Roma Medeniyetleri Hakkında Bilgi

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
56
Yaş
36
Coin
256,936
roma medeniyetlerinin tarihçesi - roma medeniyetlerinde sosyal hayat - roma medeniyetlerinde devlet yönetimi

İtalya’ya Gelip Yerleşenler
Arkeolojik araştırmalar, Yontma Taş Devri’nden itibaren İtalya’ya insanların yerleştiğini göstermiştir. M.Ö. II. bin başlarında İtalikler, kuzeyden büyük göç dalgalan halinde gelmişlerdir. Kuzeydeki Tuna bölgesinden gelen İtalikler, Kuzey İtalya’da Po Nehri havzasına yerleştiler.

Göllerle kaplı olan bu bölgede, kazıklar üzerine evler yaptılar, ölülerini yakan bu insanların meydana getirdiği kültüre Karatoprak (Terra Mare) adı verilmiştir, italya’nın Tunç Devri kültürünü temsil eden İtaliklerin bir kısmı, güneye doğru yollarına devam ettiler. Bunlar su kenarında yaşamadıkları halde, yine de evlerini düzlüklerde kazıklar üzerine inşa etmişlerdir.

M.Ö. II. bin yılının sonlarına doğru (M.ö. 1100) İtalya’ya demiri işlemeyi bilen İtalikler geldi. İkinci göç dalgası ile gelen bu insanların kültürüne, Kuzey Italya’daki kazı yerinin adına izafeten Villanova Kültürü adı verilmiştir. Bunların, ölülerini gömdükleri anlaşılmıştır.

İtaliklerden sonra yarımadaya Umbrlar, Latinler, Sabinler, Samnitler ve Etrüskler gelmişlerdir. Umbrlar İtalya’nın kuzey ve orta kısmına, Latinler ve Sabinler Latyum Ovası’na, Samnitler ise güneydeki vadilere ve dağların eteklerine yerleştiler. Bu kavimler kültür yönünden üstün bir varlık gösteremediler ve kıyı bölgelerine hakim olamadılar. Adriyatik Denizi kıyılarına güçlü bir kavim olan llliryalılar yerleştiler.

M.Ö. IX. yüzyılda Etrüskler, Anadolu’dan deniz yolu ile gelerek Tirhen Denizi kıyılarındaki Arno bölgesine yerleştiler. Etrüskler, içeriler doğru ilerlediler. Sınırlannı Po Ovası’na ve Kampanya Ovası’na kadar genişlettiler. Tarım, ticaret, silah ve savaş arabası üretimi, dokumacılık, çömlekçilik, kuyumculuk ve kıymetli taş işçiliği bakımından Etrüskler, Roma medeniyetinin gelişmesinde etkili olmuşlardır. Özellikle köprü, kanal ve binaların yapımında, tonoz ve kemer ilk defa Etrüskler tarafından kullanılmıştır.

İtalya, ya son olarak M.Ö. V. yüzyılda Hint-Avrupa asıllı Keltlerden, Fransa ile Tuna arasında yaşayan Galyalılar gelmişlerdir.Efsaneye göre Roma şehrini, Romulus ve Romus adlı iki kardeş kurmuştur. Truvalı bir savaşçının oğullan olan Romulus ve Romus, Latyum’ daki krallığın idaresini eline geçiren amcaları tarafından Tiber Nehri’ne atılırlar. Sepet içindeki çocuklar, akıntı ile Palatinus Dağı eteklerine sürüklenirler. Orada dişi bir kurt tarafından emzirile-rek büyütülürler. Daha sonra bir çoban tarafından bulunan ve himaye edilen çocuklar, idarenin yeniden büyükbabaları Numitor’un eline geçmesini sağlarlar.

Akıntının kendilerini sürükledikleri yerde Roma şehrini kurarlar (M.Ö. 753). Fakat, arkeologlar Roma’nın Latyum bölgesinde oturan Latinler tarafından kurulmuş olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Roma Devleti, M.Ö.III. yüzyıldan itibaren büyüdü ve gelişti. M.Ö. I.yüzyılda batıda Atlas Okyanusu’ndan, doğuda Fırat Nehri’ne kadar olan ülkeler Roma Imparatorluğu’na dahil oldu. Roma imparatorluğu 395′te ikiye ayrıldı. Batı Roma 476′da Odoakr tarafından yıkıldı. Doğu Roma Imparatorluğu’na ise, 29 Mayıs 1453′te 21 yaşındaki Osmanlı hükümdarı Fatih Sultan Mehmet son verdi.

Devlet Yönetimi
Roma M.Ö. III. yüzyıla kadar bir şehir devleti idi. Devletin başında bir kral bulunurdu, ilk Roma kralı Romulus idi. Kral, Senatüs’ün (İhtiyar Meclisi) teklifi ile Kuria (Halk Meclisi) tarafından seçilirdi. Seçilen krala, Senatüs tarafından İmperium (emretme yetkisi/buyurma yetkisi) verilirdi.

Senatüs, 300 patrici temsilcisinden meydana gelirdi. Senatüs üyeleri yaşadıkları sürece (kaydı hayat) kral tarafından seçilirdi. Senatüs üyeleri krala danışmanlık yaparlardı. Kral, yapacağı işleri ihtiyar Meclisi’ne danışmak mecburiyetinde idi. Bu meclis, kralın yetkilerini kısıtlama yetkisine sahipti. Etrüsk kralları zamanında Senatüs üyeleri etkili olmamışlar ve bu meclisin önemi azalmıştır.

M.Ö. 510′da Roma’da Cumhuriyet (Konsüllük) devri başladı. Devleti, Senatüs’ ün bir yıl müddetle seçtiği ve eşit yetkiye sahip iki konsül yönetirdi. Konsüllerin yetkileri krala göre sınırlı idi. Konsüller, günlük hükümet işlerini görür, yüksek hakim olarak görev yapar, gerektiğinde Senatüs ve Kuria (sonradan Kenturia) Meclislerini toplantıya çağırırlardı. Krallar gibi imperium yetkilerine sahip idiler.

Konsüller, krallar gibi fildişinden yapılmış makam koltuğunda otururlardı. Erguvan renkli şeridi bulunan beyaz bir mantodan (toga) ibaret özel bir kıyafet giyerlerdi. Krallarda olduğu gibi, konsüllerin de önünde liktör denilen 12 cellat giderdi. Liktörler omuzlarında baltaya sarılmış bir demet sopa (Fasces/Faskes) taşırlardı.

Devletin buhranlı ve bunalımlı zamanlarında Senatüs, geniş yetkilerle konsüllerden birini Diktatör seçerdi. Diktatör, altı aylık süre için seçilirdi. Yaptığı işlerden sorumlu tutulmazdı. Diktatöre karşı veto hakkı yoktu.

Devlet idaresinde birçok yüksek memur da görevlendirilirdi. Bunları da meclisler seçerdi. Meclisler cumhuriyet döneminde olduğu gibi imparatorluk döneminde de varlıklarını devam ettirdiler. Fakat, eski yetki ve etkileri kalmadı.

Sosyal Hayat
Roma toplumunun temeli olan aile; baba, anne, çocuklar, gelinler ve torunlardan meydana gelirdi. Ailenin reisi ve mutlak hakimi baba idi. Babadan sonra anne, çocuklar ve babanın bakmakla yükümlü bulunduğu anne ve babası gelmekteydi. Çocuklar, babanın ölümünden sonra serbest kalırlar ve aile başkanı olabilirlerdi. Baba, kızını istediği kişiye verebilirdi. Kızlar, evlenince baba evinden çıkar, başka bir aile içine girerlerdi.

Baba istediği takdirde karısını ve çocuklarını köle olarak satabilir, gerektiğinde onları öldürebilirdi. Baba sağ olduğu müddetçe, çocuklar mal, mülk sahibi olamazlardı. Çocukların kazandıkları her şey baba malı sayılırdı.

Roma’da halk siyasi haklara sahip olanlar ve olmayanlar diye iki kısımdı. Birinciler, bölgenin ilk ahalisi ya da fatihi olanların soyundan gelen “gens”lerin fertleri durumunda olanlardı. Her gens, aynı soydan gelen ailelerin bir araya getirdiği bir topluluktu. Roma halkı birbirinden ayrı hak ve imtiyazlara sahip üç sınıfa ayrılmıştı:
1) Patriciler (Vatandaşlar): Geniş topraklara ve tam vatandaşlık hakkına sahip gens üyeleri idiler. Patriciler siyasi, askeri ve dini alanlarda görev alır ve Roma Devletini yönetirlerdi. Senatüs ve Kuria meclisi üyelerini patriciler meydana getirirlerdi.

2) Plebler (Avam/Halk): Bu sınıfı meydana getiren halk, Roma’ya sonradan gelip yerleşenlerden meydana geliyordu. Tarım, sanat, ticaret yapma ve toprak sahibi olma hakkına sahiptiler. Askere alınmazlardı. Oy kullanma haklan yoktu. Plebler, zamanla köle ve yanaşmaların kendilerine katılmaları ile çoğalmışlardır. Patricilere karşı koyacak bir duruma gelmişlerdir.

3) Yanaşmalar ve köleler: Çeşitli sebeplerle haklarını kaybeden kişiler yanaşma sınıfına dahil olurdu. Yanaşmalar bir aile reisinin himayesine sağınır ve onların ev işlerini görürlerdi. Köle anne-babadan dünyaya gelmiş veya savaşlarda esir edilmiş insanlardan meydana gelen sınıfa köleler denirdi. Köleler, patricilerin ev hizmetlerinde; tarla, bağ ve bahçe işlerinde çalışırlardı. Romalılar, kölelerini her işte kullanırlar, gerektiğinde işkence ederler ve öldürebilirlerdi. Azat edilen köleler, plebler sınıfına girerlerdi. Uzun mücadelelerden sonra plebler, patriciler ile aynı haklara sahip olmuşlardır.

Yaşayış
Krallık devrinde köylü, tüccar ve asker olarak yaşayan Romalıların hayatları, çalışmak ve savaşmaktan ibaretti. Sade yer içer, sade giyer ve sade yaşarlardı.

Ege Bölgesi ve Hellenizm krallıklarının fethi ile Romalıların yaşayışında büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Fetihler şuasında Yunanistan’dan esir olarak getirilen aktörler, pedagoglar, doktorlar, kahinler Roma’ ya yerleştiler. Doğuya ticaret amacı ile giden Romalı tüccarlar, doğunun yaşayış ve fikirlerinden etkilendiler. Romalı tüccarlar ve Roma’daki Yunanlılar sayesinde Hellenizm Medeniyeti, Romalıları etkiledi ve yaşayışlarını değiştirdiler.

M.ö. II. yüzyıldan itibaren Romalılar, atalarının yaşayışlarını kaba bulmaya ve Yunanlılar gibi yaşamaya başladılar. Fetihler sonucu kazanılan servetler ve Roma’ya bağlı devletlerin ödedikleri vergiler, Romalıları aşırı derecede süs, israf ve eğlenceye sevk etti. Valiler, komutanlar zenginliklerini herkese göstermek amacı ile pahalı ziyafetler vermeye, lüks içinde yaşamaya başladılar. Halk da eğlenceye rağbet ve düşkünlük göstermeye başladı.

Devlet, halkın eğlenmesi için tiyatrolar ve sirkler yaparak, halkı eğlendirmek için oyunlar düzenledi. Romalılar, eğlenceye aşırı düşkünlük gösterdiler.Romalıiar hayatlarının büyük bir kısmını ziyafetler ve hamam eğlenceleri ile geçirirlerdi. Sirklerde kanlı gladyatör dövüşlerini ve insanlarla vahşi hayvanların güreşlerini seyretmekten büyük zevk alırlardı. Eğlence ve lüks sonucu, çok sıkı olan aile hayatı gevşedi ve bozuldu. Romalı kadınlar sade yaşayışlarını bırakıp, tiyatro ve sirklere gitmeye başladılar. Serbestlik kazanarak, kocalarını terk ettiler. Romalı zengin aileler arasında boşanmalar ve ahlaksızlık artış gösterdi.

Ordu ve Donanma
ilk zamanlarda Roma’da daimi ve düzenli bir ordu yoktu. Savaş anında, bütün vatandaşlar zenginliklerine göre silahlanırlar, yaya veya atlı olarak savaşa girerlerdi, tik Roma ordusu ihtiyaç duyulduğunda teşkil edilen bir aşiret ordusuydu.

imparatorluk devrinde düzenli bir askeri teşkilat kuruldu. Lejyon adı verilen askeri birlikler meydana getirildi. Lejyonların sayısı 30′a, bir lejyondaki erlerin sayısı 6000′e çıkarıldı. Roma ordusunun temelini yaya askerler (piyade) teşkil ederdi. Piyadenin yanında atlı birlikler (süvariler) de vardı. Yürüyüş halindeki Roma ordusu, konak yerlerinde kamplar (ordugahlar) kurar ve düşman hücumlarım önlemeye çalışırdı. Bu ordugahların yerinde zamanla büyük şehirler kurulmuştur.

Lejyonlara, konsüller ya da diktatörler komuta ederlerdi. Zaferi kazanarak Roma’ya dönen her komutana zafer alayı (triyomf) düzenlenirdi. Fethedilen ülkelerin askerleri de Roma ordusuna katılır ve yerini alırdı. iki yüzlü keskin kılıç, mızrak ve balta hücum silahlan, büyük kalkanlar ise savunma silahı olarak kullanılırdı.

Kartaca savaşlarından sonra Romalılar denizciliğe ve donanmaya da önem vermeye başladılar. Yelkenli ve kürekli gemilerden donınma kurdular.

Din ve İnanış
Romalılar, ilk zamanlardan itibaren birden fazla ilaha inanırlar ve taparlardı (politeist). Dini inançlar iranlılardan, Fenikelilerden, Friglerden ve büyük ölçüde Yunanlılardan etkilenmiştir. Özellikle Yunan ilahları isimleri değiştirilerek Romalılar tarafından da benimsendi. Yunanlıların gök ilahı Zevs, Romalılarda Jupiter; savaş ilahı Ares de, Mars olarak kabul edilmiştir. Romalılar, fala ve büyüye inanmışlardır.

Hukuk
ilk zamanlarda Romalıların yazılı bir hukuku yoktu. İşler, gelenek ve görenekler esas alınarak yürütülürdü. M.Ö. I. yüzyıla kadar, ailede baba mutlak bir otoriteye sahipti. Adli işleri de baba yürütürdü. Plebler ve patricilerin karşılıklı mücadeleleri sonucu, M.Ö. V. yüzyılda kanunlar yazılı hale getirildi (12 Levha Kanunları, M.Ö.451).

Romalılarda, tam vatandaşlık hakkına sahip olanlara Roma hukuku; Roma vatandaşı olmayanlara ise ayrı kanunlar uygulanırdı. Roma hukuku, M.S. II. ve III yüzyıllarda ekleme ve düzenlemelerle geliştirilmiş ve en olgun seviyesine ulaşmıştır. Bu dönemde, devlet memuru olan hakimler mahkemelere başkanlık etmeye başladılar. Bu kanunlar, zamanla gelişerek bugün dünya hukuk fakültelerinde okutulmakta olan Roma Hukuku meydana geldi.

Dil ve Edebiyat
Romalılar, Yunanlılardan aldıkları alfabeyi, konuştukları Latincenin telaffuzuna uydurarak kullandılar. Latin Alfabesi adı verilen bu alfabe, bugün, dünya milletlerinin çoğu tarafından kullanılmaktadır. Biz de, 1.11.1928 tarihinden itibaren, 1353 sayılı kanunla kabul edilen Latin asıllı Türk Alfabesini kullanıyoruz.

Latince de, ilim ve kültür dili olarak çok gelişmiş ve Akdeniz ülkeleri tarafından kullanılmıştır. Bugün, tıp, biyoloji ve diğer ilim dallarında Latince kullanılmaktadır

Sanat
Roma sanatı, Yunan sanatından etkilenmiş ve gelişmiştir. Mimarlık alanında Yunanlıları taklit etmişlerdir. Yunanlıların yapı sanatını ve sütun başlıklarını aynen kullanmışlardır. Etrüsklerden kalan kubbe ve kemerleri Yunan mimarisinden ayrı olarak, mimaride örnek olarak uygulanmıştır. İnşaatlarda taş ve harcı karıştırmışlar ve tuğlayı kullanarak büyük eserler vermişlerdir.

Bu dönemde, tapınaklar ve zafer takları, geniş meydanlar, amfiteatrlar, sirkler, hamamlar, su kemerleri geniş ve düzgün yollar ve köprüler yapılmıştır. Kolezyum adlı büyük tiyatro binası ve Panteon denilen büyük tapınak zamanımıza kadar ayakta kalmıştır.

Yurdumuzda da Romalılardan kalma yapı kalıntıları, köprüle kemerler ve su yolları bulunmaktadır. Bu eserlerden en önemlileri; İstanbul’daki Çemberlitaş ve Valans su kemeri (Bozdoğan kemeri); Ankara’daki Roma Hamamı ve Avgustus tapınağıdır.

Romalılar, resim ve heykelcilikte Yunanlılardan geri kalmışlardır. İlahların, kahramanların devlet büyüklerinin heykellerini yapmışlardır.

alıntı
 
Üst Alt