Rodos Adası’nın Coğrafi Mevkii
Piri Reis’in Rodos Haritası
Doğu Akdeniz havzasıyla Ege Denizi arasında ve Boğazlar Bölgesi’ne uzanan geçiş noktasında bulunan Rodos Adası, tarih boyunca Romalıların, Bizanslıların ve Saint-Jean (Sen Jan) Şövalyelerinin idaresinde kalmıştır. Sen Jan Şövalyeleri döneminde Rodos, Hristiyanların en kuvvetli ileri karakolu hâline gelmiş, Anadolu ve Mısır’a yönelik Haçlı seferlerinde üs olarak kullanılmıştır.
Şövalyeler Yokuşu
Cem Sultan
Cem Sultan’ın Rodos’ta hapis tutulduğu Zizim Kalesi
a. Rodos’un Fethi ve Osmanlı İdaresi Dönemi:
Osmanlılar, İstanbul’un Fethi’nden sonra imparatorluğun emniyeti ve Anadolu’nun savunması açısından önem arz eden Rodos’a yönelmişlerdir. İlk olarak Fatih Sultan Mehmet Ada’ya baskınlar yapmış; fakat ele geçirememiştir. İkinci Beyazıt, kardeşi Cem’in Papalığa sığınmasından dolayı Rodos’la dost geçinmek zorunda kalmış ve Ada’nın fethine yönelik ciddi bir teşebbüste bulunmamıştır. Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Hint ticaret yolu üzerinde bulunan Mısır’ı ele geçirmesiyle, Akdeniz’in güvenliğinin sağlanması hayati bir konu olmuş; fakat Yavuz’un erken ölümü Akdeniz’le uğraşmasına imkân vermemiştir.
Rodos'un Fethi
Rodos engelini ortadan kaldırmadan, Suriye ve Mısır’ı barış içinde idare etmenin imkânsız olduğunu gören Kanuni Sultan Süleyman, Belgrat’ı fethettikten sonra, Rodos’a yönelmiştir.
İkinci Vezir Mustafa Paşa seferin serdarlığına (Başkomutanlığına) tayin edilmiş, 300 harp ve 400 nakliye gemisinden meydana gelen donanmanın sevk ve idaresi ise, Kaptan Paşa Kurdoğlu Muslihiddin’e verilmiştir. Donanma 4 Haziran 1522’de İstanbul’dan harekete geçmiş, 24 Haziranda Rodos’a gelmiştir. Kanunî Sultan Süleyman ise, 16 Haziranda kapıkulu ve eyalet askerleriyle birlikte, İstanbul’dan harekete geçmiştir.
Murat Reis’in Çakıl Mozaikten Pusulası
Murat Reis’in Çakıl Mozaikle İşlenmiş Çapaları
İlk olarak Avrupa’dan gelebilecek yardımlara karşı, Rodos Limanı’nın gereken yerlerine savunma gemileri konulmuş ve Öküzburnu mevkiinden karaya asker çıkarılmıştır. Rodos şehrinin etrafına metrisler kazılmış ve büyük muhasara topları yerleştirilmiştir.
28 Temmuzda Rodos’a çıkan Kanunî Sultan Süleyman’ın, teslim teklifine şövalyeler tarafından olumsuz cevap verilince, Osmanlı Ordusu ağustos ayının ilk günü saldırıya geçmiştir. Fethe kadar Rodos burçları, karşılıklı açılan lağımlar sonucu korkunç boğuşmalara sahne olmuş, güçlü Osmanlı toplarının kalede yaptığı büyük tahribat kısa zamanda düşman tarafından kapatılmıştır. Osmanlı Ordusunun 10 Aralığa kadar ısrarla devam eden saldırılarıyla kale iyice yıpratılmış ve 18 Aralıkta yapılan genel hücum sonucu şövalyeler geri çekilmek zorunda bırakılmıştır.
Nihayet Rodos Kalesi ve şehri Osmanlı Ordu ve donanması tarafından 4 ay 23 gün süren bir kuşatmadan sonra 20 Aralık 1522’de fethedilmiştir. Böylece Rodos’ta 213 yıldır devam eden şövalyeler devri sona ermiş, Rodos Kalesi’yle beraber On İki Ada’nın tamamı ve şövalyelere ait olan Bodrum Kalesi de Osmanlı Devleti’ne bırakılmıştır. Teslim şartları arasında; şövalyelerin eşya ve top dışındaki silahlarını alıp, on gün içinde Rodos’tan ayrılmaları; şehirdeki istihkâmların 4000 yeniçeri tarafından emniyete alınması ve şövalyeler Ada’yı terk edene kadar asıl kuvvetlerin şehrin iki kilometre mesafesinde bekletilmesi yer almıştır.
Fetihten sonra Kanunî Sultan Süleyman’ın emriyle, Rodos’a derhâl Türk nüfusu yerleştirilmeye başlanmış ve Ada bir sancak beyliği hâline getirilerek Cezâyir-i Bahr-i Sefîd (Akdeniz Adaları) eyaletine bağlanmıştır.
Rodos’un Sen Jan Şövalyelerinin elinden alınmasıyla birlikte Doğu Akdeniz’in güvenliği sağlanmış ve Osmanlı Devleti Doğu Akdeniz’in en önemli gücü hâline gelmiştir. Rodos’un stratejik konumu Osmanlı deniz hâkimiyeti anlayışında yeni stratejilerin uygulanmasına da zemin hazırlamıştır. Bu fetih, Türk topçusunun üstünlüğünü göstermiş, alınması âdeta imkânsız olarak görülen ve Haçlı ordularının Doğu Akdeniz’deki en önemli kalesi olan Ada’nın zaptı Avrupa’da büyük şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratmıştır
Rodos Kalesi
Fethi Paşa saat kulesi ve yazıtı
b. Osmanlı İdaresinde Rodos:
Fetihten itibaren (1522-1828) 306 yıl Rodos, Osmanlı idaresinde en huzurlu dönemi yaşamıştır. 1828 Londra Protokolü ile Rodos Adası ve On İki Ada, İngiltere-Fransa ve Rusya’nın himayesine alınmıştır. Rodos Adası, 1912’de Trablusgarp Savaşı sırasında İtalya tarafından işgal edilmiştir.
Lozan Antlaşması ile On İki Ada İtalyanlara bırakılmış, Ekim 1943’te İngilizler Rodos’ta İtalyan idaresine son vermiş; ancak hemen sonra Almanlar Rodos’u hava indirme harekâtı ile işgal etmişlerdir. 9 Mayıs 1945’te Müttefikler adına İngilizler Ada’yı Almanlardan almışlarsa da fiilen Yunanlılara vermişlerdir. Adada bulunan 2000-2500 civarındaki Türk nüfusu, “bölge, İtalya topraklarından sayıldığından” 1923’teki Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sırasında mübadele dışı tutulmuştur.
Süleymaniye Medresesi
Tersane Çeşmesi
Türk Bahçesi’ndeki Çeşme
390 yıl (1522-1912) Osmanlı hâkimiyetinin hüküm sürdüğü Rodos Adası ve On İki Ada, 10 Şubat 1947’de yapılan Paris Antlaşması ile 1 Nisan 1947’de resmen Yunanistan’a teslim edilmiştir.
SONUÇ:
Yunanistan, 1923 Lozan Antlaşması ve 1947 Paris Antlaşması’nın şartlarına aykırı olarak Türkiye’nin güvenliği açısından hayati öneme sahip olan Rodos Adası’nı ve On İki Ada’yı dünyanın gözü önünde silahlandırmaktadır. Aslında Yunanistan bu davranışıyla, temeli 1850 yılında atılmış olan ve bugüne kadar da türlü oyunlarla başarı ile yürüttüğüne inandığı “Megali idea” politikasının gereğine uygun hareket etmekte ve bunu yaparken de gayet kurnazca, dünya kamuoyunu, bu “Adalara karşı yayılmacı emeller besleyen hayali Türk tehlikesine” inandırmaya çalışmaktadır. Tabiatıyla bu tarz bir politikanın başarı sağlayabilmesi için de buralardaki Türk varlığı eritilmeye çalışılmaktadır. Bu da hızlandırıcı bir etken olmaktadır. Dolayısıyla Rodos’ta Yunanlılar tarafından yapılan baskı ve tehditler sonucu Türklerin, sahibi bulundukları geniş arazilerini ve sair mülklerini yok pahasına satarak veya bırakarak doğdukları yerleri terk etmek zorunda bırakılması adalardaki Türk varlığının hızla erimesine sebep olmuştur. Ayrıca Osmanlı dönemine ait birçok kıymetli eser “Fethi Paşa Saat Kulesi, Türk Kütüphanesi, Türk Şehitliği vs.” Rodos’ta Vakıflar İdaresinde bakıma muhtaç bir durumdadır. Bu eserler bilinçli olarak ya harap edilmekte ya da çeşitli bahanelerle ortadan kaldırılmaktadır.
Ağa Camii (1977)
Ağa Camii (1984)
Piri Reis’in Rodos Haritası
Doğu Akdeniz havzasıyla Ege Denizi arasında ve Boğazlar Bölgesi’ne uzanan geçiş noktasında bulunan Rodos Adası, tarih boyunca Romalıların, Bizanslıların ve Saint-Jean (Sen Jan) Şövalyelerinin idaresinde kalmıştır. Sen Jan Şövalyeleri döneminde Rodos, Hristiyanların en kuvvetli ileri karakolu hâline gelmiş, Anadolu ve Mısır’a yönelik Haçlı seferlerinde üs olarak kullanılmıştır.
Şövalyeler Yokuşu
Cem Sultan
Cem Sultan’ın Rodos’ta hapis tutulduğu Zizim Kalesi
a. Rodos’un Fethi ve Osmanlı İdaresi Dönemi:
Osmanlılar, İstanbul’un Fethi’nden sonra imparatorluğun emniyeti ve Anadolu’nun savunması açısından önem arz eden Rodos’a yönelmişlerdir. İlk olarak Fatih Sultan Mehmet Ada’ya baskınlar yapmış; fakat ele geçirememiştir. İkinci Beyazıt, kardeşi Cem’in Papalığa sığınmasından dolayı Rodos’la dost geçinmek zorunda kalmış ve Ada’nın fethine yönelik ciddi bir teşebbüste bulunmamıştır. Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Hint ticaret yolu üzerinde bulunan Mısır’ı ele geçirmesiyle, Akdeniz’in güvenliğinin sağlanması hayati bir konu olmuş; fakat Yavuz’un erken ölümü Akdeniz’le uğraşmasına imkân vermemiştir.
Rodos'un Fethi
Rodos engelini ortadan kaldırmadan, Suriye ve Mısır’ı barış içinde idare etmenin imkânsız olduğunu gören Kanuni Sultan Süleyman, Belgrat’ı fethettikten sonra, Rodos’a yönelmiştir.
İkinci Vezir Mustafa Paşa seferin serdarlığına (Başkomutanlığına) tayin edilmiş, 300 harp ve 400 nakliye gemisinden meydana gelen donanmanın sevk ve idaresi ise, Kaptan Paşa Kurdoğlu Muslihiddin’e verilmiştir. Donanma 4 Haziran 1522’de İstanbul’dan harekete geçmiş, 24 Haziranda Rodos’a gelmiştir. Kanunî Sultan Süleyman ise, 16 Haziranda kapıkulu ve eyalet askerleriyle birlikte, İstanbul’dan harekete geçmiştir.
Murat Reis’in Çakıl Mozaikten Pusulası
Murat Reis’in Çakıl Mozaikle İşlenmiş Çapaları
İlk olarak Avrupa’dan gelebilecek yardımlara karşı, Rodos Limanı’nın gereken yerlerine savunma gemileri konulmuş ve Öküzburnu mevkiinden karaya asker çıkarılmıştır. Rodos şehrinin etrafına metrisler kazılmış ve büyük muhasara topları yerleştirilmiştir.
28 Temmuzda Rodos’a çıkan Kanunî Sultan Süleyman’ın, teslim teklifine şövalyeler tarafından olumsuz cevap verilince, Osmanlı Ordusu ağustos ayının ilk günü saldırıya geçmiştir. Fethe kadar Rodos burçları, karşılıklı açılan lağımlar sonucu korkunç boğuşmalara sahne olmuş, güçlü Osmanlı toplarının kalede yaptığı büyük tahribat kısa zamanda düşman tarafından kapatılmıştır. Osmanlı Ordusunun 10 Aralığa kadar ısrarla devam eden saldırılarıyla kale iyice yıpratılmış ve 18 Aralıkta yapılan genel hücum sonucu şövalyeler geri çekilmek zorunda bırakılmıştır.
Nihayet Rodos Kalesi ve şehri Osmanlı Ordu ve donanması tarafından 4 ay 23 gün süren bir kuşatmadan sonra 20 Aralık 1522’de fethedilmiştir. Böylece Rodos’ta 213 yıldır devam eden şövalyeler devri sona ermiş, Rodos Kalesi’yle beraber On İki Ada’nın tamamı ve şövalyelere ait olan Bodrum Kalesi de Osmanlı Devleti’ne bırakılmıştır. Teslim şartları arasında; şövalyelerin eşya ve top dışındaki silahlarını alıp, on gün içinde Rodos’tan ayrılmaları; şehirdeki istihkâmların 4000 yeniçeri tarafından emniyete alınması ve şövalyeler Ada’yı terk edene kadar asıl kuvvetlerin şehrin iki kilometre mesafesinde bekletilmesi yer almıştır.
Fetihten sonra Kanunî Sultan Süleyman’ın emriyle, Rodos’a derhâl Türk nüfusu yerleştirilmeye başlanmış ve Ada bir sancak beyliği hâline getirilerek Cezâyir-i Bahr-i Sefîd (Akdeniz Adaları) eyaletine bağlanmıştır.
Rodos’un Sen Jan Şövalyelerinin elinden alınmasıyla birlikte Doğu Akdeniz’in güvenliği sağlanmış ve Osmanlı Devleti Doğu Akdeniz’in en önemli gücü hâline gelmiştir. Rodos’un stratejik konumu Osmanlı deniz hâkimiyeti anlayışında yeni stratejilerin uygulanmasına da zemin hazırlamıştır. Bu fetih, Türk topçusunun üstünlüğünü göstermiş, alınması âdeta imkânsız olarak görülen ve Haçlı ordularının Doğu Akdeniz’deki en önemli kalesi olan Ada’nın zaptı Avrupa’da büyük şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratmıştır
Rodos Kalesi
Fethi Paşa saat kulesi ve yazıtı
b. Osmanlı İdaresinde Rodos:
Fetihten itibaren (1522-1828) 306 yıl Rodos, Osmanlı idaresinde en huzurlu dönemi yaşamıştır. 1828 Londra Protokolü ile Rodos Adası ve On İki Ada, İngiltere-Fransa ve Rusya’nın himayesine alınmıştır. Rodos Adası, 1912’de Trablusgarp Savaşı sırasında İtalya tarafından işgal edilmiştir.
Lozan Antlaşması ile On İki Ada İtalyanlara bırakılmış, Ekim 1943’te İngilizler Rodos’ta İtalyan idaresine son vermiş; ancak hemen sonra Almanlar Rodos’u hava indirme harekâtı ile işgal etmişlerdir. 9 Mayıs 1945’te Müttefikler adına İngilizler Ada’yı Almanlardan almışlarsa da fiilen Yunanlılara vermişlerdir. Adada bulunan 2000-2500 civarındaki Türk nüfusu, “bölge, İtalya topraklarından sayıldığından” 1923’teki Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sırasında mübadele dışı tutulmuştur.
Süleymaniye Medresesi
Tersane Çeşmesi
Türk Bahçesi’ndeki Çeşme
390 yıl (1522-1912) Osmanlı hâkimiyetinin hüküm sürdüğü Rodos Adası ve On İki Ada, 10 Şubat 1947’de yapılan Paris Antlaşması ile 1 Nisan 1947’de resmen Yunanistan’a teslim edilmiştir.
SONUÇ:
Yunanistan, 1923 Lozan Antlaşması ve 1947 Paris Antlaşması’nın şartlarına aykırı olarak Türkiye’nin güvenliği açısından hayati öneme sahip olan Rodos Adası’nı ve On İki Ada’yı dünyanın gözü önünde silahlandırmaktadır. Aslında Yunanistan bu davranışıyla, temeli 1850 yılında atılmış olan ve bugüne kadar da türlü oyunlarla başarı ile yürüttüğüne inandığı “Megali idea” politikasının gereğine uygun hareket etmekte ve bunu yaparken de gayet kurnazca, dünya kamuoyunu, bu “Adalara karşı yayılmacı emeller besleyen hayali Türk tehlikesine” inandırmaya çalışmaktadır. Tabiatıyla bu tarz bir politikanın başarı sağlayabilmesi için de buralardaki Türk varlığı eritilmeye çalışılmaktadır. Bu da hızlandırıcı bir etken olmaktadır. Dolayısıyla Rodos’ta Yunanlılar tarafından yapılan baskı ve tehditler sonucu Türklerin, sahibi bulundukları geniş arazilerini ve sair mülklerini yok pahasına satarak veya bırakarak doğdukları yerleri terk etmek zorunda bırakılması adalardaki Türk varlığının hızla erimesine sebep olmuştur. Ayrıca Osmanlı dönemine ait birçok kıymetli eser “Fethi Paşa Saat Kulesi, Türk Kütüphanesi, Türk Şehitliği vs.” Rodos’ta Vakıflar İdaresinde bakıma muhtaç bir durumdadır. Bu eserler bilinçli olarak ya harap edilmekte ya da çeşitli bahanelerle ortadan kaldırılmaktadır.
Ağa Camii (1977)
Ağa Camii (1984)