Osmanlı'da Toprak Sistemi
Osmanlı devleti, Büyük Selçuklular'ın Orta Asya'dan getirdikleri bozkır arazi sistemini geliştirmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu; ''Dünyanın en mükemmel toprak idare ve teşkilatına sahip'' bir devletti ve biz onun varisleriyiz.
Türk imparatorluklarının kuruluşunda, maddi manevi kuvvet kaynaklarını araştırırken içtimai hayat ve siyasi teşkilatın rollerini de ihmal etmek mümkün değildir. İktisadi faaliyetleri hayvancılığa dayanan göçebeler, çadır altında yaşıyor, sürüleri ile birlikte sulak ve otlak yerlerde yazlık ve kışlık göçlerini yapıyorlardı. Her boy veya kabilenin kışın alçak ve yazın yüksek olmak üzere, kendine mahsus ve ''atadan kalma'' yurtları vardı. Her boy veya oymağa ait yurdun hududunu diğer kabile yurtlarının hududları teşkil ediyordu. Bu suretle eski Türkler'e göre; bütün kışlak ve yaylalar, kabileler arasında taksim edilmişti. Her boy kendi beyinin başkanlığında sosyal, idari ve siyasi bir teşkilata sahipti. Bu mevkide ırsi olarak bulunan bey, yurtların korunması, vergilerin tahsili, göçler zamanında boyun disiplini ve diğer boylarla olan münasebetlerini tayin ediyordu.
Bu şekilde boy beyleri idaresinde küçük siyasi teşekküller veya devletler vücud buluyordu. Büyük siyasi birlikler, devlet ve imparatorluklar, böylece kağan yagbuların idaresinde; birçok boyların birleşmesine ve feodal Türk Devleti'nin meydana çıkmasına sebep oluyordu.
Tuna'dan Uzak Doğuya kadar bütün ovalar, yaylalar ve bozkırlar Türk göçebeleri arasında bölünmüştü ve bu taksim çok eski zamanlardan beri mevcut idi. Bu toprakların mülkiyeti kabileye ait olup boy beyleri tarafından idare ve aile arasında taksim edilirdi. Boy beyleri de, cemaate ait topraklar üzerinde mülkiyet hakkına sahip bulunmakta ; bununla beraber en iyi hisseleri kendilerine tahsis edebilmekte idiler. Gök-Türkler yarı göçebe olup ziraatla da uğraşıyorlardı. Kunlar'ın da böyle bir durumda olduğuna dair kayıtlar vardır. Boy beyleri gibi onların üstünde bulunan kağanlar da, üretimi artırmaya ve milletini meydana getiren boyların refahını temine çalışıyordu...
Türk toprak hukuku ve idaresi tarihinde çok önemli sonuçlar doğurmuştur. Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde, asırlarca devletin, askeri ve zirai rejim esasını teşkil eden beylik toprak idaresinin kökeni de buradan gelir. Türkler'e mahsus olan bu göçebe toprak idaresi, Selçuklu ve Osmanlı sultanları tarafından bütün toprakların devlet mükliyetine intikaline sebep olmuş, boy beyleri yerine, sultanlar bu amme mülkiyetini ikta ve umar sahibi beylerin idaresinde devlet hesabına kullanmış; Türkiye'de idari, askeri, ve hukuki teşkilatın zirai iktisadın temeli olmuştur. Göçebe hukukundan yüksek devlet ve cemiyet hayatına intibak eden ve gelişen bu adil sistem sayesinde fethedilen Anadolu ve Rumeli topraklarının Türkleşmesi mümkün olmuş, başka milletlerde benzeri görülmemiş bu nizam, toprak aristokrasisi, topraksız veya esir köylü sınıfının doğmasına fırsat vermemiş ve dünyada böylece en sağlam ve sıhhatli bir cemiyet meydana gelmişti.
Büyük Selçuklu Devleti, Türk ve İslam menşeinden gelen unsur ve müesseselerin sentezi ile kurulmuş bir imparatorluktu. Bu bakımdan eski Türk devlet telakkisine göre teşekkül etmişti. Devlet yine hanedanın müşterek malı sayılıyordu ve Türkmen beyleri birtakım haklara sahipti. Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun kuruluşundan beri merkeziyetçi bir sistem kurulması gayretlerine rağmen, bunda muvaffak olunamamış ve devletin çöküşü de Sultan otoritesinin bu beyler üzerinde tam teşekkül etmemesi sonucu vuku bulmuştu. Türk tarihinde en çok göze çarpan bu merkez-göçebe beyler arasındaki siyasi çatışma Göktürkler'den büyük Selçuklular'a kadar devam etmiş, nihayet Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşuyla son bulmuştur.
Özetle söylenirse; devlet idaresindeki memleketler, Göktürkler ve Karahanlılar da olduğu gibi hanedanın müşterek malı sayılıyordu. Bu bakımdan Türkmen Beyleri ve hanedan mensupları, idarelerindeki vilayetlerde yarı bağımsız idiler. Öte yandan kuruluş safhasında, Büveyhiler'den intikal eden gayri askeri iktalara da dokunulmamıştı.
Osmanlı devleti, Büyük Selçuklular'ın Orta Asya'dan getirdikleri bozkır arazi sistemini geliştirmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu; ''Dünyanın en mükemmel toprak idare ve teşkilatına sahip'' bir devletti ve biz onun varisleriyiz.
Türk imparatorluklarının kuruluşunda, maddi manevi kuvvet kaynaklarını araştırırken içtimai hayat ve siyasi teşkilatın rollerini de ihmal etmek mümkün değildir. İktisadi faaliyetleri hayvancılığa dayanan göçebeler, çadır altında yaşıyor, sürüleri ile birlikte sulak ve otlak yerlerde yazlık ve kışlık göçlerini yapıyorlardı. Her boy veya kabilenin kışın alçak ve yazın yüksek olmak üzere, kendine mahsus ve ''atadan kalma'' yurtları vardı. Her boy veya oymağa ait yurdun hududunu diğer kabile yurtlarının hududları teşkil ediyordu. Bu suretle eski Türkler'e göre; bütün kışlak ve yaylalar, kabileler arasında taksim edilmişti. Her boy kendi beyinin başkanlığında sosyal, idari ve siyasi bir teşkilata sahipti. Bu mevkide ırsi olarak bulunan bey, yurtların korunması, vergilerin tahsili, göçler zamanında boyun disiplini ve diğer boylarla olan münasebetlerini tayin ediyordu.
Bu şekilde boy beyleri idaresinde küçük siyasi teşekküller veya devletler vücud buluyordu. Büyük siyasi birlikler, devlet ve imparatorluklar, böylece kağan yagbuların idaresinde; birçok boyların birleşmesine ve feodal Türk Devleti'nin meydana çıkmasına sebep oluyordu.
Tuna'dan Uzak Doğuya kadar bütün ovalar, yaylalar ve bozkırlar Türk göçebeleri arasında bölünmüştü ve bu taksim çok eski zamanlardan beri mevcut idi. Bu toprakların mülkiyeti kabileye ait olup boy beyleri tarafından idare ve aile arasında taksim edilirdi. Boy beyleri de, cemaate ait topraklar üzerinde mülkiyet hakkına sahip bulunmakta ; bununla beraber en iyi hisseleri kendilerine tahsis edebilmekte idiler. Gök-Türkler yarı göçebe olup ziraatla da uğraşıyorlardı. Kunlar'ın da böyle bir durumda olduğuna dair kayıtlar vardır. Boy beyleri gibi onların üstünde bulunan kağanlar da, üretimi artırmaya ve milletini meydana getiren boyların refahını temine çalışıyordu...
Türk toprak hukuku ve idaresi tarihinde çok önemli sonuçlar doğurmuştur. Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde, asırlarca devletin, askeri ve zirai rejim esasını teşkil eden beylik toprak idaresinin kökeni de buradan gelir. Türkler'e mahsus olan bu göçebe toprak idaresi, Selçuklu ve Osmanlı sultanları tarafından bütün toprakların devlet mükliyetine intikaline sebep olmuş, boy beyleri yerine, sultanlar bu amme mülkiyetini ikta ve umar sahibi beylerin idaresinde devlet hesabına kullanmış; Türkiye'de idari, askeri, ve hukuki teşkilatın zirai iktisadın temeli olmuştur. Göçebe hukukundan yüksek devlet ve cemiyet hayatına intibak eden ve gelişen bu adil sistem sayesinde fethedilen Anadolu ve Rumeli topraklarının Türkleşmesi mümkün olmuş, başka milletlerde benzeri görülmemiş bu nizam, toprak aristokrasisi, topraksız veya esir köylü sınıfının doğmasına fırsat vermemiş ve dünyada böylece en sağlam ve sıhhatli bir cemiyet meydana gelmişti.
Büyük Selçuklu Devleti, Türk ve İslam menşeinden gelen unsur ve müesseselerin sentezi ile kurulmuş bir imparatorluktu. Bu bakımdan eski Türk devlet telakkisine göre teşekkül etmişti. Devlet yine hanedanın müşterek malı sayılıyordu ve Türkmen beyleri birtakım haklara sahipti. Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun kuruluşundan beri merkeziyetçi bir sistem kurulması gayretlerine rağmen, bunda muvaffak olunamamış ve devletin çöküşü de Sultan otoritesinin bu beyler üzerinde tam teşekkül etmemesi sonucu vuku bulmuştu. Türk tarihinde en çok göze çarpan bu merkez-göçebe beyler arasındaki siyasi çatışma Göktürkler'den büyük Selçuklular'a kadar devam etmiş, nihayet Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşuyla son bulmuştur.
Özetle söylenirse; devlet idaresindeki memleketler, Göktürkler ve Karahanlılar da olduğu gibi hanedanın müşterek malı sayılıyordu. Bu bakımdan Türkmen Beyleri ve hanedan mensupları, idarelerindeki vilayetlerde yarı bağımsız idiler. Öte yandan kuruluş safhasında, Büveyhiler'den intikal eden gayri askeri iktalara da dokunulmamıştı.