Son konular

Osmanlı Kadın Şairleri Kimlerdir ?

Konuyu Yükselt

SoruCevap

Yeni Üye
Katılım
17 Ocak 2024
Mesajlar
1
Çözümler
1
Tepkime
43
Puanları
318
Yaş
36
Coin
256,938
Osmanlı Kadın Şairleri Kimlerdir -İsimleri ve Biyografileri Osmanlıda kadın şairler kadar, kadın şairler üzerine yapılmış araştırmaları da gözden geçirmek isteyen bir araştırmacı hayal kırıklığına uğramayı peşinen göze almak zorundadır. Sözünü ettiğim hayal kırıklığı kadın şair sayısının azlığı gibi bunlar üzerine yapılan araştırmaların sayısının da azlığından kaynaklanmaktadır.
Geleneksel dönemde edebiyat tarih ve tenkidinin yerini tutan tezkirelerle sınırlı kalan edebî araştırmalarda adı geçen kadın şair sayısı iki elin parmaklarından çok az fazladır. Tezkirelerin sınırlı ifade kalıplarına sıkışmış olarak birbirine benzer cümlelerle tanıtılan, bir çoğunun eserleri dahi elimize ulaşmış olmayan bu şairler hakkında doyurucu araştırmaların yapılmış olmasını zaten bekleyemeyiz.
Tanzimat sonrasında sayılarında artış görülen kadın şairler üzerinde ise münferit ve ciddi birkaç çalışmanın varlığına rağmen; kadın şairlerimizi başlangıçtan itibaren ele alarak ortaya gerçek bir panorama çıkaracak sistemli bir çalışmanın
henüz yapılmadığı aşikârdır.


Zeynep Hatun
Mihrî Hatun
Ani Hatun
Fıtnat Hanım
Leylâ Hanım
Şeref Hanım
Âdile Sultan
Tevhîde Hanım
Feride Hanım
Hatice Nakiye Hanım
Sırrî Hanım
Münire Hanım
Fıtnat Hanım (Trabzonlu)
Habibe Hanım
Hasibe Maide Hanım
Hatice İffet Hanım
Leylâ Hanım (Saz)
Nigâr Hanım
Makbule Leman
İhsan Raif
Şükûfe Nihal
Halide Nusret Zorlutuna
ZEYNEP HATUN

Divan şiirinin bilinen ilk kadın şairi. 15. Yüzyılda yaşamış bir kadı kızı ve bir kadı eşi.Çağdaşı olan Mihri Hatun ile aralarında latifeler ve karşılıklı şiir söyleşmeleri var. Divanı, Sultan Mehmet adına düzenlendi. Zeynep Hatun, şiirlerinde, kadının isteklerini, açgözlülük olarak nitelendirir ve döneminin kadınının aşağılık konumundan sıyrılma isteğini anlatır. Zeynep Hatun, bir şair olarak kabul görebilmek için, arzularının “merdane” olmasını ister. Tıpkı alçakgönüllü bir erkek gibi, bilge olmak isteğini vurgular. Yumuşaklık, sevecenlik gibi kadına özgü bazı değerleri, zayıflık ve ruhsal eksiklik diye nitelendirir. Aşık Çelebi, “Mesairus Şuara” adlı kitapta, Zeynep Hatun’un yaşamının son döneminde şiiri bıraktığını, inzivaya çekildiğini anlatır.
GAZEL
Keşfet nikabını yeri göğü münevver et
Bu âlem anasırı firdevs-i enver et
Depret lebini cüşe getir hacz-i kevseri
Anber saçını çöz bu cinanı muattar et

Hattın berat verdi saba yeline dedi
Tez er Hatay’a Çin’i tamam et müseehhar et
Yâra yolunda âşk ile derdinden ölenin
Kim der sana ki hecr ile cânın mükedder et
Zeynep çü dost zülfü gibi tarümarsın
Divane olma şiirini divan ü defter et
Zeyneb ko meyli zinet-i dunyaya zen gibi
Merdane var Sade-dil ol terk-i ziver it
MİHRÎ HATUN

1460 ya da 1461′de Amasya’da doğdu ve 1506′da yine burada öldü. Asıl adı Mihrünnisa ya da Fahrünnisa. “Mihrî” mahlasını kendisi de bir şair olan babası Mehmet Çelebi bin Yahya’dan (Belâyî) aldı. Hiç evlenmedi. Sultan 2. Bayezid ve oğlu Şehzade Ahmed’in Amasya Valiliği sırasında kentte toplanan bilgin ve sanatkarların meclislerine katıldı. Mihrî Hatun, Zeynep Hatunla birlikte adı bilinen ilk Türk kadın şairlerinden. Güzelliğiyle bölgede ün salan Mihri Hatun, sade bir dille yazdığı kaside ve gazelleriyle tanınır. Diğer divan şairi kadınlardan aşkı çekinmeden kullanmasıyla ayrılır. Şairi Necati Bey’i kendisine örnek aldığı, şiirlerini Necati Bey’e gönderip fikrini öğrenmeye çalıştığı iddiaları da var. Söylentilere göre Necati Bey ile aralarında duygusal yakınlaşma vardı. Ayrıca şiirlerinde, Müyyedzâde Abdurrahman Çelebi ve Sinan Paşazâde İskender Çelebi’ye duyduğu aşka dair ipuçlarına da rastlanır. Mihri Hanım Divanı 1967′de Moskova’da basıldı.

GAZEL
Ben umardım ki seni yâr-ı vefâ-dâr olasın
Ne bileydim ki seni böyle cefâ-kâr olasın
Hele sen kaaide-î cevrde eksik komadın
Dostluk hakkı ise ancağ ola var olasın

Reh-i âşkında neler çektüğüm ey dost benim
Bilesin bir gün ola aşka giriftâr olasın
Sözüme uymadın ey asılası dil dilerim
Ser-i zülfüne anın âhiri ber-dâr olasın
Sen ki cân gül-şeninin bi gül-i nev-restesisin
Ne revâdır bu ki her hâr ü hasa yâr olasın
Beni âzâde iken aşka giriftâr itdin
Göreyim sen de benim gibi giriftâr olasın
Bed-duâ etmezem ammâ ki Huda’dan dilerim
Bir senin gibi cefâ-kâra hevâ-dâr olasın
Şimdi bir hâldeyüz kim ilenen düşmanına
Der ki Mihrî gibi sen dahi siyeh-kâr olasın
ANİ HATUN

Doğum tarihi bilinmiyor. 1710′da Yenişehir-Fener’de yaşamını yitirdi. Asıl ismi Fatma. Kültürlü bir ailenin kızı olarak İstanbul’da doğdu. Akıllı, bilgili ve eğitimli olan Ani Hatun, “Hace-i Zenan (Kadınların Hocası)” lâkabıyla anılmıştır. Arapça öğrendi, doğu ve Batı edebiyatlarıyla ilgili çalışmalar yaptı. Bir divanı olduğu sanılıyor ama bulunamadı. Usta bir hattat olarak da ün yaptı. Bazı metinlerde hattatlığının şairliğinden bile üstün olduğu belirtilir.
GAZEL
Feramuş itti hayli dem beni yad itmeden kaldı
Benim çok sevdigim mahzunu dilşad itmeden kaldı
Nola t’amirine kasd itmese şah-ı cihan banım
Bilür kim hatır-ı viranım abad itmeden kaldı

Kalupdur bahr-i gamda fülk-i dil yok sahil-i maksud
Hayıflar rüzgarim bana imdad itmeden kaldı
Düşelden ran-ı aşk-ı yare zar ü natüvandır dil
Ser-i kuyinde halim yare feryad itmeden kaldı
Niçün derpey olur Ani ki hal-i Kays’ı bilmez mi
O biçare yetürdi kendin irşad itmeden kaldı
FİTHAT HANIM

İstanbul’da doğdu, doğum tarihi bilinmiyor. 1780′de yine İstanbul’da yaşamını yitirdi. Asıl adı Zübeyde. Şeyhülislam Ebu İshakzade Mehmet Esad Efendi’nin kızı. Özel derslerle eğitildi. Küçük yaştan itibaren edebiyat ve şiirle ilgilendi. Rumeli Kazaskerlerinden Mehmed Efendi ile evlendi. Günümüze kadar gelen kadın şairler arasında en dikkat çekicilerden biri. Aydın ve şairi bol bir çevrede yetişti, döneminin sanat-edebiyat çevrelerinde bulundu. Şiirleri kadar nükteleri, Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet ile aralarında geçen şakalaşmalarla da bilinir. Ancak günümüze ulaşan bu şakaların bir kısmının uydurma olduğu sanılıyor. Türkçe‘yi çok güzel kullanır, şiirlerinde zaman zaman halkın konuştuğu dile de yer verir. Ama şiirlerine kadın içtenliği ve inceliği yansımaz. Yayınlanmış bir divanı var. Kendisini anlamayan, ruhuna denk düşmeyen, şiirle uğraşmasına bir anlam veremeyen kocası Derviş Mehmet Efendi ile evliliğinde mutlu olmadığı biliniyor.
ŞARKI
Beni derdinle yeter zâr etdin
Yok mu insâfın a zalim söyle
Çeşm-i mestin gibi bîmâr etdin
Yok mu insâfın a zalim söyle
Ruhların taze gülü handandır
Leblerin derd-i dile dermandır
Sühanın mürde-i aşka candır
Yok mu insâfın a zalim söyle
Âşık-ı zâre cefâ kârındır
Öldüren gamze-i hunharındır
Eden ihyâ yine güftarındır
Yok mu insâfın a zalim söyle
Ey Sehi-kamer ü şîrin-güftâr
Bülbül-i vird-i ruhun gerçi hezâr
Var mıdır bencileyin âşık-ı zâr
Yok mu insâfın a zalim söyle
LEYLÂ HANIM

Sudur’dan Moralı Zâde Hâmid Efendi’nin kızı ve Keçecizâde İzzet Molla’nın yeğeni. Çocuk denecek yaşta babasını kaybetti, aynı dönemde evlendirildi, bir hafta içinde ayrıldı. Dönemin ünlü şairleri ve dayısı olan Keçecizade İzzet Molla’dan özel ders adı. Saray kadınlarıyla yakın ilişkisi olduğu bilinen, iyi eğitimli ve çok kültürlü bir şair. Hazır cevaplığı ve şakacılığı ile de tanınır. Mevlevî tarikatına katıldı. Mihrî Hatun kadar olmasa da kadın duygularını dile getirmesi ve döneminin koşullarında bir kadın için serbest sayılabilecek söyleyişiyle dikkat çeker. Edebî bir çevrede yaşadığı için verimli bir şair. Şiir dili açık ve sade. Bir Divanı var. 1848′de yaşamını yitirdi. Galata Mevlevihanesi kabristanında toprağa verildi. Pür âteşim açdırma sakın ağzımı zinhâr, mısrasıyla başlayan, Zâlim beni söyletme derûnumda neler var, nakaratlı şarkısı çok ünlü.
GAZEL
Yârin âşıkları ile ülfeti pek güçtür güç
O peri vahşidir unsiyyeti pek güçtür güç
Sakın aldanma gönül vâ’d-i visâl-i yâre
Sonra derd ü elem ü mihneti pek güçtür güç

Beni âfv eyle eğer meclise girdiyse rakip
Çekemem doğrusu bu sıkleti pek güçtür güç
Ders-i aşkı açalım dersini vaiz kapasın
Zâhidin bârid olur sohbeti pek güçtür güç
Sohbeti yâr ile de pekçe uzatma Leylâ
O peri vahşidir ünsiyyeti pek güçtür güç
ŞEREF HANIM

1809′da İstanbul’da doğdu, 1861′de yaşamını yitirdi. Yenikapı Mevlevihanesi kabristanına defnedildiği sanılıyor. Mehmed Nebil Bey’in kızı. Şairi bol ve kültürlü bir ailenin mensubu. Kadirî ve Mevlevî tarikatlarına girdiği biliniyor. Sıkıntılarla dolu bir yaşam sürdü. Padişah II. Mahmud ve Valide Sultan’a yazdığı şiirlerinde bu sıkıntıları anlatır. Geleneksel kalıplar içinde kalan şiirleri sadelikleri ve düzgün anlatımlarıyla dikkat çeker. İlk kez 1867′de Matbaa-i Âmirane’de basılmış bir divanı var.
KASİDE
Kasîde-i Bahâriyye der Hakk-ı Müşâriin-ileyh
- Berây-ı Âlî Paşa -
Açıl ey gonce-i zîbâ açıl fasl-ı bahar oldı
Hezârın hasret-i dîdâr ile derdi hezâr oldı
Donandı her taraf üşkûfe-i elvan ile yer yer
Yine sun’-ı Cenâb-ı Kird-gârı aşikâr oldı
Takarrub edicek teşrifi sultân-ı gülin nâ-gâh
Dikildi tûğ-ı şâhî bağ u sahra kânı-kâr oldı
Bahar erdûsını sünbül-teber tebşire geldikde
Kurup çadır çiçekle muntazır her kûh-sâr oldı
Bu eyyâm-ı ferah-zâye tahassür çekmeden fulya
Sarardı sureta bir âşık-ı zar u nizâr oldı
Meğer neşv ü nema bulmuş şarâb-ı erguvan ile
Anın’çün çeşm-i dilber gibi nergis pür-humâr oldı
Görüp zülf-i arûsın ziynet ü dârâtını bî-şekk
Civan perçem başa çıktıkda gayet dil-figâr oldı
Benefşe çıkdı her-câyî deyu ifrât-ı ye’sinden
Olup sünbül perişan lâle yek-ser dâğ-dâr oldı

Eder şeb-bû ile ay-çiçeği gece safa, mehtâb
Görince fûl-ı bahrî yollar üzre hep nisâr oldı
Düzüp zerrin kadehle bezmini çark-ı felek güya
Çekildi bir kenâre cümleden sâhib-vakâr oldı
Sarıldı nahl-ı leylâk üzre güya bir çiçekli şal
Bakup serv u sünûber bîd-i reşkiyle çinâr oldı
Şakâyıkda görince revnak ü rengi kemâlinde
Hasedle zenbakın hep akl u fikri târ u mâr oldı
Bilür erbabı kadrin bak alur göz ile haşhaşa
Ki attâr-ı felekden ehl-i keyfe ber-güzâr oldı
Karanfil yâsemen aşkile sîne çak çak etdi
Ya her dem tazeye meyi etmede bî-ihtiyâr oldı.

Ne kabil misk-i Rûmî ıtr-ı şâhîyle ola hem-bû
Girince araya şimşir bu da’vâ ber-karâr oldı
Bütün ezhâre hâlât-ı hazânı etmeğe ifşa
Gelüp kartopu güya tercemân-ı rûzigâr oldı
Bahâriyye temam olduysa da ey hâme güya ol
Gazel de söylemek şâirlere çünkim şiar oldı
Yine ey gül-izâr-ı işve vakt-ı âh u zar oldı
Bu da’vâya delîl ü şâhid istersen hezâr oldı
Buyur geşt ü güzâr et cümle ezhârı çemen-zârın
Kudûmın öpmeğe hep dîde dûz-ı intizâr oldı
Görince bülbülün cûş u hürüsün fart-ı gayretle
Benim de seyl-i eşkim ğıbta-bahş-ı cûy-bâr oldı
Gelüp bâd-ı sabâ dedi Şeref geç bu hevâlardan
Bu nazmın gerçi evrâk-ı sipihre yadigâr oldı
Ne sarf etdin bahara cevher-i güftârını ancak
Sebeb-i asayiş dünyâya bir âlî-tebâr oldı
Edersin medh ol zât-ı şerifi et ki âlemde
Senası mahz-ı farz u her sağar ü her kibar oldı
Bu vasfa Hazret-i Alî Emîn Paşa sezadır kim
Duây-ı devleti vird-i zeban ü her diyar oldı
Makâm-ı âliyi teşrif edel’den zât-ı ülyâsı
Umûr-ı hâriciyye nâzırıyle pür-vakâr oldı
Huzurunda şükûfe şîşesi olmak ümidiyle
Ne rütbe şimdi çeşm-i bülbüle bak i’tibâr oldı
Nesîm-i lutfı ğâlibdir bahara ehl-i hâcâtın
Nihâl-i maksad u amali hep pür berg ü bâr oldı
Nisâr olmakda gerçi cümleye nakd ü inâyâtın
Senin hakkında ise şad hezâr u bî-şümâr oldı

Düşüp ümmîd-i afv ile der-i ihsanına gönlüm
Bilür cürm ü kusûrın pây-mâl-i i’tizâr oldı
Kerem-kârâ şeref-sadrâ sipihr-i devlete bed-râ
Eğerçi bunda ıtrâ’-ı makâla ibtidâr oldı
Vesîle-cûy idim neşr etdim işte bu bahaneyle
Bütün ezhâr bûy-i midhatinden hisse-dâr oldı
Kıyâs olsa yanında bir içim su gibidir nîsân
Ki cûd u şefkatin baranı bahr-ı bî-kenâr oldı
Umûrında muvaffaksın o rütbe zanneder herkes
Ya Zât-ı Hızr yâ tevfik-i Bari müsteşar oldı
Bekây-ı ömr ü ikbâlindir elbet matlabı halkın
Vücûdın mutlaka dünyâya lutf-ı Gird-gâr oldı.
Penâh eden hücûm-ı ceyş-i gamdan olur asude
Der-i Devlet-meâbın bir hısâr-ı üstüvâr oldı
Değil fahriyye yazmak gerçi haddim kendi hakkımda
Bana Zât-ı Şerifin lîk mahz-ı iftihar oldı
Ederken âh ü feryâd endelib efsâne dinlemez
Şeref, başla du’âya gayrı vakt-ı İhtisar oldı.
Akîb-i cemrede her sal meymûn fal dendikce
Cihâna feyz-i nevrûzın yeter pertev-nisâr oldı
Riyâz-ı ömr ü câhı haşre-dek her dem bahar olsun
Denildikçe yine vakt-ı safay-ı gül-izâr oldı.
(Mefaîlün mefaîlün mefaîlün mefâîlün)
ÂDİLE SULTAN

1825′te İstanbul’da doğdu, 1898′de yaşamını yitirdi. Sultan II. Mahmut ile eşlerinden Zernigar Sultan’ın kızı, Sultan Abdülmecit’in kız kardeşi. Sarayda özel eğitim gördü. Kaptan-ı Derya ve sonradan Sadrazam olan Mehmet Ali Paşa ile evlendi. Önce üç çocuğunu, sonra kocasını ve ardından da genç kızı Hayriye Sultan’ı kaybedince acıya boğuldu. Nakşîbendi tarikatına girdi. Şiirleri 1996′da “Adile Sultan Dîvânı” adıyla yayınlandı. Şiirleri genellikle çocukları, eşi ve kızı Hayriye Sultan’ın ölümlerinden duyduğu derin üzüntüyü yansıtan manzumelerden oluşur. Çağdaşı olan Leylâ ve Fıtnat Hanımlardan daha az başarılı bir şair sayılır. Aruzun yanı sıra hece ölçüsüyle de şiirler yazdı. Türbesi İstanbul Eyüp’te Bostan İskelesi yakınında. İstanbul’da pek çok hayıreseri bıraktı, ayrıca babası onun adına birçok eser yaptırdı. Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman) Divanı’nın basılmasını sağladı.
GAZEL

Duymayın can ü gönül dostuma pinhan gideyim
Akl ü can bana nedir bidil ü bican gideyim
Cismde can gibidir gözde hayâli yârin
Nice bir gurbet ü firkatle perişan gideyim

Korı canımda da âşk odını yaktı alevi
Yanmak âşk ile beşaret bana üryan gideyim
İderim kat’ı taalluk çü bu can ü tenden
O güle bülbül-i can itmede efgan gideyim
Adile Kâ’be-i kulın ideyim şöyle tavaf
Arz ide ruyını dildarıma mihman gideyim
TEVHİDE HANIM

Doğum tarihi 1847. 1902′de Manisa’da öldü. Babası Turgutlulu Limoncuzade Fehim Efendi. Annesi, İzmirli Sinanzade Ahmet Efendi’nin kızı Tahire Hanım. Manisalı Veznedar Çakmak Hüsayin Efendi ile evlendi. Bir kızları oldu. Kızını ve ardından kocasını kaybetti. Mevlevi tarikatına girdi. Şiirini annesi, kızı ve kocasını art arda kaybetmenin acısı etkledi. Bir divanı var. 1881′de yazıldığı tahmin edilen bu divanda kendi yaşamından ve Manisa’dan izler bulunur. Tevhide Hanım’ın önemi yaşadığı çağın coğrafyasını, insanlarını, kültürü ve günlük alışkanlıklarını yansıtmasıdır. Divanı Gürol Pehlivan, Bülent Bayram ve Mehmet Veysi Dörtbudak hazırladı. Manisa Belediyesi’nin desteğiyle yayınlandı.
GAZEL
Çeşmime göründü âh bir peri âlicenâb
Dün gece verdi ziyâ ‘aleme ol âfitâb
Âhir çeşmime ben de âh bin cân ile müştâk iken
Setrine sây eyleyip rûyına çekmiş nikâb
Piyâde gezmiş yorulmuş terlemiş ol meh-likâ
Seyr eyledim rûyundaki damlayan sanki gül-âb
‘Ahdinde kılmaz vefâ va’dinde hiç durmaz imiş
Teşbihi etdim meşrebin sanki bir dönme dolâb
Zihnini topla Tevhîde olma o bahrin gavsi
Pirâhenden girîbânın alıp geri çekil yab yab
FERİDE HANIM

1837′de Kastamonu’da doğdu. Kasmatonu ulemasından Bahar Zade Hammami Mehmet Reşit Efendi’nin kızı. İlk eğitimini medresi öğretmeni olan babasından aldı. Arapça ve Farsça öğrendi. Güzel yazı’ya yani “hat“a merak saldı. Bolulu İzzet Paşa’nın divankatipliğini yapan Ali Raif Efendi ile evlendi. İstanbul’a taşındılar. Feride Hanım 25 yaşında iken eşini kaybetti. İstanbul’dan Kastamonu’ya giderek yaşamını burada tamamladı. 1903′te öldü. Şiirleri arasında epey yer tutan Muhammediye’leri ile tanınır.
GAZEL
Ah kim çıkdı elimden koynumun zer saati
Hasretile kalmamışdır gönlümün hiç rahatı
Yâdigar-ı yâr idi doğru gider gamhar idi
Yirmibeş yıldan beru itmiş idim ünsiyeti
Zer gibi zerd ola ruyi hem ayarı nakş ola
Mekr ile biganeler ger eyledise sirkati
Yelkavan veş ruzü şeb zevki içün çeksin taab
Soksun akrebler vücudın göre rencü mihneti
Kıldı rekkası felek çerh gibi sergerdan beni
Nice dolaplar ile virdi bana çok zahmeti
Yetdürür zinciri zülfü yâr ile bend olması
Kayd olup derdü game çekmekden ise firkati
Ben Feride veş gamü mihnetle ferdim dehrde
Geçmedi alâmsız biçarenin bir saati
(Kocasının ölümü üzerine yazdığı gazel)
HATİCE NAKİYE HANIM

Müneccimbaşı Osman Saib Efendi’nin kızı. 1846′da ikiz kardeşiyle birlikte dünyaya geldi. Sıbyan mektebinde okudu. Annesini küçük yaşta kaybetti. Teyzesi tarafından büyütüldü. Darülmuallimat’tan mezun oldu. Yenikapı Mevlevihanesi müritleri arasına girdi. Ali Fuat Bey’in Maarif Nazırlığı döneminde Darülmuallimat’ta öğretmenliğe başladı. Farsça ve tarih öğretti. Lügati Farısiye sözlüğünü hazırladı. Bir süre Mısır’da kaldı. Sultan Mehmet Reşat döneminde bazı şehzade ve sultanlara öğretmenlik yaptı. II. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. 1899da yaşamını yitirdi. Yenikapı Mevlevihanesi Çınaraltı Kabristanı’nda toprağa verildi. 40 kadar gazel, methiye, şarkı, müstezad, tahmis, terci-i bend ve kıt’a yazdı. Döneminin kadın şairlerinden Şeref hanımın yeğeni idi. Onun divanının ikinci basımını hazırladı. Dergilerde dağınık halde olan şiirleri derlenemedi. Bir bölümü Türkçe olan bu şiirlerden bazıları kardeşi Nebil Bey’in Divan’ının sonunda, bir kısmı da Ahmet Muhtar Bey tarafından yayımlandı. Hiç evlenmedi.
GAZEL
Bir gamze hun rize şikâr oldu bu gönlüm
Şeb ta seher aşuftevü zar odu bu gönlüm
Bir çaresi yok derde giriftar olub eyvah
Bir gonce içün âleme har oldu bu gönlüm
Gülçini visal olmak içün bağı tarabda
Bir bülbüli şurideye yâr oldu bu gönlüm
Gülşende edüb nağmei bülbül ana tesir
Feryad ile manendi hezar oldu bu gönlüm
Geçdi neyü meydan işidüb savtı hezarı
Medhuş olarak maili zar oldu bu gönlüm
Rüyet hevesile Nakiyye bir kez o şuhu
Akdamı rekibane gubar oldu bu gönlüm


Alıntı
 

Similar threads

  • Soru
Osmanlı Devleti’nde Kadın Şairler Hakkında Bilgiler Osmanlı Devleti’nde Kadın Şairler Osmanlı Devleti’nde kadınların arka planda olduğu bilinen bir gerçek. ancak toplumun gelişmesine bağlı olarak Osmanlı Devleti’nde kadın şairlerin varlığı da ortaya çıkmıştır. hatta bilinen ilk Osmanlı kadın...
Cevaplar
0
Görüntüleme
12
  • Soru
Osmanlı Devleti'nde Yer Alan Kadınların İsimleri Nelerdi? Osmanlı Devleti Kadınları zeynep Hatun: Fatih dönemini Mihrî Hatunla birlikte temsil eden Zeynep Hatun, adı bilinen ilk Türk kadın şairi olup, kaynaklarda Amasyalı ya da Kastamonulu olduğu ifade edilmektedir. Divan edebiyatının...
Cevaplar
0
Görüntüleme
17
  • Soru
Osmanlı Devleti'nde Yer Alan Kadınların İsimleri Nelerdi? Osmanlı Devleti'nde Yer Alan Kadınların İsimleri Osmanlıdaki Kadınların şairlerin İsimleri Osmanlıda Yer Alan Kadınların İsimleri Zeynep Hatun: Fatih dönemini Mihrî Hatunla birlikte temsil eden Zeynep Hatun, adı bilinen ilk Türk kadın...
Cevaplar
0
Görüntüleme
30
Divan Edebiyatı ,Divan Şiiri Özellikleri,Divan Şiiri Örnekleri,Divan Şiirinin Genel özellikleri,Divan Şiiri Nedir Türkler, VIII. yüzyılda Orta Asya dan batıya doğru göç edince yeni bir din olan İslamiyetle tanışırlar. Kısa sürede kit*leler hâlinde müslümanlaşan Türkler, doğal olarak bu dinin...
Cevaplar
0
Görüntüleme
24
  • Soru
Fatih Sultan Mehmet İn Şiirleri Fatih Sultan Mehmet ve şiirleri Fatih Sultan Mehmet şiirleriAğlasa derd-i derûnum çeşm-i giryânım sana Ağlasa derd-i derûnum çeşm-i giryânım sana Âşikâr olurdu gâlib râz-ı pinhânım sana (Sevgili!) İçimdeki dertler ile, yaş dolu gözlerim senin için ağlayacak...
Cevaplar
0
Görüntüleme
26
Üst Alt