Son konular

Osmanlı Lale Devri Hakkında Bilgi

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
54
Yaş
36
Coin
256,936
Osmanlı Lale Devri

Lâle Devri, Osmanlı Devleti'nde, 1718 yılında Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayıp, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile sona eren dönemdir. Bu dönemin padişahı III. Ahmet, sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'dır. Zevk ve sefâ devri olarak bilinir. Adını, o dönemde İstanbul'da yetiştirilen ve zamanla ünü dünyaya yayılan lale çiçeklerinden alır.Bu dönem gerileme dönemine dahil olmaktadır.

Nedim, Lâle Devri'nin günlük hayatını ve İstanbul'un tasvirini aşağıdaki unutulmaz mısralarla yapmıştır:

Bu sehri İstanbul kî, bî misl ü behâdir;
Bir sengine yekpare Acem mülki fedadir.
Bazari hüner madeni ilm ü ulemadir.

İnce ve hassas bir ruha sahip olan Sultan III. Ahmet, sadrazam Damat İbrahim Paşa ile uyum içerisinde çalışmış, bu sırada yaşanan Lâle Devri'nde sanata, edebiyata ve toplumsal hayata özgün bir anlayış getirilmişti. Sultan III. Ahmet, Topkapı Sarayı ile Yeni Câmii'de birer kütüphane, Ayasofya'da Bâb-ı Humâyun'un karşısında Türk sanat şaheserlerinden sayılan

Sultan Üçüncü Ahmet Çeşmesi ve İstanbul'un su ihtiyacını karşılamak amacıyla da Deryayi Sim adlı bir su bendi inşa ettirmiştir.

Bunlardan başka Üsküdar Yeni Vâlide Câmii, Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Damat İbrahim Paşa Camii ve Külliyesi, İstanbul'da Yeni Postane arkasında Daarül Hadis ve Sebil, Ortaköy Camii önündeki çeşme, Üsküdar Şemsi Paşa'da Hüsrev Ağa Camii önündeki çeşme ve Çubuklu Camii yanındaki Mesire Çeşmesi gibi eserler yine bu dönemde yapılmıştır.

Dönemin belki de en gözde eseri olan Sâdâbâd, maalesef günümüze kadar gelememiş, bize yıkıntıdan fazla bir şey kalmamıştır.

Halkın büyük bir kısmı zor durumdayken İstanbul'da bazı devlet büyüklerinin rahat bir yaşam sürdürmeleri, eğlenceye düşkünlükleri huzursuzluklara sebep oluyordu. Patrona Halil isimli bir hamam tellakı bu durumdan memnun olmayan halkı da yanına katarak isyan çıkardı. İsyan sonucu Nevşehirli Damat İbrahim Paşa idam edildi ve yakınları öldürüldü. Padişah III. Ahmet tahttan indirildi ve yerine I. Mahmut getirildi.I .mahmut'un tahta getirilme sonucunda lale devri kaldırılmıştır.


Lale Devri Gelişmeleri

A-) MATBAANIN KURULMASI VE BİLİMSEL GELİŞMELER

III. Ahmet devrinin içinde ayrı bir dönem olarak dikkat çeken Lale Devrine gelindiğinde Osmanlı ülkesinde henüz bir Türk matbaası bulunmamaktaydı. Bununla birlikte Türkiye de açılan ilk matbaa da Museviler tarafından açılmıştı. Museviler bu matbaayı 1493 yılında, yani Türk matbaasının kurulmasından 233 yıl önce İstanbul da bundan birkaç yıl sonra da Selanikte ilk matbaayı açmışlardır. Bu matbaa da bir çok kitap basılırken Sivaslı Akpar adındaki bir ermeni de, Venedikte basımcılık sanatı öğrendikten sonra 1567 de İstanbulda ve Nicodimus ****xas adında bir Rum papazı da 1627 yılında yine aynı kentte bir matbaa kurmuştur.

Osmanlı Devletinde ise ilk Türk matbaasının kurulması aşamasında ilk adımlar Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından atıldı. Damat İbrahim Paşa, Yirmisekiz Mehmet Çelebiyi Parise Fransız uygarlığı görmesi ve Osmanlı Devletinde nelerin uygulana bileceğini bildirmek üzere göndermişti. Paristen dönen Mehmet Çelebinin oğlu Mehmet Sait Efendi de matbaanın kurulmasında büyük rol oynamıştır. Sait Efendinin Damat İbrahim Paşaya sunduğu raporda matbaanın Osmanlı ülkesinde mutlaka kurulması gerektiği de belirtilmekteydi. Bunun üzerine matbaanın kurulması ve işletilmesi için bir Macar dönmesi olan İbrahim Müteferrika görevlendirildi.
1674te Erdelde dünyaya gelen İbrahim Müteferrikanın kalvanist bir ilahiyat öğrencisi iken 1692 de veya 1693 de Thököly İmre komutasındaki ayaklanmada Türklere esir düştüğü doğru değildir. Onun Türk ordusuna kendiliğinden sığındığı kaynaklar tarafından belirtilmektedir. Osmanlı Devletinin hizmetine girdikten sonra kapıkulu süvarilerinin en itibarlı kısmı olan sipahıların kırkbirinci bölüğünde görev alan İbrahim Müteferrika , daha sonra dergah-ı ali müteferrikalığına getirilmiştir.

III.Ahmet tarafından kendisine ilk Türk matbaasının kurulması için izin verilmesinden sonra İbrahim Müteferrika, bu matbaayı kurmak için bazı engellerle karşılaşmıştır. Bu engellerden en önemlisi işlerini kaybedeceklerinden korkan hattatlardan geldi. Fakat bu sorun şeyhülislamın dini kitaplar dışındaki eserlerin basılabileceğine dair fetva vermesiyle çözüme kavuştu.

Matbaanın kurulması için çıkan pürüzlerden ortadan kalkmasıyla ortaya çıkan olumlu durumdan yararlanan İbrahim Müteferrika, Sait Mehmet Efendinin de yardımıyla İstanbuldaki Sultan Selim mahallesindeki evinde ilk Türk matbaasını kurdu. 1727 yılında açılan bu matbaa aynı zamanda ilk defa Türkçe eser basan matbaa olarak da tarihe geçmekteydi.

İstanbul da kurulan bu matbaada ilk basılan eserler haritalar oldu. Marmara Deniz haritası ve Bahriye-i Bahr-ı Siyah ile Vankulu Lugatının basımından sonrada 20 ciltlik 16 eser basıldı. Bunların arasında Katip Çelebinin Cihannüması ve kendisinin bazı eserleri de yer aldı. İbrahim Müteferrikanın tarih alanındaki yayınları genel olarak gelenekçi bir yapıya sahipti. Onun ilk tarih kitabı olan Tarih-i Timur Gurgan adlı eseri Timuru anlatırken matbaada basılan bir başka eser olan Süheyli Efendinin Tarihi Mısır el Cedid vel Kadim adlı eseri ise Arap tarihi niteliği taşımaktaydı.

İbrahim Müteferrikanın Osmanlı ülkesinde matbaayı kurması bir takım yeni gelişmeleri de beraberinde getirmişti. Özellikle Osmanlı devlet adamlarının gözlerini dünyaya çevirmesinde son derece mühim bir yeri olan matbaanın kurulması aynı zamanda da bir çok eserin basılmasını ve bir takım yeni ilmi gelişmelerin sağlanmasına katkıda bulunmuştur. Bu bakımdan Lale Devri, belki de Osmanlı Devletinin sonraki devirleri için en kalıcı miras olmuştur.

Lale Devrinde matbaanın kurulması yanında yaşanan bir diğer bilimsel gelişme de bir Tercüme Heyetinin kurulmuş olmasıdır. Yanyalı Esad Efendi, Heratlı Kabızı Efendi, Müderris Fasıhı Efendi, Şam kadısı Medhi Efendi, Halep kadısı İlmi Efendi, Kara Halilzade Mehmed Said Efendi ve şair Nedim gibi ilim, fikir ve edebiyat adamlarından kurulan bu tercüme heyeti devamlı olarak toplanarak Doğu ve Batı dillerinden tercümeler yapmıştır. Bu kurulun tutucu Müslüman geleneğine uygun konuların yanı sıra birkaç Batılı tarih, felsefe ve astronomi eseri de çevirdiği görülmektedir. Bu dönemde Fransızcadan Türkçeye ilk defa bazı eserler çevrildiği gibi bazı Türkçe eserlerin de Fransızcaya tercüme edilerek basıldığı görülmektedir.

B-) GEÇİCİ ELÇİLİKLERİN AÇILMASI VE AVRUPAYA ÖĞRENCİ YOLLANMASI
Lale Devrinde Osmanlı Devleti adına görülen en önemli gelişmelerden birisi de çeşitli Avrupa devletlerinde geçici olarak elçiliklerin açılması ve bu ülkelere ilk olarak eğitim için öğrencilerin gönderilmesi olmuştur. Bu faaliyetlerde temel alınan husus Avrupanın gelişmişliğini görmek ve bunları Osmanlı ülkesinde tatbik etmekti. Özellikle bu gelişmeler ileride Batılılaşmanın temelini oluşturacağı için Avrupa ile ilişkiler konusunda bir dönemin başlangıcı olarak gösterilebilir.

Bu dönemde Avrupaya gönderilen elçiler arasında Yirmisekiz Mehmed Çelebi en önemlilerinden bir tanesidir. Damat İbrahim Paşa tarafından Parise kaleleri, fabrikaları ve Fransız uygarlığının diğer eserlerini görmek ve Osmanlı İmparatorluğunda nelerin uygulanabileceğini görmek ve bildirmek için gönderilen Mehmet Çelebi, döndükten sonra sadrazama gerekli bilgileri getirerek Damat İbrahim Paşayı sevindirmiştir. O, sadece sadrazamın istediklerini rapor etmemiş, sokaklarda, dükkanlarda, hastahanelerde, hayvanat bahçelerinde gördüklerini de anlatmış ve özellikle de Fransız askeri okulları ve eğitim alanları üzerinde durarak belki de Lale Devrinin gelişmesine bir katkı da kendisi yapmıştır. Onun matbaa hakkında verdiği rapor da matbaanın Osmanlı ülkesinde kurulmasına zemin hazırlamıştır. Bu dönemde Fransa dışında Avusturya gibi diğer Avrupa devletlerinde de elçilikler kurulurken Osmanlı ülkesinde de Avrupalı devletlerinin elçilikler kurduğu görülmektedir.
Lale Devrinde Türk öğrencilerin batı usullerine göre eğitim veren Avrupalı devletlere eğitim maksadıyla gönderilmesi de Osmanlı Devleti tarihi açısından son derece önemlidir. Bu olgu batı standartlarında eğitim alan öğrencilerin ileride Türk Batılılaşmasına temel teşkil etmelerine neden olmuştur. Nitekim ülkelerine döndüklerinde devletin önemli kademelerinde memurluklar yapan bu gençler Osmanlının durumunu görerek gerekli düzenlemeler yapmaya çalışmışlardır.


C-) KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT ALANINDAKİ GELİŞMELER
Lale Devri, Osmanlı İmparatorluğunda Batılılaşmanın başladığı bir dönem olarak dikkat çekerken bu Batılılaşmaya paralel olarak kültür, sanat ve diğer alanlarda önemli gelişmelerin görüldüğü bir devir olarak da karşımıza çıkmaktadır. Nitekim bu devirden önceki yüzyıllarda bu alanlarda görülen gerilemeler Lale Devri ile birlikte mucizevi bir şekilde tersine dönmüş ve bu devir sanatın, edebiyatın yoğunlaştığı bir devir olmuştur.
Lale Devrinde Osmanlı Devletinin ekonomik kaynaklarını tüketen savaşlar ve çarpışmalar son bulurken bu barış döneminde çeşitli Avrupa Devletlerinde kurulan elçilikler sayesinde bu devletler ile kültür alışverişi güçlenmiştir. Bu dönemde Avrupada Türk tarzı moda olurken, Osmanlı süsleme sanatlarında ve diğer sanat alanlarında da Avrupalı motifler Osmanlı sanatının dağarcığına girmiştir. Nitekim bu dönemde özellikle Fransa ve Avusturya köşklerinden ilham alınarak, Boğaz ve Haliçin kıyıları boyunca inşa edilen yalılar ve şairler, müzisyenlerin katıldığı eğlencelere mekan olmuştur.
Bu dönemde sanatta ve edebiyatta görülen gelişmelerin en büyük nedeni olarak devlet yönetiminin tutumu gösterilebilir. Devrin padişahı Sultan III. Ahmet ve damadı sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, bu dönemde özellikle sanatçıları, edipleri ve şairleri himaye ederek bu alanlarda gelişmelerin yaşanmasını sağlamışlardır. Böylece Osmanlı Devletinde ayrı bir dönem olarak karşımıza çıkan Lale Devri, bu yönden geleceğe bıraktığı miras ile de son derece önemlidir.

Lale Devri ile birlikte Osmanlı sanatında bir rönesans devrinin başlaması kendisini seramik ve çinicilikte de göstermektedir. Bu dönemde İznikte kalan birkaç ustanın İstanbula getirilmesi ve Tekfur Sarayında yeni bir üretim merkezinin faaliyete geçmesiyle canlandırılmaya çalışılan bu sanat sarayda klasik tasarım ve teknikler uygulanarak yapılan çini üretimi sayesinde tekrar canlanmıştır. Bu canlanışı en iyi temsil eden örnekler Lale Devrinin bittiği yıllarda yapılan Hekimoğlu Ali Paşa Camiinde kendini göstermektedir. Bununla birlikte Tekfur Sarayında imal edilmiş olan çinilere Topkapı Sarayının çeşitli mekanlarında da yer verilmiştir.

Bu dönemde yapılan imar faaliyetleri de sanat alnındaki gelişmelerin önemli göstergelerindendir. Yapılan birçok saray, kasır, yalı ve köşklerin yanı sıra padişahın özel olarak yaptırdığı çeşmelerde de üstün sanat anlayışını görmek mümkündür. İstanbulda Bab-ı Hümayun ile Ayasofya arasında III. Ahmetin isteği üzerine yapılan III. Ahmet Çeşmesi meydan çeşmelerinin bütün Türk sanatı tarihi içinde ortaya konulmuş en göz kamaştırıcı örneğidir. Bununla birlikte III. Ahmet kitabesini kendi yazdığı bir çeşmeyi de Üsküdarda İskele Meydanında yine kendi adına yaptırmıştır. Yine kubbe ve tonozlarının iç yüzleri çok zengin bir biçimde renkli malakari tezyinat ile süslü ve duvarları da kısmen çini ile kaplı olan III. Ahmed Kütüphanesi de Topkapı Sarayının üçüncü avlusunda Arz Odası arkasında padişah tarafından yaptırılmıştır.
Lale Devrinde sanat alanında görülen en önemli kişi Levnidir. Asıl adı Abdülcelil Çelebi olan Levni bu devrin en büyük nakkaşıdır. İlk büyük çalışması Osmanlı tarihi ile ilgili bir kitap için yaptığı 22 padişahlık bir portre olan Levninin en büyük eseri ise 1720 yılında dört şehzade düğününü ele alan Surname-i Vehbidir. Şölenler,gösteriler, esnaf loncalarının geçişi gibi birçok etkinliğin toplam 137 minyatürle canlandırıldığı bu eser aynı zamanda Lale Devri hakkında da bizlere önemli bilgi vermektedir. 18. yüzyılın başlarına kadar yaşamış olan Aşık Ömerinin de portesini yapan Levni, usta bir şair olmasına rağmen onun az sayıda şiiri bulunabilmiştir.

Bu dönemde usta bir hattat olan padişah III. Ahmetin de bazı eserleri vardır. Kendi el yazısıyla 4 adet Kuran-ı Kerim yazmış olan III. Ahmet, çeşme kitabeleri ve Sütlücedeki sarayın harem kapısının kitabesini de kendisi yazmıştır. Bununla birlikte birçok camiye levha yazmış olan III. Ahmetin halen Topkapı Sarayında ondört sayfalık sülüs celisi ile kaleme alınmış olan murakkası vardır.

Lale Devrinde edebiyatta göze çarpan isim ise devrin en büyük şairi olan Nedimdir. Özellikle Lale Devrinin Divan Edebiyatına getirdiği hava en olgun biçimiyle kendisini Nedimin şiirlerinde göstermektedir. Nedim, belki de ilk defa şiirin içine bir şehrin coğrafyasını ve iklimini kozmik hatlarıyla beraber kabul eden ve işleyen bir sanatkardı. Kendisi böyle bir anlayışla edebiyatta parlarken böylece İstanbulu da terennüm etmiş oluyordu. Bu şekilde Nedim, Divan şiirinin küçük ve kısa çizgilerle verdiği tabiatı ve cemiyeti, geniş ve canlı tablolar halinde şiirine katıp işleyerek, Divan Edebiyatında bir nevi realizm yapan kişi oluyordu. Bununla birlikte padişah III. Ahmet de Nedim, Seyyid Vehbi, İzzet Ali, Neyli Ahmed, Vakanüvis Raşid Mehmed, Küçük Çelebizade İsmail Asım, Sami gibi bir çok şairi himaye ve taltif ederken kendisi de Necib mahlasıyla şiirler yazmaktaydı.

Bir eğlence devri olarak da telaffuz edilen Lale Devri, buna bağlı olarak da müziğin de geliştiği bir devirdir. Nitekim bu devrin yaşama sevincini şiirde nasıl Nedim temsil ediyorsa musikide de Mustafa Çavuş temsil eder. O, ileride kesin bir şekilde yerleşecek olan şarkı besteciliğinin ilk öncüsüdür. Devrin klasik üsluptaki eserleri arasında hareketli, neşeli lirik şarkıları Lale Devrinden sonra da insanların dillerinden düşmemiştir. Bu dönemde Mustafa Çavuştan sonra müzikte Kutbünnayi Osman Dede gelmektedir. O, bu dönemde 276 beyitlik Farsça nazariyat kitabını padişah III. Ahmete sunmuştur.

D-) DİĞER GELİŞMELER
Lale Devrinde devlet kademelerinde eğlenceye ve sefaya bir düşkünlük olmasına rağmen bilide, sanatta, edebiyatta ve Osmanlı Devletinin batıya açılışının başlaması adına önemli gelişmeler olurken diğer bazı alanlarda da önemli gelişmeler olmuştur.
1727de Üsküdarda açılan ve Avrupa usulü askeri eğitim vermeyi amaçlayan Hendesane bu alanda bir ilk teşkil etmektedir. Fakat bu Hendeshane, yeniçerilerin karşı çıkması ve yakaladıkları öğrencileri öldürmeleri sonucu kapanmıştır ve başarısız fakat ümitli bir deneme olarak kalmıştır.

Tekfur Sarayında açılan çini imalathanesinin yanı sıra, hatayi denilen kumaşı dokumaya mahsus kumaş dokuma fabrikasının kurulması ve Yalovada bir kağıt fabrikasının kurulması ile ilk itfaiye teşkilatı olan Tulumbacı Ocağının kuruluşu da bu devirde meydana gelmiştir.
 
Üst Alt