zeberus1234
Yeni Üye
Osmanlı âlimlerinden. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin neslindendir. Afyonkarahisar kadısı olan Mevlânâ Harm bin Muhammed bin Âdil’in oğludur. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 1570 (H.978) senesinde İstanbul’da vefât etti. Âbid Çelebi Mescidi bahçesinde defnedildi.
Zamânının âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti. Merhabâ Efendi, Afyonkarahisar’da Gedik Ahmed Paşa Medresesi müderrisi iken, ondan ilim öğrendi. Mübâhî Ali Paşa Medresesine nakledilince, onunla berâber gitti ve ilim tahsîline devâm etti. Sahn-ı semân Medresesi müderrisi olan Çivizâde’ye kavuşup, talebeleri arasına girdi. Hizmetinde bulundu ve istifâde etti. 1530 (H.937) senesinde Çivizâde Mısır kadısı olunca, onun yanında bulunup, hizmetine devâm etti. 1537 senesinde Anadolu kadıaskeri olunca, muhâsebeci vazifesini yürüttü. Çivizâde, 1538 senesinde şeyhülislâm olunca onun yanında mülâzim stajyer olarak vazife yaptı. İlk olarak Bursa Molla Hüsrev Medresesi’ne, daha sonra Edirne Sirâciyye Medresesine müderris tâyin olundu. Daha pekçok medresede müderrislik yaptıktan sonra 1566 senesinde Edirne kadılıklarını adâlet ve doğrulukla yürüttü. 1568 senesinde İstanbul kâdılığına terfi ettirildi. 1569 senesinde emekli oldu.
Şâh Muhammed Çelebi; âlim, fazîletli, ilmiyle amel eden, güzel ahlâk sâhibi bir zât idi. Geniş ilim ve irfân sâhibi, açık sözlü olup, hakîkati söylemekten çekinmezdi. Asrında, onun ilmî üstünlüğünü herkes kabûl ederdi. Fazîleti ve şöhreti her tarafta duyuldu.
Nakledilir ki; Çivizâde, 1545 senesinde Rumeli kadıaskeri olunca, Şâh Muhammed Çelebi'nin Sirâciyye Medresesine tâyin edilmesi için pâdişâha arz edip, onun iyiliğinden bahsederken; “Bu hakîrin mülâzimi olmasından başka hiçbir aybı yoktur.” dedi. Bunun üzerine pâdişâh, Çivizâde’ye iltifât edip; “Efendi! Yalnız sizin talebeniz olması ona şeref olarak yeter.” dedi. Çivizâde bunun üzerine; “Saâdetli pâdişâhım, iki mülâzimim vardır. Biri Şâh Muhammed Çelebi, diğeri de Kınalızâde Ali Çelebi’dir. İki gözüm gibidirler. İkisinin birbirinden farkı yoktur” dedi.
Kânûnî Sultan Süleymân, Nahcivân seferine çıkacağı zaman, Mihrimah Sultan Medresesine Bağdâdîzâde Hasan Çelebi’nin müderris tâyin olunacağı arz edilince, kabûl etmeyip; “Bu medrese, Şâh Muhammed Çelebi’nin yeridir. Başkasına verilirse kapatır veya dergâh hâline getiririz” dedi ve Şâh Muhammed Çelebi’ye iltifât etti. Şâh Muhammed Çelebi, bu medresede ilim öğretip Kur’ân-ı kerîmin hakîkatlerini anlatmaya çalıştı.
Nakledilir ki: Bâzı dostlarına; “İnşâallah İstanbul kadılığına kadar ulaşacağım.” derdi. “Nereden biliyorsun?” diye sorduklarında; “Yirmi beş akçe ile Sirâciyye Medresesinde vazifeli iken, kadıaskerliğe mürâcaat etmiştim. O gece rüyâmda, hocam Çivizâde'yi gördüm. Dedi ki: “Düşündüğünden vazgeç. Ancak İstanbul kadısı olursun.” Merhumun sözünde hilâf ve vâdinde durmaması olmazdı” dedi.
Şâh Muhammed Çelebi’nin Şerh-i Mevâkıf’a yazdığı hâşiyesi ve Hâşiye-i Tecrîd’e yazdığı ta’lîkâtı vardır.
1) Şakâyik-ı Nu’mâniyye Zeyli (Atâî); s.137
2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.368
Zamânının âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti. Merhabâ Efendi, Afyonkarahisar’da Gedik Ahmed Paşa Medresesi müderrisi iken, ondan ilim öğrendi. Mübâhî Ali Paşa Medresesine nakledilince, onunla berâber gitti ve ilim tahsîline devâm etti. Sahn-ı semân Medresesi müderrisi olan Çivizâde’ye kavuşup, talebeleri arasına girdi. Hizmetinde bulundu ve istifâde etti. 1530 (H.937) senesinde Çivizâde Mısır kadısı olunca, onun yanında bulunup, hizmetine devâm etti. 1537 senesinde Anadolu kadıaskeri olunca, muhâsebeci vazifesini yürüttü. Çivizâde, 1538 senesinde şeyhülislâm olunca onun yanında mülâzim stajyer olarak vazife yaptı. İlk olarak Bursa Molla Hüsrev Medresesi’ne, daha sonra Edirne Sirâciyye Medresesine müderris tâyin olundu. Daha pekçok medresede müderrislik yaptıktan sonra 1566 senesinde Edirne kadılıklarını adâlet ve doğrulukla yürüttü. 1568 senesinde İstanbul kâdılığına terfi ettirildi. 1569 senesinde emekli oldu.
Şâh Muhammed Çelebi; âlim, fazîletli, ilmiyle amel eden, güzel ahlâk sâhibi bir zât idi. Geniş ilim ve irfân sâhibi, açık sözlü olup, hakîkati söylemekten çekinmezdi. Asrında, onun ilmî üstünlüğünü herkes kabûl ederdi. Fazîleti ve şöhreti her tarafta duyuldu.
Nakledilir ki; Çivizâde, 1545 senesinde Rumeli kadıaskeri olunca, Şâh Muhammed Çelebi'nin Sirâciyye Medresesine tâyin edilmesi için pâdişâha arz edip, onun iyiliğinden bahsederken; “Bu hakîrin mülâzimi olmasından başka hiçbir aybı yoktur.” dedi. Bunun üzerine pâdişâh, Çivizâde’ye iltifât edip; “Efendi! Yalnız sizin talebeniz olması ona şeref olarak yeter.” dedi. Çivizâde bunun üzerine; “Saâdetli pâdişâhım, iki mülâzimim vardır. Biri Şâh Muhammed Çelebi, diğeri de Kınalızâde Ali Çelebi’dir. İki gözüm gibidirler. İkisinin birbirinden farkı yoktur” dedi.
Kânûnî Sultan Süleymân, Nahcivân seferine çıkacağı zaman, Mihrimah Sultan Medresesine Bağdâdîzâde Hasan Çelebi’nin müderris tâyin olunacağı arz edilince, kabûl etmeyip; “Bu medrese, Şâh Muhammed Çelebi’nin yeridir. Başkasına verilirse kapatır veya dergâh hâline getiririz” dedi ve Şâh Muhammed Çelebi’ye iltifât etti. Şâh Muhammed Çelebi, bu medresede ilim öğretip Kur’ân-ı kerîmin hakîkatlerini anlatmaya çalıştı.
Nakledilir ki: Bâzı dostlarına; “İnşâallah İstanbul kadılığına kadar ulaşacağım.” derdi. “Nereden biliyorsun?” diye sorduklarında; “Yirmi beş akçe ile Sirâciyye Medresesinde vazifeli iken, kadıaskerliğe mürâcaat etmiştim. O gece rüyâmda, hocam Çivizâde'yi gördüm. Dedi ki: “Düşündüğünden vazgeç. Ancak İstanbul kadısı olursun.” Merhumun sözünde hilâf ve vâdinde durmaması olmazdı” dedi.
Şâh Muhammed Çelebi’nin Şerh-i Mevâkıf’a yazdığı hâşiyesi ve Hâşiye-i Tecrîd’e yazdığı ta’lîkâtı vardır.
1) Şakâyik-ı Nu’mâniyye Zeyli (Atâî); s.137
2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.368