Olağan yaşantının dışında ve genellikle beklenmedik şekilde ortaya çıkan bazı olaylar dehşet, korku, çaresizlik duygularına neden olur. Bu olayların kişi üzerinde yarattığı etkilere ruhsal travma denir.Genel olarak hayata ya da kişinin beden bütünlüğüne yönelik tehditlerle ya da şiddet ve ölüme yakınen bir kişisel karşılaşmayı gerektirir. Tehlikeye olağan insan yanıtı hem zihin hem de bedensel yanıtlardan oluşur. Olağan yanıtın yararlılığını kaybettiği travmatik durumlarda, durum ortadan kalksa bile bu yanıtlar kendini sürdürme eğilimindedir. Psikolojik uyarılma, duygu, bilinç ve hafızada kalıcı ve derin değişiklikler yaratabilir. Yani travmatik olaylar bizim normal olarak kullandığımız öz savunmamızı bozabilir.
Bir travmadan sonra hangi psikolojik ve fizyolojik tepkilerin normal, hangilerinin hastalık olduğunu, kimlerin kendiliğinden şifa bulacağını, kimlerin uzun süre hasta olarak kalacağını aslında önceden belirleyebilmek kişi ve toplum açısından önemlidir. Travmanın insan yaşamı ile başladığını söylemekle beraber travma sonrası stres bozukluğu tanısının ilk kez 1980 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından oluşturulduğunu ve kitaplarda yer almaya başladığını görüyoruz. Travmatik olaylar doğa tarafından ve insan eli ile oluşturulan olaylar olmak üzere ikiye ayrılır.
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) kişinin travma yaşantısından en az bir ay sonra aşağıda sıralanan belirtileri gösterdikten sonra düşünmeye başlayabileceğimiz bir bozukluktur.
Örseleyici olayların yineleyici, istemsiz ve istenç dışı gelen, sıkıntı veren anıları ile karşı karşıya kalmak
İçeriği ya da duygulanımı örseleyici olaylarla ilişkili, yineleyici sıkıntı veren düşlerden kaçınmak için çaba gööstermek
Kişinin örseleyici olaylar yeniden oluyormuş gibi hissettiği ya da davrandığı çözülme tepkileri vermesi
Örseleyici olayları simgeleyen ya da çağrıştıran iç ya da dış uyaranlarla karşılaşınca yoğun ya da uzun süreli bir ruhsal sıkıntı yaşamak
Yukarıda sıralanan belirtiler ile beraber travma sonrası stres bozukluğunun diğer önemli bir özelliği ise kişinin belirgin bir biçimde kaçınma davranışları göstermesidir. Kaçınma davranışı; kişinin algıladığı içsel ya da dışsal tehdide karşı geliştirmiş olduğu o tehdit ile tekrar karşı karşıya kalmamak için geliştirdiği davranışsal ya da zihinsel uğraşlardır.
Travma sonrası stres bozukluğunda kaçınma davranışları iki şekilde ortaya çıkar:
Kişi örseleyici olaylarla ilgili ya da yakından ilişkili, sıkıntı veren anılar, düşünceler ya da duygulardan kaçınma ya da uzak durma çabaları gösterir,
Örseleyici olaylarla ilgili ya da yakınan ilişkili, sıkıntı veren anılar, düşünceler ya da duyguları uyandıran dış anımsatıcılardan kaçınma ya da bunlardan uzak durmak çabaları ile uğraşır
Travma sonrası kişilerin bilişsel dünyalarında örseleyici olay ve benlik algılarıyla ilişkili bozulmalar görülebilir. Travmatik olaylar insanlara kontrol, bağ kurma ve anlam duygusu veren olağan davranış sistemlerini alt üst eder. Nedenini bilmeden kendisini sürekli bir tetikte olma ve asabilik durumunda bulabilir. Algılar hatalı hale gelip saldırgan dürtüler mevcut durumla uyumsuz hale gelip kişi öfkesini kontrol edemeyebilir. Aşırı uyarılma ile sürekli tehlike beklentisi, müdahale ile travmatik an, büzülme ile uyuşmuş kendini bırakma tepkisi ifade edilir. Aşırı uyarılmada kişi kolaylıkla irkilir, küçük olaylara asabi reaksiyon verir ve uykusu bozulabilir. Ruhsal travmalar erken dönemde tespit edilip tedavi edilmezse ek psikiyatrik hastalıklar devreye girebilir. Kişinin güven algısının bozulması ile depresif ruh hali ortaya çıkabilir. Travmanın oluşturduğu belirtilerle mücadele edebilmek için alkol kullanımına başvurabilir. Ayrıca ruhsal travmalar bir bireyin bedensel bütünlüğünü tehlikeye atacak ya da onu ölüme yakın kılacak düzeyde olmayıp, kişinin özsaygısını yitirmesine sebep olabilecek aşağılayıcı ve reddedici davranışlar, sözler şeklinde de olabilir. Bu şekilde çocukluk çağı travmalarına maruz kalan kişilerin, karşılanmasına muhtaç oldukları bir takım evrensel ihtiyaçlarının karşılanmadığını görüyoruz. Bunlar temel güven, istikrar, özerklik gibi ihtiyaçlardır. Böylesi ihtiyaçlardan çocukluk çağında mahrum kalan bireylerin yetişkinlik döneminde maruz kaldıkları travmalar karşısında baş etme yollarının yetersiz kaldığı anlaşılmıştır.
Ruhsal Travmaların Tedavisi Nasıl Olur?
Tedavide farmakoterapiler kullanılmakla beraber yerinin kısıtlı olduğunu görüyoruz. Bilişsel davranışçı terapi ve EMDR terapisi ruhsal travmaların tedavisinde öncelikli yaklaşımlardır.
Bir travmadan sonra hangi psikolojik ve fizyolojik tepkilerin normal, hangilerinin hastalık olduğunu, kimlerin kendiliğinden şifa bulacağını, kimlerin uzun süre hasta olarak kalacağını aslında önceden belirleyebilmek kişi ve toplum açısından önemlidir. Travmanın insan yaşamı ile başladığını söylemekle beraber travma sonrası stres bozukluğu tanısının ilk kez 1980 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından oluşturulduğunu ve kitaplarda yer almaya başladığını görüyoruz. Travmatik olaylar doğa tarafından ve insan eli ile oluşturulan olaylar olmak üzere ikiye ayrılır.
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) kişinin travma yaşantısından en az bir ay sonra aşağıda sıralanan belirtileri gösterdikten sonra düşünmeye başlayabileceğimiz bir bozukluktur.
Örseleyici olayların yineleyici, istemsiz ve istenç dışı gelen, sıkıntı veren anıları ile karşı karşıya kalmak
İçeriği ya da duygulanımı örseleyici olaylarla ilişkili, yineleyici sıkıntı veren düşlerden kaçınmak için çaba gööstermek
Kişinin örseleyici olaylar yeniden oluyormuş gibi hissettiği ya da davrandığı çözülme tepkileri vermesi
Örseleyici olayları simgeleyen ya da çağrıştıran iç ya da dış uyaranlarla karşılaşınca yoğun ya da uzun süreli bir ruhsal sıkıntı yaşamak
Yukarıda sıralanan belirtiler ile beraber travma sonrası stres bozukluğunun diğer önemli bir özelliği ise kişinin belirgin bir biçimde kaçınma davranışları göstermesidir. Kaçınma davranışı; kişinin algıladığı içsel ya da dışsal tehdide karşı geliştirmiş olduğu o tehdit ile tekrar karşı karşıya kalmamak için geliştirdiği davranışsal ya da zihinsel uğraşlardır.
Travma sonrası stres bozukluğunda kaçınma davranışları iki şekilde ortaya çıkar:
Kişi örseleyici olaylarla ilgili ya da yakından ilişkili, sıkıntı veren anılar, düşünceler ya da duygulardan kaçınma ya da uzak durma çabaları gösterir,
Örseleyici olaylarla ilgili ya da yakınan ilişkili, sıkıntı veren anılar, düşünceler ya da duyguları uyandıran dış anımsatıcılardan kaçınma ya da bunlardan uzak durmak çabaları ile uğraşır
Travma sonrası kişilerin bilişsel dünyalarında örseleyici olay ve benlik algılarıyla ilişkili bozulmalar görülebilir. Travmatik olaylar insanlara kontrol, bağ kurma ve anlam duygusu veren olağan davranış sistemlerini alt üst eder. Nedenini bilmeden kendisini sürekli bir tetikte olma ve asabilik durumunda bulabilir. Algılar hatalı hale gelip saldırgan dürtüler mevcut durumla uyumsuz hale gelip kişi öfkesini kontrol edemeyebilir. Aşırı uyarılma ile sürekli tehlike beklentisi, müdahale ile travmatik an, büzülme ile uyuşmuş kendini bırakma tepkisi ifade edilir. Aşırı uyarılmada kişi kolaylıkla irkilir, küçük olaylara asabi reaksiyon verir ve uykusu bozulabilir. Ruhsal travmalar erken dönemde tespit edilip tedavi edilmezse ek psikiyatrik hastalıklar devreye girebilir. Kişinin güven algısının bozulması ile depresif ruh hali ortaya çıkabilir. Travmanın oluşturduğu belirtilerle mücadele edebilmek için alkol kullanımına başvurabilir. Ayrıca ruhsal travmalar bir bireyin bedensel bütünlüğünü tehlikeye atacak ya da onu ölüme yakın kılacak düzeyde olmayıp, kişinin özsaygısını yitirmesine sebep olabilecek aşağılayıcı ve reddedici davranışlar, sözler şeklinde de olabilir. Bu şekilde çocukluk çağı travmalarına maruz kalan kişilerin, karşılanmasına muhtaç oldukları bir takım evrensel ihtiyaçlarının karşılanmadığını görüyoruz. Bunlar temel güven, istikrar, özerklik gibi ihtiyaçlardır. Böylesi ihtiyaçlardan çocukluk çağında mahrum kalan bireylerin yetişkinlik döneminde maruz kaldıkları travmalar karşısında baş etme yollarının yetersiz kaldığı anlaşılmıştır.
Ruhsal Travmaların Tedavisi Nasıl Olur?
Tedavide farmakoterapiler kullanılmakla beraber yerinin kısıtlı olduğunu görüyoruz. Bilişsel davranışçı terapi ve EMDR terapisi ruhsal travmaların tedavisinde öncelikli yaklaşımlardır.