Romatizma Hakkındaki Yaygın, Ancak Yanlış Kanılar

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
57
Yaş
36
Coin
256,936
Romatizma hakkında halk arasında yaygın olan, ancak çoğu gerçeği yansıtmayan birçok kanı mevcuttur. Bu yazımızda bunlardan bazılarına kısaca değineceğiz.
[*]Romatizma yaşlıların hastalığıdır.
Bu kanı doğru değildir. Romatizma yaşlılar yanında orta yaşlı erişkinler, gençler, çocuklar ve hatta bebeklerde bile görülür. Ancak her yaşta görülen romatizma farklıdır. İlkokul çağındaki çocuklarda en çok görülen romatizmalar ateşli eklem romatizması, çocukluk çağının iltihabi romatizmaları demek olan juvenil kronik artritler ve ailevi Akdeniz ateşi iken, 20’li yaşlardaki gençlerde en çok görülen romatizmalar tıp dilinde spondilartrit dediğimiz omurga romatizmaları, Behçet hastalığı ve özellikle genç kadınlarda görülen lupus veya SLE dediğimiz iltihabi romatizma tipidir. En sık görülen iltihabi romatizmalardan biri olan romatoid artrit ile fibromiyalji dediğimiz yumuşak doku-kas romatizması ise genellikle orta yaşlı kadınlarda ortaya çıkar. Artroz veya osteoartrit dediğimiz kireçlenme tipi romatizmalar, halk arasında kemik erimesi denen osteoporoz ile gut, polimiyaljiya romatika, Sjögren ve temporal arterit adı verilen iltihaplı romatizmalar ise özellikle yaşlılarda görülür. Belli romatizmaların belli yaş gruplarında daha sık görülmesine karşın, bir çok romatizmal hastalığın hemen her yaşta görülebileceği de unutulmamalıdır. Romatizma tedavisi için romatoloji polikliniğine başvuran hastaların % 15 kadarı 20 yaş altındaki, % 40 kadarı ise 40 yaş altındaki kişilerdir.
[*]Romatizma öldürmez, süründürür.
Bu da sık duyduğumuz, ancak bazı romatizmalar için geçerli olmayan bir durumdur. Başta vaskülitler, SLE (sistemik lupus eritematozus), skleroderma, miyozitler ve Behçet hastalığı gibi iltihabi ve iç organları tutabilen romatizmal hastalıklar iyi tedavi edilmezlerse erken dönemde hastanın ölümüne yol açabilirler. İltihabi romatizmalar adeta bir yangın gibidirler ve uygun şekilde söndürülmez veya kontrol altına alınmazlarsa başta eklemler olmak üzere hareket sisteminde bazen de böbreklerde, kalpte, kanda, sinir sisteminde, akciğerlerde ve karaciğerde tahribata ve hatta ölüme neden olabilirler. “Romatizma öldürmez, süründürür” ifadesi, bütün romatizmalar için değil, yalnızca artroz dediğimiz kireçlenme tipi romatizmalar ile fibromiyalji dediğimiz yumuşak doku-kas romatizmaları gibi iltihabi olmayan bazı kronik romatizmalar için geçerli olabilir.
[*]Romatizmanın tedavisi yoktur.
Bu ifade de kesinlikle doğru değildir. Birincisi romatizmaların hepsi kronik, yani süregen değildir. Başta viral artritler, akut romatizmal ateş, reaktif artritler, tendon-bağ-kas zorlanmaları ile mekanik bel, boyun ağrıları gibi kronik olmayan romatizmal hastalıklar uygun klinik yaklaşım ve tedavi ile hiç iz bırakmadan iyileşebilirler. Romatoid artrit, ankilozan spondilit, psöriyatik artrit, SLE-sistemik lupus eritematozus, vaskülitler gibi iltihabi ve artroz ile fibromiyalji gibi iltihabi olmayan kronik romatizmal hastalıklar için de “tedavileri yoktur” şeklindeki düşünce doğru değildir. Romatizmal hastalıkların tedavisinde son 30-40 yılda çok önemli gelişmeler olmuş, bir çok yeni tedavi yaklaşımı ve ilaç yaygın klinik kullanıma girmiştir. Romatizmal hastalıkların genetiklerinin, oluşma mekanizmalarının, klinik bulgularının ve hastanın yaşam kalitesi üzerindeki etkilerinin daha iyi anlaşılmasının da katkısı ile günümüzde romatizmal hastalıkları çok daha erken tanımak, başta ağrılar olmak üzere hastanın yakınmalarını gidermek, yaşam kalitesini artırmak, hastalığın eklemlerde ve iç organlarda tahribat yapmasını önlemek ve nihayet bazı romatizmal hastalıklarda kür, yani “hastalığın kökünü kazımak” mümkün hale gelmiştir. Bugün için şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, damar sertliği, kronik bronşit, bunama ve şizofreni gibi bazı kronik hastalıkların küratif tedavileri olmadığı gibi romatoid artrit, ankilozan spondilit, SLE, skleroderma ve artroz gibi bazı romatizmal hastalıkların da küratif tedavisi yoktur. Ancak bu durum, bu hastalıklarda tedavinin etkili olmadığı veya işe yaramadığı anlamına gelmez. Bu hastalıklarda tedavi ile ağrıları gidermek, hastanın yaşam kalitesini artırmak, hastalığın ilerlemesini durdurmak ve hastanın kaliteli yaşam süresini uzatmak mümkündür. Bunun için hastalığın mümkün olduğunca erken tanınması, hastanın hastalığı hakkında eğitilmesi, hastanın yakından takip edilerek hastalık aktivitesinin sık aralıklarla değerlendirilmesi ve tedavisinin de hastanın bireysel durumuna ve hastalık aktivitesine göre düzenlenmesi gerekir. Ayrıca hastaların da tedaviye iyi uyum göstermeleri ve sosyal açıdan desteklenmeleri gerekir.
 
Üst Alt