zeberus1234
Yeni Üye
Peygamber Efendimizin Alemlere Rahmet Olarak Gönderilmesi
Peygamber Efendimiz s.a.v., bütün alemlere hattâ kafirlere bile rahmet olarak gönderilmiş ve gerçekten rahmet olmuştur.
Bu hususta yüce Rabbimiz, Kerîm Kitâbı´nda şöyle buyurmaktadır;
Ey Muhammed, biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik!
Bu âyet-i kerîme ile ilgili olarak Ibni Abbas hazretleri şöyle de miştir;
Kim Muhammed a.s.´a iman ederse, Muhammed a.s.´m onun hakkındaki rahmet oluşu, dünyâda ve âhirette tamamlanmış olur. Eğer îmân etmeyecek olursa, daha önceki ümmetlerin derhal uğradık ları azaptan afiyet bulmuş, dünyâdaki azabı âhirete te´hir edilmiş olur.
Peygamber Efendimiz s.a.v'in kendi nefsinden sonra tebliğ işini kendi yakınlarından başlatması birçok yönden dikkat çekicidir. Zira onu yakından tanıyan kendi yakın çevresidir. Öncelikle onların irşad edilmesi gerekir.Zira bu metot bir kaç yönden yarar sağlayacaktır:
Birincisi; Kendi yakınları herkesten daha çok onun dürüstlüğünü bildiklerinden, daha çabuk imana gelebilirler. Üstelik insanoğlunun yaradılışında yakınlarına karşı cibilli taraftarlık da söz konusudur. Bundan da istifade etmek gerekir. İman etmediği halde Fahri Kainat Efendimiz (s.a.v)'e hayatı boyunca yardım elini uzatan amcası Ebû Talib'in durumu bunun güzel bir örneğidir. Nitekim İlk Müslümanlar da onun bu yakın çevresinden oluşmuştur. Eşi Hz. Hatice (ranh), hizmetçisi Hz. Zeyd (r.anh), yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir (r.anh) ve bir manevi evladı hükmünde olan amcasının oğlu Hz. Ali (r.anh) gibi bahtiyarlar, bu altın neslin ilk halkasını teşkil etmişlerdir.
İkincisi; Cahiliye devresi insanlarının iliklerine kadar işlenmiş olan eski adetlerin terk edilmesi gibi nefsin hoşuna gitmeyen hususlara kendi yakınlarından başlaması, kendisinin samimiyetini ve işin ciddiyetini ortaya koymaya kafi bir davranıştır. Bugünkü insanlar da yapılması veya yapılmaması gereken hususlarda işi kendi yakın çevresinden başlatmış bir kimsenin samimiyetine içtenlikle inanır ve onun sözüne daha fazla itibar ederler.
Üçüncüsü; Yakınları arasından davasına karşı çıkanlar için de hiçbir taviz vermemesi ve Ebu Leheb olayında olduğu gibi, amcasına karşı bile pervasız tavır sergilemesi, onun vaz geçmesi imkânsız bir gerçeğin peşinde olduğunun göstergesidir.
Peygamber Efendimiz s.a.v., bütün alemlere hattâ kafirlere bile rahmet olarak gönderilmiş ve gerçekten rahmet olmuştur.
Bu hususta yüce Rabbimiz, Kerîm Kitâbı´nda şöyle buyurmaktadır;
Ey Muhammed, biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik!
Bu âyet-i kerîme ile ilgili olarak Ibni Abbas hazretleri şöyle de miştir;
Kim Muhammed a.s.´a iman ederse, Muhammed a.s.´m onun hakkındaki rahmet oluşu, dünyâda ve âhirette tamamlanmış olur. Eğer îmân etmeyecek olursa, daha önceki ümmetlerin derhal uğradık ları azaptan afiyet bulmuş, dünyâdaki azabı âhirete te´hir edilmiş olur.
Peygamber Efendimiz s.a.v'in kendi nefsinden sonra tebliğ işini kendi yakınlarından başlatması birçok yönden dikkat çekicidir. Zira onu yakından tanıyan kendi yakın çevresidir. Öncelikle onların irşad edilmesi gerekir.Zira bu metot bir kaç yönden yarar sağlayacaktır:
Birincisi; Kendi yakınları herkesten daha çok onun dürüstlüğünü bildiklerinden, daha çabuk imana gelebilirler. Üstelik insanoğlunun yaradılışında yakınlarına karşı cibilli taraftarlık da söz konusudur. Bundan da istifade etmek gerekir. İman etmediği halde Fahri Kainat Efendimiz (s.a.v)'e hayatı boyunca yardım elini uzatan amcası Ebû Talib'in durumu bunun güzel bir örneğidir. Nitekim İlk Müslümanlar da onun bu yakın çevresinden oluşmuştur. Eşi Hz. Hatice (ranh), hizmetçisi Hz. Zeyd (r.anh), yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir (r.anh) ve bir manevi evladı hükmünde olan amcasının oğlu Hz. Ali (r.anh) gibi bahtiyarlar, bu altın neslin ilk halkasını teşkil etmişlerdir.
İkincisi; Cahiliye devresi insanlarının iliklerine kadar işlenmiş olan eski adetlerin terk edilmesi gibi nefsin hoşuna gitmeyen hususlara kendi yakınlarından başlaması, kendisinin samimiyetini ve işin ciddiyetini ortaya koymaya kafi bir davranıştır. Bugünkü insanlar da yapılması veya yapılmaması gereken hususlarda işi kendi yakın çevresinden başlatmış bir kimsenin samimiyetine içtenlikle inanır ve onun sözüne daha fazla itibar ederler.
Üçüncüsü; Yakınları arasından davasına karşı çıkanlar için de hiçbir taviz vermemesi ve Ebu Leheb olayında olduğu gibi, amcasına karşı bile pervasız tavır sergilemesi, onun vaz geçmesi imkânsız bir gerçeğin peşinde olduğunun göstergesidir.