Osmanlı devletinin kuruluşunda ahi teşkilatının önemi

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
57
Yaş
36
Coin
256,936
Osmanlıda ahilik
Osmanlı devletinde ahilik
ahilik teşkilatının Osmanlıda önemi
Ahilik, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda da etkilerini göstermiştir. Aşıkpaşazade, Osmanlı Devletinin kuruluşu sırasında faal rol oynayan dört zümre arasında ahileri de zikreder. Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında dönemin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel öğeleri arasında ahilerin varlığı da görülür. Fuad Köprülü, Aşıkpaşazade’nin ifade ettiği bu dört zümrenin (Gaziler ve Alp’lar, Ahiler, Baciyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum) sadece, uç beylikler de dahil Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda rol oynayan özgül zümreler olarak görülmemesini, aynı zamanda Anadolu’nun siyasi ve içtimai yapısını anlamak içinde göz önünde bulundurulması gerektiğini dile getirir. Hatta bu teşkilatların kökeninin orta zaman İslam tarihi içinde aranmasına da vurgu yapar. Çünkü Köprülü’nün de haklı olarak ifade ettiği gibi bu zümrelerin muhtelif zaman ve mekanlarda başka başka ünvanlar altında görülmesi, sonra birbirine çok benzeyen ve hatta birçok defalar birbirine tadahül eden bu içtimai zümreler hakkında bazen en esasi menbalarda bile türlü tefsirlere müsait müphem, hatta yanlış malumat verilmesi önemlidir. Bundan önceki bölümde tıpkı bizimde ifade ettiğimiz gibi fütüvvetçilik ve Ahilik üzerine yapılan tartışmalarda sırf Ahilik sözcüğünü başlı başına farklı bir yapılanmanın ifadesi olarak ele alıp onun bir Türk kurumu olduğunu ispatlamaya çalışan ve fütüvvetten ayrı olarak değerlendiren anlayışların varolduğuna da dikkat çekmek isteriz Günümüz tarihçileri arasında süregelen tartışmalar arasında genellikle gözümüze çarpan noktalardan biri, ahilerin Osmanlı’nın kuruluşunda temel bir rol oynayıp oynamadığı üzerinedir. Kimi tarihçiler yukarıda belirttiğimiz gibi Aşıkpaşazade’nin ifade ettiği ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda etkin rol oynayan zümreler arasında ahilerin önemine dikkat çekerken, diğer bir tarafta ahilerin bunların ifade ettiği gibi temel ve ayrıcalıklı bir önem taşımalarından ziyade tali bir öneme sahip olduklarına vurgu yapar. Osmanlı’nın kuruluşunda ve bundan daha önceki tarihlerde olduğu gibi Anadolu üzerinde de var olan bir ahi potansiyelini dile getirmiştik. Ahiler yapmış oldukları çalışmalar ile bir çok yere kadar uzanmış ve buralarda kendilerine ait zaviyeler kurmuşlardır. Kuşku yok ki Osmanlı’nın temelinin atılmaya başlandığı dönemlerde de faaliyet göstermişlerdir. Fakat bu durum ileride koca bir imparatorluğa dönüşecek bir beyliğin temeli aşamasında, birincil derecede ne gibi bir öneme sahip olduğu fikrine temkinli yaklaşmamıza neden olmaktadır. Ahilerin Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında sadece bir faktör mü yoksa bizzat temel bir dinamik mi taşıdığı karıştırılmamalıdır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ahilerin birincil derecede önem taşıdığı üzerinde duran kimi tarih araştırmacıları Şeyh Edebali’nin bir ahi olduğunu iddia ederler. Bu görüşe karşı çıkanların başında gelen Ahmet Yaşar Ocak Şeyh Edebeli’nin ahi değil de bir Vefai şeyhi olduğunu söyler. Ocak, Edebali’nin bir ahi değil de sufi olduğunu belirttiği makalesinde, yakın bir tarihe kadar öne atılan ve Edebali’nin ahi olduğunu belirten görüşlerin tersine onun bir Vefai Şeyhi olduğunu ve günümüze kadar referans alınan kaynaklardan çıkarılan bir anlam karmaşasına ısrarla dikkat çeker. Diğer yandan Halil İnalcık’ın verdiği bilgilere göre de Osman Gazi’nin ahilerle yakınlığı olan mürşidi Babai Şeyhi Edebali ve Çorum Mecidözü’ne kaçan Aşık Paşa Kırşehir katliamından sonra kaçanlar arasındadır. Dikkat edilirse İnalcık burada Edebali’nin bir ahi olmadığını kesin ifadeler ile belirtmemişse de tersini de iddia etmemiştir. Hatta Edebali’nin ahiler ile yakınlığını ifade etmiştir. Zira yakınlığının olması Edebali’nin ahi olduğu anlamına gelmez.

Osmanlı Devleti’nin kurucularının da, Anadolu’da çok güçlü bir teşkilat olan, Ahilik teşkilatından yararlandığı akla getirilebilir. Temelleri atılan bir devletin kurucuları arasında sayılan kişilerin Anadolu toprakları üzerinde varlığını gösteren böyle bir yapılanmadan yararlanmaları bizce de yakın görülen bir ihtimaldir. Fakat burada Ahilerin oynadığı rol siyasi bir muhtevadan çok, yol gösterici bir yapı oynamıştır. Ahiliğin Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda temel olduğunu öne süren Friedrich Giese, Osmanlı hükümdarlarının iktidarlarının temellerini Ahi tarikatıyla attıklarını öne sürer. Giese göre; “Uzun süre muazzam bir atalet içinde yaşayan Ahi cemaatlerinin, onları ateşleyecek sözler sarf edebilen, devlet adamı yeteneklerine sahip bir liderle karşılaştıklarında dindar bir Ahilikten sıyrılıp yeni bir imparatorluk kurabilecek disiplinli bir orduya dönüştüklerini bir çok müslüman tarikatında gözlemleyebiliriz”. Burada Ahilere verilen önem, gelecekte bir imparatorluk haline gelecek Osmanlı Devleti’nin kurucu unsuru haline getirilmiştir. Giese Ahiliğe hem kurucu bir misyon biçmiş hem de bu kuruculuk öncesinde sahip olduğu yapı itibarıyla da dindar bir görünüm atfetmiştir. Ortaya atılan bu iki görüşünde ne kadar doğru olduğu şüphelidir. Çünkü bundan önceki bölümde belirttiğimiz gibi Ahilik belli bir tarikat değil, sadece üzerinde bir takım sufi inanışlarının hakim olduğu bir yapılanmadır. İkinci ve bizce daha önemli olan konu ise Ahiliğin Osmanlı Devleti’nin kurucu unsuru olduğu fikridir. Bu varsayım maddi temele dayanmayan ve spekülasyon niteliği taşımaktan öteye gitmeyen bir özellik taşır. Bizim de ifade ettiğimiz gibi Osmanlı devlet adamlarının Ahilerin sahip olduğu önemi göz önünde bulundurarak, onlarla girdiği yakın ilişkilere girdiği fikrini destekleyen Ronald C. Jennings’in “Gazi Tezi Üzerine Bazı Düşünceler” adlı makalesinde ortaya attığı görüş önemlidir. Jennings’e göre; “14.yüzyıl hükümdarlarının her biri, büyük olasılıkla zamanın sosyal, ekonomik ve dini ortamında oldukça merkezi bir yer tutan ve Anadolu’da devletlerin sınırlarına bakmaksızın kasabalarda hakim olan ahi topluluklarıyla yakın ilişkiliydi. O zaman nüfusun ekseriyetini Türk savaşçıları değil, köyler ve kasabalar halkı oluşturuyordu. Ahiler toplumun girişimci kesimini temsil ediyorlardı. Sadece kasabalarda değil, aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin tamamında en önemli grubu teşkil eden tüccar ve zanaatkarları birbirine bağladılar. Bazıları hristiyan üyelere sahip olduğu için, ahiler dini olarak çoğulcu bir topluma karşı yükümlüydüler. Ahiler toplumda hem hukuk ve düzen hem de sevgi ve muhabbet için gerekli bir güçtü. Bütün davranışlarını etkileyen hizmet ve kardeşlik ideallerine sahiptiler. Toplumsal etkinlikleri bu iki amaca yönelikti. Osmanlılar gibi türedi yöneticiler onların tam desteğini almak konusunda talihliydiler. 14.yüzyıl Osmanlı hükümdarlarının her bir ahi örgütünün gerçek bir üyesinden daha fazla ahilere sempati ve yakınlık duydular. Osmanlı yöneticileri ile Ahileri bir araya getiren ve birbirleri ile etkileşime girmelerini sağlayan nedenler arasında komşu devlet Bizans’a karşı girişilen gaza anlayışını da sayabiliriz. Çünkü her iki taraf açısından da birbirlerini tatmin edecekleri ve sahip oldukları anlayışları ortak bir payda altında birleştirecek bir nedenin olması gerektiğini düşünüyoruz.

Ucların toplumsal ve tinsel yaşamına, aynı zamanda , derviş tarikatları hükmederlerdi. Dolayısıyla, Osmanlı politik gücü için sufi bir köken de aranmıştır. En eski öyküler, Osman’ı ahi örgütü ile ilişkide bir Vefaiyye şeyhi, Ede Balı’dan kut alırken gösterir. Osman’ın ölümü üzerine (1324), yerine geçecek olanı seçmek için yapılan toplantı Ede Balı’nın yeğeni Ahi Hasan’ın zaviyesinde olmuş; Orhan ve oğlu Süleyman yeni fethedilen bu alanlarda bu ahiler için ve öteki dervişler için vakıflar yaptırarak Osmanlı devlet ve hanedanının kuruluşunda ahilerin ve dervişlerin önemli rol oynadıklarını teyid etmiştir. Burada da belirtildiği gibi Osmanlı devlet adamları Anadolu üzerindeki nüfuslarını arttırmak için var olan toplumsal yapının içerisindeki etkin güçler ile temasa geçmişler ve onları kendi devlet çıkarları için yönlendirmeye çalışmışlardır. Orhan ve oğlu Süleyman’ın fethettikleri yerlerde Ahiler için zaviyeler yaptırmaları bizce sorgulanması gereken iki durumu ön plana getirir. Birincisi bu zaviyelerin yapılması Ahilerin önceden gösterdikleri faydalardan mıdır? Yoksa ikinci neden olan bir politik manevradan mıdır? Her iki nedenin de haklı olan nedenleri de vardır. Fakat burada dikkat çekilmesi gereken husus ikinci olarak saydığımız politik manevranın önceliğinin olduğudur. Hatta her iki nedende bir birinin türevidir. Çünkü Osmanlının fethettiği yerlerde, Ahilerin varlık koşullarını buralarda da devam ettirmesini sağlaması pragmatist bir siyaset ile açıklanabilir. Yoksa Osmanlı buraları fethederken, buralarda zaten var olan bir Ahi nüfusu varmıydı?

Ahilerin Osmanlı tarihi içerisinde sahip oldukları önemi gösteren bir diğer hususta Yeniçeri teşkilatının kuruluşundaki katkılarıdır. M.Fuad Köprülü, Ahilerin Yeniçeri teşkilatının kuruluşundaki önemlerine vurgu yapmış ve bu düşüncesinin temellendirilmesinin çeşitli vesikalar ve alimler tarafından kabul edildiğini göstermiştir. Ahi birliklerinin Osmanlıların kurulup gelişmesindeki rolleri o derece büyük olmuştur ki, ilk askeri birlik olan yaya askerlerin kıyafetleri bile Ahi giyeceklerine benzetilmiştir. I. Murat devrinde kurulan Yeniçeri teşkilatının kıyafetinde de Ahi başlığı kabul edilmiştir. Diğer bir yandan I. Murat’ın şed kuşandığı ve teşkilattan askeri bir güç olarak yararlandığı bilinmektedir. Ahilerin, Osmanlı Devleti için önemli olan Yeniçeri Ocağ’ı içinde faliyet göstermeleri önemleri açısından önemlidir.

Ahi Birlikleri, Divan-ı Hümayun’ca lüzum görüldüğü taktirde, yeterli sayıda üyesini, ordunun hizmeti olan mal ve hizmetleri üretmek üzere sefere gönderirdi. Osmanlı tarihinde ilk defa, 1389’da, I. Kosova Savaşında görev alan bu esnaf (ahi) grubuna “orducu” takımı adı verilirdi. Sefere nereden, nerede, hangi meslek ve ne kadar ordunun katılacağına Divan-ı Hümayun karar verir ve bu belde kadısına bildirilirdi. Belde kadısı Ahi birliği yöneticileri ile müşterek çalışarak kimlerin sefere katılacağını tespit ederdi. Orducu olarak seçilen Ahiler sefer donatımı yapılarak gönderilirdi. İlerde de göreceğimiz gibi bunların yokluğu sırasında ailelerinin masrafı ve diğer harcamaları orta sandıklarından karşılanırdı. Ahiler aynı zamanda Anadolu’da güvenliği sağlamaya çalışarak, bu sırada kuvvetlerini dış tehlikelere yöneltmek zorunda olan Osmanlıların yükünü hafifletmişlerdi. Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar Seferi’ne çıkarken Anadolu Beylerbeyi’ne gönderdiği emirle, <<orducu esnafı >> nı beraberinde getirmesini istemesi, Ahiliğin askeri teşkilatçılığa olan katkısını ortaya koymaktadır. Düzmece Mustafa vak’asında Bursa şehrini hücumdan kurtarmış olmaları bunun güzel bir örneğidir. Ahilerin sahip olduğu ve Anadolu Selçuklu Devleti sırasında bile ellerinde bulundurdukları etkin rol burada da etkisini göstermiştir. II. Murat zamanında, Ahi Kadem, Ahi Yakup, Beyazıt zamanında Ankara ahileri, önemli görevler üstlenmişlerdir. Osmanlı merkezi otoritesinin kuruluşunda da Ahilerin yer aldığını görürüz. İşte bu bağlamda Ahilerin askeri fonksiyonlarının yanı sıra siyasi etkinlikleri de göze çarpar. Ahilerin sahip olduğu askeri güç, nizami, bir ordu kuvveti değildi. Ahiler başlarında reisleri olduğu halde dahili karışıklıklara ve uclardaki ayaklanmalara karşı bölükler oluşturmuşlardır.
 
Üst Alt