SoruCevap
Yeni Üye
Hepimiz hayatımızın belli anlarında, belli olaylarda kaygı hissederiz. Bir topluluk önünde konuşma yapmadan önce, iş yerindeki bir sunum hazırlığında, iş görüşmelerinde, sınavdan önce gibi durumlarda kaygı hissini çoğunlukla yaşarız. Bu tür durumlarda yaşadığımız kaygı oldukça normal bir durumdur. Hatta yaşadığımız bu kaygıların olumlu etkisi de vardır. Yani hepimizin kaygıyı belirli bir ölçüde yaşaması gerekmektedir.
Peki bu kaygının ölçüsü artınca ne olur? Kaygıdan dolayı yaşam oldukça zor ve çekilmez bir hal almaya başlar. Bazı insanlar bu kaygının yoğunluğunda "panik atak" dediğimiz aşırı/yoğun kaygı krizi yaşarlar. Bireyler çoğunlukla ilk yaşadıkları an kaygı bozukluğu olduğunu anlamayabilirler. Kalp krizi geçirdiklerini veya buna benzer hastalık geçirdiğini düşünürler. Bireyler ilk atak geçirdikleri olay, durum, yerle ilgili korku yaşamaya başlarlar ve bu korku dolayısıyla kaçınmaya yönelirler.
Nefes almada güçlük, boğulma hissi, göğüste sıkışma/ağrı, titreme, terleme, el/kol/bacakta uyuşma, çarpıntı veya hızlı kalp atışı, bayılacakmış hissi, baş dönmesi, kontrolü kaybetme hissi, bulantı, sıcak/soğuk basması gibi yaygın belirtiler panik atak belirtileridir.
Panik bozukluk ise bireylerin, yaşanılan bu atakların tekrar tekrar yaşanacağından korkma ve bu korku nedeniyle davranışlarını, yaşam tarzlarını değiştirmelerine neden olan durumdur. Birey tekrar kriz yaşamaktan korkar. Dışarı çıkmaktan kaçınabilirler. Birey, sık sık panik atak geçirmese dahi bu düşüncelere engel olamamaktadır. Yapılan araştırmalar insanların yaklaşık %2-4 lük kısmının, hayatının herhangi bir döneminde panik bozukluk yaşayacağını göstermektedir.
Nedenlerine değinecek olursak, yaşanan stresli olayların etkisi, aylar sonra dahi panik atağa sebep olabilmektedir. Eş/partner sorunları, ölüm, hastalık, iş sorunları gibi stres yaratan sorunlar bunlardan bazılarıdır. Herkes bu gibi durumlarda panik atak yaşamaz. Unutmamalıyız ki hepimizin strese verdiği tepki, yaşanan durumlara bakış açımız ve başa çıkma stratejimiz farklılık göstermektedir.
Bu konuda yardım almak için bizlerle iletişime geçebilirsiniz.
Sağlıklı günler dileriz..
Peki bu kaygının ölçüsü artınca ne olur? Kaygıdan dolayı yaşam oldukça zor ve çekilmez bir hal almaya başlar. Bazı insanlar bu kaygının yoğunluğunda "panik atak" dediğimiz aşırı/yoğun kaygı krizi yaşarlar. Bireyler çoğunlukla ilk yaşadıkları an kaygı bozukluğu olduğunu anlamayabilirler. Kalp krizi geçirdiklerini veya buna benzer hastalık geçirdiğini düşünürler. Bireyler ilk atak geçirdikleri olay, durum, yerle ilgili korku yaşamaya başlarlar ve bu korku dolayısıyla kaçınmaya yönelirler.
Nefes almada güçlük, boğulma hissi, göğüste sıkışma/ağrı, titreme, terleme, el/kol/bacakta uyuşma, çarpıntı veya hızlı kalp atışı, bayılacakmış hissi, baş dönmesi, kontrolü kaybetme hissi, bulantı, sıcak/soğuk basması gibi yaygın belirtiler panik atak belirtileridir.
Panik bozukluk ise bireylerin, yaşanılan bu atakların tekrar tekrar yaşanacağından korkma ve bu korku nedeniyle davranışlarını, yaşam tarzlarını değiştirmelerine neden olan durumdur. Birey tekrar kriz yaşamaktan korkar. Dışarı çıkmaktan kaçınabilirler. Birey, sık sık panik atak geçirmese dahi bu düşüncelere engel olamamaktadır. Yapılan araştırmalar insanların yaklaşık %2-4 lük kısmının, hayatının herhangi bir döneminde panik bozukluk yaşayacağını göstermektedir.
Nedenlerine değinecek olursak, yaşanan stresli olayların etkisi, aylar sonra dahi panik atağa sebep olabilmektedir. Eş/partner sorunları, ölüm, hastalık, iş sorunları gibi stres yaratan sorunlar bunlardan bazılarıdır. Herkes bu gibi durumlarda panik atak yaşamaz. Unutmamalıyız ki hepimizin strese verdiği tepki, yaşanan durumlara bakış açımız ve başa çıkma stratejimiz farklılık göstermektedir.
Bu konuda yardım almak için bizlerle iletişime geçebilirsiniz.
Sağlıklı günler dileriz..