Çocuk ve oyun ayrı düşünülemez kelimelerdir… oyun, her çocuk için yemek yeme, barınma, vb. gibi önemli temel ihtiyaçlar arasındadır. Her toplumda, her koşulda, herkes için kabul edilebilir bir gerçek; oyun, çocukluk döneminin vazgeçilmezleri arasında ilk sırada gelmektedir. Ancak yeni nesil eğitim sistemiyle birlikte, eğitim anlayışının farklılaşmasıyla birlikte çocuklar adeta bir yarış atı gibi görülmekte ve oyun saatleri ellerinden alınmaktadır, bunun yerine öğrenme faaliyetleri konulmakta, çocuğun tam günü eğitim ile doldurulmaktadır. Sanki çocuğun öğrendiği bilgi kaçacakmış eğer oyun oynarsa vakti boşuna gidecekmiş gibi bir anlayış anne-babalarda ve eğitimcilerde yaygındır. Bu yüzden her gün biraz daha yorucu, yıpratıcı, çocuğa ağır gelen zorla öğretme işi uygulanmaktadır.
Çocuğun yaşına uygun olmayan, zorlayıcı eğitimsel aktivitelerle anne-babalar ve eğitimciler eğer çocuğun zorlanırsa daha kolay başaracağına, akademik anlamda daha başarılı olacağına dair anlayış oluşturup, çocuğu sürekli bir adım ötesine hazırladıklarını zannetmektedirler. Okul öncesi dönemde oyun oynaması gereken çocuğa sanki bir yere yetişiyormuşçasına matematik, okuma-yazma vb. gibi aktiviteler düzenlenmektedir. Belirli bir olgunluk ve hazır bulunuş gerektiren faaliyetlerin içine zorla ve erkenden çocuklar itelenmektedirler. Aslında burada en önemli nokta kaçırılmaktadır. Oyunda çocuğun bilişsel gelişimini, motor kabiliyetini, hafızasını, organize etme yeteneğini vb. geliştirmektedir. Oyun oynamak ileriki dönemlerde derslerine aslında yardımcı olmakta, mantık yürütme becerisi edinilmesini sağlamaktadır. Örneğin; hepimizin bildiği sek sek oyununda, çocuk sayıları yazmayı, atlamayı, zıplamayı, karelerden dışarı çıkmadan oynamayı, vb. öğrenmektedir. Oyunlar çocukların aynı zamanda sosyal yönlerini de geliştirmektedir. Evde ders çalışmaya endekslenmiş bir okul öncesi çocuk arkadaş edinmekte, sosyal çevrede güçlük yaşayabilmektedir. Ancak oyun oynayan çocuk sosyal ilişkilerde, arkadaşlık ilişkilerinde çok başarılı olacaktır. Buna ek olarak, erken dönemde yani okul öncesi dönemde aşırı sorumluluk yüklenen çocuklarda; endişe, kaygı, özgüven problemleri, hayal kırıklıkları görülebilmektedir. Öğrenme zorlukları, özgüven eksikliği, performans kaygısı yaşanabilmektedir. Ancak oyun oynayan çocuklarda bu durumun daha az görüldüğü araştırmalar tarafından desteklenmektedir.
Sonuç olarak; erken çocukluk döneminde yani 0-6 yaş grubunda öğrenme odaklı düşünülmeden önce çocuğun bu döneminin bol bol oyunla değerlendirilmesi, anne babanın bu oyunlara zaman zaman katılması beraber zaman geçirmesi çocuk gelişimi için çok daha sağlıklı olacaktır.
Çocuğun yaşına uygun olmayan, zorlayıcı eğitimsel aktivitelerle anne-babalar ve eğitimciler eğer çocuğun zorlanırsa daha kolay başaracağına, akademik anlamda daha başarılı olacağına dair anlayış oluşturup, çocuğu sürekli bir adım ötesine hazırladıklarını zannetmektedirler. Okul öncesi dönemde oyun oynaması gereken çocuğa sanki bir yere yetişiyormuşçasına matematik, okuma-yazma vb. gibi aktiviteler düzenlenmektedir. Belirli bir olgunluk ve hazır bulunuş gerektiren faaliyetlerin içine zorla ve erkenden çocuklar itelenmektedirler. Aslında burada en önemli nokta kaçırılmaktadır. Oyunda çocuğun bilişsel gelişimini, motor kabiliyetini, hafızasını, organize etme yeteneğini vb. geliştirmektedir. Oyun oynamak ileriki dönemlerde derslerine aslında yardımcı olmakta, mantık yürütme becerisi edinilmesini sağlamaktadır. Örneğin; hepimizin bildiği sek sek oyununda, çocuk sayıları yazmayı, atlamayı, zıplamayı, karelerden dışarı çıkmadan oynamayı, vb. öğrenmektedir. Oyunlar çocukların aynı zamanda sosyal yönlerini de geliştirmektedir. Evde ders çalışmaya endekslenmiş bir okul öncesi çocuk arkadaş edinmekte, sosyal çevrede güçlük yaşayabilmektedir. Ancak oyun oynayan çocuk sosyal ilişkilerde, arkadaşlık ilişkilerinde çok başarılı olacaktır. Buna ek olarak, erken dönemde yani okul öncesi dönemde aşırı sorumluluk yüklenen çocuklarda; endişe, kaygı, özgüven problemleri, hayal kırıklıkları görülebilmektedir. Öğrenme zorlukları, özgüven eksikliği, performans kaygısı yaşanabilmektedir. Ancak oyun oynayan çocuklarda bu durumun daha az görüldüğü araştırmalar tarafından desteklenmektedir.
Sonuç olarak; erken çocukluk döneminde yani 0-6 yaş grubunda öğrenme odaklı düşünülmeden önce çocuğun bu döneminin bol bol oyunla değerlendirilmesi, anne babanın bu oyunlara zaman zaman katılması beraber zaman geçirmesi çocuk gelişimi için çok daha sağlıklı olacaktır.