Sahneye Çıkan İlk Müslüman Türk Kadını Afife Jale Hakkında Bilgi
Afife Jale, 1902’de İstanbul’da doğdu. Orta halli bir ailenin kızıydı. Okuryazar, hatta okuryazar olmanın ötesinde kültürlü ve belli bilgi birikimine sahip bir aileden geliyordu. Bu yüzden kültürel faaliyetlere meraklıydı. Tiyatroya gitmeyi çok severdi. O zamanlar Osmanlı’da tiyatro, yarım asırlık bir geçmişe sahipti. İlk Türkçe tiyatro gösterimi, 1868’de yapıldı.
Gedikpaşa Tiyatrosu’nda, Osmanlı tiyatrosunun kurucusu Güllü Agop tarafından hazırlanan oyunlar çok ilgi görüyordu fakat oyuncuların tamamı Ermeni’ydi. Geçtiğimiz yüzyılın başında İstanbul’da sanatçılık pek saygı gören bir meslek değildi. Daha çok gayrimüslimlerin ilgilendiği, nafile bir uğraş olarak görülür, Müslümanlara yakıştırılmazdı. Arada birkaç erkek Türk oyuncu çıksa da sahne gayrimüslimlerin egemenliğindeydi.
Müslüman kadınlar içinse tiyatro tam bir yasak bölgeydi. Osmanlı Tiyatrosunun müdavimlerinden bir de Afife Jale’ydi. Daha Sanayi Mektebi’nde okurken tiyatroya merak salmış, sahneye çıkamayacağını bile bile 1918’de Darülbedayi’ye öğrenci olarak yazılmıştı.
Bu kararı onu ailesinden kopardı. Babası ona, kötü yola düşmüş gözüyle bakıp evlatlıktan reddetti. Kaderi 1919 yılının 22 Nisan gecesi değişti. O gece galası yapılacak “Yamalar” oyunundaki Emel rolü, Eliza Binemeciyan’ın Paris’e gitmesiyle ortada kaldı ve yöneticiler rolü Afife Jale’ye verdiler.
Afife, sahne ismi olarak “çiy damlası” anlamına gelen jale’yi seçti. O gece Apollon Sineması’nda Emel rolünü oynayarak sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını oldu. Henüz 18 yaşındaydı. Daha sonra o geceden “ hayatımda mesut olduğum ilk gece…” şeklinde bahsedecekti.
Afife Jale o gece mimlendi. Tiyatroya gelen zaptiyeler, yöneticilere kadınların sahne yasağını hatırlattı. Buna rağmen Afife, bir hafta sonra başka bir oyunla tekrar sahneye çıkınca, tiyatroyu basan zaptiyelerden kaçarak kurtulabildi. Bir süre sonra Kadıköy’de yakalandı. Karakolda bir odada tokatlanarak cezalandırıldı. Bu tokadı ömrü boyunca unutmadı.
Vazgeçmedi. Bu daha bir başlangıçtı. Daha sonra sahneyle karakol arasında birkaç kez daha gidip geldi, ancak 1921’de İçişleri Bakanlığı’nın Müslüman kadınlara sahneyi kesinkes yasaklayan bildirisiyle tiyatro onu kadro dışı bıraktı.
Uğruna ailesini terk ettiği tiyatronun kapıları yüzüne kapanmıştı. Birkaç kumpanyanın turnesinde görev alsa da onların da dağılmasıyla tamamen işsiz kaldı. Yaşananlardan sonra, yatağa düştü ve haplara sığındı. Morfin kullanıyordu ve zamanla bu ilaca bağımlı hale geldi.
Yine o bunalımlı günlerde “Bir Bahar Akşamı”, efkar dağıtmak üzere Hafız Burhan konserine gitti. Orada Hafız Burhan’a tamburuyla eşlik eden Selahattin Pınar’a rastladı. Tanıştılar. Genç kadın bestekârdan hoşlanmıştı. Selahattin Pınar da bu kadının kahramanlığından etkilenmiş, düşkünlüğünden yaralanmıştı. Kısa bir süre sonra evlenme teklif etti. Afife Jale önce mutsuzluk vermekten korktuğu için reddetti fakat Pınar’ın ısrarı üzerine kabul etti. Kimselere haber vermeden, törensiz bir nikah kıydılar.
Afife Jale, evde yaralarını sararken, onun açtığı yoldan ilerleyen Müslüman Türk kadını sahnelerde boy göstermeye başlamıştı çoktan… Cumhuriyetle birlikte kadınlara sahne yasağı da kalkmış, Afife Jale’ye kapanan kapılar yeni kadınlara açılmıştı.
Afife Jale evde mutluydu ama aklı tiyatrodaydı. Yasaklara karşı kahramanca çıktığı sahneler şimdi kadınlarla dolarken, o nasıl evde oturabilirdi? Oysa onun sahne için yaptığı direnişin bazı siyasal reformları hızlandırdığını Selahattin Pınar, bizzat Atatürk’ten dinlemişti.
Selahattin Pınar, eşinin içinde yanan tutkuyu fark edince destekledi sahneye dönmesini… Ve Afife Jale bu destekle amatör gruplarla sahneye çıkmaya başladı. Son sığınak olan sahne de Afife’nin yarasını sarmaya yetmemişti. Daha iyi tiyatrolarda, daha büyük oyunlarda yer almak istiyordu ama uyuşturucu bağımlısı olması hoş karşılanmıyor, bir kez daha kapılar kendisine kapanıyordu. O da yarasını daha fazla uyuşturucuyla tedavi etmeye çalışıyordu.
Artık iyice bunalımda olan Afife, eşine onu terk etmesi için yalvarıyor. Selahattin Pınar ise onu her şeye rağmen seviyor, terk etmiyor, içi kan ağlasa da bazen morfin iğnelerini yapmasına bile yardımcı oluyor, bitap düştüğünde başucunda bekliyordu.
Afife Jale 6 ay boyunca aynı şeyleri söyleyerek Selahattin Pınar’ı ikna etti ve Selahattin Pınar, onu sonunda terk etti. Eşini mutsuz etmek istemediği için kendinden uzaklaştırdı ama Selahattin Pınar daha da kötü oldu. Gecelerce ağlamış, iş yapamamış, çalışamamış, hatta birkaç kez de kendine morfin denemeleri yapmıştı.
Selahattin Pınar “Nereden Sevdim O Zalim Kadını” adlı eserini bu dönemde yazmıştır. Ama sevmekten de vazgeçememiştir “o zalim kadını”. Boşandıktan sonra hiç görüşmediler. Selahattin Pınar, Afife Jale için besteler yapıyor, Afife Jale onları tek başına dinleyip ağlıyordu. “Beni unutacaksın” demişti, bu yüzden yasaklamıştı görüşmelerini.
Ayrılıktan sonra Afife Jale büsbütün felakete düştü. Aşevlerinde karnını doyuruyor, tenha parklarda yatıp kalkıyordu. Sonunda Vasfi Rıza Zobu’nun önerisiyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine kaldırıldı.
Bir deri, bir kemik kalmıştı. Kimse ziyaretine gelmiyordu. Hastanede ölmek istemiyordu… Bir ara hastaneden çıktı abisine sığındı, orda da huzur bulamayınca kendi isteğiyle hastaneye döndü. Bu kez Balıklı Rum Hastanesine… Oradan tanıdıklarına isyan dolu mektuplar yazdı. Çoğuna cevap alamadı. 24 Temmuz 1941 tarihinde yapayalnız öldü.
Selahattin Pınar, Afife Jale ölmeden önce, onu unutmak için ikinci bir evlilik yapmış, unutamamış, evliliği kısa sürmüştü. Öldüğünü öğrendiğinde bir süre hiç tepki vermemiş, daha sonra bir kriz geçirmiş, elini yüzünü kesmişti. Çok acı çekti.
Afife Jale’nin cenazesinde dört kişi vardı. Selahattin Pınar da oradaydı. Bakırköy Mezarlığına gömüldü. 1980 yılında Selim İleri, Afife Jale filmini çekerken pek çok kez gidip araştırmış, ancak mezarını bulamamıştı.
Afife Jale’nin ölümünden sonra, 3. Evliliğini yaparak hayata tutunmaya çalışan Selahattin Pınar, 6 Şubat 1960 akşamı eşiyle kavga etti, Kalamış’taki Todori Gazinosu’na gitti. “Ne yasakladıysa doktor, donatın masayı” dedi, rakısından aldığı ilk yudumdan sonra kalp krizi geçirerek öldü. 58 yaşındaydı…
Afife Jale, 1902’de İstanbul’da doğdu. Orta halli bir ailenin kızıydı. Okuryazar, hatta okuryazar olmanın ötesinde kültürlü ve belli bilgi birikimine sahip bir aileden geliyordu. Bu yüzden kültürel faaliyetlere meraklıydı. Tiyatroya gitmeyi çok severdi. O zamanlar Osmanlı’da tiyatro, yarım asırlık bir geçmişe sahipti. İlk Türkçe tiyatro gösterimi, 1868’de yapıldı.
Gedikpaşa Tiyatrosu’nda, Osmanlı tiyatrosunun kurucusu Güllü Agop tarafından hazırlanan oyunlar çok ilgi görüyordu fakat oyuncuların tamamı Ermeni’ydi. Geçtiğimiz yüzyılın başında İstanbul’da sanatçılık pek saygı gören bir meslek değildi. Daha çok gayrimüslimlerin ilgilendiği, nafile bir uğraş olarak görülür, Müslümanlara yakıştırılmazdı. Arada birkaç erkek Türk oyuncu çıksa da sahne gayrimüslimlerin egemenliğindeydi.
Müslüman kadınlar içinse tiyatro tam bir yasak bölgeydi. Osmanlı Tiyatrosunun müdavimlerinden bir de Afife Jale’ydi. Daha Sanayi Mektebi’nde okurken tiyatroya merak salmış, sahneye çıkamayacağını bile bile 1918’de Darülbedayi’ye öğrenci olarak yazılmıştı.
Bu kararı onu ailesinden kopardı. Babası ona, kötü yola düşmüş gözüyle bakıp evlatlıktan reddetti. Kaderi 1919 yılının 22 Nisan gecesi değişti. O gece galası yapılacak “Yamalar” oyunundaki Emel rolü, Eliza Binemeciyan’ın Paris’e gitmesiyle ortada kaldı ve yöneticiler rolü Afife Jale’ye verdiler.
Afife, sahne ismi olarak “çiy damlası” anlamına gelen jale’yi seçti. O gece Apollon Sineması’nda Emel rolünü oynayarak sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını oldu. Henüz 18 yaşındaydı. Daha sonra o geceden “ hayatımda mesut olduğum ilk gece…” şeklinde bahsedecekti.
Afife Jale o gece mimlendi. Tiyatroya gelen zaptiyeler, yöneticilere kadınların sahne yasağını hatırlattı. Buna rağmen Afife, bir hafta sonra başka bir oyunla tekrar sahneye çıkınca, tiyatroyu basan zaptiyelerden kaçarak kurtulabildi. Bir süre sonra Kadıköy’de yakalandı. Karakolda bir odada tokatlanarak cezalandırıldı. Bu tokadı ömrü boyunca unutmadı.
Vazgeçmedi. Bu daha bir başlangıçtı. Daha sonra sahneyle karakol arasında birkaç kez daha gidip geldi, ancak 1921’de İçişleri Bakanlığı’nın Müslüman kadınlara sahneyi kesinkes yasaklayan bildirisiyle tiyatro onu kadro dışı bıraktı.
Uğruna ailesini terk ettiği tiyatronun kapıları yüzüne kapanmıştı. Birkaç kumpanyanın turnesinde görev alsa da onların da dağılmasıyla tamamen işsiz kaldı. Yaşananlardan sonra, yatağa düştü ve haplara sığındı. Morfin kullanıyordu ve zamanla bu ilaca bağımlı hale geldi.
Yine o bunalımlı günlerde “Bir Bahar Akşamı”, efkar dağıtmak üzere Hafız Burhan konserine gitti. Orada Hafız Burhan’a tamburuyla eşlik eden Selahattin Pınar’a rastladı. Tanıştılar. Genç kadın bestekârdan hoşlanmıştı. Selahattin Pınar da bu kadının kahramanlığından etkilenmiş, düşkünlüğünden yaralanmıştı. Kısa bir süre sonra evlenme teklif etti. Afife Jale önce mutsuzluk vermekten korktuğu için reddetti fakat Pınar’ın ısrarı üzerine kabul etti. Kimselere haber vermeden, törensiz bir nikah kıydılar.
Afife Jale, evde yaralarını sararken, onun açtığı yoldan ilerleyen Müslüman Türk kadını sahnelerde boy göstermeye başlamıştı çoktan… Cumhuriyetle birlikte kadınlara sahne yasağı da kalkmış, Afife Jale’ye kapanan kapılar yeni kadınlara açılmıştı.
Afife Jale evde mutluydu ama aklı tiyatrodaydı. Yasaklara karşı kahramanca çıktığı sahneler şimdi kadınlarla dolarken, o nasıl evde oturabilirdi? Oysa onun sahne için yaptığı direnişin bazı siyasal reformları hızlandırdığını Selahattin Pınar, bizzat Atatürk’ten dinlemişti.
Selahattin Pınar, eşinin içinde yanan tutkuyu fark edince destekledi sahneye dönmesini… Ve Afife Jale bu destekle amatör gruplarla sahneye çıkmaya başladı. Son sığınak olan sahne de Afife’nin yarasını sarmaya yetmemişti. Daha iyi tiyatrolarda, daha büyük oyunlarda yer almak istiyordu ama uyuşturucu bağımlısı olması hoş karşılanmıyor, bir kez daha kapılar kendisine kapanıyordu. O da yarasını daha fazla uyuşturucuyla tedavi etmeye çalışıyordu.
Artık iyice bunalımda olan Afife, eşine onu terk etmesi için yalvarıyor. Selahattin Pınar ise onu her şeye rağmen seviyor, terk etmiyor, içi kan ağlasa da bazen morfin iğnelerini yapmasına bile yardımcı oluyor, bitap düştüğünde başucunda bekliyordu.
Afife Jale 6 ay boyunca aynı şeyleri söyleyerek Selahattin Pınar’ı ikna etti ve Selahattin Pınar, onu sonunda terk etti. Eşini mutsuz etmek istemediği için kendinden uzaklaştırdı ama Selahattin Pınar daha da kötü oldu. Gecelerce ağlamış, iş yapamamış, çalışamamış, hatta birkaç kez de kendine morfin denemeleri yapmıştı.
Selahattin Pınar “Nereden Sevdim O Zalim Kadını” adlı eserini bu dönemde yazmıştır. Ama sevmekten de vazgeçememiştir “o zalim kadını”. Boşandıktan sonra hiç görüşmediler. Selahattin Pınar, Afife Jale için besteler yapıyor, Afife Jale onları tek başına dinleyip ağlıyordu. “Beni unutacaksın” demişti, bu yüzden yasaklamıştı görüşmelerini.
Ayrılıktan sonra Afife Jale büsbütün felakete düştü. Aşevlerinde karnını doyuruyor, tenha parklarda yatıp kalkıyordu. Sonunda Vasfi Rıza Zobu’nun önerisiyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine kaldırıldı.
Bir deri, bir kemik kalmıştı. Kimse ziyaretine gelmiyordu. Hastanede ölmek istemiyordu… Bir ara hastaneden çıktı abisine sığındı, orda da huzur bulamayınca kendi isteğiyle hastaneye döndü. Bu kez Balıklı Rum Hastanesine… Oradan tanıdıklarına isyan dolu mektuplar yazdı. Çoğuna cevap alamadı. 24 Temmuz 1941 tarihinde yapayalnız öldü.
Selahattin Pınar, Afife Jale ölmeden önce, onu unutmak için ikinci bir evlilik yapmış, unutamamış, evliliği kısa sürmüştü. Öldüğünü öğrendiğinde bir süre hiç tepki vermemiş, daha sonra bir kriz geçirmiş, elini yüzünü kesmişti. Çok acı çekti.
Afife Jale’nin cenazesinde dört kişi vardı. Selahattin Pınar da oradaydı. Bakırköy Mezarlığına gömüldü. 1980 yılında Selim İleri, Afife Jale filmini çekerken pek çok kez gidip araştırmış, ancak mezarını bulamamıştı.
Afife Jale’nin ölümünden sonra, 3. Evliliğini yaparak hayata tutunmaya çalışan Selahattin Pınar, 6 Şubat 1960 akşamı eşiyle kavga etti, Kalamış’taki Todori Gazinosu’na gitti. “Ne yasakladıysa doktor, donatın masayı” dedi, rakısından aldığı ilk yudumdan sonra kalp krizi geçirerek öldü. 58 yaşındaydı…