Peygamber Efendimiz (sav) Seçeresi Nasıldır?
Cenab-ı Hak, insanlığın babası Hz. Adem (as)'i yaratmıştı. Başını kaldırıp bakan Adem (a.s.), Arş-ı A'lada muazzam bir nur ile bir isim yazılı gördü: "Ahmed." Merak edip sordu:
"Ya Rabbi, bu nur nedir?" Allah Teala buyurdu:
"Bu senin zürriyetinden bir peygamberin nurudur ki, onun ismi göklerde Ahmed ve yerlerde Muhammed'dir. Eğer, o olmasaydı, seni yaratmazdım!"1
İmanımızla kabul ettiğimiz bu muazzam gerçeği, milyarlar sene sonra gelen o nurun sahibi de, bütün açıklığıyla ifade buyurmuşlardır. Bir gün Ashabdan Abdullah bin Cabir (r.a.),
"Ya Resulallah, bana, Allah'ın her şeyden evvel yarattığı şey nedir, söyler misin?"dedi, Şu cevabı verdiler:
"Her şeyden evvel senin Peygamberinin nurunu, kendi nurundan yarattı. Nur, Allah'ın kudreti ile dilediği gibi gezerdi. O zaman ne Levh-i Mahfuz, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne sema, ne arz, ne güneş, ne ay, ne insan ve ne de cin vardı."2
Semayı bütün haşmetiyle aydınlatan nur, sonra ilk olarak Hz. Adem'in alnında parladı. Sonra peygamberlerden peygambere geçerek İbrahim'e (a.s.) kadar geldi. Ondan da oğlu Hz. İsmail'e intikal etti…
Peygamberlerin babası olarak anılan Hz. İbrahim (as)'in iki oğlu vardı: İshak (a.s) ve İsmail (a.s.). O, oğlu İshak'ın neslinden bir çok peygamberin geleceğini Cenab-ı Hakk'ın ilhamıyla bilmişti. Ancak çok sevdiği Hacer'den dünyaya gelen oğlu İsmail'in (a.s.) neslinden peygamber gelip gelmeyeceği meçhulü idi.
Bununla birlikte ahir zamanda bir büyük peygamberin gönderileceğini de biliyordu. Bu sebeple de, son peygamberin çok sevdiği oğlu İsmail'in neslinden gelmesini şiddetle arzu ediyordu.
İlk banisi Hz. Adem (a.s) olan yeryüzünün ilk ma'bedi Kabe, uzun zamanın geçmesiyle yıkılmış, adeta yerle bir olmuştu. Hz. İbrahim (a.s), bu mukaddes binanın tekrar inşası için Cenab-ı Hakk'tan emir aldı ve oğlu İsmail'le birlikte derhal çalışmaya koyuldu.
Kabe'nin inşası tamamlanınca, baba oğul ellerini dergah-ı İlahiye açarak şöyle yalvardılar:
"Ey Rabbimiz! Neslimizden gelen Müslüman ümmet içinden bir peygamber gönder. Ki o, onlara ayetlerini okusun, Kitabı ve hükümlerini öğretsin. Onları günahlardan temizlesin!"3
İşte, Cenab-ı Hak, yapılan bu samimi duayı cevapsız bırakmadı ve Hz. İsmail (a.s)'in neslinden peygamberlerin reisi Hz. Muhammed'i (a.s.m.) göndererek kabul etti. Bu gerçeği Kainatın Efendisi (a.s.m.),
"Ben, babam İbrahim'in duasıyım..."4 buyurarak ifade etmişlerdir.
Hz. İsmail (a.s)'in evlad ve torunları gittikçe çoğaldı ve Arap Yarımadasının her tarafına dağıldı. İçlerinden Adnanoğulları, onlar içinden Mudaroğulları ve onlar içinden de Kureyş Kabilesi diğerlerinden üstün ve farklı oldu. Kureyş Kabilesi içinde ise Haşimiler kolu hepsinden daha çok fazilet ve şeref buldu. Bu gerçeği de bizzat kendileri şu şekilde ifade buyururlar:
"Allah, İbrahimoğullarından İsmail'i, İsmailoğullarından Kinaneoğullarını, Kinaneoğullarından da Kureyş'i, Kureyş'ten de Beni Haşim'i, Beni Haşim'den de beni seçmiştir."5
"Ben devirden devire, (nesilden nesile, aileden aileye) seçilerek intikal eden Ademoğulları soylarının en temizinden naklolundum, sonunda içinde bulunduğum 'Haşimoğulları' ailesinden neş'et ettim."
"Allah beni, daima helal babaların sulbünden, temiz anaların rahmine naklederek, sonunda babamla annemden ızhar etti. Adem'den, anne-babama gelinceye kadarki nesebim içinde nikahsız birleşen olmamıştır."
Bütün kaynakların ittifakla belirttikleri, Kainatın Efendisinin (a.s.m.) yirminci dedesine kadar uzanan neseb silsilesi şöyledir:
"Muhammed (a.s.m.), Abdullah, Abdülmuttalib (asıl ismi Şeybe), Haşim, Abd-i Menaf (Muğire), Kusay, Kilab, Mürre, Kab, Lüeyy, Galib, Fihr (Kureyş), Malik, Nadr, Kinane, Huzeyme, Müdrike (Amir), İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan."6
Annesinin nesebi de şöyledir:
"Vehb, Abdümenaf, Zühre, Kilab, Mürre..."
Görüldüğü üzere her iki tarafın nesebi Kilab'da birleşmektedir.
İşte, Fahr-i Kainat Efendimizin (a.s.m.) büyük dedeleri bu zatlardı. Herbirinin zürriyeti çoğalmış ve herbiri pekçok cemaatların reisi ve birçok kabile ve aşiretlerin dedesi ve babası olmuşlardır. Ancak, ne vakit birinin iki oğlu olsa veya bir kabile iki kola ayrılsa, sevgili Peygamberimizin (a.s.m.) soyu en şerefli ve en hayırlı olan tarafta bulunur ve her asırda onun büyük dedesi kim ise, yüzünde parlayan müstesna nurdan bilinirdi.
Yirminci Dededen Sonraki Neseb Çizgisi:
Neseb alimlerince, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yirminci dedesi olan Adnan'ın Hz. İbrahim (a.s)'in neslinden olduğu ittifakla kabul edilmektedir. Adnan ile İbrahim (a.s.) arasında uzun bir zaman mesafesi vardır. Bir kısım neseb alimleri arada kırk batın (göbek) bulunduğunu belirtirler. Buna göre aradaki zaman biriminin ne kadar uzun olduğunu az çok tasavvur etmek mümkündür.
Bu sebeple, Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) yirminci dedesi Adnan'dan Hz. İbrahim (a.s)'e kadar olan ikinci kademe neseb silsilesi, basamak basamak tesbit edilememiştir. Bazı neseb alimleri Peygamber Efendimizin (a.s.m.) nesebini yedi, bazısı da dokuz göbekte Hz. İsmail'e bağlarlar. Bu, haliyle arada birçok basamakların atlandığını ortaya koyar.
Adnan'dan Hz. İbrahim'e Kadar Olan Nesep Çizgisi
Bazı alimler, Peygamber Efendimizin (a.s.m.), Adnan'dan Hz. İbrahim (a.s)'e kadar olan ikinci kademe neseb silsilesini şöyle sıralarlar:
Adnan, Udd (veya Udad), Mukavvim, Nahur (veya Sarih), Teyrah, Ya'rub, Yeşcub, Nabit, İsmail (a.s.), İbrahim (a.s.)
Ayrıca, İbn-i İshak, bundan sonra da, Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) neseb silsilesini ta Adem'e (a.s.) kadar götürür. Ancak belirtelim ki, diğer kaynaklar bu silsile üzerinde ittifak etmiş değillerdir.
Dipnotlar:
1. Kastalani, Mevabibü'l-Ledünniye: 1/6.
2. a.g.e. 1/7
3. Bakara Suresi, 129
4. İbni Hişam, Sire: 1/175; Taberi, Tarih: 2/128.
5. İbni Sa'd, Tabakat: 1/20. Müslim: 7/58
6. Sire, 1/1-3; Tabakat, 1/55-56; Ensabü'l-Eşraf, 1012 vd; Taberi, 2/172-180.
Cenab-ı Hak, insanlığın babası Hz. Adem (as)'i yaratmıştı. Başını kaldırıp bakan Adem (a.s.), Arş-ı A'lada muazzam bir nur ile bir isim yazılı gördü: "Ahmed." Merak edip sordu:
"Ya Rabbi, bu nur nedir?" Allah Teala buyurdu:
"Bu senin zürriyetinden bir peygamberin nurudur ki, onun ismi göklerde Ahmed ve yerlerde Muhammed'dir. Eğer, o olmasaydı, seni yaratmazdım!"1
İmanımızla kabul ettiğimiz bu muazzam gerçeği, milyarlar sene sonra gelen o nurun sahibi de, bütün açıklığıyla ifade buyurmuşlardır. Bir gün Ashabdan Abdullah bin Cabir (r.a.),
"Ya Resulallah, bana, Allah'ın her şeyden evvel yarattığı şey nedir, söyler misin?"dedi, Şu cevabı verdiler:
"Her şeyden evvel senin Peygamberinin nurunu, kendi nurundan yarattı. Nur, Allah'ın kudreti ile dilediği gibi gezerdi. O zaman ne Levh-i Mahfuz, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne sema, ne arz, ne güneş, ne ay, ne insan ve ne de cin vardı."2
Semayı bütün haşmetiyle aydınlatan nur, sonra ilk olarak Hz. Adem'in alnında parladı. Sonra peygamberlerden peygambere geçerek İbrahim'e (a.s.) kadar geldi. Ondan da oğlu Hz. İsmail'e intikal etti…
Peygamberlerin babası olarak anılan Hz. İbrahim (as)'in iki oğlu vardı: İshak (a.s) ve İsmail (a.s.). O, oğlu İshak'ın neslinden bir çok peygamberin geleceğini Cenab-ı Hakk'ın ilhamıyla bilmişti. Ancak çok sevdiği Hacer'den dünyaya gelen oğlu İsmail'in (a.s.) neslinden peygamber gelip gelmeyeceği meçhulü idi.
Bununla birlikte ahir zamanda bir büyük peygamberin gönderileceğini de biliyordu. Bu sebeple de, son peygamberin çok sevdiği oğlu İsmail'in neslinden gelmesini şiddetle arzu ediyordu.
İlk banisi Hz. Adem (a.s) olan yeryüzünün ilk ma'bedi Kabe, uzun zamanın geçmesiyle yıkılmış, adeta yerle bir olmuştu. Hz. İbrahim (a.s), bu mukaddes binanın tekrar inşası için Cenab-ı Hakk'tan emir aldı ve oğlu İsmail'le birlikte derhal çalışmaya koyuldu.
Kabe'nin inşası tamamlanınca, baba oğul ellerini dergah-ı İlahiye açarak şöyle yalvardılar:
"Ey Rabbimiz! Neslimizden gelen Müslüman ümmet içinden bir peygamber gönder. Ki o, onlara ayetlerini okusun, Kitabı ve hükümlerini öğretsin. Onları günahlardan temizlesin!"3
İşte, Cenab-ı Hak, yapılan bu samimi duayı cevapsız bırakmadı ve Hz. İsmail (a.s)'in neslinden peygamberlerin reisi Hz. Muhammed'i (a.s.m.) göndererek kabul etti. Bu gerçeği Kainatın Efendisi (a.s.m.),
"Ben, babam İbrahim'in duasıyım..."4 buyurarak ifade etmişlerdir.
Hz. İsmail (a.s)'in evlad ve torunları gittikçe çoğaldı ve Arap Yarımadasının her tarafına dağıldı. İçlerinden Adnanoğulları, onlar içinden Mudaroğulları ve onlar içinden de Kureyş Kabilesi diğerlerinden üstün ve farklı oldu. Kureyş Kabilesi içinde ise Haşimiler kolu hepsinden daha çok fazilet ve şeref buldu. Bu gerçeği de bizzat kendileri şu şekilde ifade buyururlar:
"Allah, İbrahimoğullarından İsmail'i, İsmailoğullarından Kinaneoğullarını, Kinaneoğullarından da Kureyş'i, Kureyş'ten de Beni Haşim'i, Beni Haşim'den de beni seçmiştir."5
"Ben devirden devire, (nesilden nesile, aileden aileye) seçilerek intikal eden Ademoğulları soylarının en temizinden naklolundum, sonunda içinde bulunduğum 'Haşimoğulları' ailesinden neş'et ettim."
"Allah beni, daima helal babaların sulbünden, temiz anaların rahmine naklederek, sonunda babamla annemden ızhar etti. Adem'den, anne-babama gelinceye kadarki nesebim içinde nikahsız birleşen olmamıştır."
Bütün kaynakların ittifakla belirttikleri, Kainatın Efendisinin (a.s.m.) yirminci dedesine kadar uzanan neseb silsilesi şöyledir:
"Muhammed (a.s.m.), Abdullah, Abdülmuttalib (asıl ismi Şeybe), Haşim, Abd-i Menaf (Muğire), Kusay, Kilab, Mürre, Kab, Lüeyy, Galib, Fihr (Kureyş), Malik, Nadr, Kinane, Huzeyme, Müdrike (Amir), İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan."6
Annesinin nesebi de şöyledir:
"Vehb, Abdümenaf, Zühre, Kilab, Mürre..."
Görüldüğü üzere her iki tarafın nesebi Kilab'da birleşmektedir.
İşte, Fahr-i Kainat Efendimizin (a.s.m.) büyük dedeleri bu zatlardı. Herbirinin zürriyeti çoğalmış ve herbiri pekçok cemaatların reisi ve birçok kabile ve aşiretlerin dedesi ve babası olmuşlardır. Ancak, ne vakit birinin iki oğlu olsa veya bir kabile iki kola ayrılsa, sevgili Peygamberimizin (a.s.m.) soyu en şerefli ve en hayırlı olan tarafta bulunur ve her asırda onun büyük dedesi kim ise, yüzünde parlayan müstesna nurdan bilinirdi.
Yirminci Dededen Sonraki Neseb Çizgisi:
Neseb alimlerince, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yirminci dedesi olan Adnan'ın Hz. İbrahim (a.s)'in neslinden olduğu ittifakla kabul edilmektedir. Adnan ile İbrahim (a.s.) arasında uzun bir zaman mesafesi vardır. Bir kısım neseb alimleri arada kırk batın (göbek) bulunduğunu belirtirler. Buna göre aradaki zaman biriminin ne kadar uzun olduğunu az çok tasavvur etmek mümkündür.
Bu sebeple, Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) yirminci dedesi Adnan'dan Hz. İbrahim (a.s)'e kadar olan ikinci kademe neseb silsilesi, basamak basamak tesbit edilememiştir. Bazı neseb alimleri Peygamber Efendimizin (a.s.m.) nesebini yedi, bazısı da dokuz göbekte Hz. İsmail'e bağlarlar. Bu, haliyle arada birçok basamakların atlandığını ortaya koyar.
Adnan'dan Hz. İbrahim'e Kadar Olan Nesep Çizgisi
Bazı alimler, Peygamber Efendimizin (a.s.m.), Adnan'dan Hz. İbrahim (a.s)'e kadar olan ikinci kademe neseb silsilesini şöyle sıralarlar:
Adnan, Udd (veya Udad), Mukavvim, Nahur (veya Sarih), Teyrah, Ya'rub, Yeşcub, Nabit, İsmail (a.s.), İbrahim (a.s.)
Ayrıca, İbn-i İshak, bundan sonra da, Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) neseb silsilesini ta Adem'e (a.s.) kadar götürür. Ancak belirtelim ki, diğer kaynaklar bu silsile üzerinde ittifak etmiş değillerdir.
Dipnotlar:
1. Kastalani, Mevabibü'l-Ledünniye: 1/6.
2. a.g.e. 1/7
3. Bakara Suresi, 129
4. İbni Hişam, Sire: 1/175; Taberi, Tarih: 2/128.
5. İbni Sa'd, Tabakat: 1/20. Müslim: 7/58
6. Sire, 1/1-3; Tabakat, 1/55-56; Ensabü'l-Eşraf, 1012 vd; Taberi, 2/172-180.