damgasını vurmuştur.
Hoşgörü kimliği, aynı topraklar içinde yaşayan farklı etnik kimliklere sahip insanların barış huzur içindeki birlikteliğinden oluştuğu gibi devletin bürokrasi ve diplomaside gösterdiği başarılardan da oluşmaktadır.
Kendi topraklarından çıkıp başka topraklara sığınmak zorunda kalan insanlara mülteci denir.
Osmanlının hoşgörü kimliğinin oluşmasında ve bu kimliğin çağlar boyu iz bırakmasında devletin mültecilere gösterdiği ilgi, onlara verdiği insani hizmet önemlidir.
Osmanlı, tarih boyunca hem doğudan hem batıdan gelen binlerce mülteciye kapılarını severek açmıştır. Timur’un önünden kaçan Celayirli Ahmed ve Karakoyunlu Kara Yusuf’un (1402) Osmanlı’ya sığınması, Timur’un bu kişileri Yıldırım Bayezid’den istemesi ve bu kişilerin geri verilmemesi sadece birkaç örnekten biridir.
Osmanlı’ya sığınanlar sadece aynı dinden olan insanlar değildir. Avrupa’dan da Osmanlıya sığınan pek çok kişi vardır. Bize sığınan bu mülteciler genellikle Macaristan, İsveç, Polonya kimliklidirler.
Bunlar arasında devlet başkanı, üst rütbeli subaylar bile bulunmaktadır.
Macar Kralı Thököly Imre’nin Avusturya’ya karşı yaptığı Macar bağımsızlık mücadelesini kaybetmesi üzerine eşiyle birlikte Osmanlı Devletine sığınıp altı yılını burada geçirmesi ve her seferinde dostluğunu ve şükranlarını bildirmesi önemlidir. Thököly 1705’te İzmit’te ölmüş, naşı 1906 yılında kendi ülkesine nakledilmiştir.
Mültecilere verilen hizmetin ehemmiyetini, inceliğini göstermesi bakımından önemli bir başka örnek Macar Kralı 2. Ferenc RAKOCZY’nin ilticasıdır. Rakoczy İstanbul’da Yeniköy’e yerleştirilir. İhtiyaçları karşılanır. Hatta Kralın talep ettiği şaraplar Akdeniz Adalar’ından getirtilir, kendisinden taşıma masraflarının, gümrük vergisinin alınmaması için de Divan-ı Hümayun’dan Yeniçeri Ağasına yazılı hüküm bildirilir.
Bir süre sonra İstanbul’dan Tekirdağ’a ikamet ettirilen Macar Kralı ve maiyetindekiler için 23 konak tahsis edildiği gibi şahsına da 7500 akçe ödenir. Tüm bu harcamaların yanı sıra Krala ve beraberindekilere saygıda kusur edilmemesi üzerine Tekirdağ Naibine talimat verilir. Herhangi bir şikayet durumu görülürse de şikayet edilen kişiler hemen cezalandırılacaktır açıklaması yapılır. Rakoczy’nin hizmetinde tercümanlık yapan tanıdık bir sima da İbrahim Müteferrika’dır. İbrahim Müteferrika’1672 Thököly ayaklanmasında esir düşüp İstanbul’a getirilen mültecilerdendir.
Osmanlının misafir edindiği diğer mülteci de Rusya’ya karşı yaptığı savaşı kaybeden İsveç Kralı Demirbaş Şarl’dır. 1709 yılında Osmanlı’ya sığınmış 5 yıl kadar burada yaşamıştır. Dönemin padişahı 3.Ahmed’in himayesinde bir kral gibi ağırlanmıştır. Şahsına günlük maaş bağlanmış, istediği zaman da izinle ülkesine dönmüştür. (Kasım 1714)
İsveç Kralı Demirbaş Şarl bizimle yaşadığı dönemde Türkçeye büyük ilgi duymuş, çizdiği gemi eskizlerine YARAMAZ – YILDIRIM gibi isimler vermiştir. 1716 yılında bitirilen bu iki gemiden YARAMAZ İsveç donanmasının sancak gemisi olmuştur. Yaramaz adlı geminin uğuruna inanılmış, buharlı gemiler döneminde yeniden inşa edilen bir gemiye bu isim verilmiştir. Türkçeye duyulan ilgi bununla da kalmamış kral ülkesine dolma, şerbet, kahve, sofa, köşk, divan, yıldırım gibi kelimeleri götürmüş bu kelimeler İsveç diline yerleşmiştir.
Türkiye’ye sığınan en önemli mültecilerden biri de 1848 Macar Özgürlük savaşını kaybeden ve Ağustos 1849’da Osmanlıya sığınan Macar Devlet Başkanı LAJOS KOSSUTH.
Kossuth Rus ve Avusturya ordularınca mücadeleleri bastırılınca, çaresiz binlerce Polonyalı Macar vatandaşla birlikte Osmanlı Devletine sığınır. Sultan Abdülmecit ve Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın dostluk güvencesiyle karşılanırlar. Ki Rusya’nın ve Avusturya’nın mültecilerin geri verilmesine dair ağır baskılarına, hatta çıkabilecek bir savaşa rağmen padişah tarihe geçecek bir deklarasyon yayınlar. “Tacımı veririm, tahtımı veririm fakat devletime sığınanları asla vermem” diyen padişahın yanında da Macar ve Polonyalıların verilmesine şiddetle karşı çıkan Mustafa Reşit Paşa vardır.
KOSSUTH yaklaşık iki yıl Osmanlı Devleti topraklarında yaşamıştır.
Macar Özgürlük Savaşı Avusturya’ya karşı 15 Mart 1848’de başlar. Macarların Sırp Hırvat tehditleriyle karşılaşmaları vb. bir sürü sebep Macarları, Avusturya ve Rusya ile karşı karşıya getirir. Rusya’nın müdahil olmasıyla Macar özgürlüğü hayal olur.
Bu mücadelenin başında yer alan Kossuth ve arkadaşı A. Görgei başarısız olur. Görgei Ruslara teslim olurken Macar ve Polonyalı vatandaşlar Osmanlı sınırına akar. Bu akış sadece bir sığınış değil, belki Osmanlı Devleti’nin Macar ordusuna destek çıkabileceği ümididir.
Osmanlı sığınan mültecilerin önce silahlarını alır sonra onların kalacakları yeri tespit eder. Rütbeli mülteciler Tuna’nın sağındaki Vidin şehrine yerleştirilirler. Vidin Valisi Ziya Paşa Kossuth ve beraberindekileri konaklara yerleştirip ihtiyaçlarını karşılar. 1849 kayıtlarına göre Vidin’e yerleştirilen mülteci sayısı 1350 kişidir. Vidin 25.000 nüfuslu çoğunluğu Türk olan bir şehirdir. Fırıncılık, semer yapımı, kahve çekiciliği Türk esnafın himayesinde iken yelken bezi dokumak, terzilik Bulgarların himayesinde olan mesleklerdir. Görünen güce rağmen Vidin şehri ancak kendine yetebilen bir güce sahiptir. Bu sebeple artan mülteci sayısı şehir halkını tedirgin eder. Halkın gözlemine göre bunlar bir mülteci gibi değil yerli gibi rahat yaşamaktadırlar, çadırlardan mızıka sesleri eksik olmaz, ehli keyf bir yaşam vardır. Mülteciler o denli rahattırlar ki Türkçe bile öğrenirler. Hatta bazı isimler İslamiyet’i kabul ederler.
Polonyalı General Bem’in Müslümanlığı kabulü;
Bir Türk görevlisinin, Rusya’ya karşı açılacak bir savaşta din değiştiren mültecilerin Türk ordusu ile birlikte bu devlete karşı savaşabileceğini söylemesi üzerine General Bem bir süre sonra din değiştirir. Bunun gibi 214 kişi Müslüman olur.
Müslüman olanlara yeni isim ve unvanlar verildi. Asker olanlar da padişahın emriyle ordunun çeşitli kademelerinde görevlendirildiler. Bem, Murat Paşa; Kmety, İsmail Paşa; Stein, Ferhat Paşa gibi isimler alırken Murat Paşa’ya 7500 kuruş diğerlerine 5000 kuruş maaş bağlandı.
Macar Devlet Bakanı Kossuth güvenlik sebebiyle Vidin’den Şumnu’ya, Şumnu’dan Kütahya’ya nakledilir. Bunun sebebi hem can güvenliği hem de Osmanlı’nın Avusturya ve Rusya ile yeniden görüşüp anlaşmasıdır. Osmanlı Avusturya’ya mültecileri geri vermeyeceğini ancak onların aleyhine de çalıştırmayacağını garanti eder.
Macar Devlet Başkanı Kossut1 Ocak 1850’de Kütahya’ya getirilir. Burada uzun süre kalan Kossuth Türkçeyi öğrenir ve Türkçe Gramer hazırlar.( asıl nüsha: Ulusal Macar Arşivi)
Bu mültecilerin konakları, konak giderleri, ulaşım giderleri hep Osmanlı Devleti bütçesinden karşılanır. Nitekim Kossuth 1851 de Osmanlı Devletinden ayrılır.
Burada önemli olan mültecilerin korunması kadar Osmanlı’nın her şeye rağmen Rusya Avusturya diplomasisini de başarıyla sürdürebilmesidir. Çünkü mültecilerin geri verilmemesini “tacımı veririm, tahtımı veririm ama devletime sığınanları asla vermem” diyerek izah eden sultanının buna rağmen Avusturya Rusya ilişkisini zedelememesi önemlidir. Avusturya Rusya diplomatları her türlü görüşmeye ve uyguladıkları baskıya rağmen Osmanlı, mültecileri geri vermeyince Saraya veda ziyareti yapmadan İstanbul’dan ayrıldılar. Diplomatik ilişki tamamen kesilince Osmanlı hem Rusya hem de Avusturya vatandaşlarının zarar görmemeleri için bazı vilayet ve sancaklara talimat gönderdi. Buna göre ticari faliyetler devam edecek, Topraklarımızın her yerinde Rusya ve Avusturya konsoloslarının, tacirlerinin ve tebasının işi ehemmiyetle görülecek, işler aksatılmayacaktı. Yani diplomasi sekteye uğrasa da gerçek hayat sosyal hayat devam edecekti.
Bu siyasi ve sosyal gelişmeler o dönemde Avrupa’da farklı yankılar uyandırdı.
Osmanlı Devleti iltica eden Macarları geri vermeyince Rus İmparatoru Nikola ısrarla 1000 kadar Polonyalının iade edilmesi için iyi niyetler bildiren mektubunu Sultan Abdülmecid’e gönderir.
Ancak Çarın mektubundan önce, daha sert ifadeler taşıyan bildiriler Rusya başbakanından gelir. Sunumda mültecilerin geri verilmemesi durumunda savaşın söz konusu olduğu vurgulanmaktadır.
Osmanlı meclisi yoğun görüşmelerin ardından son kararını verir. Mülteciler iade edilmeyecektir ancak devletler arası ilişkiler de göz ardı edilemezdi. Bu sebeple 11 Eylül 1849’da toplanan meclisi mahsusada alınan karara göre Çar’a, Macarlara karşı kazandığı zaferleri kutlamak için özel memur gönderilecek, Avusturya İmparatoruna da bir mektup yazılacaktı. Nihayet Rus Çarına Bükreş’te görevli Fuad Efendi, Avusturya İmparatoruna Viyana elçisi Kostaki Mussurus Bey görevlendirilir. Bu görevlendirmelerdeki niyetlerden biri de bu kişiler görev yerlerine ulaşıncaya kadar Osmanlı zaman kazanarak İngiltere ve Fransa’nın meseleye bakış açılarını tam olarak öğrenebilecekti.
Rus Çarıyla görüşmek üzere yola çıkan Fuad Efendi nihayet 16 Ekim 1849 ‘da Çarla buluştu.
Macaristan zaferini, Avrupa’daki barış ortamının dengelenmesindeki başarılarını kutladı. Ancak mültecilerin iadesinde sultanın özel isteği olduğunu, mültecilerin iadesinin doğu kültürüne göre mümkün olmayacağını, iadede sultanın şerefinin söz konusu olduğu bildirildi. Sultan Abdülmecid Mültecileri iade edemezdi ancak Çar’ın istemesi halinde onları sıkı denetim altında tutabilirdi. Böylelikle Sultan hem kendi şerefini hem de Çarın arzusunu bağdaştırabilecekti. Tüm bu yaşananlar sırasında Mustafa Reşit Paşa, Hariciye Nazırı Âlî Paşayı görevlendirip İngiltere ve Fransa elçilerine, cevaplandırılmak üzere yazılı birkaç soru gönderir. Rusya’nın savaş tehdidine karşılık bu iki devletin Osmanlıya desteğini teyit ettirir.
Ayrıntılardan bir şekilde haberdar olan Çar bir takım siyasi hesaplarla İngiltere ve Fransa’yı karşısına almak istemediğinden geri adım atarak anlaşmaya varır. Bu anlaşmaya göre Rusya’nın verdiği bazı isimler Osmanlı devletinden sınır dışı edilirken Müslüman olanlar Halep ve Konya’ya yerleştirilecek, tehlikeli görülen diğer kişiler elçiliklere bildirilip pasaportları teslim edilecek. Rusya’yla varılan anlaşmayla Avusturya da taleplerinden vazgeçti.
Bu barış sonuçları Macarlar arasında olduğu kadar Avrupa ve Amerika kamuoyunda hayranlık ve taktirle karşılandı. Hatta 1 Kasım 1849’da Osmanlı Hükümetine destek olmak amacıyla 12 İngiliz gemisi harekete geçmiş, Londra Rusya ve Avusturya aleyhine mitingler düzenlemiş, basında sürekli gündem oluşturmuştu. Kaynaklara göre, İngiliz gençleri hayranlık tepkilerini, Londra büyükelçimiz Mussurus Paşa Londra’ya vardığında paşanın atlı arabasındaki atları çıkarıp kendilerinin arabayı çekmeleriyle göstermişlerdir. Nitekim Kraliçe Viktorya 1856 Paris Sulh Muahedesi’ni kutlamak için verilen baloda hazır bulunmuş, Mussurus Paşa 1885’te Paris’ten ayrılırken İngiliz Türk dostluğu vurgulanmıştır.
Fransa da mültecilere gösterilen özeni desteklemiş, basında ve siyaset alnında bunları beyan etmiştir.
Amerika, 2 Aralık 1823 Monreo Doktrini ile Avrupa’yı ilgilendiren savaşlara ve politikalara karışmamayı kararlaştırmıştır.
Buna göre Amerika, Macar Bağımsızlık Savaşında sadece sempatisini bildirmiş ve Macarlar bağımsızlıklarını ilan edebilecek durumdaysalar onların devletini resmen tanıyacaklarını , kendilerine sığınan Macar göçmenlere toprak verileceğini beyan etmişti. Son olarak Kossuth ve arkadaşlarının serbest bırakılması için de Babıali ile görüşmelere başlayacaktı.
Nihayet Amerika bize bir elçi gönderdiği gibi Osmanlı hükümeti de 1850’de ilk kez resmi temsilci olarak Emin Efendiyi Washington’a göndermiş ve Emin Efendi Amerikan Başkanı tarafından ağırlanmıştır. Kendisine tahsis edilen konağın önünde şahsına resmi bir tören düzenlenmiştir.
Emin Efendinin yaptığı konuşmaya binaen Amerika Başkanı “….Sultanınız Macar meselesine karşı takındığı tavırla Amerikan halkının ve bütün aydın ülkelerin sempatisini kazanmıştır. Bizi ilgilendirmeyen siyasi meselelere karışmadan Amerikan halkı dünyada olup bitenleri yakından izliyor.” şeklinde görüşlerini dile getirmiştir..
Emin Efendi de Babıali’ye sunduğu raporda “Bu misillü iltifat ve ikram sair devletler tarafından gelenlere bir vakitte vuku bulmuş değil ve bu tarafta Nemçe(Avusturya) maslahatgüzarı ziyadesiyle hayrette kalup acaba sebep nedür? Bu taraflarda bu derecelerde iltifat olunmaz deyü tecessüs etmekte bulunduğu…” hayretini ifade etmiştir.
Elbette tüm bunlar Osmanlı Devletinin dünya siyasetindeki konumu açısından önem taşımaktadır. Ancak asıl hayranlık ve yankı Macaristan’dan gelir.
Macar mültecilerinin Osmanlı topraklarından ayrılmasından sonra iki ülke pek çok sahada işbirliği yaparak dostluklarını pekiştirdiler.
Macarlar, 1878’de Macaristan’a gelen Türk heyetini olağanüstü bir ilgiyle karşılamışlardır. Sunulan raporlarda, “trenlerin önünün çiçeklerle bezenmesi, heyetteki Süleyman Efendinin elini öpmek için yığılan kadın erkek genç yaşlıların varlığı, Temeşvar ve Kiskun’daki ziyafetlerin ihtişamı, halktan gelen “hoş geldiniz!” telgrafları, Türk heyetinin kaldığı otelin balkonundan halkı selamlaması” açıkça bildirilmektedir.
En önemlisi de yıllar sonra bu misafirperverliği unutmayan Macar şehirlerinden Debrecen halkının Osmanlı Sultanı 2.Abdülhamid’e bir taç yapmasıdır. Debrecen halkının yaptığı taç bir sandık içersinde Peşte’de bulunan Osmanlı şehbenderine gönderilmiştir. Tacın üzerinde bir Osmanlı hilali, hilalin üzerinde de “Şevketlü Sultan Abdülhamid Han Hazretlerine ve asakir-i şecia-i Osmaniye’ye” yazılmıştır. Tacı, Peşte şehbenderine Kont Emil, Osmanlı Devletinin sadece 1849 misafirperverliğine değil önceki tarihlerdeki Macar mültecileri korumasının teşekkürü olarak sunar. Debrecen halkının bu iltifatına karşılık Sultan Abdülhamid onlara teşekkür mahiyetinde bir ferman gönderir. Bununla da yetinmez Kanuni Sultan Süleyman’ın 1541 Budin fethinden ganimet olarak getirttiği 34 adet ilmi ve tarihi eseri Macaristan’a iade eder. Bu kitaplar Peşte Darül Fünunu’na teslim edilir. “Vitruvius et Candidus,…., Livre de navigation en Heleius” gibi
Kübra Demiray-Dünya Bülteni
Kaynak kitap:
Bayram Nazır (Osmanlı’ya sığınanlar, Macar ve Polonyalı mülteciler)
Osmanlı Devleti insanları din, dil ve ırk ayrımı yapmadan kabul etmiş ve varlık sahnesinde pek çok çağa hoşgörü damgasını vurmuştur.
Hoşgörü kimliği, aynı topraklar içinde yaşayan farklı etnik kimliklere sahip insanların barış huzur içindeki birlikteliğinden oluştuğu gibi devletin bürokrasi ve diplomaside gösterdiği başarılardan da oluşmaktadır.
Kendi topraklarından çıkıp başka topraklara sığınmak zorunda kalan insanlara mülteci denir.
Osmanlının hoşgörü kimliğinin oluşmasında ve bu kimliğin çağlar boyu iz bırakmasında devletin mültecilere gösterdiği ilgi, onlara verdiği insani hizmet önemlidir.
Osmanlı, tarih boyunca hem doğudan hem batıdan gelen binlerce mülteciye kapılarını severek açmıştır. Timur’un önünden kaçan Celayirli Ahmed ve Karakoyunlu Kara Yusuf’un (1402) Osmanlı’ya sığınması, Timur’un bu kişileri Yıldırım Bayezid’den istemesi ve bu kişilerin geri verilmemesi sadece birkaç örnekten biridir.
Osmanlı’ya sığınanlar sadece aynı dinden olan insanlar değildir. Avrupa’dan da Osmanlıya sığınan pek çok kişi vardır. Bize sığınan bu mülteciler genellikle Macaristan, İsveç, Polonya kimliklidirler.
Bunlar arasında devlet başkanı, üst rütbeli subaylar bile bulunmaktadır.
Macar Kralı Thököly Imre’nin Avusturya’ya karşı yaptığı Macar bağımsızlık mücadelesini kaybetmesi üzerine eşiyle birlikte Osmanlı Devletine sığınıp altı yılını burada geçirmesi ve her seferinde dostluğunu ve şükranlarını bildirmesi önemlidir. Thököly 1705’te İzmit’te ölmüş, naşı 1906 yılında kendi ülkesine nakledilmiştir.
Mültecilere verilen hizmetin ehemmiyetini, inceliğini göstermesi bakımından önemli bir başka örnek Macar Kralı 2. Ferenc RAKOCZY’nin ilticasıdır. Rakoczy İstanbul’da Yeniköy’e yerleştirilir. İhtiyaçları karşılanır. Hatta Kralın talep ettiği şaraplar Akdeniz Adalar’ından getirtilir, kendisinden taşıma masraflarının, gümrük vergisinin alınmaması için de Divan-ı Hümayun’dan Yeniçeri Ağasına yazılı hüküm bildirilir.
Bir süre sonra İstanbul’dan Tekirdağ’a ikamet ettirilen Macar Kralı ve maiyetindekiler için 23 konak tahsis edildiği gibi şahsına da 7500 akçe ödenir. Tüm bu harcamaların yanı sıra Krala ve beraberindekilere saygıda kusur edilmemesi üzerine Tekirdağ Naibine talimat verilir. Herhangi bir şikayet durumu görülürse de şikayet edilen kişiler hemen cezalandırılacaktır açıklaması yapılır. Rakoczy’nin hizmetinde tercümanlık yapan tanıdık bir sima da İbrahim Müteferrika’dır. İbrahim Müteferrika’1672 Thököly ayaklanmasında esir düşüp İstanbul’a getirilen mültecilerdendir.
Osmanlının misafir edindiği diğer mülteci de Rusya’ya karşı yaptığı savaşı kaybeden İsveç Kralı Demirbaş Şarl’dır. 1709 yılında Osmanlı’ya sığınmış 5 yıl kadar burada yaşamıştır. Dönemin padişahı 3.Ahmed’in himayesinde bir kral gibi ağırlanmıştır. Şahsına günlük maaş bağlanmış, istediği zaman da izinle ülkesine dönmüştür. (Kasım 1714)
İsveç Kralı Demirbaş Şarl bizimle yaşadığı dönemde Türkçeye büyük ilgi duymuş, çizdiği gemi eskizlerine YARAMAZ – YILDIRIM gibi isimler vermiştir. 1716 yılında bitirilen bu iki gemiden YARAMAZ İsveç donanmasının sancak gemisi olmuştur. Yaramaz adlı geminin uğuruna inanılmış, buharlı gemiler döneminde yeniden inşa edilen bir gemiye bu isim verilmiştir. Türkçeye duyulan ilgi bununla da kalmamış kral ülkesine dolma, şerbet, kahve, sofa, köşk, divan, yıldırım gibi kelimeleri götürmüş bu kelimeler İsveç diline yerleşmiştir.
Türkiye’ye sığınan en önemli mültecilerden biri de 1848 Macar Özgürlük savaşını kaybeden ve Ağustos 1849’da Osmanlıya sığınan Macar Devlet Başkanı LAJOS KOSSUTH.
Kossuth Rus ve Avusturya ordularınca mücadeleleri bastırılınca, çaresiz binlerce Polonyalı Macar vatandaşla birlikte Osmanlı Devletine sığınır. Sultan Abdülmecit ve Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın dostluk güvencesiyle karşılanırlar. Ki Rusya’nın ve Avusturya’nın mültecilerin geri verilmesine dair ağır baskılarına, hatta çıkabilecek bir savaşa rağmen padişah tarihe geçecek bir deklarasyon yayınlar. “Tacımı veririm, tahtımı veririm fakat devletime sığınanları asla vermem” diyen padişahın yanında da Macar ve Polonyalıların verilmesine şiddetle karşı çıkan Mustafa Reşit Paşa vardır.
KOSSUTH yaklaşık iki yıl Osmanlı Devleti topraklarında yaşamıştır.
Macar Özgürlük Savaşı Avusturya’ya karşı 15 Mart 1848’de başlar. Macarların Sırp Hırvat tehditleriyle karşılaşmaları vb. bir sürü sebep Macarları, Avusturya ve Rusya ile karşı karşıya getirir. Rusya’nın müdahil olmasıyla Macar özgürlüğü hayal olur.
Bu mücadelenin başında yer alan Kossuth ve arkadaşı A. Görgei başarısız olur. Görgei Ruslara teslim olurken Macar ve Polonyalı vatandaşlar Osmanlı sınırına akar. Bu akış sadece bir sığınış değil, belki Osmanlı Devleti’nin Macar ordusuna destek çıkabileceği ümididir.
Osmanlı sığınan mültecilerin önce silahlarını alır sonra onların kalacakları yeri tespit eder. Rütbeli mülteciler Tuna’nın sağındaki Vidin şehrine yerleştirilirler. Vidin Valisi Ziya Paşa Kossuth ve beraberindekileri konaklara yerleştirip ihtiyaçlarını karşılar. 1849 kayıtlarına göre Vidin’e yerleştirilen mülteci sayısı 1350 kişidir. Vidin 25.000 nüfuslu çoğunluğu Türk olan bir şehirdir. Fırıncılık, semer yapımı, kahve çekiciliği Türk esnafın himayesinde iken yelken bezi dokumak, terzilik Bulgarların himayesinde olan mesleklerdir. Görünen güce rağmen Vidin şehri ancak kendine yetebilen bir güce sahiptir. Bu sebeple artan mülteci sayısı şehir halkını tedirgin eder. Halkın gözlemine göre bunlar bir mülteci gibi değil yerli gibi rahat yaşamaktadırlar, çadırlardan mızıka sesleri eksik olmaz, ehli keyf bir yaşam vardır. Mülteciler o denli rahattırlar ki Türkçe bile öğrenirler. Hatta bazı isimler İslamiyet’i kabul ederler.
Polonyalı General Bem’in Müslümanlığı kabulü;
Bir Türk görevlisinin, Rusya’ya karşı açılacak bir savaşta din değiştiren mültecilerin Türk ordusu ile birlikte bu devlete karşı savaşabileceğini söylemesi üzerine General Bem bir süre sonra din değiştirir. Bunun gibi 214 kişi Müslüman olur.
Müslüman olanlara yeni isim ve unvanlar verildi. Asker olanlar da padişahın emriyle ordunun çeşitli kademelerinde görevlendirildiler. Bem, Murat Paşa; Kmety, İsmail Paşa; Stein, Ferhat Paşa gibi isimler alırken Murat Paşa’ya 7500 kuruş diğerlerine 5000 kuruş maaş bağlandı.
Macar Devlet Bakanı Kossuth güvenlik sebebiyle Vidin’den Şumnu’ya, Şumnu’dan Kütahya’ya nakledilir. Bunun sebebi hem can güvenliği hem de Osmanlı’nın Avusturya ve Rusya ile yeniden görüşüp anlaşmasıdır. Osmanlı Avusturya’ya mültecileri geri vermeyeceğini ancak onların aleyhine de çalıştırmayacağını garanti eder.
Macar Devlet Başkanı Kossut1 Ocak 1850’de Kütahya’ya getirilir. Burada uzun süre kalan Kossuth Türkçeyi öğrenir ve Türkçe Gramer hazırlar.( asıl nüsha: Ulusal Macar Arşivi)
Bu mültecilerin konakları, konak giderleri, ulaşım giderleri hep Osmanlı Devleti bütçesinden karşılanır. Nitekim Kossuth 1851 de Osmanlı Devletinden ayrılır.
Burada önemli olan mültecilerin korunması kadar Osmanlı’nın her şeye rağmen Rusya Avusturya diplomasisini de başarıyla sürdürebilmesidir. Çünkü mültecilerin geri verilmemesini “tacımı veririm, tahtımı veririm ama devletime sığınanları asla vermem” diyerek izah eden sultanının buna rağmen Avusturya Rusya ilişkisini zedelememesi önemlidir. Avusturya Rusya diplomatları her türlü görüşmeye ve uyguladıkları baskıya rağmen Osmanlı, mültecileri geri vermeyince Saraya veda ziyareti yapmadan İstanbul’dan ayrıldılar. Diplomatik ilişki tamamen kesilince Osmanlı hem Rusya hem de Avusturya vatandaşlarının zarar görmemeleri için bazı vilayet ve sancaklara talimat gönderdi. Buna göre ticari faliyetler devam edecek, Topraklarımızın her yerinde Rusya ve Avusturya konsoloslarının, tacirlerinin ve tebasının işi ehemmiyetle görülecek, işler aksatılmayacaktı. Yani diplomasi sekteye uğrasa da gerçek hayat sosyal hayat devam edecekti.
Bu siyasi ve sosyal gelişmeler o dönemde Avrupa’da farklı yankılar uyandırdı.
Osmanlı Devleti iltica eden Macarları geri vermeyince Rus İmparatoru Nikola ısrarla 1000 kadar Polonyalının iade edilmesi için iyi niyetler bildiren mektubunu Sultan Abdülmecid’e gönderir.
Ancak Çarın mektubundan önce, daha sert ifadeler taşıyan bildiriler Rusya başbakanından gelir. Sunumda mültecilerin geri verilmemesi durumunda savaşın söz konusu olduğu vurgulanmaktadır.
Osmanlı meclisi yoğun görüşmelerin ardından son kararını verir. Mülteciler iade edilmeyecektir ancak devletler arası ilişkiler de göz ardı edilemezdi. Bu sebeple 11 Eylül 1849’da toplanan meclisi mahsusada alınan karara göre Çar’a, Macarlara karşı kazandığı zaferleri kutlamak için özel memur gönderilecek, Avusturya İmparatoruna da bir mektup yazılacaktı. Nihayet Rus Çarına Bükreş’te görevli Fuad Efendi, Avusturya İmparatoruna Viyana elçisi Kostaki Mussurus Bey görevlendirilir. Bu görevlendirmelerdeki niyetlerden biri de bu kişiler görev yerlerine ulaşıncaya kadar Osmanlı zaman kazanarak İngiltere ve Fransa’nın meseleye bakış açılarını tam olarak öğrenebilecekti.
Rus Çarıyla görüşmek üzere yola çıkan Fuad Efendi nihayet 16 Ekim 1849 ‘da Çarla buluştu.
Macaristan zaferini, Avrupa’daki barış ortamının dengelenmesindeki başarılarını kutladı. Ancak mültecilerin iadesinde sultanın özel isteği olduğunu, mültecilerin iadesinin doğu kültürüne göre mümkün olmayacağını, iadede sultanın şerefinin söz konusu olduğu bildirildi. Sultan Abdülmecid Mültecileri iade edemezdi ancak Çar’ın istemesi halinde onları sıkı denetim altında tutabilirdi. Böylelikle Sultan hem kendi şerefini hem de Çarın arzusunu bağdaştırabilecekti. Tüm bu yaşananlar sırasında Mustafa Reşit Paşa, Hariciye Nazırı Âlî Paşayı görevlendirip İngiltere ve Fransa elçilerine, cevaplandırılmak üzere yazılı birkaç soru gönderir. Rusya’nın savaş tehdidine karşılık bu iki devletin Osmanlıya desteğini teyit ettirir.
Ayrıntılardan bir şekilde haberdar olan Çar bir takım siyasi hesaplarla İngiltere ve Fransa’yı karşısına almak istemediğinden geri adım atarak anlaşmaya varır. Bu anlaşmaya göre Rusya’nın verdiği bazı isimler Osmanlı devletinden sınır dışı edilirken Müslüman olanlar Halep ve Konya’ya yerleştirilecek, tehlikeli görülen diğer kişiler elçiliklere bildirilip pasaportları teslim edilecek. Rusya’yla varılan anlaşmayla Avusturya da taleplerinden vazgeçti.
Bu barış sonuçları Macarlar arasında olduğu kadar Avrupa ve Amerika kamuoyunda hayranlık ve taktirle karşılandı. Hatta 1 Kasım 1849’da Osmanlı Hükümetine destek olmak amacıyla 12 İngiliz gemisi harekete geçmiş, Londra Rusya ve Avusturya aleyhine mitingler düzenlemiş, basında sürekli gündem oluşturmuştu. Kaynaklara göre, İngiliz gençleri hayranlık tepkilerini, Londra büyükelçimiz Mussurus Paşa Londra’ya vardığında paşanın atlı arabasındaki atları çıkarıp kendilerinin arabayı çekmeleriyle göstermişlerdir. Nitekim Kraliçe Viktorya 1856 Paris Sulh Muahedesi’ni kutlamak için verilen baloda hazır bulunmuş, Mussurus Paşa 1885’te Paris’ten ayrılırken İngiliz Türk dostluğu vurgulanmıştır.
Fransa da mültecilere gösterilen özeni desteklemiş, basında ve siyaset alnında bunları beyan etmiştir.
Amerika, 2 Aralık 1823 Monreo Doktrini ile Avrupa’yı ilgilendiren savaşlara ve politikalara karışmamayı kararlaştırmıştır.
Buna göre Amerika, Macar Bağımsızlık Savaşında sadece sempatisini bildirmiş ve Macarlar bağımsızlıklarını ilan edebilecek durumdaysalar onların devletini resmen tanıyacaklarını , kendilerine sığınan Macar göçmenlere toprak verileceğini beyan etmişti. Son olarak Kossuth ve arkadaşlarının serbest bırakılması için de Babıali ile görüşmelere başlayacaktı.
Nihayet Amerika bize bir elçi gönderdiği gibi Osmanlı hükümeti de 1850’de ilk kez resmi temsilci olarak Emin Efendiyi Washington’a göndermiş ve Emin Efendi Amerikan Başkanı tarafından ağırlanmıştır. Kendisine tahsis edilen konağın önünde şahsına resmi bir tören düzenlenmiştir.
Emin Efendinin yaptığı konuşmaya binaen Amerika Başkanı “….Sultanınız Macar meselesine karşı takındığı tavırla Amerikan halkının ve bütün aydın ülkelerin sempatisini kazanmıştır. Bizi ilgilendirmeyen siyasi meselelere karışmadan Amerikan halkı dünyada olup bitenleri yakından izliyor.” şeklinde görüşlerini dile getirmiştir..
Emin Efendi de Babıali’ye sunduğu raporda “Bu misillü iltifat ve ikram sair devletler tarafından gelenlere bir vakitte vuku bulmuş değil ve bu tarafta Nemçe(Avusturya) maslahatgüzarı ziyadesiyle hayrette kalup acaba sebep nedür? Bu taraflarda bu derecelerde iltifat olunmaz deyü tecessüs etmekte bulunduğu…” hayretini ifade etmiştir.
Elbette tüm bunlar Osmanlı Devletinin dünya siyasetindeki konumu açısından önem taşımaktadır. Ancak asıl hayranlık ve yankı Macaristan’dan gelir.
Macar mültecilerinin Osmanlı topraklarından ayrılmasından sonra iki ülke pek çok sahada işbirliği yaparak dostluklarını pekiştirdiler.
Macarlar, 1878’de Macaristan’a gelen Türk heyetini olağanüstü bir ilgiyle karşılamışlardır. Sunulan raporlarda, “trenlerin önünün çiçeklerle bezenmesi, heyetteki Süleyman Efendinin elini öpmek için yığılan kadın erkek genç yaşlıların varlığı, Temeşvar ve Kiskun’daki ziyafetlerin ihtişamı, halktan gelen “hoş geldiniz!” telgrafları, Türk heyetinin kaldığı otelin balkonundan halkı selamlaması” açıkça bildirilmektedir.
En önemlisi de yıllar sonra bu misafirperverliği unutmayan Macar şehirlerinden Debrecen halkının Osmanlı Sultanı 2.Abdülhamid’e bir taç yapmasıdır. Debrecen halkının yaptığı taç bir sandık içersinde Peşte’de bulunan Osmanlı şehbenderine gönderilmiştir. Tacın üzerinde bir Osmanlı hilali, hilalin üzerinde de “Şevketlü Sultan Abdülhamid Han Hazretlerine ve asakir-i şecia-i Osmaniye’ye” yazılmıştır. Tacı, Peşte şehbenderine Kont Emil, Osmanlı Devletinin sadece 1849 misafirperverliğine değil önceki tarihlerdeki Macar mültecileri korumasının teşekkürü olarak sunar. Debrecen halkının bu iltifatına karşılık Sultan Abdülhamid onlara teşekkür mahiyetinde bir ferman gönderir. Bununla da yetinmez Kanuni Sultan Süleyman’ın 1541 Budin fethinden ganimet olarak getirttiği 34 adet ilmi ve tarihi eseri Macaristan’a iade eder. Bu kitaplar Peşte Darül Fünunu’na teslim edilir. “Vitruvius et Candidus,…., Livre de navigation en Heleius” gibi
Kübra Demiray-Dünya Bülteni
Kaynak kitap:
Bayram Nazır (Osmanlı’ya sığınanlar, Macar ve Polonyalı mülteciler)