Portekiz Sömürge Savaşı - Portekiz Sömürge Savaşları Hakkında - Portekiz Tarihi - Sömürge Savaşları
Portekiz Sömürge Savaşları (Portekizcesi: Guerra Colonial), aynı zamanda Denizaşırı Savaş (Portekizcesi: Guerra do Ultramar) ve Kurtuluş Savaşı (Portekizcesi: Guerra de Libertação) olarak da bilinir, Portekiz Ordusuyla Portekiz’in Afrika’daki sömürgeleri arasında 1961-1974 yılları arasındaki savaşların adı. Soğuk Savaş döneminde Afrika kıtasındaki belirleyici ideoloji ve silahlı çatışmalardır. Portekiz, diğer Avrupa uluslarının aksine 1950 ve 1960’lı yıllarda Afrika’daki sömürgelerini bırakmamıştır. 1960’lı yıllarda sayısız silahlı kurtuluş örgütü ülkelerdeki komünist hareketin de gelişmesiyle bağımsızlık savaşı vermeye başlayacaktır. Bölgede ABD, Çin Halk Cumhuriyeti ve aparthayd yönetimindeki Güney Afrika desteğinde örgütlenen anti-komünist silahlı kuvvetlerle bağımsızlık yanlıları arasında iç savaşa varacak çatışmalar yaşanacaktır. Bölgedeki Portekiz’e karşı en belirgin kurtulu savaşı veren ülkeler Angola, Mozambik ve Gine-Bissau olacaktır. Angola’da MPLA, Gine-Bissau’da PAIGC, Mozambik’de FRELIMO koordineli verdikleri silahlı mücadele karşısında Portekiz yönetimi zorlansa da öldürücü darbeyi 1974 yılında Lizbon’da gerçekleşen Karanfil Devrimi indirecektir.[1][2] Portekiz Ordusu içerisinde örgütlenen Movimento das Forças Armadas (Silahlı Kuvvetler Hareketi) Afrika’da sürmekte olan kanlı sömürge savaşları ve Salazar yönetiminden genel olarak kamuoyunun rahatsızlığı nedeniyle halkı da arkasına alarak darbe yapmış ve devrim sürecini başlatmıştır. Ülkedeki siyasal yapıda çok önemli değişiklikler gerçekleştiren yeni yönetim sömürgelerde kalan askeri birlikleri hızla geri çekecek ve Afrika’daki sömürgelerde iktidar yerel örgütlere hızla bırakılacaktır. Nisan 1974’de Lizbon’da gerçekleşen Karanfil Devriminin sömürge savaşını sona erdirmesinin ardından sömürge ülkelerindeki yüzbinlerce Portekiz vatandaşı ülkeye geri dönmeye başlamış, askeri personelin yanı sıra değişik etnik kökenden Afrikalı-Portekiz dönmüştür.[3] Bu devasa göçten sonra özellikle Angola ve Mozambik’de uzun yıllar sürecek olan iç savaşlar çıkmıştır.[4] Eski sömürge ülkeleri bağımsızlıklarını ilan ettikten sonra ciddi sorunlarla karşılaşacak, ekonomik ve sosyal gerilemenin yanı sıra, yolsuzluk,yoksulluk, eşitsizlik ve merkezi planlama eksikliği bağımsızlık dönemi üzerine kurulan beklentileri yerine getirmeye engel olacaktır.Afrika’da ilk sömürge sahibi olan Avrupalı ülke olan Portekiz, sömürgelerini de en son terkeden ülke olacaktır. Eski sömürgelerdeki ülkeler olan Angola’da Agostinho Neto, Mozambik’de Samora Machel, Gine-Bissau’da ise Luis Cabral devlet başkanı olacaklardır.
Siyasi arkaplan
II. Dünya Savaşını izleyen dönemde dünyadaki iki süper güç olan ABD ve Sovyetler Birliği etki alanlarını genişletmek için mücadele etmekteydi. İki devlet de siyasi ve idelojik olarak kendisine yakın rejimleri desteklemekte, silahlı grupara bu uğurda askeri, mali yardım yapmaktaydı. ABD Angola’da UPA adlı silahlı örgütü desteklemekteydi. Bu silahlı grup ise Kongo’da üslenmekte ve Angola’daki Portekizlilerle Afrikalılara saldırmaktaydı. Bu grubun gerçekleştirdiği katliamlara dair belge ve fotoğraflar Birleşmiş Milletlerde sergilenecek ve grup Portekiz tarafından 1961 yılında kınanacaktı.[5] Dönemin ABD Başkanı Kennedy’nin katliamdan sonra Portekiz devlet başkanı Salazar’a bir mesaj yollayarak sömürgelerden çekilmesini söylediği iddia edilir. ABD’nin kendisine düşürmek üzere yaptığı darbe başarısız olunca Salazar iktidarını sağlamlaştırırken deniz aşırı sömürgelerde de asker sayısını artıracak ve diğer Portekiz sömürgelerinde olacağı gibi Angola’da da savaş çıkar. Bu dönemde 1955 yılında Endonezya’da yapılan Bandung Konferansında da sömürgelerin durumu gündeme getirilir. Bağımsızlıklarını yeni kazanmış veya kazanmak üzere olan birçok ülke süper güçlerden birine ya da diğerine yaslanmak durumunda bulur kendisini. Konferansta bu duruma alternatif üretilir. Bu durumdaki ülkelerin Üçüncü Dünya adı altında birleşerek sürmekte olan Soğuk Savaş ortamında bağımsızlıklarını korumaları öngörülür. Birlik sayesinde sömürgeci güçlerin etkisi azaltılacak, süper güçlerle olan diplomatik ilişkilerde de pazarlık şansı artacaktı. 1950’li yıllarda Portekiz Ordusu 1926 yılından beri iktidarda olan Salazar’ın kurduğu diktatörlük rejiminin açmazlarıyla boğuşmaktaydı. Bir yandan II. Dünya Savaşındaki Portekiz’in tarafsızlık politikası sürdürülmeye çalışılırken, diğer yandan rejim geniş sömürge topraklarının denetimini bırakmamak istemekteydi. Nazi Almanyasına savaş açmayan Portekiz, NATO örgütü kurulduktan sonra 1949 yılında buraya dahil olacak ve askeri yapılanma içinde yer alacaktır. NATO örgütünün temel noktası Batı Avrupa’da olacak olası bir Sovyet saldırısının geri püskürtülmesiyken, Portekiz’in önceliğinin sömürgelerde sürmekte oan gerilla savaşıyla mücadele olması bir çelişki yaratır. Portekiz’in NATO’a dahil olmasıyla beraber ordu içerisinde ABD ve NATO etkisi altında yeni bir komuta kademesi oluşmaya başlar. Bu kademenin Portekiz’de iktidarda bulunan rejimle arası açılmaya başlar. Bazılarına göre Salazar’a karşı düzenlenen Botelho Moniz darbesinin ardında da NATO ve ABD bulunmaktadır.[6] NATO kademelerindeki komutanların ve ordudaki komutanların arasındaki koordinasyon eksikliği ileride kuvvet komutanlıkları arasında da kopukluğa sebep olacaktır.
Silahlı mücadele
Angola’da silahlı mücadele 4 Şubat 1961 günü başlar. Çatışmaların yoğun olduğu bölge Zaire, Uige ve Cuanza arasındaki bölgeydi. ABD destekli UPA özerklik istemekteyken 15. yüzyıldan beri bölgede bulunan Portekizler asimile ettikleri bölgeyi Portekiz ülkesinin bir kısmı olarak görmekte ve denizaşırı çok milletli imparatorluklarının dağılmasını istememekteydi. Salazar dahil olmak üzere Portekiz liderleri çok milletli toplumsal yapıyı savunmakta bu sayede sömürge topraklarını Portekiz kapsamında değerlendirmekteydiler.[7] Portekiz liderlerine göre denizaşırı imparatorluk ülke için vazgeçilmez derecede önemliydi. Portekiz Afrikasında Portekiz vatandaşı olmuş siyah Afrika kökenlilerin birçok kamu kurumunda, sağlık, eğitim alanında görev almasına izin veriliyordu. Buna ordu birlikleri dahildi. Ayrıca ırklar arasında evlilik konusunda bir engelleme yoktu. Bölgedeki hem Avrupalı Portekizlere hem de yerel Afrikalılara ilk orta ve teknik lise seviyesinde eğitim imkânı sağlanmaktaydı. Bu durum bağımsızlıktan sonraki dönemde ortaya çıkan Afrikalı liderlere bakıldığında daha iyi anlaşılacaktır. Sömürgelerde yetişen ve Portekiz’de üniversite eğitimi alan liderler arasında Samora Machel, Mário Pinto de Andrade, Marcelino dos Santos, Eduardo Mondlane, Agostinho Neto, Amilcar Cabral, Joaquim Chissano ve Graça Machel sayılabilir.1960’lı yıllarda Portekiz Afrikasında iki büyük üniversite açıldı. Universidade de Luanda Angola’da faaliyet gösterirken Universidade de Lourenço Marques Mozambik’de açılır. Bu dönemde Portekiz’deki üniversite sayısının toplamda dört olduğu hatırlanırsa bu üniversitelerin değeri daha da iyi anlaşılacaktır. Portekiz tarihinde en fazla yıldızlaştırılan sporcusunun ise siyahi futbolcu Portekiz Afrikasından Eusebio olması Portekiz’in uyguladığı asimilasyon ve çok milliyetlilik politikasının örneklerindendir. İlk başlarda öncelik Afrika’da bulunan Portekizlilerin ihtiyaçları olduğundan dolayı yerel kabile ve halkların istek ve ihtiyaçları gözardı edilmiştir. Bu şekilde aşağılanan yerel halk sosyal yönetim gözünde ikinci sınıf vatandaş olacaktı. Afrikalılar kendilerini geliştirebilmek için yeterli imkânın kendilerine verilmediğinden ve Avrupalılara ayrıcalık tanındığından şikayet ederler. Bu sıralarda ortaya çıkan UPA sivil halka karşı katliamlara başlar. ABD hükümetinin tamamen bilgisi dahilinde yapılan saldırıların amacı Portekiz’in sömürgelerinden çekilmesini sağlamaktır. ABD Başkanı John Fitzgerald Kennedy Portekiz’deki ABD konsolosluğu aracılığıyla Portekiz diktatörü Antonio de Salazar’a bu yönde bir mesaj gönderir. ABD ayrıca Salazar’ı devirmek için bir darbe bile tezgahlayacak ancak başarısız olacaktır. Bu darbe girişiminin ardından Salazar iktidarını sağlamlaştıracak ve özellikle Angola’ya çok sayıda asker göndererek bu ülkede yaşanacak olan vahşete sebep olacaktır. Salazar yönetimi tüm toplumu askeri bir hayata zorlayacak, tüm erkekler 3 yıllık zorunlu askerlik hizmetine mecbur bırakılacaklardır. Askerliğini yapmaya gelen gençlerin çoğunluğu ise Portekiz’in denizaşırı sömürgelerinde savaşmaya gönderilecektir. Buna ek olarak 1974 yılında sömürgelerdeki savaşta Portekiz askerlerinin çoğunluğunu siyahlar oluşturmaktaydı. Bu durum da huzursuzluk yaratmaktaydı. Portekiz Ordusu 1974 yılına gelindiğinde askeri kabiliyetinin doruğundaydı ve aslında askeri anlamda savaşı kazanmak üzere olmasına rağmen siyasi ve toplumsal rejim son günlerini yaşamaktaydı.[8] Karanfil Devriminin olduğu yıl Angola ve Mozambik’de askeri üstünlük kesin gibidir, Angola’da savaş neredeyse kazanılmıştır, Gine-Bissau’da ülkenin neredeyse tamamen tüm topraklar denetim altındadır, yalnızca Mozambik’in kuzey bölgesinde durum kötüye gitmektedir. Tetteh Hormeku’nun Üçüncü Dünya hareketiyle ilgili yaptığı çalışmaya göre ABD Portekiz’in Afirka’daki varlığını devam ettireceğinden o kadar emindir ki Karanfil Devrimi’ne tamamen hazırlıksız yakalanır.[9] Portekiz’in sömürgelerinden hızla çekilmesinden sonra ise çaresizliğe düşen ABD ırkçı Güney Afrika yönetimiyle beraber paralı askerler ordusuyla özellikle Angola’ya saldıracaktır.[10] Portekiz’in bölgeden çekilmesiyle beraber ABD yerel silahlı örgütlere verdiği desteği azaltmaya başlar. Sovyetler Birliği ise dünyanın diğer birçok yerinde başarıyla uyguladığı stratejinin burada başarısız olduğınu görünce taktiklerini değiştirecektir.[11] Sovyetler Birliği bu dönemde Angola’dan çok Portekiz’e yoğunlaşır. Sömürgelerde verilen kayıpların artması ve toplumdaki Salazar rejimine karşı hoşnutsuzluğun artması sebebiyle ülkede siyasal olarak tek aktif olan muhalif siyasal hareket olan yeraltındaki komünistlerin önünü açacaktır. Zenginlerle fakirlerin arasındaki derin uçurumu gözler önüne seren Portekiz Komünist Partisi bu dönemde özellikle ordu içindeki düşük rütbeli subay ve astsubaylar arasında örgütlenecektir.[12] 1974 yılının başında özellikle şehir merkezleri Portekiz Ordusunun denetiminde olmasıyla beraber kırsalda savaş değişik şiddette sürmekteydi. Portekiz sömürgelerinde görece bir sükunet sürmekteydi. Bunun tek istisnası ise küçük bir ülke olan Gine-Bissau olur. Komşularından da destek gören PAIGC örgütü halkın da desteğini arkasına alarak önemli başarılar almaya devam etmekteydi.[13] Komünist Partinin ve Salazar rejiminden rahatsız olan halkın desteğini de arkalarına alan düşük rütbeli askeri subaylar daha sonra Karanfil Devrimi olarak adlandırılacak askeri darbeyle 25 Nisan 1974 günü Portekiz’in başkenti Lizbon’da iktidarı alırlar. Devrimi izleyen günlerde politik belirsizlik ve geçiş dönemi yaşanacak, ekonomik durum bundan kötü yönde etkilenecektir. Birkaç yıl içerisinde siyasi arenadaki aktörler yerli yerine oturmaya başlayacak, başa seçimle geçen hükümetle beraber Portekiz 1986 yılında Avrupa Birliğine girecektir.
Angola
Portekiz’in önemli denizaşırı sömürgelerinden başlıcası olan Angola’da Portekiz yönetimine karşı ayaklanma ilk olarak União das Populações de Angola (Angola Halk Birlikleri UPA) örgütü tarafından başlatılır. Örgüt 1962 yılında adını Frente Nacional de Libertação de Angola (Angola’nın Bağımsızlığı için Ulusal Cephe FNLA) olarak değiştirir. 4 Şubat 1961 tarihinde ise komünist Movimento Popular de Libertação de Angola (Angola’nın Kurtuluşu için Halk Hareketi MPLA) Luanda Hapishanesine saldıracak ve 7 polisi öldürerek savaşın içinde olduğunu ilan edecektir. İzleyen günlerde 15 Martta UPA beyaz ve siyah ayrımı yapmadan yaptığı katliamlarına başlar. Portekiz’in gerillalara karşı en başarılı olduğu bölge Angola olur. Ancak Angola’nın oldukça büyük bir bölgede bulunması ve ülkeye sınırı olan ülke hükümetlerinin bazılarının gerillaların barınmasına izin vermesi Portekiz Ordusunun işini zorlayan bir belirleyen olur. Angola kent merkezleriyle Zambiya veya Kongo sınırına o kadar uzaktır ki Portekizliler tarafından Terras do Fim do Mundo (dünyanın sonundaki topraklar) olarak tanımlanmaktadır. Portekizlilerin askeri anlamda başarılı olmasının bir diğer sebebi de Angola’daki gerilla örgütlerinin çoğu zamanlarını birbirleriyle savaşmakla geçirmeleridir.[14] Portekizliler, gerillalara karşı savaşta kuzenlerimiz diye adlandırdıkları ırkçı Güney Afrika yönetiminden destek alacaktır. Angola’daki savaş sırasında Portekiz Ordusu birçoğu özgün olmak üzere çeşitli kontrgerilla silahlı kuvvet kullanır:
* Batalhões de Caçadores Pára-quedistas (Paraşütçü avcı birlikleri): Afrika’da yaygın kullanılmış ve Angola’daki savaşta ilk yer alan birlikler olmuştur.
* Comandos (Komandolar): Önce Angola’da daha sonra Gine ve Mozambik’de kullanılır.
* Caçadores Especiais (Özel avcılar): 1961 yılından beri Angola’da savaşırlar.
* Fi
is (Sadıklar): Katanga’lı sürgünlerdir. Kongo’daki Mobutu rejimine karşı gelen siyahi askerlerdir.
* Leais (Bağlılar): Zambiya’daki Kaunda rejimine karşı olan sürgün askerlerden oluşur.
* Grupos Especiais (Özel gruplar): Komando eğitimi almış olan gönüllü siyashi askerler, Mozambik’de de kullanılır.
* Tropas Especiais (Özel kuvvetler): Kabinda’daki Özel Gruplara verilen isim.
* Flechas (Oklar): Çok başarılı olmuş birliklerdir. İz sürme, keşif ve kontrgerilla operasyonlarda uzanlaşmış birliklerdi. Mozambik’de de kullanılmıştır.
* Grupo de Cavalaria Nº1 (1.Süvari Grubu): Süvari birliğidir. Heckler & Koch G3 ve Walther P-38 silahıyla donanmış, keşif ve devriye görevi yapan birliklerdi. Rodezya’da da yaygın olarak kullanılmıştır.
* Batalhão de Cavalaria 1927 (1927 Süvari Birliği): M5A1 tanklarıyla savaşan birliklerdi. Piyadelere destek vermek için ve ani operasyonlarda kullanılırdı.
Gine-Bissau
Gine’de, Gine ve Cabo Verde Adasının Bağımsızlığı için Marksist Afrika Partisi PAIGC 1963 yılında Portekiz yönetimine karşı savaşmaya başlar. Örgüte üye silahlı gerillalar Portekiz yönetiminin Tite’deki merkezine saldıracak ve bu tür saldırılar yaygınlaşacaktır. Gine’deki savaşta ünlü devrimci lider Amilcar Cabral ile yine ünlü Portekizli General Antonio de Spinola karşı karşıya gelecektir. 1965 yılında o zamana kadar ülkenin kuzeyinde küçük bir gerilla isyanı olarak devam eden savaş ülkenin doğusuna sıçrayacaktır. PAIGC artık sosyalist devletlerden ve özellikle Küba’dan önemli oranda askeri destek ve yardım almaktadır. Gine’de Portekiz Ordusu ilk başta savunmada kalacak, elleirndeki kent merkezlerini ve önemli mevkileri tahkim edeceklerdir. Ancak Portekiz Ordusu özellikle PAIGC hakimiyetindeki kırsal bölgelerde sürekli olarak saldırıya uğrayacaktır. PAIGC örgütü sürekli olarak halk desteğini artırarak güçlenmekteydi. Kısa bir süre içerisinde PAIGC Portekiz Ordusunun denetimindeki araziyi çok kısıtlayacakkadar güçlenecektir. Diğer sömürge bölgelerinin aksine küçük birliklere dayanan Portekiz kontrgerilla taktikleri Gine’de başarılı olmaz. Ulaşımın zorlu olduğu bataklık arazide kolay hakimiyet sağlamak için deniz birlikleri kullanılmıştır. Bu konuda Fuzileiro komandoları vurucu güç olarak görev yapmıştır. 1960’lı yılların sonuna doğru General Antonio spinola’nın yaptığı askeri hamle sayesinde Portekiz kuvvetleri saldırıya geçecek daha başarılı olacaktır. 1970 yılında Portekiz Sekou Toure’ye karşı bir darbe planlamasına girişir. Buna göre Operação Mar Verde (Yeşil Deniz Harekatı) sırasında Gineli sürgünler Gine-Conakry’de bir darbe gerçekleştirecek, PAIGC’e ait askeri tesisler imha edilecek, Amilcar Cabral tutuklanacak, Portekizli esirler serbest bırakılacaktır. Harekat başarısız olur, sadece çok az sayıda savaş esiri kurtarılabilir, bazı PAIGC gemileri de batırılır. Nijerya ve Cezayir Gine-Conakry’ye yardım teklif eder, Sovyetler Birliği ise bölge NATO donanmasının devriye bölgesi olmasına rağmen bölgeye savaş gemileri gönderir. 1968 ile 1972 yılları arasında Portekiz kuvvetleri durumu görece kontrol altına alır. Bu dönemde Portekiz Ordusu bağımsızlık yanlısı yurtsever harekete yasadışı terörist saldırılar gerçekleştirecek, bu saldırılar doğrultusunda Ocak 1973’de Amilcar Cabral öldürülecektir. Bütün bunlara rağmen PAIGC savaşmaya devam edecek, tahkim Portekiz mevkilerine saldırılar sıklaşacaktır. PAIGC Sovyetler Birliğinden uçaksavar ağır silah desteği aldıktan sonra Portekiz Hava Kuvvetlerinin hava saldırıları durma noktasına gelecektir. Gine’deki savaş Portekiz’in Vietnamı olarak adlandırılma başlanacaktır.
PAIGC iyi donanımlı, iyi eğitimli ve Senegal gibi komşu ülkelerde barınabileceği güvenli bölgelere sahipti. Gine’deki balta girmemiş ormanlar ve komşu ülkelerin sınıra çok yakın olması PAIGC örgütüne saldırı için taktik avantaj sağlamaktaydı.Durumu kontrol etmek için Portekiz Ordusu Gine-Conakry’yi 1970 yılında işgal edecektir. Gine’deki savaşta Portekiz Ordusu özellikle iki özel birlik kullanacaktır:
* Afrika Komandoları (Comandos Africanos): Subayları dahil tamamen siyahlardan oluşan komando birlikleri
* Afrika Özel Deniz Kuvvetleri (Fuzileiros Especiais Africanos): Bütün askerleri siyahlardan oluşan deniz kuvvetleri.
Mozambik
Mozambik, Portekiz’e karşı bağımsızlık savaşı başlatan en son sömürgesiydi. Bağımsızlık hareketi Mozambik Marksist Leninist Kurtuluş Cephesi (FRELIMO) öncülüğünde yürütülecek ve Portekiz askerlerine karşı ilk saldırı 24 Eylül 1964 günü gerçekleştirilecektir.Cabo Delgado bölgesindeki çatışma, ülkenin merkezindeki Tete bölgesine sıçrar. Aynı yılın 16 Kasımında Portekiz Ordusu ülkenin kuzeyindeki Xilama bölgesinde ilk önemli kayıplarını verecektir. Gerilla birliklerinin sayısı sürekli olarak artacak ve Portekiz askerlerinin sınırlı sayısı durumu sömürgeciler için güçleştirecekti. Ayaklanma durumu Meponda ve Mandimba bölgesine doğru yayılacak ve komşu Malawi sınırına dayanacaktır. Niassa bölgesinde FRELIMO’nun amacı Zambezi’ye açılacak bir koridoru oluşturmaktı. Nisan 1970’e kadar FRELIMO’nun etkisi süreli olarak artmaya devam etti. Bunda Samora Machel’in önderliğinin de etkisi bulunmaktaydı. Bu dönemde Portekiz Ordusu kendisine beklenmedik bir müttefik bulacak ve askeri anlamda destek alacaktır. Rodezya, Portekiz’in destekçisi olarak Mozambik’deki operasyonlara dahil olmaya başlayacaktır.[15] Bu sayede 1973 yılında gelindiğinde tüm Mozambik’de kontrol Portekiz’in eline geçer.[16] 1970’li yıllarda General Kaulza de Arriaga Gordion Düğümü (Operação Nó Górdio)adı verilen operasyonla geleneksel savaş yöntemleriyle Mozambik’in kuzeyindeki gerilla üslerine karşı saldırıya geçer. Bu dönemdeki en büyük askeri operasonlardan bir tanesi olan saldırı hakkında birbirinden çok farklı değerlendirmeler bulunmaktadır. 6 ay süren ve 30 binden çok Portekiz askerinin katıldığı operasyon bağımsız tarihçiler tarafından bir başarısızlık olarak değerlendirilmektedir.[17] Operasyonlar askeri anlamda başarılı olsa da Portekiz ordusunun yöre halklarına karşı giriştiği katliamlar (özellikle 1972 Wiriyamu katliamı), operasyonun artan maliyeti, artan asker kayıplarının kamuoyunda yarattığı baskının yanı sıra FRELIMO’nun bütün çabalara rağmen ayakta kalması operasyonu başarısız kılacaktır. Sonunda Arriaga görevden alınacak ve aşkent Lizbon’daki Karanfil Devrimi ile Mozambik’deki askeri varlık sona erecektir. Arriaga hem sivil halka karşı giriştiği katliamlar dolayısıyla hem de yükselen sol kamuoyuna karşı darbe girişiminde bulunması ihtimaline karşı tasfiye edilir. Mozambik’de Portekiz Ordusu yine özel birlikler kullanmıştır:
* Grupos Especiais (Özel gruplar): Angola’dakine benzer kuvvetlerdir. Yerel halktan olulşan kontrgerilla kuvvetleriydi.
* Grupos Especiais Pára-Quedistas (Paraşütçü özel grupları): Hava indirme eğitimi verilen gönüllü siyah birliklerdi.
* Grupos Especiais de Pisteiros de Combate (Savaş izciliği özel grupları): Gerilla birliklerinin izini sürüp yerlerine bulmaya çalışan birliklerdi.
* Flechas (Oklar): Angola’dakine benzer birlikler.
Afrika Birlik Örgütünün (OAU) rolü
1963 yılında kurulan örgütün amacı Afirka ulusları arasında dayanışmanın sağlanmasıydı. Örgütün bir diğer amacı ise kıtada sömürgeciliğin sona erdilirmesiydi. Kurulduktan sonra sömürgeci ülkelere karşı yoğun faaliyet içersinde oldu. Sık sık Portekiz sömügelerindeki durum Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda gündeme getirildi. Dar es Salaam Tanzanya’daki merkezinin yanı sıra Etiyopya, Cezayir, Uganda, Mısır, Zaire, Gine, Senegal ve Nijerya’daki şubeleri aracılığıyla faaliyetlerini sürdürdü. Örgüt Angolalı bağımsızlık yanlılarının yanında yer alacak ve 1972 yılında hem FNLA hem de MPLA örgütünü Angola halklarının temsilcisi olarak tanıyarak onları birleşmeye zorlayacaktır. Örgüt 1964 yılında Gine-Bissau halkının temsilcisi olarak PAIGC örgütünü, 1965 yılında da Mozambik halkının temsilcisi olarak da FRELIMO örgütünü tanır.
Silahlanma ve destek
Portekiz
1961 yılında ilk çatışmalar başladığında Portekiz Ordusu kontrgerilla savaşı verebilecek şekilde teçhizata sahip değildir. O dönemde sömürgelere en eski ve kullanılmaz silahların gönderilmesi adetti. Bu yüzden sömürgelerdeki ordu birliklerinde hala II. Dünya Savaşından kalma teçhizatlar kullanılmaktaydı. Eski Portekiz ordu silahlarının çoğu ise savaştan önce Almanya’dan alınmıştı. Daha sonra çeşitli ülkelerden silah alımına gidilse de ana silah olarak 1961 yılında Alman Heckler & Koch G3 benimsendi. Operasyonlarda top ve havan nadir olarak kullanılıyordu. Genelde zırhlı araç ve keşif araçlarla kara operasyonları yapılıyor, bu araçlarla yiyecek ve iaşe konvoyları korunuyordu.[18] Vietnam Savaşının aksine Portekiz’in kötü durumdaki ekonomisi helikopterin sık bir şekilde kullanılmasını engelledi. Sadece operasyona giden birliklerin götürülmesi ve taşıma amaçlı kullanıldı. En yaygın kullanılan helikopter Puma ve Alouette III olur. Ayrıca hava desteği için T6, F-86 Sabre ve Fiat G.91, keşif için ise Dornier Do 27 kullanılmıştır. Portekiz Deniz Kuvvetleri ise özellikle devriye botları, çıkartma araçları ve Zodiac şişme botlarını kullanır.
1961 yılından başlayarak Portekiz, denizaşırı sömürgelerindeki savaşlarda kullanmak üzere orduya siyah Portekiz Afrikalılar alınacak. Angola, Gine-Bissau ve Mozambik’de yoğun olarak bu askerler kullanılırken çok milliyetten oluşan imparatorluk teması gereği ordu bünyesinde kapsanacaklardır. Orduda görev alan Afrikalı siyahlar işçilik, muhbirlik gibi işlerin yanı sıra yüksek eğitim gerektiren komando birliklerine kadar yükselmişlerdir. Savaş yoğunlaştıkça siyah birliklerin sayısı artmış, 25 Nisan 1974 Karanfil Devrimi gününe gelindiğinde Afrikalıların oranı ordunun %50’sini geçmiştir.
Gerilla hareketleri
Bağımsızlık için savaşan grupların silahları genellikle Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa ve (özellikle Mozambik’de) Çin tarafından sağlanır. Ancak bu gerilla faaliyetlerine destek veren komşu ülkeler aracılığıyla ABD, İngiliz ve Alman yapımı silahlar da elde edeceklerdir. İlerleyen dönemde Mosin Nagant silahıyla beraber efsanevi AK-47 Kalaşnikof tüfek yoğunlukla kullanılacaktır. Kalaşnikof birçok yönden Portekiz Ordusunun kullandığı G3’den üstündü. Gerillalar özellikle pusularda Degtyarev ve Goryunov ağır makinalı tüfeklerini kullanırdı. Ayrıca RPG-2 ve RPG-7 destek amaçla kullanılan silahlardı. Özellikle PAIGC ve FRELIMO tarafından uçaksavar silahlar ZPU-4 ve Strela-2 kullanılacaktır.
Mayınlar gerillaların çok başarılı şekilde kullandığı silahlardandı. Portekiz Ordusunun ilerlemesini engelleyen ve yüksek zaiyat verilmesini sağlayan bu silah konvoy güvenliğini tehlikeye atmakta ve zahmetli bir iş olan mayın temizleme işlemine yol açmaktaydı.
Genel olarak gerilla hareketlerinin içerisinde en gelişkini PAIGC idi. 1970’li yıllara gelindiğinde örgüt üyelerinin en iyi temsilcileri Sovyetler Birliğine giderek MiG savaş uçağı pilotluk eğitimi bile alıyordu.
Portekiz’de muhalefet
Hükümete bakılırsa sömürgeler, ulusal birliğin bir parçasıydı, sömürge olarak değil, denizaşırı eyaletler olarak değerlendiriliyorlardı. Portekiz Komünist Partisi bu resmi bakış açısını ilk olarak reddeden siyasi partiydi. Sömürge sorununa halkların kendi kaderlerini tayin edebilmesi açısından ve bağımsızlık hakkının tanınması perspektifinden bakıyorlardı. 1957 yılındaki yeraltında gerçekleştirilen 5.Kongresinde parti tüm sömürgelerin derhal bağımsızlıklarını savunacaktı. Ancak komünist parti ülkedeki Salazar diktatörülüğüne karşı örgütlü tek muhalefet hareketi olduğu için yapması gereken iki farklı görevi bulunuyordu. Birinci görevi geleneksel marsizm ideolojisince sömürge karşıtı bir duruş sergilemek, bunun yanı sıra tek muhalif güç olarak toplumun diğer kesimlerini de sömürgeciliğe karşı çıkmaya çağırmak ve geniş kesimleri muhalif kanada çekmekti. Bu şekilde komünist olmayan fakat sömürgeciliğe karşı çıkan birçok aydınla beraber çalışıldı. Özellikle Salazar rejiminin cumhurbaşkanı adaylarına karşı muhalif adaylar desteklenecektir.
Salazar’ın 1968 yılında kalp krizi geçirerek yönetimden uzaklaşacak, buna rağmen siyasi arenada önemli bir değişim gözlenmeyecektir. Siyasi atmosfer genç nesillerin de sömürge savaşlarından derinden etkilenmeleriyle beraber radikalleşecektir. Özellikle üniversite gençliği estado novoya karşı ayağa kalacaktır. Sömürge savaşlarına karşı çok sayıda gazete ve dergi yayın hayatına bu dönemde başlayacaktır; Cadernos Circunstância, Cadernos Necessários, Tempo e Modo ve Pol
mica. Portekiz Komünist Partisi’nin silahlı kanadı olan Silahlı Devrimci Eylem (Portekizcesi: Acção Revolucionária Armada - ARA) örgütü savaşa karşı direnişte önem kazanacak, diğer sol gruplarla beraber askeri hedeflere karşı sabotaj ve bombalama eylemleri gerçekleştirecektir. ARA’nın eylemleri 1970 Ekim ayında başlar, 1972 Ağustosuna kadar sürer. Gerçekleştirilen en büyük eylemler 8 Mart 1971 günü Tancos Hava Üssündeki çok sayıda helikopterin patlatılması ve aynı yılın Ekim ayında Oeiras’daki NATO Karargahının bombalanması olur.
Sonuç
1974 yılı başlarında Gine-Bissau haricindeki sömürgelerde askeri açıdan Portekiz Ordusu duruma hakim olmakla beraber Portekiz’in buralardaki varlığı sona yaklaşmıştı. Savaşın getirdiği olağanüstü ekonomik yük, savaşın siyasi çözümsüzlüğü beraberinde getirmesi, Portekiz Ordusunun yaptığı katliamların basında yeralmasıyla oluşan kamuoyu baskısı ve özellikle Portekiz Komünist Partisi önderliğinde oluşan ve Salazar rejiminin değişmesini isteyen muhalefet biraraya gelince Karanfil Devrimi meydana gelecektir. Portekiz’de geçiş döneminde çok sayıda hükümet göreve gelecek üle komünistlerle muhafazakarlar arasında iç savaşın eşiğinden dönecektir. Ülkede komünistlerin hala oldukça etkisi olmasına rağmen Portekiz’de sosyalist bir rejim değil parlementer demokrasi rejimi kurulacaktır.
Portekiz’in Angola ve Mozambik’den çekilmesinin ardından Rodezya’nın uluslararası yalnızlığı artacak ve beyaz azınlık yönetimi 1980 yılında Robert Mugabe liderliğindeki ZANU-PF örgütünün başa gelmesiyle sona erecek, ülkenin adı da Zimbabwe olarak değişecektir.
Eski Portekiz sömürgeleri olan Angola, Mozambik ve Gine-Bissau bağımsızlıklarını ilan edecektir. Yeni başa geçen ulusalcı hükümetin intikam almasındna korkan binlerce beyaz ve siyah Portekizli Afrika’yı terk edecek ve Portekiz’e insan göçü yaşanacaktır. Bu ülkelerin bağımsızlıklarından sonra özellikle ırkçı Güney Afrika ve ABD desteğindeki anti-komünist gerillalarla komünistler arasında iç savaşa varan çatışmalar yaşanacaktır.
Portekiz Sömürge Savaşları (Portekizcesi: Guerra Colonial), aynı zamanda Denizaşırı Savaş (Portekizcesi: Guerra do Ultramar) ve Kurtuluş Savaşı (Portekizcesi: Guerra de Libertação) olarak da bilinir, Portekiz Ordusuyla Portekiz’in Afrika’daki sömürgeleri arasında 1961-1974 yılları arasındaki savaşların adı. Soğuk Savaş döneminde Afrika kıtasındaki belirleyici ideoloji ve silahlı çatışmalardır. Portekiz, diğer Avrupa uluslarının aksine 1950 ve 1960’lı yıllarda Afrika’daki sömürgelerini bırakmamıştır. 1960’lı yıllarda sayısız silahlı kurtuluş örgütü ülkelerdeki komünist hareketin de gelişmesiyle bağımsızlık savaşı vermeye başlayacaktır. Bölgede ABD, Çin Halk Cumhuriyeti ve aparthayd yönetimindeki Güney Afrika desteğinde örgütlenen anti-komünist silahlı kuvvetlerle bağımsızlık yanlıları arasında iç savaşa varacak çatışmalar yaşanacaktır. Bölgedeki Portekiz’e karşı en belirgin kurtulu savaşı veren ülkeler Angola, Mozambik ve Gine-Bissau olacaktır. Angola’da MPLA, Gine-Bissau’da PAIGC, Mozambik’de FRELIMO koordineli verdikleri silahlı mücadele karşısında Portekiz yönetimi zorlansa da öldürücü darbeyi 1974 yılında Lizbon’da gerçekleşen Karanfil Devrimi indirecektir.[1][2] Portekiz Ordusu içerisinde örgütlenen Movimento das Forças Armadas (Silahlı Kuvvetler Hareketi) Afrika’da sürmekte olan kanlı sömürge savaşları ve Salazar yönetiminden genel olarak kamuoyunun rahatsızlığı nedeniyle halkı da arkasına alarak darbe yapmış ve devrim sürecini başlatmıştır. Ülkedeki siyasal yapıda çok önemli değişiklikler gerçekleştiren yeni yönetim sömürgelerde kalan askeri birlikleri hızla geri çekecek ve Afrika’daki sömürgelerde iktidar yerel örgütlere hızla bırakılacaktır. Nisan 1974’de Lizbon’da gerçekleşen Karanfil Devriminin sömürge savaşını sona erdirmesinin ardından sömürge ülkelerindeki yüzbinlerce Portekiz vatandaşı ülkeye geri dönmeye başlamış, askeri personelin yanı sıra değişik etnik kökenden Afrikalı-Portekiz dönmüştür.[3] Bu devasa göçten sonra özellikle Angola ve Mozambik’de uzun yıllar sürecek olan iç savaşlar çıkmıştır.[4] Eski sömürge ülkeleri bağımsızlıklarını ilan ettikten sonra ciddi sorunlarla karşılaşacak, ekonomik ve sosyal gerilemenin yanı sıra, yolsuzluk,yoksulluk, eşitsizlik ve merkezi planlama eksikliği bağımsızlık dönemi üzerine kurulan beklentileri yerine getirmeye engel olacaktır.Afrika’da ilk sömürge sahibi olan Avrupalı ülke olan Portekiz, sömürgelerini de en son terkeden ülke olacaktır. Eski sömürgelerdeki ülkeler olan Angola’da Agostinho Neto, Mozambik’de Samora Machel, Gine-Bissau’da ise Luis Cabral devlet başkanı olacaklardır.
Siyasi arkaplan
II. Dünya Savaşını izleyen dönemde dünyadaki iki süper güç olan ABD ve Sovyetler Birliği etki alanlarını genişletmek için mücadele etmekteydi. İki devlet de siyasi ve idelojik olarak kendisine yakın rejimleri desteklemekte, silahlı grupara bu uğurda askeri, mali yardım yapmaktaydı. ABD Angola’da UPA adlı silahlı örgütü desteklemekteydi. Bu silahlı grup ise Kongo’da üslenmekte ve Angola’daki Portekizlilerle Afrikalılara saldırmaktaydı. Bu grubun gerçekleştirdiği katliamlara dair belge ve fotoğraflar Birleşmiş Milletlerde sergilenecek ve grup Portekiz tarafından 1961 yılında kınanacaktı.[5] Dönemin ABD Başkanı Kennedy’nin katliamdan sonra Portekiz devlet başkanı Salazar’a bir mesaj yollayarak sömürgelerden çekilmesini söylediği iddia edilir. ABD’nin kendisine düşürmek üzere yaptığı darbe başarısız olunca Salazar iktidarını sağlamlaştırırken deniz aşırı sömürgelerde de asker sayısını artıracak ve diğer Portekiz sömürgelerinde olacağı gibi Angola’da da savaş çıkar. Bu dönemde 1955 yılında Endonezya’da yapılan Bandung Konferansında da sömürgelerin durumu gündeme getirilir. Bağımsızlıklarını yeni kazanmış veya kazanmak üzere olan birçok ülke süper güçlerden birine ya da diğerine yaslanmak durumunda bulur kendisini. Konferansta bu duruma alternatif üretilir. Bu durumdaki ülkelerin Üçüncü Dünya adı altında birleşerek sürmekte olan Soğuk Savaş ortamında bağımsızlıklarını korumaları öngörülür. Birlik sayesinde sömürgeci güçlerin etkisi azaltılacak, süper güçlerle olan diplomatik ilişkilerde de pazarlık şansı artacaktı. 1950’li yıllarda Portekiz Ordusu 1926 yılından beri iktidarda olan Salazar’ın kurduğu diktatörlük rejiminin açmazlarıyla boğuşmaktaydı. Bir yandan II. Dünya Savaşındaki Portekiz’in tarafsızlık politikası sürdürülmeye çalışılırken, diğer yandan rejim geniş sömürge topraklarının denetimini bırakmamak istemekteydi. Nazi Almanyasına savaş açmayan Portekiz, NATO örgütü kurulduktan sonra 1949 yılında buraya dahil olacak ve askeri yapılanma içinde yer alacaktır. NATO örgütünün temel noktası Batı Avrupa’da olacak olası bir Sovyet saldırısının geri püskürtülmesiyken, Portekiz’in önceliğinin sömürgelerde sürmekte oan gerilla savaşıyla mücadele olması bir çelişki yaratır. Portekiz’in NATO’a dahil olmasıyla beraber ordu içerisinde ABD ve NATO etkisi altında yeni bir komuta kademesi oluşmaya başlar. Bu kademenin Portekiz’de iktidarda bulunan rejimle arası açılmaya başlar. Bazılarına göre Salazar’a karşı düzenlenen Botelho Moniz darbesinin ardında da NATO ve ABD bulunmaktadır.[6] NATO kademelerindeki komutanların ve ordudaki komutanların arasındaki koordinasyon eksikliği ileride kuvvet komutanlıkları arasında da kopukluğa sebep olacaktır.
Silahlı mücadele
Angola’da silahlı mücadele 4 Şubat 1961 günü başlar. Çatışmaların yoğun olduğu bölge Zaire, Uige ve Cuanza arasındaki bölgeydi. ABD destekli UPA özerklik istemekteyken 15. yüzyıldan beri bölgede bulunan Portekizler asimile ettikleri bölgeyi Portekiz ülkesinin bir kısmı olarak görmekte ve denizaşırı çok milletli imparatorluklarının dağılmasını istememekteydi. Salazar dahil olmak üzere Portekiz liderleri çok milletli toplumsal yapıyı savunmakta bu sayede sömürge topraklarını Portekiz kapsamında değerlendirmekteydiler.[7] Portekiz liderlerine göre denizaşırı imparatorluk ülke için vazgeçilmez derecede önemliydi. Portekiz Afrikasında Portekiz vatandaşı olmuş siyah Afrika kökenlilerin birçok kamu kurumunda, sağlık, eğitim alanında görev almasına izin veriliyordu. Buna ordu birlikleri dahildi. Ayrıca ırklar arasında evlilik konusunda bir engelleme yoktu. Bölgedeki hem Avrupalı Portekizlere hem de yerel Afrikalılara ilk orta ve teknik lise seviyesinde eğitim imkânı sağlanmaktaydı. Bu durum bağımsızlıktan sonraki dönemde ortaya çıkan Afrikalı liderlere bakıldığında daha iyi anlaşılacaktır. Sömürgelerde yetişen ve Portekiz’de üniversite eğitimi alan liderler arasında Samora Machel, Mário Pinto de Andrade, Marcelino dos Santos, Eduardo Mondlane, Agostinho Neto, Amilcar Cabral, Joaquim Chissano ve Graça Machel sayılabilir.1960’lı yıllarda Portekiz Afrikasında iki büyük üniversite açıldı. Universidade de Luanda Angola’da faaliyet gösterirken Universidade de Lourenço Marques Mozambik’de açılır. Bu dönemde Portekiz’deki üniversite sayısının toplamda dört olduğu hatırlanırsa bu üniversitelerin değeri daha da iyi anlaşılacaktır. Portekiz tarihinde en fazla yıldızlaştırılan sporcusunun ise siyahi futbolcu Portekiz Afrikasından Eusebio olması Portekiz’in uyguladığı asimilasyon ve çok milliyetlilik politikasının örneklerindendir. İlk başlarda öncelik Afrika’da bulunan Portekizlilerin ihtiyaçları olduğundan dolayı yerel kabile ve halkların istek ve ihtiyaçları gözardı edilmiştir. Bu şekilde aşağılanan yerel halk sosyal yönetim gözünde ikinci sınıf vatandaş olacaktı. Afrikalılar kendilerini geliştirebilmek için yeterli imkânın kendilerine verilmediğinden ve Avrupalılara ayrıcalık tanındığından şikayet ederler. Bu sıralarda ortaya çıkan UPA sivil halka karşı katliamlara başlar. ABD hükümetinin tamamen bilgisi dahilinde yapılan saldırıların amacı Portekiz’in sömürgelerinden çekilmesini sağlamaktır. ABD Başkanı John Fitzgerald Kennedy Portekiz’deki ABD konsolosluğu aracılığıyla Portekiz diktatörü Antonio de Salazar’a bu yönde bir mesaj gönderir. ABD ayrıca Salazar’ı devirmek için bir darbe bile tezgahlayacak ancak başarısız olacaktır. Bu darbe girişiminin ardından Salazar iktidarını sağlamlaştıracak ve özellikle Angola’ya çok sayıda asker göndererek bu ülkede yaşanacak olan vahşete sebep olacaktır. Salazar yönetimi tüm toplumu askeri bir hayata zorlayacak, tüm erkekler 3 yıllık zorunlu askerlik hizmetine mecbur bırakılacaklardır. Askerliğini yapmaya gelen gençlerin çoğunluğu ise Portekiz’in denizaşırı sömürgelerinde savaşmaya gönderilecektir. Buna ek olarak 1974 yılında sömürgelerdeki savaşta Portekiz askerlerinin çoğunluğunu siyahlar oluşturmaktaydı. Bu durum da huzursuzluk yaratmaktaydı. Portekiz Ordusu 1974 yılına gelindiğinde askeri kabiliyetinin doruğundaydı ve aslında askeri anlamda savaşı kazanmak üzere olmasına rağmen siyasi ve toplumsal rejim son günlerini yaşamaktaydı.[8] Karanfil Devriminin olduğu yıl Angola ve Mozambik’de askeri üstünlük kesin gibidir, Angola’da savaş neredeyse kazanılmıştır, Gine-Bissau’da ülkenin neredeyse tamamen tüm topraklar denetim altındadır, yalnızca Mozambik’in kuzey bölgesinde durum kötüye gitmektedir. Tetteh Hormeku’nun Üçüncü Dünya hareketiyle ilgili yaptığı çalışmaya göre ABD Portekiz’in Afirka’daki varlığını devam ettireceğinden o kadar emindir ki Karanfil Devrimi’ne tamamen hazırlıksız yakalanır.[9] Portekiz’in sömürgelerinden hızla çekilmesinden sonra ise çaresizliğe düşen ABD ırkçı Güney Afrika yönetimiyle beraber paralı askerler ordusuyla özellikle Angola’ya saldıracaktır.[10] Portekiz’in bölgeden çekilmesiyle beraber ABD yerel silahlı örgütlere verdiği desteği azaltmaya başlar. Sovyetler Birliği ise dünyanın diğer birçok yerinde başarıyla uyguladığı stratejinin burada başarısız olduğınu görünce taktiklerini değiştirecektir.[11] Sovyetler Birliği bu dönemde Angola’dan çok Portekiz’e yoğunlaşır. Sömürgelerde verilen kayıpların artması ve toplumdaki Salazar rejimine karşı hoşnutsuzluğun artması sebebiyle ülkede siyasal olarak tek aktif olan muhalif siyasal hareket olan yeraltındaki komünistlerin önünü açacaktır. Zenginlerle fakirlerin arasındaki derin uçurumu gözler önüne seren Portekiz Komünist Partisi bu dönemde özellikle ordu içindeki düşük rütbeli subay ve astsubaylar arasında örgütlenecektir.[12] 1974 yılının başında özellikle şehir merkezleri Portekiz Ordusunun denetiminde olmasıyla beraber kırsalda savaş değişik şiddette sürmekteydi. Portekiz sömürgelerinde görece bir sükunet sürmekteydi. Bunun tek istisnası ise küçük bir ülke olan Gine-Bissau olur. Komşularından da destek gören PAIGC örgütü halkın da desteğini arkasına alarak önemli başarılar almaya devam etmekteydi.[13] Komünist Partinin ve Salazar rejiminden rahatsız olan halkın desteğini de arkalarına alan düşük rütbeli askeri subaylar daha sonra Karanfil Devrimi olarak adlandırılacak askeri darbeyle 25 Nisan 1974 günü Portekiz’in başkenti Lizbon’da iktidarı alırlar. Devrimi izleyen günlerde politik belirsizlik ve geçiş dönemi yaşanacak, ekonomik durum bundan kötü yönde etkilenecektir. Birkaç yıl içerisinde siyasi arenadaki aktörler yerli yerine oturmaya başlayacak, başa seçimle geçen hükümetle beraber Portekiz 1986 yılında Avrupa Birliğine girecektir.
Angola
Portekiz’in önemli denizaşırı sömürgelerinden başlıcası olan Angola’da Portekiz yönetimine karşı ayaklanma ilk olarak União das Populações de Angola (Angola Halk Birlikleri UPA) örgütü tarafından başlatılır. Örgüt 1962 yılında adını Frente Nacional de Libertação de Angola (Angola’nın Bağımsızlığı için Ulusal Cephe FNLA) olarak değiştirir. 4 Şubat 1961 tarihinde ise komünist Movimento Popular de Libertação de Angola (Angola’nın Kurtuluşu için Halk Hareketi MPLA) Luanda Hapishanesine saldıracak ve 7 polisi öldürerek savaşın içinde olduğunu ilan edecektir. İzleyen günlerde 15 Martta UPA beyaz ve siyah ayrımı yapmadan yaptığı katliamlarına başlar. Portekiz’in gerillalara karşı en başarılı olduğu bölge Angola olur. Ancak Angola’nın oldukça büyük bir bölgede bulunması ve ülkeye sınırı olan ülke hükümetlerinin bazılarının gerillaların barınmasına izin vermesi Portekiz Ordusunun işini zorlayan bir belirleyen olur. Angola kent merkezleriyle Zambiya veya Kongo sınırına o kadar uzaktır ki Portekizliler tarafından Terras do Fim do Mundo (dünyanın sonundaki topraklar) olarak tanımlanmaktadır. Portekizlilerin askeri anlamda başarılı olmasının bir diğer sebebi de Angola’daki gerilla örgütlerinin çoğu zamanlarını birbirleriyle savaşmakla geçirmeleridir.[14] Portekizliler, gerillalara karşı savaşta kuzenlerimiz diye adlandırdıkları ırkçı Güney Afrika yönetiminden destek alacaktır. Angola’daki savaş sırasında Portekiz Ordusu birçoğu özgün olmak üzere çeşitli kontrgerilla silahlı kuvvet kullanır:
* Batalhões de Caçadores Pára-quedistas (Paraşütçü avcı birlikleri): Afrika’da yaygın kullanılmış ve Angola’daki savaşta ilk yer alan birlikler olmuştur.
* Comandos (Komandolar): Önce Angola’da daha sonra Gine ve Mozambik’de kullanılır.
* Caçadores Especiais (Özel avcılar): 1961 yılından beri Angola’da savaşırlar.
* Fi
is (Sadıklar): Katanga’lı sürgünlerdir. Kongo’daki Mobutu rejimine karşı gelen siyahi askerlerdir.
* Leais (Bağlılar): Zambiya’daki Kaunda rejimine karşı olan sürgün askerlerden oluşur.
* Grupos Especiais (Özel gruplar): Komando eğitimi almış olan gönüllü siyashi askerler, Mozambik’de de kullanılır.
* Tropas Especiais (Özel kuvvetler): Kabinda’daki Özel Gruplara verilen isim.
* Flechas (Oklar): Çok başarılı olmuş birliklerdir. İz sürme, keşif ve kontrgerilla operasyonlarda uzanlaşmış birliklerdi. Mozambik’de de kullanılmıştır.
* Grupo de Cavalaria Nº1 (1.Süvari Grubu): Süvari birliğidir. Heckler & Koch G3 ve Walther P-38 silahıyla donanmış, keşif ve devriye görevi yapan birliklerdi. Rodezya’da da yaygın olarak kullanılmıştır.
* Batalhão de Cavalaria 1927 (1927 Süvari Birliği): M5A1 tanklarıyla savaşan birliklerdi. Piyadelere destek vermek için ve ani operasyonlarda kullanılırdı.
Gine-Bissau
Gine’de, Gine ve Cabo Verde Adasının Bağımsızlığı için Marksist Afrika Partisi PAIGC 1963 yılında Portekiz yönetimine karşı savaşmaya başlar. Örgüte üye silahlı gerillalar Portekiz yönetiminin Tite’deki merkezine saldıracak ve bu tür saldırılar yaygınlaşacaktır. Gine’deki savaşta ünlü devrimci lider Amilcar Cabral ile yine ünlü Portekizli General Antonio de Spinola karşı karşıya gelecektir. 1965 yılında o zamana kadar ülkenin kuzeyinde küçük bir gerilla isyanı olarak devam eden savaş ülkenin doğusuna sıçrayacaktır. PAIGC artık sosyalist devletlerden ve özellikle Küba’dan önemli oranda askeri destek ve yardım almaktadır. Gine’de Portekiz Ordusu ilk başta savunmada kalacak, elleirndeki kent merkezlerini ve önemli mevkileri tahkim edeceklerdir. Ancak Portekiz Ordusu özellikle PAIGC hakimiyetindeki kırsal bölgelerde sürekli olarak saldırıya uğrayacaktır. PAIGC örgütü sürekli olarak halk desteğini artırarak güçlenmekteydi. Kısa bir süre içerisinde PAIGC Portekiz Ordusunun denetimindeki araziyi çok kısıtlayacakkadar güçlenecektir. Diğer sömürge bölgelerinin aksine küçük birliklere dayanan Portekiz kontrgerilla taktikleri Gine’de başarılı olmaz. Ulaşımın zorlu olduğu bataklık arazide kolay hakimiyet sağlamak için deniz birlikleri kullanılmıştır. Bu konuda Fuzileiro komandoları vurucu güç olarak görev yapmıştır. 1960’lı yılların sonuna doğru General Antonio spinola’nın yaptığı askeri hamle sayesinde Portekiz kuvvetleri saldırıya geçecek daha başarılı olacaktır. 1970 yılında Portekiz Sekou Toure’ye karşı bir darbe planlamasına girişir. Buna göre Operação Mar Verde (Yeşil Deniz Harekatı) sırasında Gineli sürgünler Gine-Conakry’de bir darbe gerçekleştirecek, PAIGC’e ait askeri tesisler imha edilecek, Amilcar Cabral tutuklanacak, Portekizli esirler serbest bırakılacaktır. Harekat başarısız olur, sadece çok az sayıda savaş esiri kurtarılabilir, bazı PAIGC gemileri de batırılır. Nijerya ve Cezayir Gine-Conakry’ye yardım teklif eder, Sovyetler Birliği ise bölge NATO donanmasının devriye bölgesi olmasına rağmen bölgeye savaş gemileri gönderir. 1968 ile 1972 yılları arasında Portekiz kuvvetleri durumu görece kontrol altına alır. Bu dönemde Portekiz Ordusu bağımsızlık yanlısı yurtsever harekete yasadışı terörist saldırılar gerçekleştirecek, bu saldırılar doğrultusunda Ocak 1973’de Amilcar Cabral öldürülecektir. Bütün bunlara rağmen PAIGC savaşmaya devam edecek, tahkim Portekiz mevkilerine saldırılar sıklaşacaktır. PAIGC Sovyetler Birliğinden uçaksavar ağır silah desteği aldıktan sonra Portekiz Hava Kuvvetlerinin hava saldırıları durma noktasına gelecektir. Gine’deki savaş Portekiz’in Vietnamı olarak adlandırılma başlanacaktır.
PAIGC iyi donanımlı, iyi eğitimli ve Senegal gibi komşu ülkelerde barınabileceği güvenli bölgelere sahipti. Gine’deki balta girmemiş ormanlar ve komşu ülkelerin sınıra çok yakın olması PAIGC örgütüne saldırı için taktik avantaj sağlamaktaydı.Durumu kontrol etmek için Portekiz Ordusu Gine-Conakry’yi 1970 yılında işgal edecektir. Gine’deki savaşta Portekiz Ordusu özellikle iki özel birlik kullanacaktır:
* Afrika Komandoları (Comandos Africanos): Subayları dahil tamamen siyahlardan oluşan komando birlikleri
* Afrika Özel Deniz Kuvvetleri (Fuzileiros Especiais Africanos): Bütün askerleri siyahlardan oluşan deniz kuvvetleri.
Mozambik
Mozambik, Portekiz’e karşı bağımsızlık savaşı başlatan en son sömürgesiydi. Bağımsızlık hareketi Mozambik Marksist Leninist Kurtuluş Cephesi (FRELIMO) öncülüğünde yürütülecek ve Portekiz askerlerine karşı ilk saldırı 24 Eylül 1964 günü gerçekleştirilecektir.Cabo Delgado bölgesindeki çatışma, ülkenin merkezindeki Tete bölgesine sıçrar. Aynı yılın 16 Kasımında Portekiz Ordusu ülkenin kuzeyindeki Xilama bölgesinde ilk önemli kayıplarını verecektir. Gerilla birliklerinin sayısı sürekli olarak artacak ve Portekiz askerlerinin sınırlı sayısı durumu sömürgeciler için güçleştirecekti. Ayaklanma durumu Meponda ve Mandimba bölgesine doğru yayılacak ve komşu Malawi sınırına dayanacaktır. Niassa bölgesinde FRELIMO’nun amacı Zambezi’ye açılacak bir koridoru oluşturmaktı. Nisan 1970’e kadar FRELIMO’nun etkisi süreli olarak artmaya devam etti. Bunda Samora Machel’in önderliğinin de etkisi bulunmaktaydı. Bu dönemde Portekiz Ordusu kendisine beklenmedik bir müttefik bulacak ve askeri anlamda destek alacaktır. Rodezya, Portekiz’in destekçisi olarak Mozambik’deki operasyonlara dahil olmaya başlayacaktır.[15] Bu sayede 1973 yılında gelindiğinde tüm Mozambik’de kontrol Portekiz’in eline geçer.[16] 1970’li yıllarda General Kaulza de Arriaga Gordion Düğümü (Operação Nó Górdio)adı verilen operasyonla geleneksel savaş yöntemleriyle Mozambik’in kuzeyindeki gerilla üslerine karşı saldırıya geçer. Bu dönemdeki en büyük askeri operasonlardan bir tanesi olan saldırı hakkında birbirinden çok farklı değerlendirmeler bulunmaktadır. 6 ay süren ve 30 binden çok Portekiz askerinin katıldığı operasyon bağımsız tarihçiler tarafından bir başarısızlık olarak değerlendirilmektedir.[17] Operasyonlar askeri anlamda başarılı olsa da Portekiz ordusunun yöre halklarına karşı giriştiği katliamlar (özellikle 1972 Wiriyamu katliamı), operasyonun artan maliyeti, artan asker kayıplarının kamuoyunda yarattığı baskının yanı sıra FRELIMO’nun bütün çabalara rağmen ayakta kalması operasyonu başarısız kılacaktır. Sonunda Arriaga görevden alınacak ve aşkent Lizbon’daki Karanfil Devrimi ile Mozambik’deki askeri varlık sona erecektir. Arriaga hem sivil halka karşı giriştiği katliamlar dolayısıyla hem de yükselen sol kamuoyuna karşı darbe girişiminde bulunması ihtimaline karşı tasfiye edilir. Mozambik’de Portekiz Ordusu yine özel birlikler kullanmıştır:
* Grupos Especiais (Özel gruplar): Angola’dakine benzer kuvvetlerdir. Yerel halktan olulşan kontrgerilla kuvvetleriydi.
* Grupos Especiais Pára-Quedistas (Paraşütçü özel grupları): Hava indirme eğitimi verilen gönüllü siyah birliklerdi.
* Grupos Especiais de Pisteiros de Combate (Savaş izciliği özel grupları): Gerilla birliklerinin izini sürüp yerlerine bulmaya çalışan birliklerdi.
* Flechas (Oklar): Angola’dakine benzer birlikler.
Afrika Birlik Örgütünün (OAU) rolü
1963 yılında kurulan örgütün amacı Afirka ulusları arasında dayanışmanın sağlanmasıydı. Örgütün bir diğer amacı ise kıtada sömürgeciliğin sona erdilirmesiydi. Kurulduktan sonra sömürgeci ülkelere karşı yoğun faaliyet içersinde oldu. Sık sık Portekiz sömügelerindeki durum Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda gündeme getirildi. Dar es Salaam Tanzanya’daki merkezinin yanı sıra Etiyopya, Cezayir, Uganda, Mısır, Zaire, Gine, Senegal ve Nijerya’daki şubeleri aracılığıyla faaliyetlerini sürdürdü. Örgüt Angolalı bağımsızlık yanlılarının yanında yer alacak ve 1972 yılında hem FNLA hem de MPLA örgütünü Angola halklarının temsilcisi olarak tanıyarak onları birleşmeye zorlayacaktır. Örgüt 1964 yılında Gine-Bissau halkının temsilcisi olarak PAIGC örgütünü, 1965 yılında da Mozambik halkının temsilcisi olarak da FRELIMO örgütünü tanır.
Silahlanma ve destek
Portekiz
1961 yılında ilk çatışmalar başladığında Portekiz Ordusu kontrgerilla savaşı verebilecek şekilde teçhizata sahip değildir. O dönemde sömürgelere en eski ve kullanılmaz silahların gönderilmesi adetti. Bu yüzden sömürgelerdeki ordu birliklerinde hala II. Dünya Savaşından kalma teçhizatlar kullanılmaktaydı. Eski Portekiz ordu silahlarının çoğu ise savaştan önce Almanya’dan alınmıştı. Daha sonra çeşitli ülkelerden silah alımına gidilse de ana silah olarak 1961 yılında Alman Heckler & Koch G3 benimsendi. Operasyonlarda top ve havan nadir olarak kullanılıyordu. Genelde zırhlı araç ve keşif araçlarla kara operasyonları yapılıyor, bu araçlarla yiyecek ve iaşe konvoyları korunuyordu.[18] Vietnam Savaşının aksine Portekiz’in kötü durumdaki ekonomisi helikopterin sık bir şekilde kullanılmasını engelledi. Sadece operasyona giden birliklerin götürülmesi ve taşıma amaçlı kullanıldı. En yaygın kullanılan helikopter Puma ve Alouette III olur. Ayrıca hava desteği için T6, F-86 Sabre ve Fiat G.91, keşif için ise Dornier Do 27 kullanılmıştır. Portekiz Deniz Kuvvetleri ise özellikle devriye botları, çıkartma araçları ve Zodiac şişme botlarını kullanır.
1961 yılından başlayarak Portekiz, denizaşırı sömürgelerindeki savaşlarda kullanmak üzere orduya siyah Portekiz Afrikalılar alınacak. Angola, Gine-Bissau ve Mozambik’de yoğun olarak bu askerler kullanılırken çok milliyetten oluşan imparatorluk teması gereği ordu bünyesinde kapsanacaklardır. Orduda görev alan Afrikalı siyahlar işçilik, muhbirlik gibi işlerin yanı sıra yüksek eğitim gerektiren komando birliklerine kadar yükselmişlerdir. Savaş yoğunlaştıkça siyah birliklerin sayısı artmış, 25 Nisan 1974 Karanfil Devrimi gününe gelindiğinde Afrikalıların oranı ordunun %50’sini geçmiştir.
Gerilla hareketleri
Bağımsızlık için savaşan grupların silahları genellikle Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa ve (özellikle Mozambik’de) Çin tarafından sağlanır. Ancak bu gerilla faaliyetlerine destek veren komşu ülkeler aracılığıyla ABD, İngiliz ve Alman yapımı silahlar da elde edeceklerdir. İlerleyen dönemde Mosin Nagant silahıyla beraber efsanevi AK-47 Kalaşnikof tüfek yoğunlukla kullanılacaktır. Kalaşnikof birçok yönden Portekiz Ordusunun kullandığı G3’den üstündü. Gerillalar özellikle pusularda Degtyarev ve Goryunov ağır makinalı tüfeklerini kullanırdı. Ayrıca RPG-2 ve RPG-7 destek amaçla kullanılan silahlardı. Özellikle PAIGC ve FRELIMO tarafından uçaksavar silahlar ZPU-4 ve Strela-2 kullanılacaktır.
Mayınlar gerillaların çok başarılı şekilde kullandığı silahlardandı. Portekiz Ordusunun ilerlemesini engelleyen ve yüksek zaiyat verilmesini sağlayan bu silah konvoy güvenliğini tehlikeye atmakta ve zahmetli bir iş olan mayın temizleme işlemine yol açmaktaydı.
Genel olarak gerilla hareketlerinin içerisinde en gelişkini PAIGC idi. 1970’li yıllara gelindiğinde örgüt üyelerinin en iyi temsilcileri Sovyetler Birliğine giderek MiG savaş uçağı pilotluk eğitimi bile alıyordu.
Portekiz’de muhalefet
Hükümete bakılırsa sömürgeler, ulusal birliğin bir parçasıydı, sömürge olarak değil, denizaşırı eyaletler olarak değerlendiriliyorlardı. Portekiz Komünist Partisi bu resmi bakış açısını ilk olarak reddeden siyasi partiydi. Sömürge sorununa halkların kendi kaderlerini tayin edebilmesi açısından ve bağımsızlık hakkının tanınması perspektifinden bakıyorlardı. 1957 yılındaki yeraltında gerçekleştirilen 5.Kongresinde parti tüm sömürgelerin derhal bağımsızlıklarını savunacaktı. Ancak komünist parti ülkedeki Salazar diktatörülüğüne karşı örgütlü tek muhalefet hareketi olduğu için yapması gereken iki farklı görevi bulunuyordu. Birinci görevi geleneksel marsizm ideolojisince sömürge karşıtı bir duruş sergilemek, bunun yanı sıra tek muhalif güç olarak toplumun diğer kesimlerini de sömürgeciliğe karşı çıkmaya çağırmak ve geniş kesimleri muhalif kanada çekmekti. Bu şekilde komünist olmayan fakat sömürgeciliğe karşı çıkan birçok aydınla beraber çalışıldı. Özellikle Salazar rejiminin cumhurbaşkanı adaylarına karşı muhalif adaylar desteklenecektir.
Salazar’ın 1968 yılında kalp krizi geçirerek yönetimden uzaklaşacak, buna rağmen siyasi arenada önemli bir değişim gözlenmeyecektir. Siyasi atmosfer genç nesillerin de sömürge savaşlarından derinden etkilenmeleriyle beraber radikalleşecektir. Özellikle üniversite gençliği estado novoya karşı ayağa kalacaktır. Sömürge savaşlarına karşı çok sayıda gazete ve dergi yayın hayatına bu dönemde başlayacaktır; Cadernos Circunstância, Cadernos Necessários, Tempo e Modo ve Pol
mica. Portekiz Komünist Partisi’nin silahlı kanadı olan Silahlı Devrimci Eylem (Portekizcesi: Acção Revolucionária Armada - ARA) örgütü savaşa karşı direnişte önem kazanacak, diğer sol gruplarla beraber askeri hedeflere karşı sabotaj ve bombalama eylemleri gerçekleştirecektir. ARA’nın eylemleri 1970 Ekim ayında başlar, 1972 Ağustosuna kadar sürer. Gerçekleştirilen en büyük eylemler 8 Mart 1971 günü Tancos Hava Üssündeki çok sayıda helikopterin patlatılması ve aynı yılın Ekim ayında Oeiras’daki NATO Karargahının bombalanması olur.
Sonuç
1974 yılı başlarında Gine-Bissau haricindeki sömürgelerde askeri açıdan Portekiz Ordusu duruma hakim olmakla beraber Portekiz’in buralardaki varlığı sona yaklaşmıştı. Savaşın getirdiği olağanüstü ekonomik yük, savaşın siyasi çözümsüzlüğü beraberinde getirmesi, Portekiz Ordusunun yaptığı katliamların basında yeralmasıyla oluşan kamuoyu baskısı ve özellikle Portekiz Komünist Partisi önderliğinde oluşan ve Salazar rejiminin değişmesini isteyen muhalefet biraraya gelince Karanfil Devrimi meydana gelecektir. Portekiz’de geçiş döneminde çok sayıda hükümet göreve gelecek üle komünistlerle muhafazakarlar arasında iç savaşın eşiğinden dönecektir. Ülkede komünistlerin hala oldukça etkisi olmasına rağmen Portekiz’de sosyalist bir rejim değil parlementer demokrasi rejimi kurulacaktır.
Portekiz’in Angola ve Mozambik’den çekilmesinin ardından Rodezya’nın uluslararası yalnızlığı artacak ve beyaz azınlık yönetimi 1980 yılında Robert Mugabe liderliğindeki ZANU-PF örgütünün başa gelmesiyle sona erecek, ülkenin adı da Zimbabwe olarak değişecektir.
Eski Portekiz sömürgeleri olan Angola, Mozambik ve Gine-Bissau bağımsızlıklarını ilan edecektir. Yeni başa geçen ulusalcı hükümetin intikam almasındna korkan binlerce beyaz ve siyah Portekizli Afrika’yı terk edecek ve Portekiz’e insan göçü yaşanacaktır. Bu ülkelerin bağımsızlıklarından sonra özellikle ırkçı Güney Afrika ve ABD desteğindeki anti-komünist gerillalarla komünistler arasında iç savaşa varan çatışmalar yaşanacaktır.