Yaklaşan kış mevsimiyle birlikte yeniden eve kapanma ve sokağa çıkma yasakları da yaklaşıyor. Her ne kadar pandemi dönemi olarak adlandırılsa yaklaşık bir yıldır hayatımızda olan ve henüz ne zaman biteceği kesin olmayan bir virüsle baş başayız. Bu süreç içerisinde tüm dünya ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak olumsuz etkilendi ve etkilenmeye devam ediyor. İnsanların kendilerini karantinaya alması, sokağa çıkma yasakları, işsizlik, hastalığa yakalananlar, ölümler, kayıplar gibi birçok olumsuz durumla yüz yüze kaldık ve kalmaya devam ediyoruz. Peki bunca olumsuzluğa rağmen bu durumla nasıl baş edebiliyoruz? İnsanoğlu temel yaşama içgüdüsü ile doğar ve zor durumlarda kendini korumaya alır. Yapılan bazı araştırmalarda salgın hastalık dönemleri, savaş, doğal afet gibi durumlarda insanların bağışıklık sistemlerinin normal durumlara göre daha güçlü olduğu tespit edilmiştir. Buna göre vücudumuz tehlikeyi algılayınca savaş ya da kaç moduna girerek kendini korumaya alır. Psikolojik olarak ise yine aynı durum söz konusudur. Koronavirüsü (Covid-19) ilk duyduğumuzda öncelikle bizlerde bir şok etkisi yaratmış olması olasıdır, daha sonra belki çoğumuz bunu inkar ettik, yalanladık ya da komplo teorileri ile bilişsel çelişkimizi düzeltmeye çalıştık, daha sonra yasaklar evden çıkamama durumları bir çok kişide depresyon, anksiyete, okb gibi psikolojik rahatsızlıklar yarattı. En son olarak da kabullenme aşamasında artık virüsle yaşamayı öğrenmeye başladık ve onu hayatımızın bir parçası olarak algıladık. Bütün bu aşamalar aslında psikolojik olarak savunma mekanizmalarımızdan ibarettir ve bunları bilinçsiz olarak kullanırız. Bunların yanı sıra bu durumla baş etme konusunda psikolojik dayanıklılığımızı nasıl arttırabiliriz? sorusu da kaçınılmaz oluyor. İnsanoğlunun temel iki ihtiyacı; kontrol etme ve sürekliliği sağlamaktır. Belirsizlik bizi çok rahatsız eder ve Koronadaki bu belirsizlik kontrolü kaybetmemize neden oluyor ve bizi krize sokuyor. Dolayısıyla pandemi döneminde kontrolü yeniden sağlama açısından öncelikle yapamayacaklarımızdan çok yapabileceklerimiz üzerine odaklanmalıyız. Temizlik, hijyen, maske kullanımı, sosyal mesafe, hastalığın yoğun olabileceği ortamlardan uzak durma somut olarak yapabileceklerimiz ve bulaşma riskine karşı kendimizi güvende hissetme noktasında oldukça önemlidir. Kalabalık ortamlar yerine sahil kenarında bir bisiklet turu ya da ormanlık alanda bir yürüyüş gibi aktiviteler yapılabilir. Akranlarla görüşmeler sırasında açık hava olan yerleri tercih etmek ve mesafeli oturmak. Karantina dönemlerinde telefon, görüntülü görüşme uygulamaları gibi araçlar kullanılarak sosyal süreklilik sağlanmalıdır. Evde geçirilen zamanlarda ertelenen işler yapılabilir ya da hobiler, egzersiz, evcil hayvanla ilgilenmek gibi rahatlatıcı aktiviteler yapılabilir. Diğer taraftan bilişsel olarak kontrol ihtiyacı için hayata gerçekçi bir bakış açısıyla bakmak gereklidir. Hayatta her zaman sıkıntı ve keyfin bir arada olduğunu, ya hep çok iyi ya da çok kötü olmadığının farkına varmak ve bilgi kirliliğinden uzak durmak bu noktada önemlidir. Geçmişte yapılan başarılı ve güzel günleri hayal etmek ve tekrar olacağını umut etmek, tüm bu zorlukların bizi olgunlaştırdığına ve kişisel olarak geliştirdiğine inanmak psikolojik dayanıklılığımızı arttırmaya yardımcı olur. Aynı zamanda duygularımızı yazmak, günlük tutmak duygusal anlamda rahatlamamıza yardımcı olur. Bunların yanı sıra bu süreç içerisinde bir ruh sağlığı profesyonelinden psikolojik destek almak da oldukça destekleyici olmaktadır.